Kemalizm, 1935'ten 1937'ye kadar Kamâlizm veya Atatürk'ün ölümü sonrası yaygınlaşan bir diğer adıyla Atatürkçülük; Türkiye Cumhuriyeti'nin, Atatürk İlkeleri'ni esas alan kurucu ideolojisidir.
Cumhuriyetin ilanından bir sene sonra da okula başlamış birisiyim. Bütün tahsilim süresince hep Atatürkçülüğü gördüm, Atatürk'le beraber yaşadım ve o hayattan ayrıldığı sene de ben subay çıktım. Vefat ettiği zaman teğmendim ve üç gün radyo başında hüngür hüngür ağladım. Onun sevgisi o kadar içimize işlemişti. Atatürkçülük de içimize işledi, ruhumuza işledi. Ondan birçok şey öğrendik, hâlâ da ondan istifade ediyoruz. — Kenan Evren
Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının sahip olduğu ideoloji ATATÜRKçülüktür. ATATÜRK ilkelerinde birleşme ve bütünleşme sağlanmıştır. İlimin en hakiki mürşit olduğuna inanan Türk Silahlı Kuvvetleri, askerî ve sivil vazifelerine ilişkin sorunları çözmede modern teknikleri en geniş biçimde kullanmaktadır ve kullanmaya devam edecektir. — Kenan Evren
Arkadaşlar,
Bu çağlarda sizlere çok kimseler yanaşır, izm'li ideolojileri aşılamak ister. Eğer izm'li bir ideoloji aşılamak lazım gelirse işte Ulu Önder Atatürk'ün Kemalizm ideolojisi vardır. Onu benimseyiniz. Kemalizm'in koyduğu esaslar bizi aydınlığa götürmüştür. Ondan ayrılmaya başladığımız andan itibaren karanlığa gömülmeye başladık. Ne zaman ki ayrıldık, daima felaketlerle karşı karşıya geldik. — Kenan Evren
Biz Atatürk'ün döneminde yetiştik. Atatürk'ün neler yaptığını yakinen biliyoruz. Onun içindir ki Atatürkçülüğün üzerinde ne kadar dursak az olduğuna inanıyoruz. Belki şu olmuştur, bir şeyi çok söylerseniz gına getirir. Ama ben ona dikkat etmeye çalıştım. — Kenan Evren
"Kemalizm" dedikleri kuru etiket değildir, diri isabettir! — Ruşen Eşref Ünaydın
Kemalizm bir ulusal kurtuluş devrimidir. Bir ulusal kurtuluş devriminin amacı, yalnızca siyasal bağımsızlığı gerçekleştirmek değildir. Tam bağımsızlığa ulaşabilmek için, sömürge düzeninin ülkedeki bütün dayanaklarının tasfiyesi ve sağlam bir sanayi temelinin kurulması zorunludur. — Doğan Avcıoğlu
Kemalizm'i biz icat ettik. "Biz" ellili yılların eylemcilerini anlatmaktadır. — Yalçın Küçük
Kemalizm bizi ileriye götüremez. Biz Kemalizm'den geri düşmeyiz. — Yalçın Küçük
Bizler Kemalizm'den geri dönülmesini kabul etmeyiz. Geriye baktığımızda, Kemalizm, bizim frenimizdir. İleriye baktığımızda, Kemalizm'in ötelerine açılma zorunluluğu duyuyoruz. — Yalçın Küçük
Türkiye solu ve devrimi, post-kemalist ülke için yola çıktı. Belki bilincinde değillerdi, altmışlı yıllarda, Aybar ve Boran ile Deniz ile Mahir -sadece sembolik adları seçiyorum- bu yolun yolcusuydular. Düzen, iç savaşla karşılık verdi, şimdi pre-kemalist bir tarihteyiz. — Yalçın Küçük (1999)
Hamidizm'den iki yol çıkar. Biri, Kemalizm ve diğeri Enverizm'dir. — Yalçın Küçük
1956-1966 dönemini Türkiye’de Kemalizm’in en yüksek, en parlak, en yaratıcı, en coşkulu dönemi olarak düşünmek gerekir. — Yalçın Küçük
Kemalizm, modernist idi ve modernite, strüktür demektir. Kemalist Cumhuriyet'te, 1926-1966, pek çok strüktür, yapı ve kurum ortaya çıkarıldı; şimdi bunlar kazınmaktadır. Ve bu arada, devlet idaresinde her yerde Kemalistler avlanmaktadır ve Kemalistlerin gizliye çekilmeleri zamanıdır. — Yalçın Küçük
Genelkurmay yüksek yetkililerinin Güler Sabancı'yı tebrik etmeleri Kemalizm'le bağdaşmaz. Kemalizmde, namazda saf tutmak da yoktur. Kemal Paşa bunu yapmamıştır, İsmet Paşa bunu yapmamıştır. — Yalçın Küçük
Genç Cumhuriyet, Kemalizm'e sığınmamız, gücünü ve kadrolarını abartmamız ve yanımızdaki ütopya, global çöküşü görmemizi engelliyordu. Camus ve Sartre'dan daha talihli olduğumuza inanıyorduk ve belki de daha talihsiz çıktık. — Yalçın Küçük
Sevdiğimin dini var, imanı yoktur; bir Osmanlı türküsü, diyebiliriz. Kemalistler için söylediler. — Yalçın Küçük
Kemalizmin etkinliğinin kalkması, Türkiye'de şiddetin başlangıcıdır. — Yalçın Küçük (1986)
En çok dillendirdiğim tarihte dahi, "Kemalizm bizi ileri götürmez ve biz Kemalizm'den geriye düşmeyiz" dediğimi unutuyorlar. Ben oradayım. Bugün daha yakınız. Çünkü 1918 yılındayız. Yakınımızda olan sol Kemalizm'dir. — Yalçın Küçük
Atatürkçülük ne demektir? Atatürkçülük, kısaca ulusal bağımsızlık ve ulusal onur demektir. Atatürkçülük, özetle anti-emperyalist bir Kurtuluş Savaşı'nı başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir. — Uğur Mumcu
Kemalizm Devrimi, Mustafa Kemal'in arkasındaki bir avuç ilericilerle, gene bu savaş içinde bulunan muazzam bir gericiler kitlesi arasında didişile didişile santim santim koparılmış bir devrimdir. — Niyazi Berkes
Ümmetçiliğe karşı milliyetçilik, şeriata karşı laiklik, uyduculuğa karşı istiklalcilik, padişahlığa karşı cumhuriyetçilik, imtiyazlı yönetime karşı halkçılık, tutuculuğa karşı devrimcilik, köleliğe karşı hürriyetçilik, emperyalizme karşı anti-emperyalizm, sömürüye karşı toplumculuk, bağımlaşmaya karşı bağımsızlık mesleğini benimsemek Atatürkçülüktür. — İlhan Selçuk
Atatürk'ün siyasi iktidarını ve kuvvetini diktatörlük olarak değil, geri müesseseleri yıkma ve medeni bir düzeye çıkarma vasıtası olarak kabul etmek gerekir. O, medeni değerleri ortadan kaldırma çabasının aleti olmamıştır. Atatürkçülük medeni bir düzeyde XX. yüzyıl şartları içinde kurulacak demokratik bir sisteme ulaşmayı gaye edinmiş bir akımdır. Ama, o her şeyden önce Ortaçağ kalıntısı kuvvetlerin medeni bir toplumu daima baltalayacaklarına olan inançtan hareket etmiştir. Bu kalıntılarla, onların siyasal hayattta, birer kuvvet olmalarıyla kurulabilecek bir rejimin ne derece demokratik olabileceğini araştırmak, demokrasi ile ilgisi bile olamayacağını belirtmek de, bugün bize düşen görevdir. — Tarık Zafer Tunaya
Kemalizm geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğüdür. — Ahmet Taner Kışlalı
Türk İnkılâbı, yalnız siyasal veya ekonomik bir rejim değiştiren bir hareket değildir. O, ulusal, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yaşayışın bütün derinliklerinde aynı zamanda tesirler yapmış olan inkılâptır. — Recep Peker
Bana göre Atatürkçülük şudur: Atatürk'ün yaşadığı dönemde, içinde bulunan koşullara en akılcı yoldan çözümler getiren uygulamalar toplamıdır. — Aziz Nesin
Sosyalizm esas olarak bir aydınlanma türevidir, başka türlü de olamaz. Aydınlanma hareketinin arka planında da Ortaçağ'a karşı başkaldırı vardır, Kemalizm de Türkiye'nin Ortaçağı'na karşı bir başkaldırma içerdiği için ilerici bir harekettir. — Korkut Boratav
Kemalizm bir dar görüşlülük olarak yıllarca düşman icat etmeden bu ülkeyi yönetemeyeceğini, bir yönetme ve sorun çözme kabiliyetinin olmadığını gösterdi. Bu dar görüşlülük şimdi başka bir dar görüşlülükle yer değiştirdi. — Sırrı Süreyya Önder, Fatih Altaylı'nın sunduğu Teke Tek programında (24 Ocak 2012)
Kemalizm, emperyalist boyunduruk altında olan yarı sömürge ülkelerin devrimci milliyetçilerinin bir kurtuluş bayrağıdır. — Mahir Çayan
Ülkemiz kristal bir küredir. Ben Josip Broz Tito, bu küreyi ellerimle tutarak değil alttan nefesimle üfleyerek havada tutuyorum. Umarım benim nefesim tükendiğinde birisi bu görevi devralır. Yoksa kristal küre yere düşer ve tuz buz olur... İşte o zaman dünyanın kaderinin korunması başka bağımsız ülkelere kalır. Nasır, benim dostumdur ancak ondan önce dünyanın geleceğinin korunması Anadolu’ya düşer. Anadolu’da Kemalistler tarafından kurulan devletin temeli bağımsızlıktır. Bu yüzden Anadolu, dünyanın kaderini kurtarma görevini omuzlarına alır. — Josip Broz Tito, Yugoslavya’nın kuruluş yıl dönümünde yaptığı konuşmadan (12 Mart 1978)[2]
Kemalizm denilen muazzam safsata kısmen Fransa kısmen İtalya ve Rusya'dan alınmak suretiyle dış alemin bir değil, birkaç merkezine birden bağlı olan, bu suretle diğerlerinden daha çok ve karmakarışık bir şekilde dışarıya bağlı bulunan bir ucubedir.[3] — Nihal Atsız
Atatürkçülük genç kuşakları heyecanlandıracak bir ülkü müdür? Atatürkçülük denen nesne bir ilaç, bir panzehirdir. Hastalanmış veya zehirlenmiş bir ülkü değildir. Ülkü bir milleti iliklerine kadar heyecanla sarsan düşünce demektir. Uğrunda kanların ve canların harcandığı bir inançtır.[4] — Nihal Atsız
1911'de Vardar'da alay komutanı Andertin, bardağını "Arnavutluk ayaklanmasını bastıran Osmanlı ordusu onuruna" kaldırır. Bunun üzerine Mustafa Kemal söze girerek şöyle der:
Türk ordusu için iç savaşta başarıya ulaşmak bir zafer değildir. Bu olayın onuruna, ülkeyi seven bir adam olarak ve Türk subayı olarak sevinip kadeh kaldıramam. Bundan ancak üzüntü duyabilirim. Arkadaşlar, bana dikkat edin, sözlerime kulak verin. Osmanlı ordusu değil Türk ordusu bir gün gelecek, Türk varlığını, Türkün bağımsızlığını kurtaracaktır. İşte asıl o vakit sevineceğiz, öğreneceğiz. İşte o vakit Türk ordusu görevini yapmış olacaktır.
Bu sözler, Atatürk'ün ordunun işleviyle ilgili genel yaklaşımını yansıtır. Ama Kemalizm açısından asıl önemli olan, Atatürk'ün kafasındaki "ordu-siyaset" ilişkisidir. 1924'te TBMM açış konuşmasında şu tümceler vardır:
Sayın üyeler, ülkenin genel yaşamında ordunun siyasetten soyutlanması Cumhuriyetin her zaman göz önünde tuttuğu temel bir ilkedir. Şimdiye kadar izlenen bu yolda Cumhuriyet orduları vatanın güvenilir ve güçlü bekçileri olarak saygın ve kuvvetli kalmışlardır.
Atatürk daha ileri yıllardaki bir konuşmasında da şöyle demiştir:
Arkadaşlar, tüm tarih bize gösteriyor ki uluslar yüce hedeflerine ulaşmak istediklerinde bu coşkularının karşısında üniformalı çocuklarını bulmuşlardır. Tarihin bu geneli içinde büyük bir istisna bizim tarihimizde, Türk tarihinde görülür. Bilirsiniz ki Türk ulusu ne vakit yükselmek için bir adım atmak istemişse, önünde hep önder olarak, yüksek ulusal ülküyü gerçekleştirecek hareketlerin kılavuzu olarak, kendi kahraman çocuklarından oluşan ordusunu görmüştür... Bu evlatlarımız arasında yarının kahramanlarını yetiştiren öğretmenlerimiz de vardır... Ben büyük ordumuzun subaylarından ve onlarla birlikte olan, fikriyle, vicdanıyla ve bilim anlayışıyla ulusal kahramanlığı katılmaya hazır Türk gençlerinden söz etmiş oluyorum.
Atatürk konuyla ilgili hemen tüm konuşmalarında, orduyu ulusun üzerinde değil "ulusun emrinde" bir güç olarak tanımlamaya özen göstermiştir. Ordunun "ilerici" yönünü vurgulamıştır. "Ordu-siyaset" ilişkisiyle ilgili tutumunu ise, daha genç bir subayken İttihat ve Terakki'nin 1909 Selanik Kongresi'nde ortaya koymuştur:
Subaylar partide kaldığı sürece, ne güçlü bir partiye ne de güçlü bir orduya sahip olabiliriz. Üçüncü kolorduya bağlı subayların çoğunluğu aynı zamanda partinin de üyesidirler, etkili bir güç oluşturduklarını ise söylemek zordur. Buna karşılık, parti de halkı kendine çekme imkânına sahip değildir; çünkü gücünü ordudan almaktadır. Partide kalmak isteyen subayların ordudan istifa etmeleri kararını burada verelim. Ayrıca geleceğin subaylarına siyasal ilişkiler kurmayı yasaklayan bir kanunun kabulüne de ihtiyacımız vardır.
Atatürk 30 Ağustos 1924'te Dumlupınar'da şöyle sesleniyordu gençliğe:
Gençler, cesaretimizi pekiştiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve kültürle insanlık erdeminin, vatan sevgisinin, fikir özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşaklar, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve sürdürecek olan sizlersiniz.
Atatürk gençlere güveniyor ve onlara "sürekli savaşım" öneriyordu:
Yeni Türkiye devleti tüm Türklük özelliklerini, yani onun dinç, kararlı, erdemli olma özelliklerini kendinde toplamıştır. Gençler! Biz size geçmişten, geçmişin boş inançlarından geçmişin kalıntılarından arındırılmış yeni doğuş getirdik. Olayların zorunlu sonucu demek olan bu doğuş sizin değerli katkılarınız ve aydın desteğinizle ortaya çıktı. Bu yeni varlığı büyütüp yüceltmek size yöneltilmiştir. Bu görevde başarılı olacağınıza, gördüğüm kanıtlara bakarak kuvvetle inananlardanım.
Sayın gençler, yaşam savaşımdır. O nedenle hayatta sadece iki şey vardır: Yenmek, yenilmek. Size, Türk gençliğine verdiğimiz ve bıraktığımız vicdani armağan, sadece ve hep yenmektir ve inanıyorum ki hep yeneceksiniz. Ulusun saygınlığı ve yükselme koşulları bakımından yapılacak işlerde ve atılacak adımlarda hiç duraksamayınız. Ulusu o yükselişe ulaştırmamızı önleyecek engellere hep birlikte göğüs gereceğiz... Kesinkes o amaca ulaşacağız. Bu ulus sizin gibi evlatlarıyla hak ettiği yüceliğe erişecektir.
Atatürk, Türk kadınını yeniden topluma kazandırmakta kararlıydı. Şöyle diyordu:
Daha esenlikle, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak etmek, yaşamımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını bilimsel, ahlaki, sosyal, ekonomik yaşamda erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve desteği yapmak yoludur esenlikli yol. Eğer kadınlarımız... erdemin gerektirdiği davranış ve hareketlerle aramızda bulunur, ulusun bilim, sanat ve sosyal hareketlerine katılırsa, bu durumu inanın ulusun en tutucusu bile beğenmekten kendini alamaz.
Atatürk, kadınların toplum yaşamında erkekler kadar başarılı olacaklarına inanıyordu:
Çok büyük şükranla görüyoruz ve görmekteyiz ki, hanımlarımız her yerde erkeklerle fikir ve aydınlık yolunda yarışırcasına yürüyorlar. Yine şükranla belirtmek gerekir ki, kadınlarımız hiçbir yerde erkeklerin gerisinde değildir. Hemen her yerde kadınla erkek arasında eşitlik görüyorum. Bu durum övülmeye değer. Kadınlarımızın daha az uygun koşullarda erkeklerden geri kalmayışı ve belki aynı koşullarda erkeklerden ileri gidişi övünülecek bir durumdur.
Atatürk, kadınların giyimleri konusunda ise ölçülülüğü savunmaktaydı:
Bizim örtünme konusunda dikkate alacağımız şey, bir yandan ulusun ruhunu öte yandan yaşamın gereklerini düşünmektir. Örtünmede her iki yöndeki aşırılıklardan kaçınmakla bu iki gereksinimi de karşılamış olacağız. Örtünüş biçiminizde ulusun manevi gereksinimini tatmin için İslam ve Türk yaşamını başlangıcından bugüne etraflıca açıklığa kavuşturmamız gerekir. Bizim kadın yaşamında, kadının giyiniş biçiminde yenilik yapmamız söz konusu değildir. Belki sadece dinimizde, ulusal geleneklerimizde, tarihimizde zaten var olan, herkesçe beğenilen adetlere geçişi düzenlemek söz konusu olabilir. Kendi zevkimize, kendi terbiye ve düzeyimize göre istediğimiz kıyafeti seçebiliriz. Ancak, tüm ulusun kabul edebileceği biçimleri, tüm ulusun yaşamında uygulama olanağı bulan kıyafetleri herhalde genel eğilime uygunlukta görmek doğru olur. Bazı ulusların zevk alemlerini ülkemizde uygulamaya kalkışmak elbette hata olur. Bu yol sosyal yaşamımızı ileriye ve erdeme götürmez.
Kadın konusunda biçim ve kıyafet ikinci derecede kalır. Kadınlarımız için asıl savaşım alanı, başarılı olunması gereken alan, kültürle, aydınlıkla, gerçek erdemle donanmaktır. Ben sayın hanımlarımızın Avrupa kadınlarının gerisinde kalmayacaklarına, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacaklarına, nur ve kültürle donanacaklarına kuşku duymayan, buna kesinlikle inananlardanım.
Komünizm sosyal bir konudur. Ülkemizin durumu, sosyal koşullar, dinsel ve ulusal geleneklerimizin baskısı, Rusya'daki komünizmin bizde uygulanmasının elverişli olmadığı inancını doğrular niteliktedir. Biz ne Bolşevikiz, ne de komünist. Ne biri, ne öbürü olamayız. Çünkü biz milliyetçi ve dinimize saygılıyız. Bizim hükûmet biçimimiz tam bir demokrat hükûmettir.
Atatürk yine 1923'te bir yazısında şöyle der:
Devlet yapısını yaşatmak için dışarıya başvurmaksızın memleketin kaynak ve gerekleriyle yetinme tedbirlerinin bulmak gerekir ve mümkündür.
Kemalizm düşüncesinin gelişmesinde büyük katkıları olmuş Hakimiyet-i Milliye gazetesinde Hüseyin Ragıp imzalı 6-8 Mart 1921 imzalı makale devlet sosyalizmi konusuna açıklık getiriyor:
Sağa mı? Sola mı? Nereye gideceğiz? Herhalde sağa değil. Çünkü insanlar fikirleriyle, haysiyetleriyle, ilimleriyle devamlı olarak aksi istikameti takip ediyorlar. Eski tarihin insanlığı kendi kendine bağlayan bağları, bilhassa Umumi Harb'in yaptığı büyük sarsıntıdan sonra, büsbütün gevşedi. Ve sola doğru, bazı memleketler seri ve hamleli, bazı memleketler de yavaş ve temkinli bir yürüyüş başlattı.
Şüphe yok, insanlığın düşünüş tarzı, çok derin ve esaslı bir inkılap devresindedir. Bir taraftan krallar, imparatorlar, sağ kanatta merkez partileri ve mutlakiyet parlamentoları zayıflıyor. Diğer taraftan sosyalistler, hak taraftarları, halkçılar kuvvet kazanıyor. Bu değişim karşısında Türkiye ne tarafa dönecek?
Üretim ve üretim vasıtaları bireysel vasfı kaybederek ortak olmaktadır. Fakat onların mülkiyeti bu gelişmeye tabi olarak ortak olamamış, bireysel ve kişisel kalmıştır. Cihan inkılabı işte bu son gayri tabiilikten çıktı. Bu ihtilalin müdafaa ettiği dava şudur: "Üretim ve üretim vasıtalarını gelişme ortak bir hale getirdi bu ortak mesai ve teşkilatın menfaati de ortak olmalı, şahsi olmamalıdır. Hiç şüphe yok ki bu dava haklıdır. Çünkü üretim müesseselerinin şahıslar elinde kalması, makineler sayesinde çoğalması lazım gelen refahı akamete uğratıyor. Fabrikatörler çoğunlukla insanlara faydalı olan şeyleri değil, çok para eden maddeleri üretmeye çalışıyor. Tacirler, stoklarını memleketin muhtaç bölgelerine değil, çok para eden bölgelerine taşıyorlar. Bankalar sermayeleri, insanları sefaletten kurtaracak zeminlerde, insanların hayrı için değil vurgunculuğun çok olduğu yerlerde sarrafların menfaatleri için işletiyorlar.[5]
Atatürk Hakimiyet-i Milliye gazetesinde 24 Ekim 1920 tarihli yazısında şunları söylüyor:
Mesleki Temsil, Avrupa’da yoktur. Çünkü Avrupa, demokrasi sistemi üzerinde duruyor. Rusya’da ise hususi bir şekilde vardır. Yani mesleki temsilin esası ve sebebi olan mesleki teşekkül mevcuttur ve büyük bir süratle gelişiyor.
Mesleki Temsil demek, Türkiye’de mesleki teşkilatı süratle vücuda getirmekten ibaret geçici bir tedbirdir. Esası, memleket işlerinde hakiki, milli ve bilhassa salim bir tarzda "emek" düsturunu hakim kılmaktan ibaret olan sosyalizm, yani komünizmdir.
Memlekette her şeyden evvel emeği hakim kılmak, zararlı mücadeleleri ve bilhassa bürokrasi tahakkümünden ibaret olan hükûmet kuvvetlerini ortadan kaldırarak, bütün kudret ve salahiyeti halkın çalışan kısmına vermek lazımdır. Ancak emek erbabı, yeni tabiriyle emekçiler, genel hizmetler meselelerinde cahil bulunmaları hasebiyle iyi kullanamayacakları için süreç gerekmektedir. Mesleki Temsilin düzenli uygulanması durumunda sosyalizm kaidelerinin bütün esaslarının, memlekette kolaylıkla ve verimli bir surette tatbiki mümkün olacaktır.
Mesleki Temsil, zaruri olarak tamamen komünist bir programın parçasıdır. Bunu müdafaa edenler, memleketin ancak sosyalist-komünist bir programla idare edilebileceğine kanidirler.
Mesleki Temsilin başlı başına bir program ve bir hükûmet tarzı değil, beklide aslında genel manadan bağımsız bir alet ve vasıta olduğunun en büyük bir delili de, bunun en komünist bir tarz için bir alet olduğu kadar, aristokrat temsil tarzı için de bile alet olabileceği hakikatidir. Biz bu usulün, yahut daha doğru bir tabir ile bu aletin, memlekette tamamen "komünist" bir idare için kullanılmasını istiyoruz ve tamamen kani buluyoruz ki, bu alet bizi istediğimiz gayeye götürecektir.[6]
Komünizme karşı çare vardır. O da komünizmin ilke ve kurallarını ülkemizde uygulanabilirliğini anlamak ve tüm ulusumuza anlatmaktır. Bu gerçekler ulusumuzun çoğunluğunca tam olarak anlaşılırsa, ya yeteneğimiz vardır yaparız ya da uygulanabilir değildir, anlarız. Korkar, yapmayız. Ancak uygulanabilirliği olmadığı halde uygulamaya kalkışacak olanlara karşı hükûmet her yola başvurmakta kendini haklı sayar.
Türkiye hiçbir zaman komünist olmayacaktır. Çünkü Türk hükûmetinin ilk amacı halka özgürlük ve mutluluk vermek, askerlerimize olduğu kadar sivil halka da iyi bakmaktır.[7]
Biz ne Bolşevikiz, ne de Komünist. Ne biri, ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkârız. Özetle, bizim hükûmet şeklimiz tam bir demokrat hükûmettir.[8]
Mustafa Kemal 24 Nisan 1920'de yaptığı gizli oturum konuşmasında:
Bildiğiniz gibi Bolşeviklerin kendilerine özgü kimi görüşleri vardır. Ben bunları tüm detayları ve açıklığı ile bilmiyorum. Ancak yapılan görüşmelerde Bolşevikler sürekli kendi görüşlerini kabul ettirme çabası içindedirler. Oysa ulusumuzun da kendine özgü düşünceleri vardır; geleneklerimiz, dinimizin ve ülkemizin gerekleri vardır. Milletimizin gelenekleri, dini gerekleri, yurdun icapları vardır ki; biz ne yaparsak kendimizi, kendi göreneklerimizi, dini gereklerimizi göz önünde tutmak ve ona göre kendimize ihtiyaç duyulan esasları koymak zorundayız. İşte sırf bu nedenle bizimle bolşeviklik arasındaki ilişkiyi incelemek ve ayrıntılarıyla düşünmek zorundayız. Biz hiç kimsenin, hiçbir ulusun adet ve geleneklerine, ahlaki değerlerine ve ulusal görüşlerine karşı değiliz. Yalnız baskıcı yönetimlere ve yayılmacılığa karşıyız. Avrupalıların, Bolşevizmden korktuklarını ve bizim Bolşeviklerle birlikte hareket edeceğimizden sürekli olarak kuşkulandıklarını dikkate alıyorduk. Bağımsızlık koşullarımız sağlandığı sürece onlarla birlikte hareket etmemizi gerektiren bir neden yoktur. Böylesine önemli ve yüce bir uğraş verirken, herhangi bir yabancı devletle uyuşmazlığa düşmek belki de bizim pişmanlık duymamıza yol açacaktır. Ayrıca böyle bir yetkiye de sahip değiliz. Ulusal sınırlarımız içerisinde, gösterdiğim koşullarda varlığımızı koruduğumuzda, başka bir şey istemek bana göre doğru değildir. Ancak her olasılığa karşı varlığımızı sürdürmek için dış güçlerden destek almamız gerekirse, bu durumda kendi görüşlerimizi korumak koşulu ile, her kaynaktan yararlanmayı uygun görürüz. Sırf bu nedenle Bolşeviklerin durumunu, davranış tarzını ve kendilerinden ne derece yardım alabileceğimizi anlamak için girişimlerde bulundum.[9]
İnkılapçılık
Bozuk zihniyetli milletlerde büyük çoğunluk başka başka hedefe, aydın denen sınıf başka zihniyete sahiptir. Aydın sınıf telkinle, aydınlatma ile büyük çoğunluğu kendi amacına göre ikna etmeyi başaramayınca, başka yollara başvurur. Halka zorbalık etmeye başlar. Başarıya ulaşmak için, aydın sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında tabii bir uyum olması gerekir. Yani aydın sınıfın halka telkin edeceği ilkeler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalı. Bu halk bir defa karşısındakinin samimiyetle kendilerine yardımcı olacaklarına inanırsa her türlü hareketi derhal kabule hazırdır. Bunun için gençlerin her şeyden evvel millete güven vermesi gereklidir.
Devrim, Türk Milletini son yüzyıllarda geri bırakmış olan kurumları yıkarak yerlerine, ulusun en yüksek medeni gereklere göre ilerlemesini temin edecek yeni kurumları koymuş olmaktır.
Ulusal bağımsızlık
Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. (1921)
Türkiye devletinin bağımsızlığı mukaddestir. O ebediyen sağlanmış ve korunmuş olmalıdır. (1923)
Ulusal birlik, beraberlik ve ülke bütünlüğü
Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. (1919)
Biz milli varlığın temelini, milli şuurda ve milli birlikte görmekteyiz. (1936)
Toplu bir milleti istila etmek, daima dağınık bir milleti istila etmek gibi kolay değildir. (1919)
Türkiye Cumhuriyeti’nin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta sulh, cihanda sulh gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve terakisinde en esaslı amil olsa gerekir. (1919)sulh milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur.1938
Çağdaşlık
Milletimizin hedefi, bütün dünyada tam anlamı ile medeni bir sosyal toplum olmaktır…dünyada her kavmin varlığı, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medeni eserlerle uyumludur…Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak, hayatın şartıdır
Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak,bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki; Hangi istiklal vardır ki Ecnebilerin nasihatleriyle, Ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih,böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!
Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine kavuşturmaya, mesut ve müreffeh kılmaya çalışacağız ve bunu yapmaya mecburuz. (1925)
Biz batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz. (1926)
İnsan ve insanlık sevgisi
İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegane vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. (1931)
Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. (1936)
Akılcılık, bilimcilik, gerçekçilik
a) Bilimsellik:
Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. (1924)
Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet bilimdir. (1933)
b) Akılcılık:
Bizim, akıl, mantık, zekayla hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. (1925)
Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. (1926)
Ulusal egemenlik
Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu milli egemenliktir; milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir. Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitliğin ve adaletin sağlanması, istikrarı ve korunması ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla milli egemenliği sağlamış bulunmasıyla devamlılık kazanır. Bundan dolayı hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir. (1923)