Bu maddedeki bazı sözlerin doğrulanabilmesi için ek kaynaklara ihtiyacı vardır. Ayrıntılı bilgiyi maddenin tartışma sayfasında bulabilirsiniz. Maddeyi güvenilir kaynaklar ile düzenleyerek Vikisöz'e katkıda bulunabilirsiniz.
Niccolò Machiavelli (3 Mayıs 1469 – 21 Haziran 1527), siyasetbilimi ve politik etiğin kurucusu sayılan Floransalı İtalyan düşünür, devlet adamı, diplomat, askeri stratejist, şair, romantik komedi oyun yazarı.
Fethetme hevesi hiç şüphesiz bildik ve pek doğal bir şeydir ve gücü yeten insanlar buna her kalkıştıklarında övgü alacaklardır, en azından kınanmayacaklardır. Ama gücü kuvveti olmadan orayı burayı fethe kalkıştılar mı hata yaparlar ve kınanmayı hak ederler.[1]
İnsanları ya okşayacaksın ya tepeleyeceksin; aslında, hafif hakaretlerin öcünü alabilirler ama ağırlarına güçleri yetmez; o yüzden, bir insana yapılacak hakaretin derecesi onun öc almasından korkulmayacak kadar olmalıdır.[1]
Özgür yaşamaya alışmış bir kenti kim ki ele geçirir de yıkmaz ise onun tarafından yıkılmayı beklemelidir; çünkü bir başkaldırıda, özgürlük adı ve ayrıca ne geçen zamanın uzunluğunun ne de yapılan hiçbir iyiliğin belleklerden silemediği eski görenekler ona sığınak olur. Ne yaparsan yap, neye girişirsen giriş, eğer o kentin yerlilerini sürmekte, dağıtmakta duraksarsan, asla, ne bu adı ne de bu alışkanlıklarını unutmazlar ve en küçük bir fırsatta bunlara sarılırlar.[2]
İnsanlar başkalarına en çok korkudan ya da hınç duydukları için zarar verirler.[3]
Kötülük bir seferde bütünüyle yapılmalıdır. Tatmak için ne kadar az zaman olursa o kadar az yaralayıcı olacaktır. İyilik ise daha iyi tadına varılsın diye azar azar yapılmalıdır.[4]
İnsanlar sakınmasızca bir işe başladılar mı iyinin tadına bakarken altta yatan zehiri fark etmezler.[5]
Senin tam karşıtın olan onca insan arasında her zaman ve her şeyde iyi insan örneği olmak istersen kesinlikle yitip gidersin.[6][7]
Bir Prens asla kendisine zalim denecek diye çekingen davranmamalıdır. Aşırı merhametli olmak yüzünden cinayet ve çapulculuğa yolaçan kargaşaya göz yummaktansa az sayıda ibret olacak ceza vermek çok daha merhametlice bir davranış sayılır. Bu suçlar genelde herkese zarar verir oysa prensin buyurduğu ceza bir kişiyle ilgilidir.[8]
Korkulmaktan çok sevilmek mi iyidir, yoksa sevilmekten çok korkulmak mı? Benim yanıtım bunların ikisinin de gerekli olduğudur; ama ikisini bağdaştırmak güç gözüktüğüne göre, birinden biri olmayacaksa sevilmekten çok korkulmak bence çok daha güvenlidir. Çünkü insanlar hakkında genelde şu söylenebilir: Nankör, değişken, içten pazarlıklı, korkak ve çıkarcıdırlar; onlara iyilik ettiğin sürece hepsi seninledir; yukarıda da dediğim gibi, gerekmedikçe kanlarını, mallarını, canlarını ve çocuklarını sana sunarlar ama bir gerekmeye görsün hepsi senden yüz çevirirler. Sadece onların sözüne dayanan prens, başka önlemler almamışsa, ortada kalır ve yok olup gider; çünkü gönül yüceliği ile değil de para gücüyle edinilmiş dostluklar borç alınmıştır kazanılmış değil ve tam da gerektiği zaman kullanılamaz olurlar. Ve insanlar, kendini sevdirmek isteyenden çok korkutmak isteyeni kırmaktan çekinirler; çünkü sevgi bağı şükranla örülmüştür yani insanların kopartmakta duraksamadıkları bir iplikle zira ki kişisel çıkarları söz konusu olduğunda insanlar hainleşirler; ama korku bağı insanları hiç terk etmeyen ceza yemek korkusuyla dokunmuştur.[8]
...Korkulmak ve sevilmek hakkında söylediklerime dönüp sonuç olarak diyorum ki, insanlar severken kendilerine, korkarken prense bağlı olduklarına göre, sakıngan bir prens, başkalarına bağlı şeye değil de kendisine bağlı şeye dayanmalıdır. Sadece, korku salarken kin ve nefret uyandırmasın yeter.[8]
Prens çevresini o şekilde korkutmalıdır ki başkalarının dostluğunu kazanamasa da hiç değilse nefretlerini çekmesin çünkü bu iki şey birbiriyle çok iyi uyuşur. Bunun için tebasının ya da yurttaşlarının mal mülküne ve de kadınlarına el uzatmaktan geri durması yeter. ...Her şeyden önce başkasının malına dokunmaktan kaçınmalıdır; çünkü insanlar babalarını kaybetmeyi babalarından kalan malı kaybetmekten daha tez unuturlar.[8]
İki tür mücadele tarzı vardır: Biri yasalara uyarak, öbürü zora başvurarak. Birincisi insanlara özgüdür, İkincisi hayvanlara. Ama hep olageldiği gibi, birincisi yetmediğinden ikincisine başvurmak gerekir.[9]
Bir Prens, eğer ille de hayvan gibi davranması gerekirse tilki ve aslanı seçmelidir; çünkü aslan kendini ağdan, tilki de kurttan korumasını bilmez. Tuzakları tanımak için tilki olmak gerekir, kurtları ürkütmek için aslan. Sadece aslanlık etmek istemekle kendilerini sınırlayanlar bu işten hiçbir şey anlamıyorlar demektir.[9]
Genel olarak insanlar elleriyle değil gözleriyle yargılarlar.[9]
Üç tür beyin vardır, biri kendiliğinden anlar, öbürü başkaları açıkladığında anlar, üçüncüsü ne öyle ne de böyle anlamaz; bunlardan birincisi en iyisidir, ikincisi de oldukça iyidir, üçüncüsü işe yaramaz.[10]
İnsanlar bugüne geçmişten çok daha fazla düşkündürler ve o günü kendilerine uygun bulurlarsa kapılıp giderler, başka şey de düşünmezler.[11]
Eğer koşullar değiştiğinde sen de tabiatını değiştirmesini bilseydin talihin hiç değişmeyecekti. ...Talih değiştikçe insanlar da davranış tarzlarında inat etmeyip koşullara uyum sağlarlarsa mutlu olurlar, uyum bozulursa mutsuz olurlar.[12]
Eğer bir millet iktidarda bulunan kişilerin şerefsizliğini, alçaklığını, hırsızlığını, yalnızca kendi siyasi görüşünden olduğu için görmezden geliyorsa, o millet erdemini yitirmiştir. Erdemini yitiren millet bir gün vatanını yitirir.[13]
İtalya'nın hiçbir zaman bir önder buyruğunda toplanamamasının nedeni, ne tüm İtalya'yı kendi yönetecek kadar güce sahip bulunan ne de herhangi başka bir gücün bu egemenliği kurmasına olanak veren kilisedir.[14]
Kişi savaştan kaçınmak için asla bir karışıklığın sürmesine izin vermemelidir; çünkü savaştan kaçamazsın, kendi zararına ertelersin.[15]
Yenilik isteyenler ya bunu isteyecek kadar güce sahiptirler ya da başkalarının güçlerini kullanarak bu işe girişirler. Bu yolda ya rica, minnet ya da zor kullanımına başvuracaklardır. Bu iş, ricayla, minnetle yapılmaz. Salt özgüçlerine dayanıp zor kullanımı yoluna giderlerse başarıya ulaşma olasılıkları artar. Silahlı peygamberlerin başarılı silahsız peygamberlerin başarısız olmasının sebebi budur.[16]
Bana göre, sadece kendi gücüne dayanıp insan ve para gücüyle iyi bir ordu kurup gelebilecek her türlü saldırıya yanıt verebilen hükümdar, tam hükümdardır.
Ben cennete değil cehenneme gitmek istiyorum; çünkü cehennemde papalar, krallar ve prenslerle beraber olurum, oysa cennette sadece dilenciler, keşişler ve havariler var.
Bir cumhuriyette en tehlikeli şey eskiden kaldırılan yasanın tekrar yürürlüğe konmasıdır.
Bir hükümdar gaddar, zalim, cimri ve yalan söylüyor olabilir fakat aynı zamanda bunları yaparken insanlara merhametli, cömert ve sözünün eriymiş gibi görünmelidir ve iktidar daima kötü yanlarını başkalarına yıkmalı iyi olanları kendisine ait gibi göstermelidir.
Darbe bir ülkede yönetimin iyi işlemediğinin göstergesidir. Ordusu ne kadar güçlü olursa olsun iyi yönetilemeyen devlet yok olmaya mahkumdur. Çünkü ordu sadece dıştan gelen saldırılara karşı çözüm üretebilir. Ne olursa olsun darbeye karşı çözüm olamaz çünkü darbe yönetimin iyi işlemediğinin yani içten gelen bir tehlikenin ürünüdür.
Doğada hep iki çizgi var olmuştur. Biri zirve, diğeri diptir. Zirveye çıkanlar daha fazla yükselemeyecekleri için düşerler, diptekiler ise daha fazla aşağı düşemeyecekleri için yükselirler. İşte doğada iyiden kötüye, kötüden iyiye bir gidiş vardır.
Düşmanınıza saldırabilirsiniz; doğru mu yanlış mı yaptığınızı düşünmeniz gerekmez, er ya da geç yargı(ç)larınız sizi haklı çıkarmak için en iyi gerekçeleri bulacaktır nasıl olsa.
Genel olarak insanlara ve sözlerine güvenilmez, çünkü insanlar size verdikleri sözü tutmayacak sefil yaratıklardır, sizin de onlara verdiğiniz sözü tutmanız gerekmez.
Halklar doğaları itibariyle kararsızdırlar ve onları bir şeye inandırmak kolay olsa bile, bu inanca kuvvetle sarılmalarını sağlamak zordur: dolayısıyla, işler o şekilde düzenlenmelidir ki, artık inanmaz oldukları zaman zorla inandırılabilsinler.
Her hatamın arkasından sonumun geldiğini düşünürüm. Ancak rakiplerim hatanın büyüklüğü karşısında şaşırıyor, her hatamda keramet arıyorlardı. Böyle böyle ünlü oldum.
İnsan istedi mi, pişman olmaya daima zaman bulur.
İnsanlar size karşı suç işledikleri ve kötülük yaptıkları zaman, sizin onlara vereceğiniz yanıt, onların size yaptığından bin beter olabilir ve olmalıdır.
Kaçman gerektiğinde kaç, cesur olman gerektiğinde cesur ol, her şeyi kendin için yapıyorsun.
Türk hükümdarlığının ele geçirilmesinin çok güç, fakat bir kez ele geçirilirse onu elde tutmanın ise çok kolay olduğu görülür.
Türk iktidarında bulunan Selim, babası Bayezid ve dedesinin çok üstünde işler yapacak gibi görünüyor.
↑ Machiavelli, Niccolò (1993). "V, Fethedilmeden Önce Kendi Yasaları Uyarınca Yaşayan Kentleri ya da Prenslikleri Nasıl Yönetmek Gerektiği". Prens. Çeviren: Nazım Güvenç. İstanbul: Anahtar Kitaplar Yayınevi. s.57. ISBN9789757787235.
↑ Machiavelli, Niccolò (1993). "XXIV, Neden İtalyan Prensleri Devletlerinden Oldular?". Prens. Çeviren: Nazım Güvenç. İstanbul: Anahtar Kitaplar Yayınevi. s.134. ISBN9789757787235.
↑ Machiavelli, Niccolò (1993). "XXV, İnsan İşlerinde Talihin Gücü ve Nasıl Karşı Konulması Gerektiği". Prens. Çeviren: Nazım Güvenç. İstanbul: Anahtar Kitaplar Yayınevi. ss.137, 138. ISBN9789757787235.