Loading AI tools
Osmanlı Hanedanı'nın son halifesi Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Abdülmecid Efendi (Osmanlı Türkçesi: عبد المجيد افندی) veya II. Abdülmecid (Osmanlı Türkçesi: عبد المجید ثانی, 'Abdü’l-Mecîd-i-sânî) (29 Mayıs 1868, İstanbul - 23 Ağustos 1944, Paris), 32. Osmanlı padişahı Abdülaziz’in altı oğlundan biri, Osmanlı hanedanından son İslam halifesi, iki kutsal caminin hizmetkârı, 16 Mayıs 1926 ile 23 Ağustos 1944 yılları arası Osmanlı Hanedan reisi, ressam ve müzisyen. Osmanlı hanedanının tek ressam üyesidir ve döneminin Türk ressamları arasında yer almıştır.[1] Amcasının oğlu Mehmed Vahdettin’in 4 Temmuz 1918’de tahta çıkması üzerine Osmanlı tahtının veliahdı olan Abdülmecid; bu sıfatı 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılıncaya kadar taşıdı. TBMM tarafından 18 Kasım 1922’de halife seçildi. Osmanlı halifeliğine resmen son veren 431 sayılı Kanun'un kabul edildiği 3 Mart 1924 tarihine kadar “halife” unvanını taşıdı. Tarihe “Son Osmanlı Halifesi” olarak geçmiştir.
Abdülmecid Efendi عبد المجيد افندی | |||||
---|---|---|---|---|---|
Halîfe-i Müslimîn (Müslümanların Halifesi) | |||||
116. İslâm Halifesi | |||||
Hüküm süresi | 18 Kasım 1922 - 3 Mart 1924 (1 yıl, 3 ay ve 14 gün) | ||||
Önce gelen | VI. Mehmed | ||||
Sonra gelen | Hilâfet kaldırıldı | ||||
37. Osmanlı Hanedan Reisi | |||||
Hüküm süresi | 16 Mayıs 1926 - 23 Ağustos 1944 | ||||
Önce gelen | VI. Mehmed | ||||
Sonra gelen | Ahmed Nihad Efendi | ||||
Doğum | 29 Mayıs 1868 Dolmabahçe Sarayı, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu | ||||
Ölüm | 23 Ağustos 1944 (76 yaşında) Paris, Fransa | ||||
Defin | Bâki Mezarlığı, Medine, Suudi Arabistan | ||||
Eş(ler)i |
Mihrimah Bihruz Kadın
(e. 1912; ö. 1944) | ||||
Çocuk(lar)ı | Ömer Faruk Efendi Dürrüşehvar Sultan | ||||
| |||||
Hanedan | Osmanlı Hanedanı | ||||
Babası | Abdülaziz | ||||
Annesi | Hayranıdil Kadınefendi | ||||
Dini | Sünni İslam |
Sultan Abdülaziz’in dördüncü oğlu olarak 29 Mayıs 1868ʼde İstanbul’da doğdu. Annesi Hayranıdil Kadınefendi’dir.
1876’da babasının tahttan indirilmesinden sonra Sultan II. Abdülhamid’in gözetiminde Yıldız Sarayı’ndaki Şehzâdegân Mektebinde sıkı bir eğitim aldı. Tarihe ve edebiyata meraklı, dil öğrenmeye yatkındı. Arapça, Farsça, Fransızca ve Almanca öğrendi. Sanâyi-i Nefîse hocaları ile ilişki kurdu. Osman Hamdi Bey, Salvatore Valeri’den resim dersi aldı. Fausto Zonaro ile dostluk kurup resim çalışmalarında onun yolunda ilerledi.[2]
Taht sırasında çok gerideydi. İcadiye’deki köşkünde sanatla meşgul olarak yaşadı. Dönemin saray geleneklerine uygun olarak alafranga yaşama ilgi duydu. Şahsuvar Başkadınefendi’den oğlu Ömer Faruk Efendi, Mehista kadınefendi’den kızı Dürrüşehvar Sultan dünyaya geldi.
Köşkünde, ailesiyle birlikte dışa kapalı olarak yaşamayı II. Meşrutiyet’in ilanına kadar sürdürdü.[1] Yeni rejimin ilanından sonra ülkede kurulan pek çok sivil ve sosyal kuruma destek verdi. Ermeni Kadınlar Birliğinin başdestekçisi, Hilâl-i Ahmer Cemiyetinin fahri başkanıydı.
Resim ve müzik sanatları ile çok yakından ilgiliydi. Türk resim sanatının öncü isimleri arasında yer aldı.[3] 1909’da kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin fahri başkanlığını yaptı. Yurt içinde ve yurt dışındaki çeşitli sergilere tablolarını gönderdiği bilinen Abdülmecid Efendi’nin eserlerinden birisi Paris’teki büyük yıllık sergide sergilenmiş; Haremde Beethoven, Haremde Goethe, Yavuz Sultan Selim adlı tabloları 1917’de Viyana’daki Türk ressamlar sergisinde sergilenmiştir. Özellikle portre alanında başarılı idi. En önemli portrelerinden biri devrinin ünlü şairi Abdülhak Hamit Tarhan’ın portresidir.[3] Kızı Dürrüşehvar Sultan’ın, oğlu Ömer Faruk Efendi’nin portreleri en bilinen eserlerindendir. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin gazete çıkarma girişimleri, Galatasaray sergileri, Şişli Atölyesi’nin kurulması, Viyana sergisi, Avni Lifij’in Paris’te burslu okutulması onun desteklediği sanatsal olaylardandır.
Resim kadar müziğe de büyük ilgi duyan Abdülmecid, ilk müzik derslerini Feleksu Kalfa’dan aldıktan sonra Macar piyanist Géza de Hegyei ve keman virtüözü Carl Berger ile çalıştı. Ünlü besteci Franz Liszt’in öğrencisi olan Hegyei’ye kendi yaptığı Liszt tablosunu; Carl Berger’e ise, kendi ürünü bir beste olan Elegie’yi armağan ettiği bilinir.[4] Keman, piyano, viyolonsel ve klavsen çalan Abdülmecid’in üzerinde eski Türkçe harflerle adının yazılı olduğu 1911 yapımı değerli piyanosu Dolmabahçe Sarayı’nda 48 numaralı odada saklanmaktadır.[4] Çok sayıda bestesi olduğu bilinir ancak eserlerinin pek azına ulaşılabilmiştir.[4]
31 Mart Olayı’ndan sonra II. Abdülhamid tahttan indirilmiş; Veliaht Reşat Efendi tahta çıkarılmış; Şehzade Abdülmecid Efendi’nin ağabeyi Yusuf İzzeddin Efendi veliaht olmuştu. Yusuf İzzeddin’in 1916’da intihar etmesinden sonra Sultan Abdülmecid’in oğullarından Şehzade Vahdettin veliaht tayin edildi. 3 Temmuz 1918’de VI. Mehmed Reşad’ın ölümü ve Vahdettin’in tahta çıkması üzerine Şehzade Abdülmecid Efendi veliaht ilan edilmiştir.
Veliaht Abdülmecid Efendi, I. Dünya Savaşı sonunda İstanbul’un işgal altında bulunduğu sırada Sultan VI. Mehmed’e, Damat Ferit Paşa hükûmetini eleştiren lâyihalar gönderdi. Kuvâ-yi Milliye lehinde beyanlarda bulundu.[5] Damat Ferit hükûmeti yerine Ali Rıza Paşa hükûmeti kurulduktan sonra Vahdettin’e karşı muhalif tutumunu değiştirerek, oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi’yi amcazadesi Sultan Vahdeddin’in küçük kızı Sabiha Sultan ile evlendirdi.
13 Ocak 1920'de, yaklaşık 150.000 kişilik büyük bir katılımla düzenlenen Sultanahmet Mitingi'ni otomobilinden takip etmiş ve burada kendisine yaklaşan gençleri coşkulandıran kısa bir konuşma yapmıştır.[6]
Ülkeyi işgallerden kurtarmak için Anadolu’da örgütlenen Kuvâ-yi Milliye hareketi, eski yaverlerinden Yumni Bey aracılığıyla onu 1920 Temmuz'unda Ankara’ya davet ettiklerinde olumlu yanıt vermedi. Ankara ile teması, Sultan Mehmet Vahdettin tarafından haber alınınca Çamlıca’daki veliahtlık dairesinden alınarak Dolmabahçe Sarayı’ndaki özel dairesinde 38 gün göz hapsinde tutuldu.[5]
Türk Kurtuluş Hareketi’nin önderi Mustafa Kemal, Şubat 1921’de bir mektup daha yazarak kendisine sultanlık teklif ettiğinde, Abdülmecid bir kere daha “hayır” yanıtı verdi. Kendisi yerine, oğlu Ömer Faruk’u Ankara’ya gönderdi ama Mustafa Kemal Paşa, Ömer Faruk'u kabul etmeyerek payitahta geri gönderdi. Abdülmecid Efendi, 1921 sonunda Anadolu’ya geçmek için Fevzi Paşa aracılığıyla bir girişimde bulundu. Konu Meclis'te görüşüldü, uygun görülmedi.[5]
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra toplanacak barış konferansına hem Ankara hem de İstanbul hükûmetlerinin davet edilmeleriyle başlayan ihtilaf üzerine TBMM 1 Kasım 1922’de kabul ettiği kanunla saltanatı kaldırdı. Saltanatın kaldırılması ile birlikte Abdülmecid'in veliaht sıfatı kayboldu.
Saltanatı elinden alınan ve “ihanet-i vataniyye” ile ithamına karar verilen Vahdettin’in, 16-17 Kasım 1922 gecesi HMS Malaya adlı İngiliz zırhlısı ile Türkiye’yi terk etmesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi, hilafet makamının boşaldığına hükmetti.[9] Meclis, seçime katılan 162 mebustan 148’inin oyu ile 18 Kasım’da Abdülmecid Efendi’yi halife olarak seçti. Aynı gün Mustafa Kemal Paşa tarafından onandı.[10] Oylamada dokuz milletvekili çekimser kalmış, II. Abdülhamid’in şehzadelerinden Mehmed Selim ve Abdürrahim Hayri efendilere beş oy verilmişti.[11]
TBMM’nin kararını Abdülmecit Efendi’ye tebliğ etmek üzere Müfid Efendi başkanlığında kura ile seçilmiş 15 kişilik heyet İstanbul’a gönderildi.[11] 24 Kasım 1922 günü Topkapı Sarayı’ndaki Hırka-i Şerif Dairesi’nde biat töreni gerçekleşti. İlk defa Arapça yerine Türkçe dua edildi. Cuma namazı için gidilen Fatih Camii’nde, yeni halife için Müfid Efendi tarafından ilk defa Türkçe hutbe okundu. “Küçük cihattan büyüğüne döndük” mealindeki hadisi konu alan hutbede, “büyük cihat” cehalete karşı savaş diye yorumlandı. Yeni halife, İslam alemine bir beyanname neşrederek kendisini seçen Meclis'e teşekkür etti.[12]
21-27 Aralık 1922 tarihinde toplanan Hint Hilafet Konferansı, Abdülmecid’in halifeliğini tasdik ve kabul etti ve 3 Ocak 1923’te de Mustafa Kemal Paşa’ya “müncî-i hilâfet” (hilâfetin kurtarıcısı) unvanını verdi. Saltanatsız halifeliğin ne olduğu konusunun tartışılması bir muhalefet cephesi oluşturdu. Cumhuriyet’in ilânına kadarki dönemde, halifenin devlet başkanı sayılıp sayılamayacağı yolunda değişik görüşler ortaya çıktı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilince hilafet ve halifenin durumu gündeme geldi. Halifenin, ödeneğinin artırılmasını talep etmesi ve yabancı siyasi konukları kabul etmek için izin istemesi, Türk Hükûmeti ile halife arasında gerilim yarattı. 5-20 Şubat 1924 günleri İzmir’de yapılan Harp Oyunları sırasında bir araya gelen devlet büyükleri halifelik meselesini de görüştüler. Ankara hükûmetinin İstanbul’daki temsilcisi Refet Paşa, 19 Kasım 1922 tarihli bir yazı ile, Abdülmecid Efendi’nin “halîfe-i müslimîn ve hâdimü’l-haremeyn” unvanını kullanmak, cuma günleri selâmlık resmine çıkmak ve Fâtih Sultan Mehmed’in sarığı gibi sarık sarmak, İslâm âlemine yazılı istenilen beyannâmenin bir de Arapçasını neşretmek talebinde bulunduğunu, Sultan Vahdeddin’i takip hususunda mâzur görülmesini istediğini Ankara’ya bildirdi. Mustafa Kemal Paşa ise Abdülmecid Efendi’nin Fâtih’in sarığı yerine redingot giyebileceğini bildirdi. Fakat “halîfe-i müslimîn” yerine “halîfe-i resûlullah” tabirini kullanması, imzasını da “Abdülmecid bin Abdülaziz Han” tarzında yazması uzun tartışmalara sebep oldu. Bununla saltanat fikrinin ortadan kalkmadığı ileri sürüldü.
1 Mart 1924’te başlayan bütçe görüşmelerinin 3 Mart’taki son oturumunda Urfa Milletvekili Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşı tarafından verilen bir önerge ile halifeliğin ilgası istendi. Hilafetin İlgasına ve Hânedân-ı Osmânî'nin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılması Hakkındaki (431 Sayılı) Kanun, oturuma katılan 158 üyenin 157’sinin oyuyla kabul edildi. Aynı kanun ile hanedan üyelerinin yurt dışına sürülmesi kararı alındı.
Karar Abdülmecit Efendi’ye İstanbul Valisi Haydar Bey ve Polis Müdürü Saadettin Bey tarafından bildirildi. Abdülmecid ve ailesi halkın galeyana gelmemesi için ertesi sabah, saat 05.00’te gizlice Dolmabahçe Sarayı’ndan alınarak otomobil ile Çatalca’ya götürüldüler. Burada bir süre Rumeli Demiryolları Şirketi’nin amiri tarafından ağırlandıktan sonra Simplon Ekspresi’ne (eski Şark Ekspresi) bindirildiler.[9]
Abdülmecid Efendi İsviçre’ye vardığında, o ülkenin kanunlarına göre birden fazla eşlilerin ülkeye girmesine izin verilmediği gerekçesi ile sınırda bir süre alıkonuldu ancak bu gecikmeden sonra ülkeye kabul edildi.[13] Bir süre İsviçre’de Leman Gölü kıyısındaki Büyük Alp Oteli’nde kaldıktan sonra Ekim 1924’te Fransa’nın Nice kentine geçti ve ömrünün geri kalanını orada tamamladı.[14]
Abdülmecid Efendi, sürgünün ilk durağı Montrö’de bir bildiri yayımlayarak Türk Hükûmetini “ladini” (dinsiz, din dışı) olmakla suçlamış ve İslam dünyasını hilafet konusunda karar almaya çağırmıştı. Ancak Ankara’nın İsviçre’ye baskısı üzerine bir daha böyle konuşmalar yapmadı.[11]
Abdülmecid Efendi, Fransa’nın Nice şehrinde sakin bir yaşam sürdü.[12] Kızı Dürrüşehvar Sultan’ı ve yeğeni Nilüfer Hanım Sultan’ı dünyanın sayılı zenginlerinden Haydarabad Nizamı’nın oğullarıyla evlendirdi; bu sayede mali durumu düzeldi. Hilafet konusunda İslam aleminden umduğu ilgiyi bulamadığı için kendisini daha çok ibadete, resim çalışmalarına ve müziğe verdi.[12]
Daha sonra Paris’e yerleşen Abdülmecid Efendi, hanedanın geleneksel protokolünü ısrarla uygulamaya devam etmiştir. Cuma namazlarını Paris Büyük Camii’nde kılardı. Evlenen sultan ve şehzadelerin nikâhlarını kıyarak kendi tuğrasını taşıyan belgeler dağıttı. Yakışıksız davranışlarda bulunan şehzadeleri hanedandan ihraç ettiğini bildiren belgeler hazırladı. Hanedanın Irak petrolleri üzerindeki haklarından yararlanabilmek için oluşturulması planlanan aile birliği gereği Vahdeddin ile ortak bir vekâlet vermesi istenince halife ve ailenin resmî reisi olduğunu iddia ederek ortak vekâlet vermeyi reddetti. Böylece akim kalan bu girişimin sonucunda hanedan umduğu faydayı sağlayamadı.
Mısır’ın Kavalalı prensleriyle evlenmek için Fransa’dan ayrılan çok düşkün olduğu torunları ve oğlunun gidişinden sonra günlerini eşleriyle geçirdi. Kızı Dürrüşehvar Sultan tarafından muhafaza edilmiş 12 ciltlik Hatıralar kitabını kaleme aldı.
23 Ağustos 1944’te sürgünde bulunduğu Paris’te kalp krizinden[15] 76 yaşında öldü. Dürrüşehvar Sultan’ın Berar Prensesi sıfatıyla Cumhurbaşkanı İsmet İnönü nezdindeki çabalarına rağmen cenazesi Türkiye’ye kabul edilmedi. Cenazesi Türkiye’ye kabul edilmeyince, Paris Büyük Camii’nde 10 yıl kadar bekletildi ve cami mütevelli heyetinin cenazeyi daha fazla tutamayacaklarını bildirmesi üzerine Medine’ye nakledilerek Bâki Mezarlığı’na defnedildi.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.