Loading AI tools
Osmanlı İmparatorluğu ile Kutsal İttifak (Habsburg İmparatorluğu, Polonya-Litvanya, Venedik, Rusya) arasında yapılan ve ittifakın zaferiyle sona eren bir dizi savaş (1683-1699) Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları (1683-1699), Osmanlıların II. Viyana Kuşatması'nda başarısızlığa uğramasından cesaret alan bir grup Avrupa ülkesinin Kutsal İttifak adı altında birleşip Osmanlılara karşı giriştikleri ve bu ülkelerin Macaristan, Ukrayna ve Dalmaçya'da hâkimiyet kurup Balkanlar'daki Osmanlı hâkimiyetine büyük darbe vurmaları ile sonuçlanmış bir savaşlar dizisidir. Osmanlı tarihinde Felaket Seneleri veya Küçük Kıyamet olarak da geçer. Avrupa tarihinde ise genelde Büyük Türk Savaşı olarak bahsedilir.[1]
Kanuni Sultan Süleyman'ın 1526 yılında Mohaç Savaşı'nı kazanarak Macar Krallığı'nı yıkmasından sonra Macaristan'ın büyük bir bölümü 150 yılı aşkın bir süreyle Osmanlı Devleti'nin elinde kalmıştı.[2] Macaristan'ın geri kalan bölümü ise Habsburglu Avusturya Arşidüklüğü'nün elindeydi. Katolik Avusturyalılar kendi yönetimleri altındaki Protestan Macarları Katolikleştirme siyaseti güdüyorlardı. Avusturya yönetimindeki Protestan Macarlar Tökeli İmre liderliğinde ayaklandılar, bazı bölgeleri ellerine geçirerek Orta Macaristan'da bir krallık kurdular. Tökeli İmre defalarca Osmanlılardan yardım istedi fakat isteği kabul edilmedi. Sonunda Avusturya'yı yenerek şöhret kazanmak isteyen Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, IV. Mehmet'i Tökeli İmre'nin yardım isteğini kabul etmeye ve Avusturya'ya savaş açmaya ikna etti.
Osmanlı Ordusu 1683'te Avusturya'ya karşı sefere çıktı. Ordunun yol üstünde stratejik önemi bulunan kaleleri ele geçirmesi beklenirken, Kara Mustafa Paşa doğrudan Viyana'yı kuşatmaya karar verdi. Kuşatma iki ay sürdü. Sadrazamın yeniçerilerin kenti talan etmelerini önlemek için kentin kendiliğinden teslim olmasını beklediği ve bu sebepten dolayı taarruza geçmediği bilinmektedir. Ayrıca Kırım hanı Murat Giray, Tuna nehrinin kuzeyinden gelen yardımı önlemekte etkisiz kaldı. Sonunda Lehistan kralı III. Jan Sobieski, 25.000 askerlik bir orduyla Viyana'nın yardımına yetişti. İki ateş arasında kalan Osmanlı birlikleri ağır bir yenilgi alarak Belgrad'a geri çekilmek zorunda kaldı.
Almandağı (Kahlenberg) Savaşı, II. Viyana Kuşatmasını yenilgiye dönüştüren meydan savaşıdır (12 Eylül 1683). Viyana'nın yardımına gelen III. Jan Sobieski komutasındaki Alman, Avusturya ve Leh ordularıyla Kahlenberg'de (Almandağı) karşılaşan Osmanlı Ordusu, Budin Beylerbeyi Koca İbrahim Paşa'nın başarısızlığı ve Kırım Hanı Murat Giray'ın zamanında savaşa girmemesi gibi nedenlerle yenilgiye uğradı. Orduya komuta eden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa bütün ağırlıkları ve ordu hazinesini bırakarak çekilmeyi emretti. Böylece Viyana Kuşatması başarısızlıkla sonuçlandı.
Papa XI. Innocentius, ısrarlı çabalarıyla Lehistan kralı III. Jan Sobieski'yi Viyana'nın yardımına koşmaya ikna edenlerin başında geliyordu. Osmanlı Ordusu'nun Viyana'dan geri püskürtülmesi üzerine Papa XI. Innocentius bu sefer Osmanlılar'ın Macaristan'dan geri püskürtülmesi için elinden geleni yaptı. Sobieski'nin hemen kuşatma sonrası "Geldik, gördük ve Tanrı fethetti" mektubu Viyana'da atılmış olan ittifak tohumunun Vatikan'a sıçramasına yetti, Papa bu savaşlar için milyonlarca scudo harcamaktan çekinmedi.
İttifaka katılacak bir diğer ülke olan Venedik Cumhuriyeti'nde ise, bazı çevreler hükûmetin fazla barışçı davrandığını iddia ediyordu. Özellikle 1669'da Girit'in kaybından sonra, başıbozuk Venedik kuvvetlerinin Osmanlı topraklarına akın düzenlemesi sonucu, İstanbul'dan gelen tazminat talebine hükûmetin boyun eğmesi barış karşıtlarını kızdırmıştı. Viyana'daki zafer ise barış karşıtlarınının elini daha çok güçlendirdi.
Sobieski ve I. Leopold'ün İtalya'daki elçilerinin uzun uğraşları sonucu, bu devletlerin ve Papa'nın temsilcileri 1684'te Linz'de bir araya geldi. Sobieski ve Leopold, Venedik'in doğrudan Çanakkale'ye taarruz etmesini istiyordu. Bu istek gerçekleşmese de sonunda 5 Mart 1684'te ittifaka Venedik katıldı. Avrupa'da bu üç ülkenin Balkanlar'a üç koldan taarruz etmesi kararlaştırıldı.[3]
Linz'de yapılan görüşmede Rusya ve Safeviler ile de görüşme yapılması istendi. O yıllarda Lehistan'da bulunan Nahcivan Katolik piskoposu Dominiken Sebastian Knabb, Safevi hükümdarı Süleyman Şah ile Sobieski arasındaki temasları sağlıyordu. Papalık, İran ile birlikte Etiyopya Hristiyanları'nın da kışkırtılarak Mısır'a taarruz etmesini istiyordu. Ama Süleyman Şah da, Etiyopya Hristiyanları da ittifaka katılmadı.[3]
İttifakın kuzey cephesinde savaşması düşünülen Rusya ise başlarda aktif olarak savaşa katılmadı, 1676-1681 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda yapılan antlaşmaya sadık kaldı. Daha sonra ise 1686-1700 Osmanlı-Rus Savaşı'nı başlatarak 1. Petro önderliğinde 1687 yılında Kırım, 1695 yılında Azak seferlerine girişti.
Sobieski, Papa'ya Hollanda ve İngiltere donanmalarının da Papalık bayrağı altında bu sefere katılmaları çağrısı yaptı. Papa bu öneriyi desteklemese de dinine bağlılığıyla bilinen Fransızların "Güneş Kral"ı XIV. Louis'ye donanmasını ortak düşman üzerine göndermesi çağrısında bulundu. Viyana Kuşatması öncesinde ve Kutsal İttifak süresince Avrupa'da Osmanlı lehine tek dengeleyici unsur olan Fransa bu öneriyi kabul etmedi.[3]
Kutsal İttifak daha fiilen kurulmamış olsa da kuşatma ertesinde Viyana'da toplanan İttifak güçleri kuşatmadan geri çekilen bitkin Osmanlı-Macar kuvvetlerini yakalayıp onlara önemli bir darbe vurmak amacıyla zaman kaybetmeden Osmanlı-Macar topraklarına saldırıya geçtiler.
2 Ekim 1683 günü Jan Sobieski ve Lorraine Dükü V. Charles Macaristan'daki Haçlı birlikleri ve Türk savunma hatları hakkında bir görüşme yaptılar ve saldırı bölgesinin neresi olacağına karar verdiler. Asıl hedefleri olan Uyvar (Nove Zamky) yöresinin yağış nedeniyle sularla kaplanması üzerine Ciğerdelen'e (Parkany) ilerlemeye karar verdiler.[3]
7 Ekim 1683 günü Ciğerdelen'de meydana gelen savaşta kale muhafızı Kara Mehmet Paşa ilk saldırıya geçen Sobieski'nin kuvvetlerini başarıyla püskürttü, Sobieski ve kurmayları esir alınma tehlikesi ile burun buruna gelerek geri çekildiler. Ama iki gün sonra hemen arkada konuşlanan ve sayıca Osmanlılar'dan üstün olan ittifak kuvvetleri büyük bir taarruza geçti ve Osmanlı Ordusu'na büyük kayıp verdirerek bölgeyi ele geçirdi.[3]
Ciğerdelen Muharebesi'nı takiben 1 Kasım'da Habsburg Ordusu Estergon Kalesi'ni kuşattı ve ele geçirdi. Bu süre zarfında Osmanlı tarafında kuşatmada hata yapan komutanlar azlediliyor ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa dağılan askerleri toplamaya çalışıyordu.[3]
1684 yılında Venedik Kutsal İttifak'a katıldı ve Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. Peşinden Dalmaçya'da Vişgrad, Ayamavri gibi kaleleri ele geçirdi. Dalmaçya'daki Venedik ilerleyişine Osmanlılar sadece Sing zaferi ile cevap verebildi.[4]
15 Temmuz 1684'te ise Habsburg Ordusu Budin Kalesi'ni kuşattı. Kale komutanı Kara Mehmet Paşa direnirken öldü ve yerine Damat İbrahim Paşa geldi. Kendisine eski sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından "Şeytan" lakabı takılmış olan İbrahim Paşa huruç hareketleriyle düşmanı yıpratarak geri çekilmeye zorladı ve 2 Kasım günü Habsburg Ordusu Budin'den çekildi. Bu başarı üzerine padişah IV. Mehmet İbrahim Paşa'ya gönderdiği mektupta "şeytan" lakabını "melek" olarak değiştirdiğini bildiriyordu.[5]
19 Ağustos 1685'te Uyvar Kalesi 50 günlük kuşatmanın ardından Habsburg Ordusu tarafından ele geçirildi ve 22 yıllık Osmanlı egemenliğinden çıktı.
Bir sene sonra Haziran 1686'da Venedik Ordusu, Navarin Kalesi'ni işgal edip bir süre dinlenmeye geçerken, aynı ay Lorraine Dükü V. Charles komutasındaki Habsburg kuvvetleri Budin'e saldırdı. 70 yaşındaki son Budin Beylerbeyi Arnavut Abdurrahman Abdi Paşa 15 bin askeriyle on sekiz düşman taarruzunu püskürttü.[5]
Kuşatmanın üçüncü ayında, 2 Eylül 1686 günü, Kutsal İttifak birlikleri altı koldan genel taarruza geçti. Abdurrahman Abdi Paşa ölene kadar direndi, ama şehrin düşmanın eline geçmesini engelleyemedi. Budin'de Kanuni Sultan Süleyman ile başlayan Türk hâkimiyeti son buldu. Bu da Osmanlı Devleti'nin Macaristan üzerindeki hâkimiyetini büyük ölçüde kaybetmesine yol açtı.
Kasım 1686'da Avusturya Ordusu Eğri Kalesi'ni ele geçirdi.
Her cephede ilerleyen Kutsal İttifak kuvvetleri 12 Ağustos 1687'de Osmanlı Ordusu'nu Mohaç Savaşı'nda mağlup etti ve Valpo, Pojega gibi kaleleri alarak ilerlemeye devam etti.[4]
Osmanlı cephesinde art arda gelen yenilgiler giderek daha büyük endişelere yol açtı. Ağustos'taki Mohaç Muharebesi yenilgisinden sonra ordu, padişahın "devlet işleriyle ilgilenmediği" gerekçesiyle cepheyi bırakıp İstanbul'a yürüdü, "Avcı" lâkaplı Sultan IV. Mehmed tahttan indirildi, yerine kardeşi II. Süleyman geçirildi.
Osmanlı Devleti karmaşanın içerisindeyken Habsburg Ordusu 1688 yılı Eylül ayında Belgrad'ı ele geçirdi ve halkı katletti. Buna cevaben Sultan II. Süleyman, Avusturya seferine çıkarak Gladova ve Orşova kalelerini aldı.[4]
II. Süleyman tahta geçtiğinde Zülfikâr Ağa isimli bir Osmanlı elçisi hem padişahın cülusunu bildirmek, hem de olası barış görüşmelerine katılmak amacıyla Viyana'ya gönderildi. Zülfikâr Ağa Viyana'da saygıyla karşılandı, İmparator I. Leopold'un danışmanlarıyla görüştü ve 10 Şubat 1689 günü bir barış toplantısı yapılmasına karar verildi.
10 Şubat'taki konferansa Zülfikâr Ağa ve yanındaki on kişilik Osmanlı heyeti ile Venedik, Lehistan ve Avusturya temsilcileri katıldı. Konferansta Venedik temsilcisi ülkesinin ele geçirdiği yerler ile Eğriboz ve Zanta adalarını isterken, Avusturya temsilci Temeşvar ve Arad'ı, Lehistan temsilcisi ise Podolya'nın tamamını istediğini bildirdi.
Bu istekler karşısında Zülfikâr Ağa barış görüşmesinin sonuçlanmayacağını anlamış ve Kutsal İttifak elçilerine alaycı bir cevap vermiştir:[5]
“ | Ekselanslar! Bizi Devlet-i Aliyye'nin sahibi zannediyor olmalısınız. Şaşıyorum! Acaba payitaht-ı cihan olan Dersaadet'i niçin istemiyorsunuz? | „ |
Fransa'nın Batı Avrupa'da savaş çıkaracağını duyan Osmanlı, barış görüşmelerini yarıda bırakıp savaşmaya devam etme kararı almıştır.[6]
Rus Çarlığı'nın 1686'da Kutsal İttifak'a katılıp Osmanlı Devleti'ne savaş açması ile Kırım'da da bir cephe açıldı. Çar nâibi Sofia Alekseyevna'nın başkanlık ettiği Boyar hükûmetinin emriyle Rus Ordusu, 1687 ve 1689'da Osmanlı Devleti'ne bağlı Kırım Hanlığı'nın topraklarında iki büyük işgal harekâtı gerçekleştirdi.
Mayıs 1687'de Knez Vasily Golitsyn komutasındaki yaklaşık 100.000 kişilik Rus Ordusu, Zaporozya ve Don Kozakları'nı yanına alarak Tatar topraklarına yürüdü. Bu saldırıya hazırlanmış olan Tatarlar, bozkırlarını terk etmişler ve olası ganimetleri de yanlarına alıp çekilmişlerdi. Bu belirsizlik üzerine Rus Ordusu geri döndü.
1688'de ikinci bir seferin hazırlığı başladı. 1689'da bu defa 150 bin kişiye sahip olan bir Rus Ordusu güneye ilerledi. Karşılarına ilk çıkan Tatarları püskürttüler ve 20 Mayıs'ta Tatarların kontrolündeki Perekop Kalesi'ne ulaştılar. Uzun süren kuşatma sonucu Ruslar hiçbir önemli başarı elde edemeyince kuşatma kaldırıldı. Başarısızlık üzerine Sofia Alekseyevna hükûmeti düşürüldü ve bu tür seferlerin altından kalkabilecek tek kişi olarak görünen I. Petro tahta geçirildi.
II. Viyana Kuşatması'nda Köprülü ailesi'nden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın yenilmesi ve idam edilmesi, aynı aileden olan Fazıl Mustafa Paşa'yı hırslandırmıştır. 1689'da sadrazam olan Fazıl Mustafa Paşa, önce orduda yeniliklere gitmiş, başıbozuk askerleri cezalandırmış, daha sonra Baruthane-i Amire'de gerekli düzenlemeyi yapıp bütçeyi denkleştirerek sefere çıkmıştır.
Avusturya Ordusu 11 Temmuz 1690 günü Kanije Kalesi'ni ele geçirmişti. Paşa'nın komutasındaki Osmanlı Ordusu, Kırım Hanı Selim Giray'ın yardımcı kuvvetleriyle 21 Ağustos'ta Zernecht çarpışmasını kazandı. Daha sonra Belgrad'a ulaşan Osmanlı Ordusu, 8 Ekim 1690 günü Belgrad'ı geri aldı. Savaş sırasında 15 bin, savaştan sonra ise 10 bin Avusturya askeri öldürüldü.[4]
Avusturya seferindeki Fazıl Mustafa Paşa, Salankamen'de düşman ordusuyla karşılaştı. Çok yoğun çarpışmalar sonucu Avusturya Ordusu'nda ilk dağılmalar başladı, bu arada Kırım Hanı'nın ordusu da Osmanlı Ordusu'nun yanında savaşmak için ilerliyordu.
Tam savaş devam ederken Fazıl Mustafa Paşa'nın alnına isabet eden bir kurşun sebebiyle ölmesi Osmanlı hatlarının çözülmesine yol açtı. Osmanlı Ordusu'nun bocaladığını gören Habsburg kuvvetleri tam taarruza geçtiler. Kırım Hanı savaş yerine geldiğinde dağılmış Osmanlı Ordusu ile karşılaştı.[4]
Sadrazam ve Serdar-ı Ekrem Fazıl Mustafa Paşa'nın ölmesi Osmanlı ordularının gerilemesine ve Kutsal İttifak güçlerinin yeni taarruzlarına neden oldu. 1692 ve 1693 yıllarında Lehler Tuna'ya inip Kamaniçe ve Varat'ı aldılar. Venedikliler ise Dalmaçya'da ilerlediler ve Gabella Kalesi'ni aldılar.[4]
21 Eylül 1694 günü Venedikliler Kaptan-General Antonio Zen komutasındaki Venedik donanması Ege Denizi'ne girerek Sakız Adası'na 9,000 asker çıkardılar.[7] 2,000 askerden oluşan Osmanlı garnizonu önce iç kaleye çekildiyse de denizden bombardımandan sonra Osmanlı garnizonu Venediklilerle yapılan bir anlaşmaya göre Sakız adasında yaşayan Müslüman halk ile birlikte anlaşma şartlarına uyularak hiç dokunulmadan gemilerle Çeşme'ye nakledildi.[4][7]
1695'te tahta çıkan II. Mustafa döneminde Osmanlı cephesinde Mezomorto Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının başarıları ve Köprülü Amcazade Hüseyin Paşa'nın çabaları göze çarparken, İttifak cephesinde ise Savoy Prensi Eugen öne çıkar. Padişah II. Mustafa ise Avusturya seferlerinde ordusunu başarıyla yönetmiş olmasına rağmen Zenta yenilgisi ile ordusunu kaybetmiştir.
9 Şubat 1695'te Mezomorto Hüseyin Paşa Koyun Adaları Deniz Muharebesi ile Sakız Adası çevresindeki Venedik ablukasını kaldırdı. Hemen peşinden, 18 Şubat'ta Osmanlı donanması, Sakız Adası'nı Venediklilerden geri aldı. Mezomorto Hüseyin Paşa Kaptan-ı Deryalığa, Kaptan-ı Derya Amcazade Hüseyin Paşa ise Sakız Adası muhafızlığına getirildi.[4]
19 Eylül 1695'te Sakız ve İstanköy'ü vurmak üzere gelen 96 gemilik Venedik donanması Midilli Adası'nın Zeytinburnu karşısında tekrar mağlup edildi. Zeytinburnu Deniz Muharebesi olarak anılan bu çarpışmada Venediklilerin on kalyonu battı ve Venedikliler Ege Denizi'nden çekildi. 5 Temmuz 1697'de Bozcaada önlerine gelen Venedik Donanması, Bozcaada Deniz Muharebesi'nde tekrar yenilgiye uğratıldı.[8]
1695 ve 1696 yıllarında Rusya, Çar 1. Petro komutasında Osmanlıların kontrolündeki Azak bölgesine iki sefer düzenledi.
1695 ilkbaharında I. Petro 90 binin üzerinde bir kuvvetle[9] Azak'taki 7.000 kişilik Osmanlı garnizonuna saldırmak için yola çıktı. Bu ordu sadece kaleye saldıracak olan orduydu, bunun dışında Boris Petroviç Şeremetev komutasındaki 120.000 kişilik bir ordu da Kırım Hanlığı'ndan gelebilecek bir saldırıyı önlemek için Dinyeper nehri kıyılarına yerleştirilmişti.
7 Haziran'da kale kuşatıldı ama Kefe Beylerbeyi Murtaza Paşa ve Kırım prensi Kaplan Giray'ın emrindeki Osmanlı ordularının direnişi yüzünden bir sonuç elde edilemedi ve kuşatma kaldırıldı.
1695 sonlarında Rusya'da ikinci bir sefer hazırlığı başladı. İlkbahara gelindiğinde kuşatmaya denizden yardımcı olacak, 2 ana muharebe gemisi, 4 kundak gemisi ve 23 kadırgadan oluşan bir "Azak Filosu" inşa edildi. Komutan Boris Petroviç Şeremetev'in 75.000 kişilik süvari ordusu yeniden Dinyeper kıyılarına yerleştirilirken, Aleksei Shein'in komutasındaki 75.000 kişilik ana kuvvet 23-26 Nisan tarihlerinde hem karadan hem de Voronezh ve Don nehirleri üzerinden Azak Kalesi'ne doğru ilerledi. Çar I. Petro ise kadırga filosundaydı, o da filosuyla 3 Mayıs'ta Azak'a doğru hareket etti.
Azak Kalesi karadan ve denizden devamlı bombardıman edilirken 14 Haziran'da Türk filosu bölgeye geldi, ama muharebede iki gemi kaybedince savaştan çekildi. İlk kuşatmada zaten oldukça harap olan kaledeki destek kuvvet alamayan Türk garnizonu 17 Temmuz günü Ukrayna ve Don Kazakları'nın dış suru tamamen ele geçirmesine engel olamadı. Sonunda 19 Temmuz'da kale garnizonu teslim oldu.
II. Mustafa, kendinden önceki padişahların yapmadığını yaparak ordusunun başında sefere çıkmak istiyordu.[10] Aynı dönemlerde gelen Mezomorto Hüseyin Paşa'nın başarıları ve ilk Azak direnişi de padişahı yüreklendirmişti. Haziran 1695'te ilk seferine çıkan sultan II. Mustafa'yı, Temeşvar'ı kuşatmak için bekleyen Habsburg Ordusu komutanı Kont Veterani ve Saksonya Elektörü I. Frederick Augustus bekliyordu. Ordunun başına geçen Veterani, iki Osmanlı taarruzunu püskürttü, ama üçüncü saldırıda yaralanıp öldü ve ordusu dağıldı, böylece 22 Eylül günü Lugoş'ta (Lugoj) Avusturya Ordusu mağlup edildi, Lugoş Kalesi de fethedildi. 3 Ağustos 1696'da Frederik'in tekrar Temeşvar'a saldırması üzerine ikinci seferine çıkan II. Mustafa, 27 Ağustos'ta Ulaş'ta (Olasch) Habsburg Ordusunu tekrar yenilgiye uğrattı.[4]
Bu sırada Avusturya uzun süredir içinde bulunduğu ve Fransa'ya karşı savaştığı 9 Yıl Savaşları'nı 1697'de bitirmiş ve Osmanlı Devleti'ne barış teklifi götürmüştü. Bu sırada ölen Jan III. Sobieski'nin yerine Lehistan tahtına Saksonya Elektörü Frederick geçmiş, onun yerine Avusturya Ordusunun başına ise Fransız asıllı başarılı komutan Savoylu Eugene getirilmişti. II. Mustafa da barış teklifini reddetmiş, Avusturya'ya üçüncü sefer için hazırlıkları başlatmıştı.[10]
13 Nisan 1697'de Edirne Sarayı'ndaki Arz Odası'nın önüne tuğlar dikildi. 18 Nisan'da Sultan II. Mustafa 100.000 kişilik bir kuvvetle üçüncü seferine çıktı. Yol üzerinde, Avusturyalıların Bihke Kalesi önünde bozguna uğradığı ve Hersek'te Venediklilerin çekildiği haberleri ordunun moralini yükseltti.[10]
11 Ağustos'ta Belgrad'a ulaşan padişah, komutanlarını alarak 12 Ağustos'ta bir harp meclisi topladı. Mecliste iki görüş ortaya çıktı: ya Sava üzerinden Varadin'e geçilecek ya da Tisa'dan karşıya geçilecekti. Köprülü Amcazade Hüseyin Paşa "Üç keredir sefer yapıp düşmandan bir karış toprak almadan evinize dönüyorsunuz. Eğer yeterince teçhizatınız varsa Varadin'i muhasara ediniz" diye görüş belirtti. Ama bu görüş kabul görmedi.[10]
Daha sonra Temeşvar muhafızı Cafer Paşa ordugâha geldi ve meclise katıldı. Cafer Paşa da Titel Kalesi'nin bulunduğu yerden Zenta yönünde gidilmesi ve Macar topraklarında büyük çaplı operasyon gerçekleştirildikten sonra, en son olarak Varadin'e geçilmesi yönünde görüş belirtti. Amcazade Hüseyin Paşa ve Anadolu Beylerbeyi Mısırlızade İbrahim Paşa bu planı tehlikeli buldularsa da Cafer Paşa'nın II. Mustafa ile önceden beri var olan yakın ilişkileri nedeniyle Zenta yönünde gidilmesine karar verildi.[10]
Osmanlı Ordusu ilerlerken Prens Eugen Varadın'e çekilmişti.[11]Sadrazam Elmas Mehmed Paşa, Avusturyalılar buraya daha yeni yerleşirken hemen saldırma teklifinde bulundu ama teklif kabul edilmedi. Osmanlıların Tisza yönünde ilerlediğini duyan Eugene hızla Tisza'ya yöneldi, burada Osmanlı Ordusu'nun büyük kısmı köprüden geçmemişti. Eugen'in geldiği haberi alınınca geçiş hızlandı ama bu yeterli olmadı, kurulan köprü aşırı yük almış ve dayanıksızlaşmış, yer yer de parçalanmıştı. Sonunda çarpışma başladı, nehri geçemeyen Osmanlı Ordusu mevzi almaya karar verdi, bu işe Avusturya topçusunun karşı kıyıları hiçbir karşılık almadan bombalamasına yol açtı. Sonunda ordu 30,000 kadar kayıp vererek dağıldı ve geri çekilmek zorunda kaldı. Sadrazam Elmas Mehmed Paşa öldü. Kantemiroğlu Elmas Mehmed Paşa'nın şehit düşmediğini, yeniçeriler tarafından öldürlduğunu yazar.[11]
Bu muharebe sonunda Avusturya orduları eline geçen Osmanlı ordusu ait eşyaların hepsi şahsen Prens Eugene tarafından Avusturya İmparatoru'na hediye edilmiştir. Bunlar arasında şunlar bulunmakta idi: Sadrazam Elmas Mehmed Paşa'nın koynunda bulunan sedaret mührü,[12] ordudaki 6,000 araba dolusu değerli eşya ve ağırlıklar,[13] 80 büyük top ve 56 küçük top; binlerce deve at, öküz; padişahın 8 atla çekilen arabası; mehterhanenin tüm çalgıları; 40 bin florinlik hazine; Macaristan Krallığı tacı; 423 sancak ve vezirler için 7 at tuğu; 10 tane köle harem kadını; ve üç büyük sandık devlet evrak arşivi.[11]
Zenta Muharebesi, Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları'nın son önemli çarpışmasıdır.
Zenta Muharebesi yılın geç döneminde yapıldığı için Avusturya güçleri komutanı Prens Eugene bu Zenta Muharebesi'ndeki zaferini diğer bir büyük etkili harekât ile, özellikle Timaşvar Kalesi kuşatıp ele geçirme ile, takip edemeyeceğini anladı. Fakat kış gelmeden Osmanlılara bir başka darbe vurmak arzu etmekteydi. Bunun için büyük Avusturya ordusunun bir kısmı ile bir Osmanlı eyaleti olan Bosna'ya saldırmaya karar verdi. Hedefi Bosna eyalet merkezi Saraybosna'yı ele geçirmekti. Avusturya ordusunun bu saldırı için kurulan parçası 13 Eylül 1697'de sınır olan Tuna Nehri üzerindeki Osek (modern Hırvatistan'da Osijek)'den ayrıldı ve bu ordu çok engebeli yollardan geçerek 3 Eylül günü Saraybosna önlerine geldi. Osmanlılar şehri terk etmişlerdi. Avusturya ordusu şehre girip talan etti; binalar harabeye döndürüldü ve şehir tümüyle yakıldı.[14] Prens Eugene savaş jurnalında bunu şöyle ifade etmiştir:[15]
Şehir tümüyle yakıldı; her bölge boş yangın alanına döndürüldü. Askerlerimiz düşmanı kovaladılar ve avladıklarını ve kadınları ve çocukları getirdiler.
Ertesi yıl 1698de Avusturya ordusu ilkbahar, yaz ve güz mevsimlerinde hiç önemli savaş harekâtına girişmedi. Bunun ana nedeni Avusturya İmparatorluk devlet hazinesinin askerî harekâtlar, kuşatmalar ve muharebeler sonucunda tamtakır olması ve askeri harcamalar için yeni mali kaynak bulmanın imkânsız olması gelmektedir. Yaz 1698 döneminde Avusturya ordusu askerleri sanki yaz tatilindeymişler gibi eli boş kaldılar. Fakat ordunun seçme bindirilmiş piyadeler ("dragoner") alaylarının ikisinde büyük bir isyan çıktı. Bu isyanda askerler subaylarını yakalayıp tutukladılar ve bunları isteklerini karşılamak için rehine kullanmaya hazırlandılar. Fakat başkomutan olan Prens Eugene isyancıları gayet sert olarak ve isyancılara karşı hiç acımasız olarak ordusunda çıkan bu asker ayaklanmasını bastırdı. Bu iki alay içinde olan isyancı askerden tek birini bile affetmedi. İsyanın elebaşısı olan 12 askeri kurşun dizdirerek ve 20 askeri astırarak idam ettirdi. Diğer isyancı askerlerin hepsine meydan dayağı cezası vererek bu cezayı merhametsizcesine uygulattı. Bu ceza uygulamasından kaç askerin öldüğü; kaçının kötürüm olduğu belgelerde bulunmamaktadır.[14]
Avusturya İmparatoru Leopold Avrupa'da beklenen değişmelere de dikkatini çektiği için "Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları"'nın biran evvel uygun bir barış antlaşması ile sona erdirmeyi çok istediği anlaşılmaktadır. Avrupa'da yakın bir gelecekte ortaya çıkması gayet muhtemel olan sorun aklen, fiziksel olarak ve psikolojik bakımdan engelli olan ve hiç erkek çocuğu bulunmayan İspanya Kralı II. Carlos'un yerine kimin gelip İspanya Kralı olacağı idi. İspanya Krallığına en uygun iki varis bulunmakta idi ve bunların ikisi de İspanya krallığı yapmış olan III. Felipe'nin torunu ve IV. Filipe'nin damatları idi. Bu iki muhtemel varislerden biri Avusturya İmparatoru Leopold idi ve diğeri Fransa Kralı XIV. Louis idi. Bu iki hükümdar da diğerinin İspanya Kralı olmasını kabul edilmez ve savaş gerektirecek bir durum olarak görmekteydiler. Bunun için Avusturya İmparatoru Leopold yakın gelecekte Fransa'ya karşı batı Avrupa'da mutlaka savaşacağını bilmekte idi.[16] Doğu Avrupa'da yapılmakta olan Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları'nı en erken bir zamanda sona erdirmek istemekte idi.[7]
Hollanda Cumhuriyeti ve Birleşik Krallık da Fransa ile İspanya'nın tek bir kral, Fransa Kralı XIV. Louis, tarafından yönetilmesini bir kötü rüya olarak görmekteydiler. Bunun için Hollanda Cumhuriyeti ve Birleşik Krallık Osmanlı Devleti ile Kutsal İttifak Devletleri arasında savaşın sona erdirilmesi için arabulucuk yapmayı teklif ettiler. Hem Osmanlı Devleti hem de Avusturya bu müzakerelerin biran evvel başlayıp bir barış antlaşmasının imzalanması için gayet istekli taraflardı.[7]
Avusturya İmparatoru Leopold Kutsal İttifak'a dahil olanlarla bu konuda fikirlerini almıştı. Avusturya'ya uyan Venedik barıştan yana görünüyordu. Osmanlılardan daha fazla araziler ele geçireceklerini umdukları için Lehistan ve Rusya savaşa devam edilmesini istemekte idi. İmparator Leopold Çar I. Petro ile Viyana'da ikili bir toplantı yapmıştı ama bu toplantıda mutabakata varamamışlardı. Çar ısrarla Kerç Kalesi'nin Rusya'ya teslim edilmesini istemekteydi. İmpartor Leopold bu konunun kendi desteği ile barış müzakerelerine getirileceğini ama Osmanlıların bunu hiç kabul etmeyeceklerini söyledi. Çar I.Petro bunun üzerine barışı kimin istediğini sordu ve imparator kesin tavrını ortaya koyarak tüm Hristiyan dünyasının istediğini söyledi. Çar I. Petro arabulucu olarak görünen İngiltere ve Hollanda'nın kendi ticarî menfaatleri için barış istediklerini iddia etti ama imparator buna ikna olmadı. Lehistan ise bu savaşlar boyunca hiç başarı kazanamamıştı ama yıllardır ele geçirmeye çalıştıkları Kamenice'yi istemekteydiler. İmparator Leopold barış müzakereleri sırasında Lehistan menfaatlerinin korunacağı üzerine garanti verdi ve bunun üzerine Lehistan da barışa razı oldu.[17]
Zenta Muharebesi'den sonra elde kalan Osmanlı kuvvetleri Tuna kıyılarına çekilmek zorunda kalmışlardı. Avusturya'nın Zenta Muharebesi galibiyeti Kutsal İttifaka dahil diğer devletlerin de Osmanlı Devleti arazilerini bir parçasını birer parçasını ele geçirmeye teşvik etti. Venedikliler Mora yarımadasından ilerleyerek Atina'yı ele geçirdi; Dalmaçya kıyılarında kalan Osmanlı yerleşkelerini fethetti ve Bosna eyaletine girerek buradaki birçok kaleyi işgal ettiler. 1695'te itibaren Rusya Kırım taraflarına saldırıya geçmişti ve 1696'da Azak kalesini ellerine geçirdiler. Bütün bunlar Osmanlı devletini yeniden barış istemeye zorlamaktaydı.[17]
Rumen asıllı (1673-1723) döneminde yaşamış tarihçi Dimitri Kantemiroğlu göre bu seferki barış müzakereleri için zemini hazırlayanın Divan-ı Humayun baştercümanı olan Aleksandros Mavrokordatos idi. Mavrokordatos barış konusunu önce Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa ile sonra da İngiltere ve Hollanda büyükelçileri ile konuşmuş ve her iki tarafın gıyabında bu elçilere Osmanlı barış isteklerini söyleyip onları aracılık denemeye teşvik etmiştir.[18]
İngiltere ve Hollanda Viyana'da imparatorun müteffiklerini barış yapılması hususunda Avusturya ile anlaşmasını sağladığı haberini Osmanlı devleti nezdindeki elçilerine ulaştırdılar. Böylece İngiltere'nin İstanbul büyükelçisi William Paget ve Hollanda büyükelçisi Jacobüs Colliers Edirne'ye gittiler ve orada Sadrazam Amcazâde Hüseyin Paşa ile müzakerelerde bulunarak barış hususunda aracılık yapabileceklerini bildirdiler.[17]
Esasen barış yanlısı olan Sadrazam bu sefer Sultan II. Mustafa ile görüştü. Sultan II. Mustafa barışa ancak Osmanlılar tarafından kaybedilen arazilerin hiç olmazsa bir kısmının geri verilmesi halinde yanlı olacağını yoksa barış müzakerelerin aleyhinde olduğunu bildirdi. Fakat Sadrazam bunun ancak son mağlubiyetten sonra askeri zorla olamayacağını Padişaha inandırdı ve II. Mustafa barış müzakerelerinin açılmasına ikna oldu. Sonra Amcazade Hüseyin Paşa devlet ricali ile bir toplantıda barış için gerekçeleri onlara açıkladı. Bu gerekçeler özetle 16 yıldır süren savaşların devletin iç durumunu her yerde bozması; savaş için mali kaynaklar olarak olağanüstü vergilere başvurulmasının halkı ezmesi; köylü halkın çift bozarak köylerini boşaltması; Anadolu'da asayişin bozulması; Rumeli de ise Hristiyan tebanın ayaklanmaya her zaman hazır olması; Bağdat ve Basra çevresinde bazı Arap ayaklanmaları çıkması ve savaş için asker ve mühimmat tedarikinin gayet zor hatta imkânsız hale gelmesidir.[17]
Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa, Reîsülküttâb Râmi Mehmed Efendi ile Dîvân-i Humâyün tercümanı İskerletzâde Aleksandre Mavrokordato'ya aracı İngiltere ve Hollanda elçileriyle görüşme görevi verdi . Bu görüşmelerin başında İngiltere elçisi William Paget, Mehmed Râmi Efendi'ye, önce hangi şartlarla aracılık yapacağını anlattı. Buna göre Avusturya imparatoru ittifaka dahil her ülkenin ele geçirdiği arazilerin kendi elinde kalması şartı ile barış görüşmelerine razı olduklarını kendine ilettiğini ve Osmanlı devleti buna razı olmazsa aracılık yapmasının imkânsız olduğunu belirtti. Elçi William Paget sonra eğer Osmanlı devleti bunu kabul etmeyip kendisi aracılık yapmazsa neler olabileceğini düşündüğünü anlattı. Elçiye göre bu halde Kutsal İttifak savaşı devam ettireceklerdi . Bu halde kuşatma altında bulunan Timeşvar'in düşebileceğini, sonra müteffiklerin Belgrad'a saldırıp o kenti de kuşatıp ellerine geçireceklerini; belirtti. Bu halde müteffikler Tuna Nehri'ni kontrol edecekleri için Osmanlıların su üzerinden nakliyatı duracak ve su üzerinden nispeten ucuz ve kolay tedarik yapmak imkânsızlaşacaktı. Karadan tedarik yapmanın ise gayet zor olduğunu belirtti. Bu halde Osmanlıların Tuna Nehri üzerindeki ve ilerisindeki arazilerin tümünü kaybedeceklerini düşündüğünü bildirdi. Mehmed Râmi Efendi bunları Sadrazama iletti ve Osmanlı devletinin ricali de bundan haberdar oldu.[17]
Bundan sonra Sadrazam bir divan toplantısı yaptı. Bu toplantıya kubbealtı vezirleri yanında Kırım Hani Selim Giray; Şeyhülislam Feyzullah Efendi, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, Yeniçeri Ağası ve Külkethüdası katıldı. Bu toplantıda resmen Osmanlı hükûmetinin barıştan yana olduğu kararı verildi. Amcazade Hüseyin Paşa bu kararı aracı elçilere iletti ve onlar da bunu Avusturya hükûmetine bildirdiler. Tüm bu gelişmeler olmakta iken ateşkes yapılmamıştı ve tüm cephelerde yerel çatışmalar devam etmekteydi.[17]
Osmanlı hükûmetinin barış müzakereleri teklifi Avuturya'ya iletildi ve bir süre sonra Avusturya'dan yanıt geldi. İki konu hariç Avusturya hükûmeti Osmanlılar teklifini genelde kabul etmekteydi. Bunlardan birisi Osmanlı devletinin Erdel'in Katolik zülmünden kaçan Protestanların sığınma yeri olduğu için Katoliklere verilmeyip Osmanlı devleti elinde olması isteği hakkında idi. Diğeri ise Rusya'nın da barış görüşmelerine katılması talebi idi. Osmanlı devleti Rusya'nın barış müzakerelerine katılmasını kabul etti. Fakat Osmanlı sadrazamı Erdel'deki Protestanların çıkarlarının korunmasında ısrar etmekteydi. Bu anlaşmazlık üzerine Avusturya son bir teklifte bulundu. Barışın tüm İttifak üyeleri ile birlikte yapılması gerektiğini ve diğer Osmanlı görüşme isteklerinin üzerinde anlaşma olduğunu ama Osmanlıların Erdel üzerindeki isteklerinin kabul edilemeyeceği açıkça belirtilmişti. Avusturya'nın bu ısrarlı tutumu karşısında Sadrazam Erdel konusunda son Avusturya teklifini kabul etmek zorunda kaldı. Bu şartlar 27 Ocak 1699'de Edirne'de bir protokole bağlandı ve böylece barış müzakerelerinin hazırlıklarına resmen başlanmış oldu.[17]
1698 yılında İngiltere ve Hollanda'nın arabuluculuğunda, Avrupa'da savaşan devletlerin delegelerinin Macaristan'ın Karlofça kasabasında toplanıp anlaşması uygun görüldü.[4]
Zenta Savaşı'ndan sonra son Osmanlı kuvvetleri de dağılmış, Habsburg orduları Macaristan şehirlerini ve buradaki Osmanlı kale ve tahkimatlarını ele geçirmişti. Bu şehirlerdeki Osmanlı garnizon kuvvetleri ve Müslüman halk düşmana direnememiş, çoğunlukla yok edilmişti. Rusya hedefi olan Azak ve çevresini 1696'dan beri elinde tutuyor, Venedikliler Dalmaçya kıyılarında hâkimiyet kurmuş, Leh orduları ise Podolya'yı işgal etmişti.
Ateş gücü yüksek Kutsal ittifak orduları hızlı hareket edip kendilerine yakın olan Osmanlı noktalarına hızlı akınlar düzenlerken, sefere çıkmak için İstanbul'dan büyük ordularla hareket etmek zorunda olan Osmanlı Ordusu zayıf ve hantal yapısıyla yenilgiye mahkûm olmuştu.[19]
Osmanlı tarafında son umut olan II. Mustafa'nın Avusturya seferleri başarısız olunca padişah savaşlarla ilgilenmeyi bırakmıştı. Bu yüzden yenilginin nedenleri ve sonuçları iyi tahlil edilememiş, bu savaşlar sonrasında herhangi bir yenilik hareketi görülmemiştir.
Osmanlı ile Avusturya, Lehistan, Venedik ve Rus Çarlığı arasında başlayan görüşmeler iki ay sürdü. Sonunda 26 Ocak 1699 günü Karlofça Barış Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya göre Avusturya; Macaristan ve Transilvanya'nın büyük kısmını aldı. Lehistan Podolya'yı, Venedik ise Dalmaçya kıyıları ile Mora Yarımadasını almış oluyordu.
Antlaşma özellikle Balkanlar ve Orta Avrupa'daki Osmanlı üstünlüğünün sona erip Habsburg üstünlüğünün başladığının işareti habercisi oldu.
Antlaşma ile, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu 249.000 km2, Venedik 32.000 km2 ve Lehistan 45.000 km2 toprak elde etti. Bu anlaşma ile Osmanlı 326.000 km2 toprak kaybetti.[20]
Osmanlı İmparatorluğu ile Rus Çarlığı, 1700 yılında İstanbul Antlaşması adında ayrı bir antlaşma imzaladılar. Antlaşmaya göre, Azak Kalesi ve çevresinin Rusya'da kalması kabul edildi.
Azak'ın alınması, Rusya'da uzun süren savaşa ve kayıplara bakıldığında küçük bir kazanç gibi görünse de, ileride Rusya'nın bir donanma gücüne dönüşmesinde çok önemli bir etken oldu ve Karlofça ile İstanbul Antlaşmaları'nda Rusya'nın elinde önemli bir koz oldu. Azak'ta bir deniz üssü kuran Petro, bunu da yeterli görmeyip Taganrog'da yeni bir üs kurdu ve Rus Karadeniz Donanması'nın temellerini attı. Yine de Kırım'da devam eden Osmanlı hâkimiyeti yüzünden Azak, o yıllarda Rusya'nın Karadeniz'e tam açılımını sağlayamadı.
Azak'ın alınması ve bunun Osmanlılar tarafından kabul edilmesi sayesinde, 1. Petro Osmanlı cephesini kapatıp ilgisini Baltık Denizi'ne yöneltti ve kuzeyde İsveç ile savaş başlattı (Büyük Kuzey Savaşı).[21]
Bu anlaşma ile de Osmanlı Devleti, 20.000 km2 toprak daha kaybetti. Böylece Osmanlı'nın toplam toprak kaybı 346.000 km2'ye ulaştı.[20]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.