Loading AI tools
1960'ların ikinci yarısında kurulmuş silahlı sosyalist örgüt Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu ya da THKO, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Kadir Manga, Taylan Özgür, Cihan Alptekin ve Mustafa Yalçıner tarafından kurulan silahlı Marksist-Leninist örgüt. Örgüt, kuruluşunu, gerçekleştirdiği bir dizi eylemden sonra 4 Mart 1971 tarihinde yayımladığı bir bildiri ile kamuoyuna duyurdu.
Bu maddede birçok sorun bulunmaktadır. Lütfen sayfayı geliştirin veya bu sorunlar konusunda tartışma sayfasında bir yorum yapın.
|
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu | |
---|---|
Kısaltma | THKO |
Kurucu | Hüseyin İnan Sinan Cemgil Deniz Gezmiş Yusuf Aslan |
Kuruluş tarihi | 29 Aralık 1970 (ilk eylem) 4 Mart 1971 (bildiri) |
Kapanış tarihi | 6 Mayıs 1972 |
Ardılı | Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu-Türkiye Devriminin Yolu Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu-Mücadelede Birlik Türkiye Devrimci Komünist Partisi-İnşa Örgütü (Halkın Kurtuluşu) |
İdeoloji | Marksizm-Leninizm Guevarizm |
Siyasi pozisyon | Aşırı sol |
İlk silahlı eylemini 29 Aralık 1970 tarihinde gerçekleştiren Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu, bütün bir 12 Mart yarı-askerî dönem boyunca varlığını sürdürdü. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) ile birlikte söz konusu döneme damgasını vurdu. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını önlemek için gerçekleştirdikleri ortak eylemin sonucu olarak THKP-C’den 8, THKO’dan 2 militanın Kızıldere’de öldürülmeleri, Silahlı Devrim Cephesi kavramının yerleşmesini ve siper kardeşliği-yoldaşlığı kavramının ortaya çıkmasını sağladı.
THKO, Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alparslan Özdoğan’ın Nurhak; Cihan Alptekin ve Ömer Ayna’nın Kızıldere’de öldürülmeleri; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmelerinden sonra dağıldı.
THKO davasından yargılanıp mahkûm olan kadroların 1974 affıyla hapisten çıktıktan sonra dışarıdakilerle birleşerek oluşturduğu Geçici Merkez Komite, hızla örgüt çizgisinden uzaklaşırken komite üyeleri kendi aralarında da bir farklılaşma sürecine girdiler. Bir grup Çin Komünist Partisi-Arnavutluk Emek Partisi (sonrasında yalnızca AEP) yanlısı politikalar geliştirerek Türkiye Devrimci Komünist Partisi'ne, diğer bir grup ise SBKP eğilimli politikalarla Türkiye Komünist Emek Partisi'ne gidecek örgütlenmeler kurarken örgüt çizgisine bağlı kalanlar Türkiye Devriminin Yolu adı altında birbirinden bağımsız grupçuklar oluşturmaktan öteye gidemediler.
Büyük şehirlerdeki yükseköğretim gençliği başta olmak üzere kimi aydın çevreleri ile İsmet İnönü yönetimindeki Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Demokrat Parti iktidarına karşı verdikleri açık mücadele ortamında, ordu içindeki Kemalist-olma-savlı subayların “Cunta”sı, 27 Mayıs 1960 tarihinde yönetime el koyar. Emir-komuta zinciri dışında gerçekleştirilen ve kimilerince “ihtilâl” kimilerince de “darbe” olarak tanımlanan bu ordu müdahalesi sonucu girilen süreç, 1961 Anayasasını ortaya çıkartır. Türkiye’nin sorunları ve bu sorunlara getirilen çözümlerin tartışılmasına kısmen olanak tanıyan bir ortamda Doğan Avcıoğlu önderliğindeki Yön hareketinin ortaya çıkışı (1961), Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kuruluşu (1961), CHP’de “Ortanın Solu”na yöneliş (1965) ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) kuruluşu (1967), Marksist klâsiklerin Türkçeye çevrilmesiyle harmanlanır.
Güney Kore’deki anti-emperyalist gençlik hareketiyle benzer devinimlere sahip Türkiye’deki yükseköğretim gençliği aslında Türkiye'ye ait daha özel bir şekliyle varlığını sürdürürken anti-emperyalizmi sosyalist düşünceler temelinde ele almaya çalışan yeni bir öğrenci kuşağı da uç verir.
1965 ve 1969'da kurulan Adalet Partisi (AP) hükûmetleri dış ilişkilerinde ABD ve Avrupa Ortak Pazarı yanlısı bir politika izlerken içte hak arama savaşımlarına tahammülsüz ve 1961 Anayasası karşıtı ve genel olarak bölücü bir zeminde hareket ederler.
Yükseköğretim gençliğinin “özgür üniversite” kavgası ile bununla zamandaş olarak yükselen başta işçi sınıfı ve köylülük olmak üzere emekçi sınıfların savaşımlarına Adalet Partisi Hükûmeti'nin polis ve karşıt görüşlü grupların desteğiyle verdiği şiddet unsurlu karşılık, tarikatçı yükseliş ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından kurulan “komando kampları”,[kaynak belirtilmeli] radikal sağ ile polis gücü arasındaki işbirliği,[kaynak belirtilmeli] siyasal saflaşmaları derinleştirir.
Yükselen anti-emperyalist ve demokratik savaşım içindeki genç devrimciler, Marx, Engels, Lenin ve Stalin ile başlayan tanışıklıklarına Vietnam Devrimi, Filistin Kurtuluş Savaşı ve başta Küba devrimi olmak üzere Latin Amerika devrimci deneyimlerini eklerler.
Soğuk Savaş dönemi olarak tanımlanan iki-kutuplu dünyanın (ABD-SSCB) ilişki ve çelişkileri, sonradan Avrupa Birliği’ne dönüşecek olan Ortak Pazar’ın yükselişi, SSCB’nin Brejnev’in "sınırlı egemenlik doktrini" bağlamında Çekoslovakya’ya girişi, SBKP-ÇKP ayrışması ve Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Büyük Proleter Kültür Devrimi, dönemin devrimci kadrolarını derinden etkiler.
Döneme karakterini veren slogan ise “Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” olacaktır.[kaynak belirtilmeli]
Örgütün kökeninde, birbiriyle bağlantılı ve/ama görece bağımsız gelişen iki odak olduğu söylenebilir.
Birinci odak, Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ndeki “Toplumcu Grup”tan çıkar. Sinan Cemgil, Mustafa Taylan Özgür, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan gibi daha sonra THKO’yu kuracak olanlar, Münir Ramazan Aktolga, Yusuf Küpeli ve Rasih Ulaş Bardakçı gibi THKP-C’yi kuracak olanlarla birlikte bir yandan yüksek öğrenim gençliğinin akademik-demokratik hakları için savaşım verirlerken diğer yandan da gelişen halk hareketleriyle birleşme ve dayanışma çabası içinde olurlar. Yükseköğretim kurumlarında Sosyalist Fikir Kulüplerinin kuruluşlarına katılıp bu kulüplere önderlik ederler. Söz konusu kadrolar, gençliğin anti-emperyalist savaşımına bilinçli eylem önderleri olarak katılır ve kitlenin eylem içinde bilinçlenmesine özen gösterirler. Grubun sonraki gelişimi diğer gruplardan farklı olur. Bu odak, sol içi tartışmalara çok fazla girmez. Sosyalist Devrim-Millî Demokratik Devrim saflaşmasında Türkiye devriminin önündeki devrimci adımın kesintisiz ve aşamalı devrim anlamında Millî Demokratik Devrim olduğunu savunsalar da "Türk Solu" ve "Aydınlık" akımından ve bu akım içindeki tartışmalardan uzak dururlar. Hüseyin İnan’ın önderliğinde kendi yollarını açmak için sıkı bir çalışma içine girerler. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde her çevreden kimi sosyalist öncüleri bir araya getirirler. Grup, öngördüğü devrim stratejisine istinaden "Dağcılar" olarak anılmaya başlar.
İkinci odak, İstanbul’da Devrimci Hukuklular Örgütü (DHÖ) ve Devrimci Öğrenci Birliği’nde (DÖB) örgütlenen ve anti-emperyalizm ortak zemininde bir araya gelen yükseköğretim gençlik öncülerinin Deniz Gezmiş ve Cihan Alptekin önderliğindeki kanadıdır. DÖB içindeki Mustafa İlker Gürkan tarafından temsil edilen Türkiye Millî Gençlik Teşkilâtı (TMGT) kökenlilerle TİP kökenliler arasındaki ilişkiler bir süre sonra gevşeyecek ve herkes kendi yoluna gidecektir. Deniz Gezmiş ve Cihan Alptekin, bu süreçte Ömer Ayna, Avni Gökoğlu, Yavuz Yıldırımtürk, Zerruh Vakıfahmetoğlu gibi Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) çevresinden gençlerle birleşecektir. Mustafa Zülkadiroğlu, bu konuda, şunları demektedir:
"Deniz'den bizim kopuşumuz 1969 yılına dayanır. 1969 Haziran üniversite işgalleri sırasında, DÖB kadrosuna danışmadan, DÖB hareketi adına bizim dışımızda işler yapmaya, Diyarbakır Yurdu ve DDKO çevresinden bazı kişilerle hareket etmeye başlamıştı. Onlar, herhangi bir çatışmada bizim yanımızda olan kişiler değildi. Biz, bu nedenle, “Bizim dışımızda ne yapıyorsun? Ne olduğunu bilelim” diyerek Deniz'in yaptığı bu emrivakiye karşı çıktık. Bunun üzerine Deniz ile aramıza bir sürtüşme girdi." – Deniz (Bir İsyancının İzleri), Turhan Feyizoğlu, 16. Baskı, Su Yayınları, Sayfa 174.
Vietnam Kasabı olarak ünlenen Robert W. Komer’in Amerika Birleşik Devletleri Türkiye büyükelçisi olarak atanması büyük bir tepki doğurur. İstanbul, İzmir ve Ankara başta olmak üzere bütün Türkiye’de yaygın protesto gösterileri düzenlenir. Komer’in arabasının Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, Mustafa Taylan Özgür, Yusuf Aslan, Seçkin İnceefe, Halil Çelimli, Tuncay Çelen, Sabit Big gibi ODTÜ’lü sosyalistler tarafından yakılmasıyla (6 Ocak 1969) doruğa ulaşan tepki, sürdürülen savaşımda bir dönüm noktası sayılabilir. Eylemin içinde yer alan Mustafa Taylan Özgür’ün, Komer olayından sonra İstanbul Üniversitesi Öğrenci Birliği’nin Beyazıt'taki kongresi sırasında arkadan kurşunlanarak (ve sonrasında polis karakolunda dövülerek) öldürülmesinden (23 Eylül 1969) sonra ise yeni dönemin karakterini Sinan Cemgil, “Taylan, Kommer'in arabasını yakarak devrim için ilk kıvılcımı atmıştı. Bu kıvılcım devam ettirilecektir." diye açıklayacaktır.
THKO esasen silahlı mücadeleyi 1969'da başlatmayı planlamıştı ama çekirdek kadrosunun Filistin'den dönüşü sonrası tutuklanması üzerine mücadele 1970'te başlatıldı. Bu dönemlerde Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga THKO üyeleriyle bir görüşme yapar. Çayan THKO üyelerine mücadeleye erken başlandığını, "bir siyasal parti olarak örgütlenmeksizin silahlı propagandaya girişilemeyeceğini" söyler ve "birlikte" örgütlenme teklifi yapar. Fakat THKO'nun kır gerillası, ileride THKP-C'yi oluşturacak olan kadronun ise şehir gerillasını savunmasından dolayı Hüseyin İnan "Siz kent proletaryasına inanıyorsunuz, biz ise kır proletaryasına" diyerek reddeder.[1] Deniz Gezmiş ise Mahir Çayan'a sen oportünistsin der.
Birbiriyle bağlantılı ama görece bağımsız Ankara ve İstanbul odaklı iki grubun birleşmesinde ve tek odaktan harekete geçmelerinde Ankara kökenli grubun önemli kesiminin Filistin dönüşü Diyarbakır’da yakalanması (Şubat 1970) doğrudan etkili olmuştur. Bu dönemde Deniz Gezmiş, grubuyla birlikte “Dağcılar”la birleşir.
Diyarbakır cezaevi, THKO’nun kuruluşunda en önemli aşamalardan birini oluşturmaktadır. Gülay Ünüvar-Özdeş, bu dönemi şöyle anlatmaktadır:
"Hüseyin İnan broşürün daktiloyla yazılmış birkaç kopyasını bana verdi. Önce dikkatle okumamı ve benimsersem -şimdilik herkese değil- görüşlerinin görüşlerimize yakın olduğunu düşündüğüm arkadaşlara okutarak, gerekirse tartışmamı istedi. Hüseyin’in istediklerini yaptım. Broşürü okuyan arkadaşlardan büyük bir bölümü bizim gruba katıldı ve daha sonra THKO içinde yer aldı. Görüşlerin derlenip toparlanması, sistematize edilmesi açısından Diyarbakır cezaevi döneminin THKO’nun oluşumunda önemli bir rol oynadığını düşünüyorum.” – Turhan Feyizoğlu,Sinan: Nurhak Dağlarından Sonsuzluğa,, Ozan Yayıncılık, İstanbul, Ağustos 2000, ISBN 975-7891-29-0, sf. 328
“Halk savaşı” hazırlığı içine giren “Dağcılar”, kırsal alanlardaki çalışmalarını yoğunlaştırırlar. ODTÜ yurtları, “Dağcılar”ın harekât üssü haline gelir. Gizli çalışma üzerinde yoğunlaşan “Dağcılar”, yasal örgütlenmelerde yönetsel görevler üstlenmemeye özen göstermekle birlikte, başta Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (TDGF ya da yaygın adıyla Dev-Genç) olmak üzere kitle örgütlenmeleri içindeki gelişmelere müdahale etmeyi sürdürürler.
İlginç bir gelişme de “Dağcılar”dan Sinan Cemgil ve Deniz Gezmiş’in Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga, Aydın Karagözoğlu, Sema Karagözoğlu, Bingöl Erdumlu ve Mustafa Kemal Çamkıran gibi farklı çevrelerde yer alan kişilerle birlikte Gizli Komünist Partisi kurdukları gerekçesiyle Ankara İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmalarıdır.
Bu, dönemin bir özelliği olarak siyasal alanda farklılaşma sürecinde olsalar bile savaşım içinde gelişen dostluk ve yoldaşlık anlayışının sürdüğünün ve yeni biçimlenen çevrelerin savaşımı sürdürebilmek için gerekli dayanışmayı göstermelerinin bir örneği olarak görülebilir.
Henüz belirlenmiş bir örgüt adına sahip olmayan “Dağcılar”, gerilla savaşı için en uygun yerin Malatya olduğuna karar verirler. Teslim Töre ve Mustafa Yalçıner, malzeme yüklü bir arabayla Kasım 1970’te Malatya’ya giderler...
23 Aralık 1970 Çarşamba günü, Ankara Hukuk Fakültesi önünde vurulan devrimci öğrencilerden İlker Mansuroğlu’nun 28 Aralık 1970 Pazartesi günü akşamı tedavi edildiği hastanede ölümü üzerine Dağcılar, tepkilerini dile getirmek amacıyla yapacakları eylem için Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliğini seçerler. “Dağcılar”, 29 Aralık 1970 Salı günü ABD Büyükelçiliği önündeki polis noktasının kurşunlanmasıyla başlayan eylemler dizisinin ardından 4 Mart 1971 Perşembe günü yayınlanan bir bildiri ile Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) varlığını duyururlar.
Türkiye uzun bir dönem sağ kanatlarla birlikte, ısrarla örgütün adını “Türk Halk Kurtuluş Ordusu” olarak söylemeyi yeğledi, çünkü Türkiye ve Türkiyeli gibi ifadeler bölücülük olarak görülüyordu
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun Sıkıyönetim Mahkemelerindeki dava dosyalarında örgüt adı doğru biçimde Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu olarak yer almasına karşın, devlet tarafından hazırlanan kitapçıklarda “Türk Halk Kurtuluş Ordusu” olarak belirtilmeye özen gösterilmişti. (Bknz. Başbakanlığın emri ile Bakanlıklararası bir kurul tarafından hazırlanmış olan “Beyaz Kitap”, Ankara-1973)
Örgüt adının doğru kayda geçirilmesi yönündeki ısrarlar karşısında ise THKO, bölücülükle damgalanıyordu. THKO 1 ve 2 Davalarının mahkeme başkanı Ali Elverdi, Bu Vatana Kastedenler adlı kitabında bu tavırda olmuştur.
“Halk Kurtuluş Ordusu” (English People’s Liberation Army) ifadesi, ilk kez Çin Komünist Partisi tarafından Parti önderliğindeki ama partili olmayanların da yer aldığı silahlı örgütlenmeleri ifade etmek için kullanıldı. ÇKP ile aynı zeminde yer alan partiler de kurdukları askerî örgütlenmelere bu adı verdiler ya da bu adı ima ettiler.
THKO, ÇKP ile aynı zeminde olmayıp da bu ifadeyi kullanan ilk ve bilinen tek örgüttür. Benzer biçimde THKP-C de kendisini Ordu yerine Parti ve Cephe olarak tanımlamasına karşın “Halk Kurtuluş” (English People’s Liberation) ifadesini kullanmayı yeğlemiştir.
1960’lı yıllar Küba Devrimi’nden esinlenen “Ordu” ve daha çok da “Cephe”lerin ortaya çıktığı bir dönemdir ve bu gruplar, ÇKP’den ayrı bir ideolojik-siyasî zeminde durduklarının bir göstergesi olarak genellikle Millî Kurtuluş (English National Liberation) ön adını kullanmışlardır.
THKO’nun tamamen, THKP-C’nin kısmen, ÇKP’yi anımsatan bu ifadeleri örgütlerinin adı olarak kullanmış olmaları, iki örgütün önder ve kurucu kadrolarının da Çin ve Küba deneyimlerini birbirlerini dışlayan ve kendi içlerinde mutlaklaştıran okullar olarak algılamadıklarının işareti olarak görülebilir.
Ordu, askerî bir kavram olmasına karşın THKO, kendisini siyasî bir örgüt olarak tanımlamıştır. Bu, siyaset ve savaş ilişkisinin ele alınma biçimiyle bağıntılıdır. Hüseyin İnan, kendi anlayışlarını şöyle açıklamaktadır:
"Politik mücadele yöntemlerinin en üst düzeyine şiddet politikası ve şiddet politikasının temel yöntem olduğu politik mücadeleye de silahlı mücadele diyoruz." – Hüseyin İnan, Türkiye Devriminin Yolu (Mart 1972)
Örgütün varlığını kamuoyuna açıkladığı 4 Mart 1971 tarihli bildirisinde “Amacımız Amerika'yı ve tüm yabancı düşmanları temizleyerek, hainleri yok etmek ve düşmandan temizlenmiş tam Bağımsız Türkiye'yi kurmaktır.” denilmektedir. THKO militanları, hem kişisel sorgularında hem de ortak savunmalarında bu temelden hareket etmişler ve her aşamada Örgüt’ün programını savunmuşlardır. Hemen hemen bütün militanlarının tek tek kendilerini Marksist-Leninist olarak tanımladığı bir örgütün kendisini Marksist-Leninist, Komünist vb olarak tanımlamaması yadırgatıcı görünebilir, nitekim görülmüştür de. Oysaki THKO’yu kuran ve kendilerini Marksist-Leninist olarak tanımlayan kadrolar, kurdukları örgütün verili andaki militan bileşimini değil, gelişim sürecindeki bileşimini esas almışlardır. Öngörülen, gelişimi içinde THKO’nun sosyalist olmayanların da katıldığı/içinde yer aldığı bir örgüt haline gelmesidir.
Söz konusu kadrolar, halk savaşının başarısı için iki örgütün stratejik öneme sahip olduğunu düşünmüşlerdir: işçi sınıfı partisi ve halk ordusu. Bu iki örgütü de işlev-görev ve kitle ilişkileri düzeyinde ele alan Hüseyin İnan, “Parti”nin görevini “işçi sınıfı ideolojisinin hakimiyetini devam ettirmek ve başka ideolojilerin mevcudiyetini minimuma indirgemek” olarak tanımlamakta, kuruluş koşulunu da işçi sınıfı ile örgütsel bağların gelişmesinde görmektedir. “Ordu”nun görevi ise “halkın silahlı gücü” olmaktır. “Ordu” da halk kitleleriyle örgütsel bağlar geliştikçe gerçek bir halk ordusu olacaktır. Dolayısıyla THKO, örgütsel düzey açısından ne bir parti ne de bir ordudur; parti ve ordu fonksiyonlarını üstlenen bir örgüttür.
THKO’ya yön veren siyasi çizgi, Hüseyin İnan tarafından yazılan, Türkiye Devriminin Yolu broşüründe kayıt altına alınmıştır. Broşür, önce teksir ve fotokopiyle çoğaltılmış, 1976’da Belge, 1991’de ise Ulusal Kültür tarafından yayınlanmıştır. Broşürün sınırlı bir özeti için Türkiye Devriminin Yolu bölümüne bakılabilinir.
THKO’nun (öncesi de dahil) içinde yer alan ya da davalarda yargılananların bir kısmı aşağıda ilk ada bağlı olarak alfabetik sırayla verilmiştir.
Ahmet Erdoğan, Ahmet Tuncer Sümer, Anıl Bayraktar, Ali Aydın Çığ, Alpaslan Özdoğan, Atilla Keskin, Avni Gökoğlu, Cihan Alptekin, Deniz Gezmiş, Ercan Öztürk, Ergun Adaklı, Erol Tulpar, Fevzi Bal, Gülay Ünüvar-Özdeş, Hacı Tonak, Hasan Ataol, Hasan Bakırlar, Hüseyin Cemal Özdoğan, Hüseyin İnan, İbrahim Öztaş, İbrahim Seven, Kadir Manga, Kor Koçalak, Mehmet Ali Bulut, Mehmet Asal, Mehmet Emin Aktaş, Mehmet Nakiboğlu, Mehmet Özdemir, Mete Ertekin, Metin Güngörmüş, Metin Yıldırımtürk, Metin Karavelioğlu, Mustafa Çubuk, Mustafa Taylan Özgür, Mustafa Yalçıner, Nahit Tören, Necmettin Baca, Niyazi Yıldızhan, Oktay Kaynak, Osman Arkış, Ömer Ayna, Recep Sakın, Safa Asım Yıldız, Semih Orcan, Sevim Onursal, Sinan Cemgil, Taşkın Tanman, Teslim Töre, Uğur Telatar Yusuf Aslan, Zerruh Vakıfahmetoğlu...
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu ana davasıdır. Sanıkların çoğunluğu yükseköğrenimli gençlerden oluşmaktadır. Dava, 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binasında Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 no'lu Mahkemesi'nde başladı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Bu davada Deniz Gezmiş ve arkadaşları verdikleri savunmada İkinci Kurtuluş Savaşçıları olduklarını ve Mustafa Kemal'in bağımsızlık mücadelesini savunduklarını belirttiler. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan'ında aralarında bulunduğu 18 kişi idama mahkûm edildi. 3 sanığa 5 yıl hapis verildi, diğer sanıklar beraat etti. Cezalar temyizden döndü. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan'ın idamları onandı. Mahkeme kararı 24 Nisan 1972'de TBMM'de oylandı. 276 milletvekilinin "Evet", 48 milletvekilinin de "Hayır" oyu verdiği oylamada iki çekimser oy çıktı. Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş,[2] Osman Bölükbaşı, Hüdai Oral, Mustafa Timisi'nin de aralarında bulunduğu 115 milletvekili ise oylamaya katılmamıştı. "Hayır" oyu verenler arasında; İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Mehmet Ali Aybar, Muammer Erten, Necdet Uğur gibi isimler bulunmaktaydı. Süleyman Demirel, İsmet Sezgin, Nahit Menteşe, Hasan Korkmazcan, Necmettin Cevheri "Evet" oyu kullanan 276 milletvekili arasındaydı. Bir sonraki gün gazeteler, oylamada Süleyman Demirel'in bir yandan kolunu kaldırırken diğer yandan da grubundaki milletvekillerinin oylarını kontrol ettiğini yazacaktır. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972 Cumartesi günü idam edildiler.
Cihan Alptekin, Oktay Kaynak, Ömer Ayna'nın da aralarında yer aldığı davadır. Sanıklardan Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, THKP-C'den Mahir Çayan, Rasih Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz ile birlikte Maltepe Cezaevi'nden firar ettiler.
Gülay Ünüvar-Özdeş ve Hasan Bakırlar’ın da aralarında yer aldığı davadır. Sanıkların çoğunluğu yükseköğrenimli gençlerden oluşmaktadır.
Sanıkların çoğunluğu işçi, emekçi ve köylü kökenlidir.
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu, bilinçli eylemler örgütleyen ve bu eylemlere önderlik eden devrimcilerin ideolojik-politik ayrışması sonucu ortaya çıkmış bir devrimciler örgütüydü. Yazılı program ve tüzüğe sahip değildi ama diğer grup ve çevrelerden kendisini ayıran açık bir siyasal program ve örgüt anlayışına sahipti. Bu siyasal program bilinçli eylem içinde geliştirilmiş ve örgütü oluşturanlarca Diyarbakır cezaevinde yazılan bir broşüre dayanarak benimsenmişti. Bir millî demokrat devrimci örgüt olarak THKO’nun varoluş gerekçeleri, 4 Mart 1971’de yayınlanan “Dünya ve Türkiye Halklarına” başlıklı bildiridir. Örgüte yön veren sosyalist düşünce ise Hüseyin İnan tarafından cezaevi koşullarında geliştirilen ve örgüt pratiğindeki hataların da değerlendirildiği “Türkiye Devriminin Yolu” (TDY) adlı çalışmada kayıt altına alınmıştır.
Her yenilgi sonrasında olduğu gibi THKO’nun sürdürdüğü savaşımın yenilgisinden sonra da "özeleştiri" çalışmaları başlatılmıştır. Örgütün eleştirisinin ana hatları TDY’de yapılmış olmasına karşın, önder kadroların ölümünden sonra yeni bir özeleştiri dalgası yükselmiştir. Bu yeni özeleştiri dalgası, iki kanaldan ve her ikisi de örgütün siyasi temellerine ilişkin olarak geliştirilmiştir.
THKO'nun cezaevi dışında bulunan Teslim Töre yönetimindeki kadroları tarafından kaleme alınan "Mücadelede Birlik" (1974) adlı broşürde Türkiye’nin önündeki devrimci aşamanın Millî Demokratik Devrim olduğu kabul ediliyor ama devrimci savaşımın temel alanının kırsal alanlar olduğu anlayışı terk ediliyor, yerine temel alanın kentlere geçiş için bir sıçrama alanı olması ve işçi sınıfının esas alınması gerektiği anlayışı ikâme ediliyordu. Ordu örgütlenmesi değil de partiye yönelinmesi gerektiği bir başka farklılaşmaydı. Kürdistan, ilhak edilmiş bir ülke olarak ele alınıyor ve bu temelde de Kemalizme ilişkin yaklaşım terk ediliyordu. Teslim Töre, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’nde yer alan yazısında "Mücadelede Birlik" broşürünün "programatik manifesto oluşturmaya yetmediğini" söyleyecektir.
THKO’nun cezaevinde kalan ve çoğunluğunu ODTÜ kökenlilerin oluşturduğu Mustafa Yalçıner önderliğindeki kadrolar ise "Geçmişin Eleştirisi" (1974) adlı çalışmalarında (Kürdistan’a ilişkin tez dışında) Mücadelede Birlik’ten çok da farklı olmayan açılımlar yapacaklardı.
“Geçmişin Eleştirisi” yazısı üzerine çıkan tartışmalar, Hüseyin İnan’ın Türkiye Devriminin Yolu broşüründe ifade ettiği görüşleri savunanların kendi yollarını açmak için ayrılmaya başlamalarıyla sonuçlandı.
1974 yılındaki kısmî af çerçevesinde cezaevinden çıkan kadrolarla dışarıdaki kadrolar, yaptıkları bir dizi görüşme sonucunda Örgüt’ün merkezî yapısının yeniden kurulması için 1975 başlarında 9 kişiden oluşan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu-Geçici Merkez Komitesi’ni (THKO-GMK) kurdular. THKO-GMK’nin görevi, örgütlenmek, program ve tüzük hazırlamak ve ideolojik-kuramsal görüş oluşturmaktı. THKO-GMK, bu çerçevede Türkçe-Kürtçe bir merkez organ (Yoldaş-Heval) yayınlamaya başladı.
İki farklı özeleştiri süreci ve farklı kanallardan beslenmenin ne tür ideolojik-kuramsal farklılıklar doğurduğu Yoldaş-Heval’in 2. sayısının hazırlığı sırasında ortaya çıkacaktı. THKO-GMK üyelerinin çoğunluğunun Çin Komünist Partisi-Arnavutluk Emek Partisi zemininde yer aldığı ve yeni sayının kapağına “Sovyet Sosyal Emperyalizmi” görüşünü yazma kararı aldıkları öğrenildiğinde Sovyetler Birliği Komünist Partisi eğilimli Mücadelede Birlik kökenliler bu duruma karşı çıktılar. Bir dizi görüşmenin sonucu olarak ideolojik ayrılığın giderilemeyeceğinin anlaşılması üzerine 1976 yılı başlarında taraflar, biribirlerine karşı şiddet kullanmayacaklarını bir protokolle bağlayarak ayrıldılar. Bu süreçte ayrılan bir başka grup ise Beş Parçacılar olarak adlandırılan gruptur.
Eleştirilere karşın THKO adını soneksiz kullanmakta ısrarlı davranan “Yoldaş” grubu, Ekim 1978'de topladığı Konferansla adını Türkiye Devrimci Komünist Partisi-İnşa Örgütü (TDKP-İÖ) olarak değiştirdi. 2 Şubat 1980’de gerçekleştirdikleri Kongre ile de Türkiye Devrimci Komünist Partisi’ni (TDKP) kurdu. Grup, 12 Eylül Askeri Müdahalesinden önceki dönemde, THKP-C kökenli Devrimci Yol’dan sonra en geniş kitle temeline sahip ikinci hareket olarak kabul edilmiştir.
Mücadelede Birlik grubu ise Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu-Mücadelede Birlik (THKO-MB) adı altında savaşımlarını sürdürdüler. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) ile yapılan birlik görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra yoluna yalnız devam eden Grup, Nisan 1980'de gerçekleştirdiği bir kongreyle Türkiye Komünist Emek Partisi adı altında partileşti.
Hüseyin İnan'ın Türkiye Devriminin Yolu broşüründe ifade ettiği görüşleri savunanlar ise Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu-Türkiye Devriminin Yolu (THKO-TDY) adı altında savaşımlarını sürdürdüler, ancak merkezî bir örgütlenme oluşturamadılar. Birbirinden bağımsız gruplar, yerel düzeyde etkili olabildilerse de, içlerinden hiçbiri ülke düzeyinde etkili bir siyasal grup oluşturma becerisi gösteremediler.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.