Ur (antik kent)
Sümer şehir devleti Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Sümer şehir devleti Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Ur (Sümerce: Urim;[1] Sümer çivi yazısı: 𒌶𒆠 Sümerce: URI5KI, 𒋀𒀕𒆠 Sümerce: URIM2KI ya da 𒋀𒀊𒆠 Sümerce: URIM5KI;[2] Akadca: Uru;[3] Arapça: أور; İbranice: אור), Güney Irak'ta yer alan Zi Kar'daki (günümüzdeki adıyla) Tel el Mukayyer (Arapça: تل المقير) bölgesinde bulunan antik Mezopotamya'ya ait önemli bir Sümer şehir devletidir. Ur, bir zamanlar Basra Körfezi'nde Fırat'ın ağzına yakın bir kıyı şehri olmasına rağmen kıyı şeridi değişmiş ve şehir, günümüzde oldukça iç kesimlerde Fırat'ın güney kıyısında kalmıştır.[4] Günümüz modern Irak'ında yer alan Nasıriye'ye 16 kilometre (9,9 mil) uzaklıktadır.[4]
Ur'un Yakın Doğu'daki konumu | |
Konum | Tel el Mukayyer, Zi Kar, Irak |
---|---|
Bölge | Mezopotamya |
Koordinatlar | 30°57′42″N 46°06′18″E |
Tür | Yerleşim |
Tarihçe | |
Kuruluş | y. MÖ 3800 |
Terk ediliş | MÖ 500 sonrası |
Kültür(ler) | Sümer |
Sit ayrıntıları | |
Kazı tarihleri | 1853–1854, 1922–1934 |
Arkeologlar | John George Taylor, Charles Leonard Woolley |
Resmî adı | Ur Arkeolojik Şehri |
Kriter | Karışık: (iii)(v)(ix)(x) |
Referans | 1481-006 |
Tescil | 2016 (40. oturum) |
Bölge | Ahvar, Güney Irak |
Tampon bölge | 317 ha (1,22 sq mi) |
Şehir, MÖ 3800 dolaylarında Ubeyd döneminden kalmadır ve MÖ 26. yüzyıldan kalma bir şehir devleti olarak yazılı tarihe kayıtlıdır. Kayıtlara geçen ilk kralı Mesannepada'dır. Şehrin koruyucu tanrısı, Sümer ve Akad (Asur-Babil) ay tanrısı Nanna (Akadcada: Sin) idi ve şehrin adının kökeni tanrının adından gelir: UNUGKI kelimenin tam anlamıyla "Nanna'nın meskeni (UNUG)".[4]
1930'larda kazılan alan, Nanna türbesini içeren Ur Zigguratı'nın kısmen restore edilmiş kalıntıları ile dikkat çekmektedir. Tapınak, MÖ 21. yüzyılda (kısa kronoloji), Ur-Nammu döneminde yapılmış ve MÖ 6. yüzyılda Babil'in son kralı Nabonidus tarafından yeniden inşa edilmiştir.
Ur-Nammu tarafından plânlandığı söylenen şehir, görünüşe göre mahallelere ayrılmış ve bir mahallede tüccarlar, diğerinde zanaatkârlar yaşıyordu. Hem geniş hem de dar sokaklara ve toplantılar için açık alanlara sahipti. Su kaynağı yönetimi ve taşkın kontrolü için birçok yapı kanıt niteliğindedir.[5]
Evler kerpiç ve çamur sıvadan yapılmıştır. Büyük binalarda duvarlar, bitüm ve sazlarla güçlendirilmiştir. Günümüzde kalan yapılar çoğunlukla vakıflardır. İnsanlar genellikle (ayrı ayrı ve yalnız; bazen mücevherler, tencere ve silahlarla) evin zeminlerinin altındaki odalara veya kuyulara gömülmüştür.[5]
Ur, 8 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 25 metre genişliğinde eğimli surlarla çevriliydi, bazı yerler bir tuğla duvarıyla kuşatılmıştır. Başka yerlerde, binalar surlara entegre edilmiştir. Fırat Nehri, şehrin batı yakasındaki bu surları tamamlamıştır.[5]
Arkeolojik keşifler, Ur'un Mezopotamya ovasında önemli bir Sümer-Akad kent merkezi olduğunu kesin olarak göstermiştir. Özellikle Kraliyet Mezarları'nın keşfi ihtişamını doğrulamıştır. Erken Hanedan dönemine (yaklaşık olarak MÖ 25. veya 24. yüzyılda) tarihlenen bu mezarlar, değerli metallerden ve yarı değerli taşlardan yapılmış muazzam miktarda lüks eşyalar içeriyordu. Bu eşyaların hepsinin uzun mesafelerden (Antik İran, Afganistan, Hindistan, Küçük Asya, Levant ve Basra Körfezi) ithal edilmesi gerekiyordu.[6] O zamana kadar eşi benzeri olmayan bu zenginlik, Ur'un Erken Tunç Çağı'ndaki ekonomik öneminin bir kanıtıdır.[7]
Bölgedeki arkeolojik araştırmalar, bu antik zamanlarda meydana gelen mimariyi ve uzun mesafeli etkileşimleri anlamamıza da büyük katkı sağlamıştır. Ur, bugün olduğundan çok daha iç kesimlere uzanan ve Mezopotamya'ya yapılan ticaretin çoğunu kontrol eden, Basra Körfezi'nde önemli bir limandı. Ur'a ithalat dünyanın birçok yerinden yapılmıştır. İthal edilen nesneler arasında altın ve gümüş gibi değerli metaller ve lapis lazuli ile akik gibi yarı değerli taşlar bulunmaktadır.[5]
Ur'un köleler (esir alınmış yabancılar), çiftçiler, zanaatkârlar, doktorlar, yazıcılar ve rahipleri içeren katmanlı bir sosyal sisteme sahip olduğu düşünülmektedir. Görünüşe göre yüksek rütbeli rahipler büyük lükse sahiptiler ve konaklarda yaşıyorlardı.[5] Sözleşmeler, iş kayıtları ve mahkeme belgeleri dahil on binlerce çivi yazısı, şehrin karmaşık ekonomik ve yasal sistemlerini kaydetmiştir. Bu metinler; tapınaklardan, saraydan ve müstakil evlerden gün yüzüne çıkmıştır.[5]
1929'da antik Ur kentinde yapılan kazılarda modern arplara benzer enstrümanlar ve lirleri ortaya çıktı fakat bu çalgılar, boğa şeklinde ve on bir tellidir.[8]
Ur kurulduğunda, Basra Körfezi'nin su seviyesi bugün olduğundan iki buçuk metre yüksekti. Bu nedenle Ur'un çevresi bataklık olduğu düşünülüyor; sulama gereksizdi ve şehrin belirgin kanal sistemi, muhtemelen ulaşım için kullanılmıştır. Balıklar, kuşlar, yumrular ve sazlar, bazen kentleşmenin ön koşulu olarak öne sürülen bir tarım devrimine ihtiyaç duymadan Ur'u ekonomik olarak desteklemiş olabilir.[9][10]
Arkeologlar, Ur'da Ubeyd dönemine ait erken bir işgalin kanıtını keşfettiler (y. MÖ 6500-3800). Bu erken tabakalar, 1920'lerin kazıcıları tarafından Yaratılış Kitabı ile Gılgamış Destanı'ndaki Büyük Tufan'nın kanıtı olarak yorumlanan steril bir toprak birikintisiyle kapanmıştır. Güney Mezopotamya ovasının Fırat ve Dicle nehirlerinden düzenli olarak sellere maruz kaldığı, sudan ve rüzgardan kaynaklanan yoğun erozyonun Mezopotamya ve Kitâb-ı Mukaddes'teki Büyük Tufan hikâyelerine yol açmış olabileceği anlaşılıyor.[11][12]
Ur'un sonraki işgâli ancak MÖ üçüncü bin yılda Ur'un ortaya çıktığı dönemde netleşmektedir. Diğer Sümerler gibi, Ur'un yeni yerleşimcileri de MÖ 3300 dolaylarında doğudan gelmiş ve izole bir dil konuşan Sami olmayan bir halktı.[13][14] Ancak MÖ 3. binyıl boyunca Sümerler ve Doğu Sami Akadlar arasında[15] yaygın bir iki dilliliğe yol açan yakın bir kültürel ortak yaşam gelişti.[16] Sümerce ile Akadcanın karşılıklı etkisi, geniş ölçekte sözcüksel ödünç almaktan sözdizimsel, morfolojik ve fonolojik yakınsamaya kadar her alanda belirgindir.[16] Bu durum, bilim insanlarını MÖ 3. binyılda Sümer ve Akadcadan Sprachbund olarak bahsetmeye sevk etti.[16] MÖ 3. bin yıl genel olarak Mezopotamya'nın İlk Tunç Çağı olarak tanımlanır ve yaklaşık olarak MÖ 21. yüzyılda Üçüncü Ur Hanedanlığı'nın devrinden sonra sona erer.
Erken Tunç Çağı'nda Ur'un önemi hakkında araştırmacılara bilgi veren çeşitli ana kaynaklar mevcuttur. Ur Kraliyet Mezarlığı'nın cömert kalıntılarının da gösterdiği gibi Birinci Ur Hanedanı büyük bir zenginliğe ve güce sahip görünmektedir. Sümer Kral Listesi, antik Sümer'in geçici bir siyasi tarihini ele alır ve diğerlerinin yanı sıra Ur'un birkaç hükümdarından bahseder. Mesannepada, Sümer Kral Listesi'nde adı geçen ilk Ur kralıdır ve MÖ 26. yüzyılda yaşamış gibi görünmektedir. Ur'un zaten önemli bir şehir merkezi olduğu Şehir Mühürleri adı verilen bir tür silindir mühürde belirtildiği anlaşılmaktadır. Bu mühürler, antik Mezopotamya'daki şehir devletlerinin adının yazıları veya sembolleri gibi görünen bir dizi ön çivi yazısı işareti içerir. Bu mühürlerin çoğu Ur'da bulundu ve üzerinde Ur'un adı belirgin olarak yazmaktadır.[17]
Üçüncü Ur Hanedanlığı (Neo-Sümer İmparatorluğu olarak da bilinir), üçüncü milenyumun sonunda ortaya çıkmıştır. Üçüncü Ur Hanedanı, dünyanın şimdiye kadar bildiği en merkezi bürokratik devletidir.
Ur, MÖ 24 ve 22. yüzyıllar arasında Büyük Sargon tarafından kurulan Sami dili konuşan Akad İmparatorluğu'nun kontrolüne girdi. Bu, yaklaşık M.Ö.3000 yılında Mezopotamya'ya giren Sami dili konuşan Akadlıların Sümerlere ve aslında antik Yakın Doğu'nun çoğuna üstünlük kazandıkları bir dönemdir.
MÖ 22. yüzyılın ortalarında Akad İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Güney Mezopotamya, Mezopotamya'nın kuzeydoğusundaki Zagros Dağları'nda yaşayan, izole bir dil konuşan ve barbar bir halk olan Gutiler tarafından birkaç on yıl boyunca yönetildi fakat Akadca konuşan halkların Asur kolu, Mezopotamya'nın kuzeyinde bağımsızlıklarını yeniden ortaya koydu.
Üçüncü hanedan, kral Ur-Nammu iktidara geldiğinde, yaklaşık MÖ 2047 ile MÖ 2030 arasında hüküm sürdüğü yıllarda, kuruldu. Yönetimi sırasında, Ur Zigguratı da dahil olmak üzere tapınaklar inşa edildi ve tarım sulama yoluyla geliştirildi. Hammurabi Kanunları'ndan 300 yıl öncesine giden ve Ur-Nammu Kanunları (1952'de İstanbul'da tespit edilen bir parça), bilinen en eski belgelerden biridir. O ve halefi Şulgi, hükümdarlıkları sırasında tanrılaştırıldı ve ölümünden sonra bir kahraman figür olarak anılmaya devam etti ki Sümer edebiyatının günümüze ulaşan eserlerinden biri, Ur-Nammu'nun ölümünü ve yeraltı dünyasına yolculuğunu anlatır.[18]
Ur-Nammu'dan sonra yerine, Ur'un hegemonyasını sağlamlaştıran ve imparatorluğu oldukça merkezi bürokrasiyle yönetilen bir devlete dönüştüren Üçüncü Ur Hanedanı'nın en büyük kralı Şulgi geçti. Şulgi uzun bir süre (en az 42 yıl) hüküm sürdü ve iktidarının ortasında kendini tanrılaştırdı.[19]
Ur imparatorluğu, Semitik Akadca isimleri[11] olan Amar-Sin, Şu-Sin ve İbbi-Sin adlarındaki üç kralın hükümdarlığı boyunca devam etti. İbbi-Sin'in 24. hükümdarlık döneminde MÖ 1940 civarında Elamlara yenildi ve bu durum, Ur Ağıdı'nda anılmıştır.[20][21]
Bir tahmine göre Ur, yaklaşık MÖ 2030'dan 1980'e kadar dünyanın en büyük şehriydi. Nüfusu yaklaşık 65 000 idi (veya o zaman küresel nüfusun yüzde 0,1 payına sahipti).[22]
Ur şehri, Üçüncü Ur Hanedanı'nın yok oluşundan sonra siyasi gücünü kaybetti. Bununla birlikte, Basra Körfezi'ne erişim sağlamaya devam eden önemli konumu, kentin MÖ 2. bin yılda süregelen ekonomik önemini devam ettirmiştir. Şehrin ihtişamı, imparatorluğun gücü, kral Şulgi'nin büyüklüğü ve şüphesiz devletin etkili propagandası Mezopotamya tarihi boyunca sürmüştür. Asur ve Babil'deki Mezopotamya toplumlarının tarihsel anlatıları isimleri, olayları ve mitolojileri hatırda tutarken Şulgi en az iki bin yıl daha iyi bilinen bir tarihsel figürdür. Şehir, MÖ 18. yüzyılda güney Mezopotamya'da öne çıkan Babil'in ilk hanedanı (Amoriler) tarafından yönetildi. Hammurabi'nin kısa ömürlü Babil İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra 270 yıldan fazla bir süre yerli Akad tarafından yönetilen Sealand Hanedanlığı'nın bir parçası oldu ve MÖ 16. yüzyılda Amorilerin halefi olan Kassitler tarafından Babil'in bir parçası olarak yeniden fethedildi. Kassit Hanedanlığı döneminde Ur, Babil'in geri kalanıyla birlikte Elamlar ile Orta Asur İmparatorluğu'nun düzensiz kontrolü altına girdi.
Şehir, Güney Mezopotamya'nın geri kalanı ve Yakın Doğu, Küçük Asya, Kuzey Afrika ve Güney Kafkasya'nın çoğu ile birlikte, MÖ 10. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar Kuzey Mezopotamyalı Yeni Asur İmparatorluğu yönetimine girdi. MÖ 7. yüzyılın sonundan itibaren Ur, sözde Keldani Babil Hanedanlığı tarafından yönetildi. MÖ 6. yüzyılda Ur'da Babilli II. Nebukadnezar'ın yönetimi altında yeni bir inşaat yapıldı. Son Babil kralı Nabonidus (Asur doğumludur ve Keldani değildir) zigguratı geliştirdi. Bununla birlikte şehir Babil'in Pers Ahameniş İmparatorluğu'na yönetimine girmesinden sonra MÖ 530 civarında gerilemeye başladı ve artık MÖ 5. yüzyılın başlarında Ur'da ikamet edilmiyordu.[11] Ur'un terk edilişi belki de kuraklık, değişen nehir yatakları ve Basra Körfezi'ne giden çıkışın çamurlanmasından kaynaklanıyordu.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.