Loading AI tools
1920-21 yılları arasında Kuzey Suriye'de Fransız kuvvetlerine karşı isyan Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Hananu İsyanı (Halep İsyanı[2] veya Kuzey İsyanları olarak da bilinir), 1920-1921 yıllarında Suriye'nin kuzeyinde, özellikle Halep'in batı kırsalında yoğunlaşan Fransız askerî güçlerine karşı bir isyandı. İsyana verilen destek, Suriye'de Fransız Mandası'nın kurulmasına karşı muhalefetten kaynaklanıyordu. İsmini önde gelen komutanı İbrahim Hananu'dan alan isyan esas olarak Cebel Harim, Cebel Kusayr, Cebel Zaviye ve Cebel Sahyun bölgelerindeki dört müttefik isyandan oluşuyordu. İsyancılar kırsal kesimdeki liderler tarafından yönetiliyordu ve çoğunlukla Fransız güçlerine karşı gerilla saldırıları düzenliyor ya da önemli altyapılara sabotaj yapıyorlardı.
Hananu İsyanı | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Fransa-Suriye Savaşı | |||||||
Hananu İsyanı'nın çıktığı Kuzeybatı Suriye haritası. İsyan dört askeri bölgeye ayrılmıştı: Cebel Kuseyr, Cebel Sahyun, Cebel Zaviye ve Cebel Harim | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
Fransa •Suriye Mandası •Levant Ordusu |
Kuzey Suriye'deki isyancı gruplar (′Isabat) Destek: • Suriye Arap Krallığı • Kuva-yi Milliye • Mavera-i Ürdün Emirliği | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Henri Gouraud Henri Félix de Lamothe André-Gaston Prételat Fernand Goubeau |
İbrahim Hananu Necib Üveyid Ömer el-Bitar Yusuf es-Sadun Mustafa el-Hac Hüseyin Tahir el-Kayyali Abdullah bin Ömer Şaban Ağa İzzeddin el-Kasım | ||||||
Güçler | |||||||
20.000 (Kilikya ve Halep bölgesindeki 2. Tümen) | ~5000 düzensiz | ||||||
1 Düşük seviyeli bir isyan en azından Ağustos 1926'ya kadar devam etti.[1] |
Hananu İsyanı, Suriye'nin kıyı dağlarında Salih el-Ali liderliğindeki Nusayri İsyanı ile aynı zamana denk geldi ve hem el-Ali hem de Hananu kendi isyanlarını "Batı Halep'in genel ulusal hareketi"nin bir parçası olarak tanımladılar. İsyancıların erken zaferlerine rağmen, Temmuz 1920'de Halep şehrinin Fransızlar tarafından işgal edilmesi ve isyanın ana destekçisi olan Şam'daki Arap hükûmetinin feshedilmesinden sonra gerilla operasyonları sona erdi. Hananu'nun kuvvetleri, Güney Anadolu'nun kontrolü için Fransızlarla savaşan Mustafa Kemal'in Türk kuvvetlerinden önemli miktarda askeri yardım aldıktan sonra Kasım 1920'de isyanı yeniledi. İsyanın zirve yaptığı 1920 yılında Hananu, Halep ile Akdeniz arasındaki bölgede bir yarı-devlet kurdu. İsyancılar Aralık 1920'de savaş alanında büyük yenilgiler aldılar ve Fransızlar ile Türkler arasında yapılan anlaşmaların ardından, isyancılara yönelik Türk askeri desteği 1921 baharında büyük ölçüde dağıldı. Fransız kuvvetleri Temmuz ayında Hananu'nun Cebel Zaviye'deki son kalesini de ele geçirdi. Hananu Fransız manda yönetimi yetkilileri tarafından yargılandı ve sonunda beraat etti. Yusuf es-Sadun liderliğindeki düşük seviyeli isyan devam etti ve Fransız kuvvetleriyle son büyük askeri çatışma 8 Ağustos 1926'da meydana geldi. Bu olay, 1925 yazında başlayan ülke çapındaki Büyük Suriye İsyanı sırasında meydana geldi.
Hananu İsyanı'nın çöküşü Halep'in siyasi yapılanmasında önemli bir dönüm noktası oldu. İsyandan önce Halep'in siyasi elitlerinin çoğu Türkiye'nin ulusal siyasetiyle uyumluyken, Türkiye'nin desteğini çekmesiyle Halepli liderlerin hissettiği ihanet, çoğunu Suriye'nin geri kalanıyla ortak bir kaderi benimsemeye ve takip etmeye sevk etti. Birçoğu Hananu'nun Suriye'nin birliğine ve Şam'la bağların güçlendirilmesine verdiği destekten de etkilendi. Fransız-Türk anlaşmalarının ardından, Halep'in Anadolu'daki hinterlandı, mallarının ana pazarı ve gıda ve hammadde tedarikçisi Türkiye'ye bırakıldı. Bu durum Halep ile Anadolu arasındaki ticari ilişkileri fiilen kopardı ve Halep'in ekonomisine zarar verdi.
Ekim 1918'de İtilaf Kuvvetleri ve Şerif Ordusu Suriye'nin kontrolünü Osmanlı İmparatorluğu'ndan ele geçirdi. Şerif Ordusunun Haşimi lideri Emir Faysal, İngiliz askeri desteğiyle Şam'da ilkel bir hükûmet kurdu ve kontrolünü Suriye'nin kuzey iç kesimlerindeki Humus, Hama ve Halep şehirlerine kadar genişletti. Bu arada Fransa, İngilizlerle yaptığı Sykes-Picot Anlaşması uyarınca Suriye'de özel çıkarları olduğunu iddia etti ve bölgede bir Fransız Mandası kurmaya çalıştı. Fransız yönetimi ihtimali Suriye sakinleri tarafından hoş karşılanmadı.[3] Fransız kuvvetleri Kasım 1918'de kuzeydeki kıyı kenti Lazkiye'ye çıkarma yaptı ve kıyı dağlarından iç kesimlere doğru ilerlemeye başladı; burada bir Nusayri feodal şeyhi olan Salih el-Ali liderliğindeki bir isyanla karşılaştılar.[4]
Arap İsyanı ve sonrasında Halep'in siyasi eliti, Faysal liderliğindeki Arap milliyetçi hareketini benimseyenler ile Halep ve hinterlandı için Osmanlı Devleti içinde siyasi özerklik arayanlar arasında bölünmüştü. Halep'in seçkinlerinin ve halkının tutumlarını Şam'dakilerden ayıran bir dizi faktör vardı. Birincisi, Halep sakinlerinin ekonomik refahı, Halep'in ağırlıklı olarak Türklerin yaşadığı Anadolu hinterlandına açık, ticari erişime bağlıydı; Güneybatı Anadolu, Halep'in malları için başlıca pazar ve gıda ve hammaddelerinin başlıca tedarikçisiydi.[5]
Dahası, etnik ve dini açıdan neredeyse tamamı Müslüman Araplardan oluşan Şam'dan çok daha çeşitli olan Halep'in siyasi eliti, kültürel açıdan Türk-Osmanlı toplumuna daha yakındı ve Halep'in elitinin çok sayıda üyesi Türk, Kürt ve Çerkes kökenliydi.[5] Bu faktörler nedeniyle, Halep'in siyasi sınıfındaki pek çok kişi 1916 Arap İsyanı'nı desteklemedi ve isyana katılanlar da isyanın, beklentilerini olumsuz yönde aştığını düşündüler çünkü isyan Osmanlı egemenliğini nihai olarak sona erdirdi, böylece İslami birlik bağlarını kopardı ve Halep'in Anadolu hinterlandından ayrılmasını başlattı.[6] Osmanlı yönetimi altında Halep Vilayeti'nin idari merkezi olan ve siyasi itibar açısından Şam'a eşit olan Halep'te, Faysal yönetimindeki Şam'ın siyasi hakimiyetine karşı da bir kızgınlık vardı. Faysal'ın Şam merkezli hükûmetinde etkili pozisyonlarda bulunan birkaç Halepli olsa da Faysal'ın Halep'teki önde gelen siyasi yetkilileri Şamlı ya da Iraklıydı. Ancak Fransız yetkililer, Halep ve Şam arasındaki rekabetin Halep'in elit kesiminin Fransız yönetimini benimsemesini sağlayacağına yanlış bir şekilde inanmışlardı.[6] Bunun yerine, tarihçi Phillip S. Khoury'ye göre, Halep "yeni siyasi iklimde sesini duyurabilmek için [Fransız] işgaline şiddetle direndi."[6]
Birçok Halepli ileri gelen Emir Faysal'ı destekledi ve Ekim 1918'in sonlarında Şerif Ordusunun Halep'e girmesinin ardından şehirde Arap Kulübünün bir şubesi kuruldu.[7] Arap Kulübünün ideolojisi Arap milliyetçiliği ve Halep bölgeciliğinin bir karışımıydı.[8] Suriye ulusal birliği kavramını destekliyor ve Emir Faysal için siyasi bir destek üssü olarak hizmet ediyordu.[7] Arap Kulübünün kurucuları arasında Halep Vilayeti Başkanlık Konseyi Başkanı İbrahim Hananu, Halep Vilayeti Valisi Raşid et-Tali'a, Halepli zengin bir tüccar olan Necib Beni Zadih, Halepli bir doktor olan Abdurrahman el-Kayyali ve şehrin önde gelen Müslüman âlimlerinden Şeyh Mesud el-Kevakibi vardı.[7][8]
Kasım 1918'de Emir Faysal'ın ordusundan askerler Antakya'ya girdi ve şehrin Arap sakinleri tarafından karşılandı. Kasım ayının sonlarında Fransız birliklerinin İskenderun Körfezi kıyısında karaya çıkarak İskenderun şehrine girmesi Antakya, el-Hammat ve Kırıkhan ile el-Amik bölgesinde Fransız karşıtı ayaklanmalara yol açtı. Aralık ayında Fransız birlikleri Antakya'yı işgal etti ve hükûmet merkezindeki Arap bayrağını Fransız bayrağıyla değiştirdi. İsyanlar şehrin kırsalında, yani Harbiye ve Kuseyr civarında devam etti. Yerel ayaklanmalar Antakya bölgesinden Halep'in Fırat'a kadar uzanan kırsalına yayıldı.[9] İsyancılar küçük, dağınık ′iṣābāt'lardan (çeteler) oluşuyordu ve Fransız hedeflerine karşı gerilla tarzı saldırılar düzenlediler, ancak aynı zamanda haydutluk ve otoyol soygunlarıyla da uğraştılar.[10] Çeşitli isyancı grupları koordine etmeye yönelik erken bir girişim, Antakya ayaklanmasının liderlerinden ve Nusayri ileri gelenlerinden Necib el-Arsuzi'nin Cisr eş-Şuğur ve diğer bölgelerdeki isyancı liderlerle temas kurmasıyla gerçekleşti.[9]
İngiliz kuvvetleri, çoğunluğu Arap olan topraklarının[3] kontrolünün paylaşılması konusunda Fransa ile yapılan anlaşmaların bir parçası olarak Aralık 1919'da Suriye'den Transürdün ve Filistin'e çekildi (daha sonra Nisan 1920'de San Remo Konferansı'nda Fransa'ya Suriye üzerinde bir manda kurma yetkisi verildi).[11] Bu durum Faysal'ın ilkel devletini Fransız işgaline karşı savunmasız bıraktı. Fransızlar, Faysal'ın kontrolü altında olmayan ′iṣābāt'ı dizginlemesini talep etti.[12][13] Bunun yerine Faysal, Fransızların kıyı bölgelerinden Suriye içlerine ilerlemesini önlemek için kuzeydeki isyancıları desteklemeyi ve örgütlemeyi tercih etti.[12] Arap hükûmeti Kuzey Suriye'nin iki yerlisini, eski bir Osmanlı askeri eğitmeni ve belediye görevlisi[14] olan Hananu[12] ile İskenderunlu bir eşraf olan Suphi Bereket'i yerel ayaklanmaları genişletmek ve tam teşekküllü bir isyana dönüştürmekle görevlendirdi.[12]
Hananu başlangıçta Bereket'in Antakya bölgesinde Fransızlara karşı yürüttüğü gerilla operasyonlarını lojistik olarak destekledi. Daha sonra Halep ve kırsalında bir isyan örgütlemeye karar verdi.[15] Hananu'yu harekete geçiren, üyesi olduğu Faysal devletinin yasama organı olan Suriye Ulusal Kongresinin Fransız egemenliğini önlemedeki etkisizliği oldu.[4] Ayrıca Arap hükûmetinin Hama kaymakamı Raşid et-Talia'nın, Salih el-Ali'yi ve onun Suriye kıyı dağlarında Fransızlara karşı yürüttüğü Nusayri ağırlıklı isyanı desteklemesinden de cesaret almış olabilir.[16] Bu arada Suriye Ulusal Kongresi Mart 1920'de Suriye Arap Krallığı'nın kurulduğunu ilan etti. Fransa, Faysal'ın krallığından kaynaklanan popüler bir milliyetçi hareketin Lübnan'a ve Kuzey Afrika'daki Fransız topraklarına yayılmasından çekindi ve Faysal'ın devletine son vermek için harekete geçti. Fransız karşıtı direniş yerel düzeyde, Halep ve hinterlandında ortaya çıkmaya başlayan Ulusal Savunma Komiteleri olarak kendini gösterdi. Komiteler, çoğu Osmanlı yönetimine sempati duyan yerel seçkinler tarafından kuruldu, ancak komiteler kısa sürede Fransız sömürgeciliğine karşı popülist tepkilerle beslendi.[10]
Hananu, çok sayıda eğitimli profesyonel, zengin tüccar ve Müslüman dini liderden oluşan Halep Ulusal Savunma Komitesinin desteğini kazandı.[17] Komite ona silah ve para yardımı yaptı, şehrin Müslüman âlimleri arasında silahlı kampanyasını tanıtmasına yardımcı oldu ve Hananu'yu Arap Ordusunun İkinci Tümeni'nin başı İbrahim el-Şağuri ile temasa geçirdi.[18] Şam'daki Arap hükûmetinden gelen emir üzerine Hananu Halep'te, memleketi Kefr Takharim'den gelen yedi kişiden oluşan bir ′iṣābā' kurdu ve bu kişileri el bombaları ve tüfeklerle silahlandırdı.[19] Hananu daha sonra eş-Şağuri'nin yardımıyla ′iṣābā'yı Kefr Takharim'den mücahidin (kutsal mücadele savaşçıları) olarak bilinen kırk savaşçıya genişletti ve onları eşit büyüklükte dört birim halinde örgütledi.[18] Tarihçi Dalal Arsuzi-Elamir'e göre, her bir birliğin küçük olması onları son derece hareketli ve "Fransız birliklerine kaos yaşatabilecek" hale getirmişti.[19] Hananu, ailesinin Harim bölgesel yönetim merkezindeki çiftliğini Ulusal Savunma Komitesi şubesinin merkezi olarak kullandı.[14]
Hananu'nun isyanı, Urfa, Gaziantep ve Maraş gibi Anadolu şehirlerindeki Fransız askeri varlığına karşı Türk isyanlarıyla aynı döneme denk geldi.[20] Aynı zamanda Bereket'in 13 Mart 1920'den itibaren bir hafta boyunca Arap gerillalar tarafından ele geçirilen ve tutulan Antakya'daki isyanıyla da ilgiliydi. Fransız Hava Kuvvetleri, isyancılar Narlıca'ya çekilene kadar 17 gün boyunca Antakya'yı bombaladı.[19] 18 Nisan'da Fransız kuvvetlerinin, Fransız ve Türk kuvvetleri arasında büyük bir savaşın yaşandığı Gaziantep'e yönlendirilmesinden yararlanan Hananu, Harim'deki Fransız garnizonuna saldırmaya karar verdi.[20] Hananu, elli düzensiz askeriyle birlikte şehre saldırdı.[20] Saldırı haberi civardaki köylere yayılınca kuvvetleri 400'e ulaştı.[16][20]
Hananu ve Raşid et-Talia, Kuzey Suriye'deki isyancı grupları Şam'daki Faysal hükûmetine bağlı olarak Fransızlara karşı tek bir direniş hareketinde birleştirme girişiminde Bereket ile işbirliği yaptı.[21] Hananu ayrıca Halep bölgesindeki yarı göçebe Mevali aşiretleriyle de bir ittifak kurdu.[22] Harim'deki savaşın ardından Hananu, Halep Ulusal Savunma Komitesinin yardımıyla 2000 altın lira kadar para ve kendisi ve yardımcılarının eğittiği 680 kişilik 'iṣābā'sı[17] için 1700 tüfek toplamıştı.[8]
Nisan 1920'de Hananu, Lazkiye'nin güneyindeki kıyı dağlarında Fransızlara karşı ayaklanan Salih el-Ali güçlerine Türk silahlarının sevkiyatını koordine etti.[23] Faysal hükûmeti, yerel Arap milliyetçisi aracılar vasıtasıyla Hananu'nun hareketine mali ve lojistik destek sağladı. Fransız General Henri Gouraud, Faysal'dan Kuzey Suriye'deki isyancıları dizginlemesini ve Fransız askeri ilerleyişine karşı direnişlerine son vermesini talep etti. Faysal Fransız yönetimine karşı çıkmaya devam etti ve hükûmeti Mayıs ayında Şam'ı bir Fransız işgaline karşı savunmak için son çare olarak ülkenin dört bir yanından asker toplamak üzere bir kampanya başlattı, ancak askere alma kampanyası başarısız oldu.[24] 14 Temmuz'da Gouraud, Faysal'a derme çatma Arap Ordusunu terhis etmesi ve Fransa'nın Suriye üzerindeki mandasını tanıması için bir ültimatom verdi.[21] Temmuz ayı ortalarında Fransız kuvvetleri Cisr eş-Şuğur'da Hananu'nun direniş hatlarını kırarak Halep'e giden yolda kasabayı ele geçirdi.[24]
Temmuz ayı sonlarında Fransızlar Suriye'nin iç kesimlerindeki büyük şehirlere doğru ilerleyişlerini hızlandırdı. Levant Ordusu Dördüncü Tümen Komutanı General Fernand Goubeau[25][26] komutasındaki Fransız birlikleri 23 Temmuz'da Halep'i direnişle karşılaşmadan ele geçirdi.[25] Direniş olmaması komutan es-Sadun tarafından anılarında eleştirilmiştir. Halep'in işgalinin ardından, Fransızları şehirden çıkarmak için 750 isyancıyı örgütledi, ancak bu plan gerçekleşmedi.[27] Halep'in Arap milliyetçisi liderlerinin kırsal bölgelere kaçması ve Fransız kuvvetlerinin askeri üstünlüğü şehirdeki olası bir isyanı engellemeyi başardı.[8] 25 Temmuz'da Fransız kuvvetleri, Meyselun Muharebesi'nde küçük bir Arap Ordusu birliğini ve Yusuf el-Azma liderliğindeki silahlı gönüllüleri bozguna uğrattıktan bir gün sonra Şam'ı ele geçirdi.[3] Halep ve Şam'ın kaybedilmesinin ardından Berekat, Kuseyr'de Antakyalı isyancı liderlerin katıldığı bir toplantı düzenledi ve toplantıya katılanlar isyana devam etme, Fransızlara teslim olma ya da destek için Türklere yaklaşma seçeneklerini savunanlar arasında bölündü. Toplantıdan sonra Bereket Fransızlara iltica etmeyi seçti.[27] Daha sonra es-Sadun ve savaşçıları Bereket'in eski operasyon bölgesinde isyana devam ettiler.[28]
Bu arada Hananu, kentsel üssü olarak kullandığı Halep'i terk ederek, yeniden toparlanmak ve isyanı sürdürmek için Baruda köyüne gitti ve Halep'in batı kırsalındaki aktif ′iṣābāt'tan kendi liderliği etrafında destek topladı.[29] İsyan daha sonra diğer dört ′iṣābāt'ı da kapsayacak şekilde genişledi: Antakya yakınlarındaki Cebel Kuseyr bölgesinde es-Sadun'un ′iṣābā'sı (400'den fazla isyancı), Lazkiye'nin kuzeydoğusundaki el-Haffah çevresindeki dağlarda Cebel Sahyun'da Ömer el-Bitar'ın ′iṣābā'sı (150 isyancı), Mustafa el-Hac Hüseyin komutasındaki Cebel Zaviye'deki ′iṣābā (200 isyancı) ve Harim Bölgesi'ndeki Kafr Takharim civarında Necib Üveyid'in ′iṣābā'sı (250 savaşçı).[29][30] Es-Sadun'un operasyon alanı Cebel Kuseyr merkezli olmakla birlikte kuzeyde El-Amik'e, güneyde Cisr eş-Şuğur'a, doğuda Darkuş'a ve batıda Keseb bölgesine kadar uzanıyordu.[29]
Şeyh İzzeddin el-Kassam liderliğindeki Cebeleli bir ′iṣābā da isyanın bir parçasını oluşturdu. Fransız askeri makamları, 1920 başlarında karargâhını Cebele'den Zankufa'nın Cebel Sahyun köyüne taşıyan el-Kassam'ın grubunu el-Bitar'ın birliğinin bir parçası olarak kabul etti, ancak iki komutan farklı sektörlerde faaliyet gösteriyordu.[24][31] El-Bitar'ın birliği, Fransız kuvvetlerinin Lazkiye'ye çıkmasından kısa bir süre sonra 1919'un başlarından beri Cebel Sahyun'da faaliyet gösteriyordu.[29] El-Kassam, hakkında tutuklama emri çıkaran Fransızlar tarafından yakalanmamak için Maysalun Muharebesi'nden bir süre sonra Suriye'yi terk ederek İngiliz kontrolündeki Filistin'e gitti.[24]
Şam'daki Arap hükûmetinin yıkılması ve Faysal'ın sürgüne gönderilmesiyle birlikte Hananu'nun isyancıları Arap hükûmetinden gelen yardımın kaybını telafi etmeye çalıştı. Arap yenilgisini takip eden dönemde isyancılar kendi bölgelerine, isyanı desteklemek için vergilerin, savaşçılar için aylık maaşların ve 'iṣābā için tedarik hizmetlerinin kurumunu denetleyen yöneticiler atamaya başladılar. Ayrıca Türk subaylar tarafından askeri eğitim verilmesini istediler.[21]
Hananu ve bazı yardımcıları Anadolu isyancılarından destek istemek için Maraş'a gitti ve 7 Eylül'de onlarla kendisini Suriye Arap hükûmetinin temsilcisi olarak tanıdıkları ve askeri yardım sözü verdikleri bir anlaşma imzaladı.[29] O ay içinde Hananu, Osmanlı İkinci Ordusunun kalıntılarından önemli miktarda mali ve askeri destek ve askeri danışmanlar almaya başladı.[32] Halep'teki milliyetçiler ile kendi isyanlarına önderlik eden Türkler arasındaki karşılıklı şüpheye rağmen, her iki taraf da ortak bir Fransız düşmanla karşı karşıya oldukları konusunda hemfikirdi. Ayrıca, Türklerin Fransız kuvvetlerini Anadolu'dan çıkarma mücadelesi Suriye'de yaşayan halk tarafından destekleniyordu ve özellikle Kuzey Suriye'de Türklerle dini dayanışma duyguları yaygındı.[33] Eylül ayının ikinci haftasında Salih el-Ali, Hananu'nun isyancılarıyla işbirliği yapmaya hazır olduğunu açıkladı.[29]
Anadolu'daki Türk kuvvetleri, Hananu'nun aracılar vasıtasıyla temas kurduğu Mustafa Kemal tarafından yönetiliyordu ve bunların başında Cemil İbrahim Paşa geliyordu. Araplaşmış bir Kürt, Osmanlı Dünya Savaşı gazisi ve Halepli bir toprak ağası olan İbrahim Paşa, 1920 yazının sonlarında Gaziantep'te Mustafa Kemal'le buluştu. Görüşmeleri sırasında, Fransız işgaline karşı Türkler tarafından finanse edilen bir propaganda kampanyası başlatılması konusunda anlaşmaya varıldı. Kampanya Aralık 1920'de Halep'te başladı.[33]
Şehrin Fransız güçleri tarafından işgal edilmesinin ardından Halep'te kentsel bir isyan gerçekleşmemiş olsa da Halep sakinlerinin çoğu Fransızlara karşı pasif direnişe geçti ve şehrin batısındaki kırsal alanlarda savaşan Hananu'nun isyancılarına gizlice maddi yardımda bulundu.[8] İsyancıların propaganda kampanyasına ek olarak, sosyo-ekonomik faktörler nedeniyle Halep'te Fransız karşıtlığı artıyordu. Bunlar arasında Halep ile kırsal kesimi arasındaki ticaret yollarının kesilmesi, un istifçiliği ve vurgunculuğu ve kısmen Ermeni Kırımı sırasında Türkiye'deki köylerinden kaçan Ermeni mülteci akınının bir sonucu olan artan işsizlik yer alıyordu.[33] Bu durum ekmek fiyatlarının yükselmesine ve ardından şehrin bazı mahallelerinde gıda isyanlarına ve kıtlığa yol açtı. Fransız yetkililer de sıkıyönetim ilan ederek seyahat ve konuşma özgürlüğünü kısıtladı ve kent sakinlerini daha da sinirlendirdi.
Fransız yönetimine atfedilen şehirdeki kötüleşen koşullar, sıkıyönetimin popüler olmayan bir şekilde tesis edilmesi ve isyancılar ile Türk destekçilerinin propaganda çabaları sonucunda, Halep'teki birçok mahalle lideri Hananu'nun isyancılarına katılmak üzere adam toplamaya karar verirken, şehrin birçok toprak sahibi ve tüccarı da isyancıların davasına bağışta bulundu. Senegalli 5000 Fransız askerinin varlığı, özellikle Fransız güçlerini hedef alan bir şehir isyanını engelledi, ancak Bab el-Nairab gibi Halep'in düşük gelirli mahallelerinden Müslümanlar, Fransız çıkarlarıyla ilişkili görüldükleri için şehrin büyük Hristiyan azınlığının üyelerine şiddetle saldırdı.[34]
Fransızların Halep ve Şam'ı işgal etmesinin ardından çatışmaların nispeten durulmasının ardından Hananu'nun kuvvetleri Kasım 1920'de gerilla harekâtına yeniden başladı.[34] O zamana kadar Hananu'nun kuvvetleri yaklaşık 5000 düzensiz askere ulaştı.[32][35] Kasım saldırısından iki ay önce, Antakya bölgesi ve Suriye kıyı dağlarındaki isyanlar da Mayıs 1920'de geçici olarak durduktan sonra yeniden başladı.[33] Hananu'nun müttefiklerinin silahlı eylemleri arasında Eylül ayında 600 isyancının Harim'in kuzeyinde bir köy olan Hamam'daki polis karakoluna yaptığı saldırı da vardı. Gouraud 21 Eylül tarihli bir raporunda isyancıların Antakya'yı, bu şehir ile Halep arasındaki yolu ve Nur Dağları'nı tamamen kontrol altında tuttuklarını belirtiyordu.[27] Hananu'nun isyancıları telgraf hatlarını ve demiryollarını sabote etti, Fransız birliklerini esir aldı ve silahsızlandırdı ve Fransız ordusunun Halep'e doğru hareketini engelledi.[35] Halep, İskenderun ve Beyrut arasındaki demiryolu ve telgraf hatlarının Hananu ve Salih el-Ali'nin isyancıları tarafından tekrar tekrar tahrip edilmesi, isyancıları Kuzeybatı Suriye'nin kontrolünü tamamen ele geçirecek bir konuma getirdi.[36]
Kasım ayı sonunda isyancılar Harim ve Cisr eş-Şuğur kasabaları ile ilçelerine bağlı köylerin kontrolünü ele geçirdi. Ardından İdlib ve Ma'arretü'n-Nu'man kasaba ve ilçelerini ele geçirmek için saldırıya hazırlandılar.[36] İskat, Cisr el-Hadid, Kafr Takharim, Darkuş, Telkele ve el-Kuseyr ve Antakya bölgelerinde de önemli çatışmalar yaşandı.[29] Aynı dönemde Kürt aşiret güçleri Halep'in doğusundaki Viranşehir'de Fransızlara karşı koyarken, Hananu'yu desteklediğini açıklayan eski Osmanlı subayı Ramazan eş-Şallaş[32][34] komutasındaki Bedevi güçleri de Rakka civarında Fransız güçlerine karşı gerilla eylemlerine başladı.[32]
1920 kışının sonlarında Hananu'nun isyancıları İdlib'deki Fransız kuvvetlerine saldırdı ve Halep'teki İngiliz konsolosuna göre kasabayı yağmalayıp Hristiyan sakinlerinden bazılarını öldürdü. Hananu'nun İdlib'deki zaferi ve Türk askeri yardımının gelişi Fransızların İdlib'den çekilmesine yol açtı.[32] Hananu'nun İdlib operasyonlarındaki baş komutanı, aynı zamanda Halep Arap Kulübü ve Halep Ulusal Savunma Komitesi başkanlığını da yürüten Tahir el-Kayyali'ydi.[37][38] Aralık ayı başlarında Halep'teki 2. Tümen'in Fransız generali Henri-Félix de Lamothe Hammam'da bir birlik topladı.[36] Aralık ortasında Fransızlar İdlib'e bir karşı saldırı başlattı ve şehri yakıp yıktı.[32] Daha sonra General de Lamothe İdlib'de ikinci bir birlik oluşturdu.[36]
Hammam'daki Fransız birliği Aralık ayı sonlarında iki taraf arasında gerçekleşen bir dizi saldırı ve karşı saldırının ardından Harim ve Cisr eş-Şuğur'u isyancılardan geri almayı başardı. Hananu'nun isyancıları ve Türk düzensiz birlikleri Harim, Cisr eş-Şuğur ve İdlib'deki mevzilerini geri almak için geniş çaplı bir taarruz başlattı ve Khoury'ye göre bu taarruz sonucunda "geri dönüş mümkün görünüyordu". Ancak bir Fransız yardım birliği bölgeye ulaştı ve Fransızlar üç büyük kasabadaki hakimiyetlerini pekiştirdi. Aralık ayındaki Fransız zaferleri, İdlib'in güneyindeki dağlık bir bölge olan Cebel Zaviye'ye çekilen Hananu güçleri için kesin bir gerileme oldu. Cebel Zaviye'de Hananu ve komutanları isyancıları daha kalabalık ve daha küçük birlikler halinde yeniden organize etti.[36]
Hananu, 1921 başlarında, es-Sallaş'ı aracı olarak kullanarak,[34] Transürdün'ün Haşimi emiri ve Faysal'ın kardeşi Emir Abdullah'tan destek almaya başladı.[39] Emir Abdullah'tan gelen desteğin miktarı nispeten az olsa da Fransız yetkililer bunun Abdullah ve İngiliz müttefiklerinin Fransızları Suriye'den çıkarma planının bir parçası olduğundan korkuyordu.[34] Bu arada Hananu, Gaziantep'teki ana cephede Türkleri desteklemek amacıyla Urfa ve Antakya arasındaki bölgede Fransız sol kanadına karşı sık sık vur-kaç operasyonları düzenliyordu.[32]
Hananu 1921 yılı başlarında Anadolu'dan silah ve para almaya devam etti; Mart ayında 30 makineli tüfek ve 20 at yükü cephaneden oluşan bir sevkiyat yapıldı ve bu sevkiyat Şubat sonu, Mart başında Cerablus üzerinden yapılan daha büyük bir silah sevkiyatının ardından geldi.[32] Türkler ve Fransızlar Mart ayında Halep'in kuzeyindeki Güney Anadolu bölgesi olan Kilikya'daki çatışmaları sona erdirmek için bir antlaşma müzakere ettiler.[40] O ay Hananu ve Salih el-Ali, Halep'teki ABD ve İspanya konsolosları aracılığıyla Milletler Cemiyetine ortak bir mektup göndererek isyancı liderlerin kendilerini "Batı Halep bölgesindeki genel ulusal hareketin" komutanları olarak tanımladıklarını ve Suriye'nin Fransa'dan bağımsız kalmak istediğini ve ülkenin Osmanlı Devleti'yle bağlantılı daha geniş bir İslam topluluğunun parçası olduğunu iddia ettiler.[23]
Fransa ile yapılan antlaşmaya rağmen, Güney Anadolu'daki Türk kuvvetleri, Fransızlara daha fazla baskı yapmak ve toprak tavizleri konusundaki müzakerelerde daha fazla koz elde etmek için Hananu'nun isyancılarını bir süre daha silahla desteklemeye devam etti.[40] İsyanın bu noktasında isyancılar Harim, Antakya, Cisr el-Şuğur, İdlib ve Ma'arretü'n-Nu'man bölgelerindeki köylerin kontrolünü ellerinde tutuyorlardı, ancak şehirleri ele geçirememişlerdi. Fransızlar ve Hananu Nisan ayında İdlib yakınlarındaki Kurin köyünde müzakerelere başladılar, ancak bu müzakereler başarısızlıkla sonuçlandı. Fransız Mandası'nın Yüksek Komiseri Henri Gouraud'nun emriyle Fransızlar Nisan ayında Halep bölgesindeki askeri varlıklarını güçlendirdi ve birlikleri bu süre zarfında bir dizi çatışmada Hananu'nun isyancılarını yenilgiye uğrattı.[4][40] Nisan ayına gelindiğinde Fransızların Halep'te 5000, İdlib bölgesinde 4500, Katma'da 1000 ve Antakya bölgesinde 5.000 olmak üzere Güney Anadolu ve Kuzey Suriye'de 20.000'den fazla askeri vardı. Mayıs ayında General Goubeau komutasındaki Fransız birlikleri, Humus ve Hama arasındaki karayoluna birkaç saldırı düzenledikten sonra Mevali ve Sebaa Bedevi isyancılarını takip etti. Mevali, 21 Mayıs'ta Katara'daki kamplarına yönelik Fransız hava bombardımanının ardından teslim oldu.[41]
Fransız istihbarat raporlarına göre Türkler, halkı Fransızlara karşı silahlı direnişi bırakmaya ve halkın yararına olacağını iddia ettikleri Fransız yönetimini benimsemeye ikna etmek için Suriye'nin kuzeyine siyasi ajanlar gönderdi.[42] Nisan ve Mayıs ayları arasında bir tarihte[43] Hananu, Uveyid'in saha komutanı Mustafa Asım Bey'i, çoğunluğu Hristiyan olan es-Sukaylabiye kasabasına karşı düzenlenen ve kasabanın pek çok sakininin öldürüldüğü bir saldırıya karıştığı gerekçesiyle idam ettirdi.[44] Asım Bey, özellikle Anadolu'daki isyanla yakın bağlantıları olan, Osmanlı yanlısı, Arap bir subaydı.[37][45] Hananu, Türkiye'nin Kuzey Suriye'deki isyanı bastırmak için Fransa ile yaptığı anlaşmaların bir parçası olarak, yerel halk arasında isyancıların imajını zedelemek için Türklerin kendisine es-Sukaylabiye ve diğer köylere baskın yapma talimatı verdiğine inanıyordu.[44] Asım'ın infazı, infazdan rahatsız olan isyancıların Türk askeri danışmanlarının hızla geri çekilmesine katkıda bulunmuş olabilir.[43]
Anadolu'dan silah akışı, ya doğrudan Fransız diplomatik talebi ya da silah ve savaşçıların Batı Anadolu'da Türklere karşı Yunan taarruzuyla mücadele etmek için yönlendirilmesi nedeniyle Haziran ayında sona erdi. Her halükarda, silah sevkiyatının durması hem isyanın askeri boyutu hem de moraller üzerinde önemli bir etki yarattı, çünkü Hananu ve isyanın Halep'teki destekçileri, daha sonra Ekim ayında Fransa ile Ankara Antlaşması olarak bilinen nihai bir barış anlaşması imzalayan Türkler tarafından terk edildiklerini hissettiler.[46] Paraya ihtiyacı olan Hananu, Cebel Zaviye sakinlerinden para ve erzak sızdırmak için yerel haydutları kiraladı.[47] Başlıca silah kaynakları Ma'arretü'n-Nu'man ve Hama şehirleriyle sınırlı hale geldi.[42] Fransız güçlerinin isyancılara daha önce vurduğu darbeler, yerel halkın isyana verdiği desteğin azalması ve silah eksikliği nedeniyle Hananu'nun isyanı 1921 baharında büyük ölçüde dağıldı,[40] ancak isyancıların Fransızlara karşı operasyonları bu dönemde de düşük bir hızla devam etti.[42]
İsyancılar 1921 baharı ile yaz başı arasında bir dizi yenilgi yaşadı.[42] Temmuz 1921'de Hananu'nun Cebel Zaviye'deki kalesi Fransız kuvvetleri tarafından ele geçirildi.[39] Bu arada Fransız kuvvetleri isyancılara desteğin yüksek olduğu köyleri yakıp yıkmaya başladı. Bu köylerin sakinlerinin bir kısmı tutuklandı ya da idam edildi, bu da bazı isyancıların sonunda teslim olmalarına yol açtı.[44] 11 ya da 12 Temmuz'da Hananu, Fransız yetkililer tarafından tutuklanmamak için Suriye'deki milliyetçilerin yanına sığınarak İngiliz kontrolündeki Trans Ürdün'e kaçtı.[44][48] İngiliz istihbarat görevlileri Hananu'yu Kudüs'ü ziyaret ettiği sırada tutukladı ve Ağustos ayında Suriye'ye iade etti.[42]
Altı ay hapis yattıktan sonra[42] Hananu 15 Mart 1922'de cinayet, isyancı çeteleri organize etmek, eşkıyalık yapmak ve kamu mallarına ve altyapıya zarar vermek gibi suçlamalarla mahkemeye çıkarıldı.[48] Kendisini Halepli Hristiyan avukat Fadullah Sakkal savundu.[42] Hananu mahkemede "Suriye'nin yasa dışı işgalini" kınadı ve askeri operasyonların Mustafa Kemal'in himayesi altında yapıldığını savundu.[42] Dava, Hananu'ya yönelik halk desteğinin toplanma noktası haline geldi ve Halep'in kentli elitleri arasında Hananu'nun özgürlüğünü destekleyen önemli bir dayanışmaya yol açtı. Dava 18 Mart'ta sonuçlandı ve mahkeme Hananu'nun bir isyancı değil, Fransız kuvvetlerine karşı savaşmak üzere Osmanlı yetkilileri tarafından yasal olarak görevlendirilmiş bir asker olduğuna karar verdikten sonra Hananu beraat etti.[48] Khoury'ye göre, "Hananu kendi zamanında bir efsane haline gelmeseydi" ve Fransız-Türk Savaşı sona ermeseydi, karar farklı olabilirdi".[42]
Hananu'nun isyanı büyük ölçüde bastırılmış olsa da Halep kırsalında küçük bir ′iṣābāt'ı içeren düşük seviyeli bir isyan devam etti.[40] Es-Sadun ve Üveyid silahlı mücadeleye devam etmeyi tercih ederek Aralık 1921'de kıyı dağlarına ve oradan da Türkiye'ye kaçtılar. Suriye sınırından Fransız kuvvetlerine karşı vur-kaç saldırıları düzenlediler. Es-Sadun, isyancılardan ayrılanları ya da saf değiştiren bölge sakinlerini cezalandırmak için 100 savaşçısıyla birlikte 1922 yazında Cebel Zaviye'ye girdi. 26 Ağustos'ta es-Sadun'un ′iṣābā'sı Darkuş ile Antakya arasında bir köy olan ed-Darakiye'de bir posta konvoyuna saldırdı.[44] 1923'te isyancı komutan Akil el-Sakatî ve on savaşçısı Fransızlara karşı Halep'in güneydoğusundaki es-Safira'da ve Antakya yakınlarındaki Cisr el-Hadid'de bir hükûmet binasına saldırı da dahil olmak üzere çok sayıda saldırı düzenledi.[49]
Kuzeybatı Suriye'deki isyan devam etti ve Aralık 1925 ile Ağustos 1926 arasında es-Sadun'un savaşçıları Fransız kuvvetlerine ve askeri tesislerine karşı birçok saldırı düzenledi. Bu saldırılar ülkenin güneyinde başlayıp orta ve Kuzey Suriye şehirlerine yayılan Büyük Suriye İsyanı ile aynı döneme denk geldi. Es-Sadun'un 'iṣābā'sı ile Fransızlar arasındaki en büyük çatışmalardan biri Nisan 1926 sonunda Talamar'da yaşandı. Son büyük çatışma ise 8 Ağustos 1926'da Cebel Kuseyr'de yaşandı.[44]
İsyancı gruplar toplu olarak ḥarakat al-′iṣābāt olarak biliniyordu ve her bir ′iṣābā, mücahid olarak bilinen 30 ile 100 arasında isyancıdan oluşuyordu ve genellikle yerel bir eşraf veya büyük bir aşiretin başı olan bir reīs (komutan) tarafından yönetiliyordu.[49] Bireysel ′iṣābāt'lar 1919'da Halep ve Anadolu arasındaki kırsalda Fransız ilerlemelerine karşı koymak için kurulmaya başlandı, ancak Hananu onları yavaş yavaş kendi ağında birleştirdi.[50]
İsyan nihayetinde dört ana askeri bölge olarak örgütlendi ve her birinin başında o bölgeye özgü bir reis 'iṣābā vardı. Dört bölge aşağıdaki gibidir: Şeyh Yusuf es-Sadun liderliğindeki Cebel Kuseyr (Antakya bölgesi) (karargâh Babatorun'da), Necib Üveyid liderliğindeki Cebel Harim (karargâh Kafr Takharim'de), Mustafa Hac Hüseyin liderliğindeki Cebel Zaviye ve Ömer el-Bitar liderliğindeki Cebel Sahyun (el-Haffah bölgesi).[51] İsyanın genel lideri olan Hananu ve bölge komutanları, genellikle belirli bir gerilla harekâtı veya silah tedarikini içeren önemli askeri kararları birlikte tartıştılar. Zaman zaman Anadolu'da Fransızlara karşı savaşan Türk düzensiz birliklerinin komutanı Özdemir Bey'e de danışıyorlardı.[51]
İsyanın doruk noktasında Hananu, Halep ile Akdeniz arasında fiilen yarı bağımsız bir devlet kurdu.[16] Hananu'nun isyancıları ele geçirdikleri bölgeyi yönetmeye ilk olarak Armanaz'da başladı; isyancılar bu kasabanın belediyesi ile koordinasyon kurarak faaliyetlerini finanse etmek için toprak sahiplerine, hayvan sahiplerine ve çiftçilere vergi koydu. Hananu'nun idari bölgesi buradan Kafr Takharim ve Harim, Cisr eş-Şuğur ve İdlib ilçe merkezleri de dahil olmak üzere diğer kasaba ve köylere doğru genişledi. Bu kasabaların belediye meclisleri değiştirilmedi, ancak isyancıların mali ihtiyaçlarını desteklemek ve sosyal inançlarını teşvik etmek için yeniden kullanıldı. Kafr Takharim, yerel kaynaklardan para ve silah toplamak için bir yasama komitesi ve adli meseleleri denetlemek için bir yüksek devrim konseyi ile isyancı bölgenin yasama merkezi haline geldi.[16]
İsyancıların savaş gücünün büyük kısmını kırsal köylerden gelen gönüllüler oluşturuyordu ve isyan süresince her köyde genellikle 30 kişilik bir yedek birlik bulunuyordu.[49] Ancak Hananu'nun kuvvetleri arasında Halep şehrinden gelen gönüllüler, eski Osmanlı askerleri,[39] Bedevi aşiret mensupları (yaklaşık 1500 Mevali savaşçısı dahil)[41] ve danışman olarak görev yapan Türk subaylar da vardı.[34] ′Iṣābāt kırsal kesimde kök salmış olsa da şehirlerdeki insanlardan da mali destek alıyordu.[52] İsyancılar, merkezi otoriteye veya işlerine yabancı müdahalesine karşı temkinli geleneksel bir kırsal Suriye özerk hareketi olarak işlev görürken, aynı zamanda Arap milliyetçi hareketiyle ve Arap Ordusu'nun Maysalun'daki yenilgisine kadar şehirlerde bulunan Arap hükûmeti temsilcileriyle yakın bağlar kurmaya çalıştılar.[51]
Tarihçi Nadine Méouchy'ye göre, askeri uzmanlığın yanı sıra, resmi askeri dil ve üslup da isyancı komutanlar için önemliydi çünkü askerlerine "bir ordunun ruhunu, öz imajını ve şeklini" aşılamaya çalışıyorlardı.[53] İsyancı liderlerin toplantıları sırasında, ev sahibi liderin mücahidleri, ev sahibi köyün yolu boyunca sıralanarak ve ziyarete gelen komutanları selamlayarak askeri bir düzen alırlardı.[53] İsyancılar kendilerini "isyan askerleri" anlamına gelen ve eşkıyalıkla ilişkilendirilen iṣābā teriminden daha asil bir imajı temsil eden cunūd et-tevra (tekili cundi) ve orduya atıfta bulunan ve zorunlu askerlik ve baskı ile ilişkilendirilmesi nedeniyle olumsuz çağrışımları olan el-asker terimi ile adlandırıyordu. Her mücahid rütbesine göre maaş alırdı; süvariler (fursan) veya subaylar piyadelerden (müşât) daha yüksek maaş alırdı.[54]
İsyancıların birden fazla silah kaynağı vardı, ancak iki topçu silahı dışında ağır silahları yoktu.[36][55] Silah kaynakları arasında Güney Anadolu'daki Türk kuvvetleri, Almanların I. Dünya Savaşı sırasında aşiretlere dağıttığı Mauser tüfeklerini isyancılara satan ya da kaçıran Bedevi aşiretleri, 1918'deki İngiliz-Arap saldırısı sırasında Suriye'den kaçan Osmanlı birliklerinin geride bıraktığı silah stokları ve Fransız silah depolarına yapılan baskınlar vardı. İsyancıların cephaneliği büyük ölçüde Alman Mauser tüfekleri, tabancalar, av tüfekleri ve Türk beşli tüfeklerinin yanı sıra kılıç ve hançerlerden oluşuyordu.[55] Khoury'ye göre isyancılar ayrıca on iki hafif makineli tüfeğe sahipti.[36] Temmuz 1920'de Arap hükûmetinin yıkılmasının ardından Türkler isyancıların ana silah tedarikçileri haline geldi. İsyancılar, Anadolu'daki Türk silahlı hareketini, Fransız işgaline karşı mücadelede mükemmel bir gerilla lideri olarak gördükleri Türk generali Mustafa Kemal'in rolünü vurgulayarak, isyancıların olumsuz olarak gördükleri Osmanlılardan ayırdılar.[49]
Arsuzi'ye göre ′iṣābāt'ın başlıca operasyonel hedefleri Fransız kuvvetlerine mümkün olduğunca fazla zarar vermek ve "direnme kararlılıklarını" açıkça ortaya koymaktı.[56] İsyancılar, Fransız kuvvetlerine karşı operasyon düzenlerken bilindik dağlık araziyi kullandılar ve fark edilmemek için gerilla operasyonlarını genellikle geceleri düzenlediler.[36][56] Ancak isyancılar Fransız kuvvetleriyle doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçınamadıkları zamanlarda, düzenli bir orduya benzer şekilde savaş düzenini korudular.[56]
Askeri açıdan Fransızlar, isyancılara karşı büyük kolordu birlikleri kullanıyordu ki Levant Ordusunun Fransız kurmay başkanı General André-Gaston Prételat bu taktiğin küçük ve hareketli isyancı birliklerine karşı genellikle etkisiz olduğunu düşünüyordu. Bunun yerine, isyancıları yenmenin en uygun yolunun, isyancıların iki ana gücünü paylaşacak yerel milisleri silah altına almak olduğuna inanıyordu: arazi bilgisi ve yüksek hareket kabiliyeti.[40] Ancak Fransız ordusu tarafından askere alınan Suriye jandarması isyancıları yenemedi çünkü sayısal olarak çok küçüktüler ve yerel halka karşı savaşlarda tamamen güvenilir değillerdi.[27][40]
Fransızlar, büyük toprak sahiplerini isyancılara verdikleri desteği kesmeye ve otoyolları isyancı saldırılarından korumak için yerel milisleri işe almaya ikna etmekte daha başarılı oldular. Fransızlar ayrıca Suriye'deki isyanı bastırmak için Anadolu'da tavizler vermeleri ve isyancılar için mali, askeri ve manevi desteği kritik olan Türklerle işbirliği yapmaları gerektiğini nihayetinde anladılar. Türklerle ateşkes sağlandığında Fransızlar, Suriye'deki isyancıları bastırmak için Anadolu cephesinden çok sayıda askeri yeniden konuşlandırdılar.[27][57]
Hananu'ya bağlı subaylar ve rütbeli savaşçıların hepsi Sünni Müslüman'dı ama etnik olarak heterojen bir yapıya sahiplerdi. Hananu'nun kendisi ve saha komutanları Necip Üveyid ve Abdullah bin Ömer Kürt, Ömer el-Bitar Arap ve saha komutanı Şaban Ağa ise Türk'tü. El-Bitar ve el-Kassam'ın liderliğindeki ′isabat'a Araplar hâkimdi.[58] İsyanın yerel niteliği, isyancıların vatanlarını ve toplumlarını savunma duygusunu yansıtıyordu. İsyanın nihai olarak örgütlenmesine ve önemli askeri kararlar için isyancı komutanlar arasında koordinasyon sağlanmasına rağmen, siyasi kararların ve askeri operasyonların çoğu yerel girişimlerdi. Bu nedenle es-Sadun isyanı tekil olarak tavra yerine çoğul olarak tavrat eş-Şimal (Kuzey isyanları) olarak adlandırmış ve isyanın liderliğini de merkezi bir komuta anlamına gelen kiyadat et-tavra yerine çoğul olarak kuvved et-tavra olarak adlandırmıştır.[59]
Hananu İsyanı'nda isyancıları motive eden üç temel faktör vardı: isyancıların el-bilad ya da el-vatan olarak adlandırdıkları ana vatanın savunulması, el-aduv al-kafir olarak adlandırılan kafir bir düşmanın, bu durumda Fransızların, fethi karşısında İslam'ın savunulması ve isyancıların geleneksel ve yerleşik yaşam tarzının ve hakim toplumsal düzenin yabancı müdahalelere karşı savunulması.[59] İsyanın ilk aşamasında Hananu ve Bereket, Faysal'ın Arap hükûmetinin temsilcileri olarak hareket ettiler ve Faysal'ın Temmuz 1920'de Suriye'den çıkarılmasından sonra da onun desteğine sahip olduklarını iddia ettiler.[56] Görünüşte altında savaştıkları devletin çökmesine rağmen isyancılar mücadelelerine devam ettiler. Es-Sadun anılarında isyancıların cihadı bir devlet tarafından kendilerine verilen bir görev olarak değil, bireysel bir sorumluluk olarak yerine getirdiklerini belirtmiştir. Ona göre bireysel isyancı, kişisel yaşamında erdemli, savaş alanında ise uzmanlık ve cesaretle davranmak zorundaydı. Dahası, halkına yakın, cesur ve dindar bir halk kahramanı (batal şa'bi) olmak için çaba göstermeliydi.[59] Arsuzi-Elamir, isyancılar tarafından dini terminoloji kullanılsa da isyancıların "motivasyonunun temelde milliyetçi olduğunu" ve "dinin milliyetçi duygulardan daha önemli bir rol oynamış gibi görünmediğini" ileri sürmektedir. Dahası, Türkler ve Suriyeliler arasındaki İslami dayanışma, Türkiye'nin Suriye'deki isyana verdiği desteğin çekilmesini engellememişti.[60]
Tarihçi Keith David Watenpaugh'a göre, Hananu ve Salih el-Ali'nin Milletler Cemiyetine hitaben yaptıkları konuşmada kullandıkları dil, Arap ve Türk milliyetçilerinin isyanlarının Arap veya Türk ulusal uyanışlarının bir parçasını temsil ettiği iddialarını "zayıflatmaktadır". Hananu ve el-Ali isyanlarından birleşik bir ulusal direniş hareketinin parçası olarak bahsetse de Watenpaugh bahsi geçen ulusun 20. yüzyılda Suriye ve Türkiye siyasetine ve toplumuna hakim olan etnik milliyetçilikten ziyade İslami bir topluluk olduğunu belirtmektedir. Hananu ve el-Ali bireysel haklarla ilgili modernist ilkeleri de vurgulamışlardır ve Watenpaugh'a göre Hananu modernite, İslam ve Osmanlı Devleti kavramlarını birbirini dışlayan kavramlar olarak görmemiştir. Hananu, Birinci Dünya Savaşı öncesi dönemde birçok Osmanlı politikasına karşı çıkmıştı, ancak yine de eğitimli Osmanlı orta sınıfının bir parçasını oluşturan biri olarak ayrılıkçılığa karşı temkinliydi. El-Ali ise "devletin toprak sahibi bir kırsal reis olarak kendi hegemonyasını koruyacağı, Müslümanların egemen olduğu adem-i merkeziyetçi bir Osmanlı yönetimine" geri dönmek istiyordu.[43] Hananu ve isyancı komutanlar toplumdaki yerlerine derin bir bağlılık duyuyor ve Fransız yönetimini statülerine, hırslarına ve saygınlıklarına karşı bir saldırı olarak görüyorlardı.[43]
Hananu ve Nusayri isyanlarının bir sonucu olarak, Fransız yetkililer Kuzey Suriye'yi pasifize etmenin Şam bölgesini pasifize etmekten daha zor bir iş olduğunu keşfettiler.[61] Hananu İsyanı'nın çöküşünün ardından Halep'teki bazı siyasi liderler, Türklerin Fransızları Kuzey Suriye'den çıkaracağı ve Halep'i Anadolu hinterlandı ile birleştireceği umudunu taşımaya devam etti[61] ancak Fransa ile yapılan anlaşmaların ardından Türkiye'nin Suriye'deki isyancılara verdiği desteği çekmesi, Suriye-Türkiye ilişkilerinin bozulmasına neden oldu ve kuzey Suriye'deki isyancıların ve milliyetçilerin kendilerini ihanete uğramış hissetmelerine yol açtı.[61] Mustafa Kemal'in Suriye politikalarına dair hayal kırıklığı, Türkiye'nin kalan Suriyeli destekçilerinin pozisyonlarını Halep'teki Arap milliyetçilerine yakınlaştırmalarına neden oldu.[62] İsyandan sonraki birkaç yıl içinde Halep'in elit kesimi, Fransız yönetiminden bağımsızlık için birleşik bir Suriye mücadelesi kavramını büyük ölçüde benimsedi. Bu değişim aynı zamanda Şam'daki liderlerle bağları güçlendirme sürecini de başlattı.[62]
Hananu'nun isyana liderlik etmesi ona Suriye'de geniş bir popülerlik kazandırdı. Khoury, Hananu'ya atıfta bulunarak, "Yirmili ve otuzlu yıllarda Suriye'de büyüyen çocuklar için başka hiçbir isim bu kadar tanıdık değildi; onun kahramanlık hikayeleri standart uyku hikayeleriydi" diye yazdı.[63] Baasçı tarih yazımında Hananu, Suriye Arap milliyetçi hareketinin bir kahramanı haline geldi.[40] Hananu İsyanı, Halep'in Arap milliyetçi hareketiyle ilişkisinde bir dönüm noktası oldu. Hananu, onun Arap Kulübü ve benzer politikalara sahip diğer Halepli liderlerin etkisiyle Halep'in Müslüman elitleri yavaş yavaş Arap milliyetçiliğini benimsedi.[8] Hananu daha sonra 1928'de, Suriyeli tarihçi Sami Moubayed'e göre "1920'lerdeki silahlı isyanların yenilgisinden doğan" Ulusal Blok'un kurucu üyesi oldu.[35] Ulusal Blok, Fransız yönetimine karşı diplomatik yolları savundu ve Suriye'nin 1946'daki bağımsızlığına kadar Fransız yetkililere karşı başlıca muhalefet hareketi oldu. Hananu 1935'teki ölümüne kadar hareketin za'im'i (şefi) olarak görev yaptı.[35][64]
Eylül 1920'de Gouraud, Trablusşam bölgesi hariç eski Osmanlı Suriyesi'nin kuzey yarısını kapsayan Halep Devleti'ni kurdu. Fransız yetkililer, Halep'te dört yerel Fransız yanlısı sempatizan tarafından yönetilen ve çoğunlukla aile üyelerinin çalıştığı yeni bir bürokratik idare kurdu. İsyanın bastırılmasından sonra Fransız yetkililer, Halep ve Şam arasındaki milliyetçi ittifakı sona erdirmek amacıyla çok sayıda Arap milliyetçisi siyasetçiyi tutukladı ya da sürgüne gönderdi. Yetkililer ayrıca kendileriyle işbirliği yapmaya istekli olan eski Osmanlı yöneticilerini üst düzey bürokratik görevlere atamaya başladı.[62] Khoury'ye göre, "1922'ye gelindiğinde Halep bürokrasisi Osmanlı yönetiminin son yıllarında olduğundan daha hantal ve verimsiz hale gelmişti".[65] Fransızların milliyetçileri herhangi bir idari rolden tamamen dışlama girişimlerine rağmen, Halep nüfusunun ezici çoğunluğu milliyetçileri destekledi.[65]
Fransa-Suriye Savaşı'nın bir sonucu olarak Türkiye, Halep Vilayeti'nin bir parçası olan Maraş, Gaziantep, Rumkale ve Urfa gibi Güneybatı Anadolu sancaklarını (ilçelerini) ilhak etti. Bu sancaklar Ekim 1921'de Fransa ile yapılan antlaşmanın ardından Türkiye'nin bir parçası oldu. Halepliler Türk ilhakına karşı çıktılar.[42] Fransız-Türk antlaşması, güvenlik koşullarının iyileşmesi nedeniyle Halep ile Antakya da dahil olmak üzere İskenderun Sancağı arasında ticaretin yeniden başlamasına izin verdi, ancak Halep ile Anadolu arasındaki ticaret büyük ölçüde durdu. İskenderun, Halepliler tarafından Akdeniz'e açılan limanları ve sosyo-ekonomik bölgelerinin önemli bir parçası olarak görülüyordu. Fransız kontrolü altında Suriye'nin bir parçası olarak kaldı, ancak Türkiye'nin büyük ölçüde etkisinde olan yarı özerk bir hükûmet tarafından yönetildi. Halepli tüccarlar ve milliyetçi politikacılar, bu özerkliğin nihayetinde Türkiye tarafından ilhak edilmesine yol açacağından ve sonuç olarak Halep'te ekonomik bir krize neden olacağından korktular;[65] İskenderun 1938'de Suriye'den ayrıldı ve ertesi yıl Türkiye'nin bir parçası oldu.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.