Loading AI tools
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Psikodilbilim veya ruhdilbilim, psikolojik süreçlerle dilsel etkenler arasındaki iletişimi çalışan disiplindir.[1] Bu disiplin başat olarak dilin nasıl işlendiği (to process), zihin ve beyinde nasıl temsillendiği (to represent) ile ilgilenir; yani, insanların dili edinmesini, kullanmasını, anlamasını (to comprehend) ve üretmesini sağlayan psikolojik ve nörobiyolojik faktörlerle...[2]
Psikodilbilim dildeki gramatik yapıların (construction) üretimi için elzem olan bilişsel yeti (faculty) ve süreçlerle (process) ilgilenir. Ayrıca bu yapıların bir dinleyici tarafından algılanışını da inceler.
Psikodilbilim felsefi ve eğitsel alanlardan hareketle ortaya çıkmıştır. Modern araştırmalar, zihnin-beynin dili nasıl işlediğini incelemek için biyoloji, nörobilim, bilişsel bilim, dilbilim ve enformasyon biliminden yararlanır. Bunun yanı sıra sosyal bilimler, insan gelişimi, iletişim teorileri ve bebek gelişimi gibi kimi alanlarla da etkileşimi vardır.
Beynin nörolojik işleyişini incelemek için non-invazif tekniklere sahip birkaç alt disiplin vardır. Örneğin: nörolinguistik başlı başına bir alan haline geldi; gelişimsel psikodilbilim, psikodilbilimin bir dalı olarak, çocuğun dil öğrenme yeteneği ile ilgilenmektedir.
Psikodilbilim, psikoloji, bilişsel bilim, dilbilim, konuşma ve dil patolojisi ve söylem analizi dahil olmak üzere çeşitli farklı arka planlara sahip araştırmacılardan oluşan disiplinlerarası bir çalışma alanıdır. Psikodilbilimciler, aşağıdaki ana alanlara göre insanların dili nasıl edindiklerini ve kullandıklarını inceler:
Dili anlama ile ilgilenen bir araştırmacı, basılı metindeki örüntülerden ortografik, morfolojik, fonolojik ve anlamsal bilgilerin çıkarılmasıyla ilgili süreçleri incelemek için okuma sırasında kelime tanıma çalışabilir. Dil üretimiyle ilgilenen bir araştırmacı, kavramsal veya anlamsal düzeyden başlayarak sözcüklerin telaffuz edilmeye nasıl hazırlandığını inceleyebilir (bu aslında çağrışımla ilgili bir konudur ve muhtemelen anlamsal farklılıkla ilgili kavramsal bir çerçeve yoluyla incelenebilir). Bunların yanı sıra Gelişimsel Psikodilbilimciler, bebeklerin ve çocukların dili öğrenme ve işleme becerilerini inceler.[3]
Psikodilbilim, çalışmalarını, insan dilini oluşturan farklı bileşenlere göre daha da böler.
Dilbilim ile ilgili alanlar şunları içerir:
Psikodilbilim dilin özelliklerinin nasıl edinildiğini araştırdığından dolayı doğuştanlığa karşı davranışın edinilmesi konusundaki tartışmalardan bir hayli etklieniyor. Bir süre için doğuştan özellik konsepti psikoloji çalışmalarında hiç dikkate alınmadı.[4] Fakat zaman geçtikçe doğuştanlığa yeni bir tanımın yapılır olması, doğuştan olarak ele alınabilecek davranışlar bir bireyin psikolojik olarak incelenmesinde de tekrar kullanılmaya başlandı. Davranışçı modelin popülaritesinin azalmasının ardından, etoloji, psikoloji içinde önde gelen bir düşünce olarak yeniden ortaya çıkmış ve doğuştan gelen bir insan davranışı olan dil konusunun bir kez daha psikoloji kapsamında incelenmesine olanak sağlamıştır.[4]
Psikodilbilimin teorik çerçevesi, 19. yüzyılın sonlarında “Dilin Psikolojisi” olarak geliştirilmeye başlandı. Psikodilbilimin bir bilim olarak, 1936'da dönemin önde gelen psikologlarından Jacob Kantor'un An Objective Psychology of Grammar adlı kitabında "psikodilbilim" terimini kullanmasıyla başladığı kabul edilir.[5]
Bununla birlikte, "psikodilbilim" terimi, 1946'da Kantor'un öğrencisi Nicholas Pronko'nun "Psikodilbilim: Bir İnceleme" başlıklı bir makale yayınlamasıyla yaygın olarak kullanılmaya başlandı.[6] Pronko'nun arzusu, birbiriyle ilişkili sayısız teorik yaklaşımı tek bir isim altında birleştirmekti.[5][6] Böylece psikodilbilim ilk kez "tutarlı olabilecek" disiplinler arası bir bilimden bahsetmek için kullanılmış oldu[7] ve bunun yanı sıra Charles E. Osgood ve Thomas A. Sebeok'un 1954 tarihli bir kitabı olan Psikodilbilim: Teori ve Araştırma Sorunları Anketi'nin de başlığı olarak seçildi.[8]
Halen çok fazla tartışma sürmesine rağmen, çocukların dil edinimi üzerine iki temel teori vardır:
Doğuştancı bakış açısı 1959'da Noam Chomsky'nin BF Skinner'ın Verbal Behavior (1957) adlı kitabına yönelik son derece eleştirel bir inceleme yazmasıyla dikkat çekmeye başladı.[9] Bu inceleme, psikolojide bilişsel devrimi başlatan metinlerden biri olarak kabul edilir. Chomsky, insanların dile özel, doğuştan gelen bir yeteneğe sahip olduğunu ve özyineleme gibi karmaşık sentaktik özelliklerin beyinde "doğuştan geliştiğini" öne sürdü. Bu yeteneklerin, en zeki ve sosyal hayvanların bile kavrayışının ötesinde olduğunu düşünüyordu. Chomsky, bir dil edinen çocukların olası tüm insan gramerleri arasından seçmek için geniş bir arama uzamına sahip olduğunu iddia ettiğinde, çocukların dillerinin tüm kurallarını öğrenmek için yeterli girdi aldıklarına dair hiçbir kanıt yoktu. Bu nedenle, insanlara dil öğrenme yeteneği veren başka bir mekanizma olmalıydı ve bu ancak doğuştan geliyor olabilirdi. "Doğuştanlık hipotezine" göre, böylesi bir dil yetisi insan dilini belirleyen ve bu yetiyi hayvan iletişiminin en karmaşık biçimlerinden bile farklı kılan şeydir.
Dilbilim ve psikodilbilim alanı, o zamandan beri Chomsky'nin karşısında veya tarafında olan tepkilerle tanımlandı. Chomsky'nin lehindeki görüş, insanın dili kullanma yeteneğinin (özellikle özyinelemeyi kullanma yeteneğinin) her türlü hayvan yeteneğinden niteliksel olarak farklı olduğunu savunuyor.[10] Bu yetenek, uygun bir mutasyondan veya başlangıçta başka amaçlar için gelişen becerilerin adaptasyonundan kaynaklanmış olabilir.
Dilin dışsal girdi ağırlıklı olarak öğrenilmesi gerektiği görüşü özellikle 1960'tan önce popülerdi ve Jean Piaget ve emprist Rudolf Carnap'ın mentalistik teorileri tarafından temsil ediliyordu. Benzer şekilde, davranışçı psikoloji ekolü, dilin koşullu tepkiyle şekillenen bir davranış olduğu görüşünü ortaya koyar; bu yüzden o da öğrenildiğini savunur. Dilin öğrenilebileceği görüşünde, yani yeterince dilsel veriye maruz kaldığımız görüşünde, belirimcilik esinlenen güncel bir canlanma yaşanmaktadır. Bu görüş doğuştancılığın yanlışlanamaz olduğunu, bilimsel olarak test edilebilir görüş olmadığını savunur. Benzer bir çizgiyi takip ederek, 1980'lerden bu yana bilgisayar teknolojisindeki artışla birlikte, araştırmacılar nöral ağ modellerini kullanarak dil edinimini simüle edebildiler.[11]
Dilin yapıları ve kullanımları, ontolojik kavrayışların oluşumu ile ilişkilidir.[12] Bazıları bu sistemi, anlam ve bilgi alışverişinde bulunmak ve aynı zamanda dile anlam vermek için kavramsal ve semantik saygıyı kullanan, böylece bir "durdurma" kısıtlamasına bağlı semantik süreçleri inceleyen ve tanımlayan "dil kullanıcıları arasında yapılandırılmış işbirliği" olarak görür. Sıradan erteleme vakaları değildir. Erteleme normalde bir nedenle yapılır ve mantıklı bir kişi, iyi bir neden varsa her zaman ertelemeye eğilimlidir.[13]
Dil anlama alanındaki bir soru da şudur: insanlar bir cümleyi okurken, o cümleyi anlama süreci (yani, cümle işleme) nasıl gerçekleşir? Şimdiye kadar deneysel çalışmalar, cümle anlamanın mimarisi ve mekanizmaları hakkında çeşitli teorilere yol açmıştır. Bu teoriler tipik olarak, cümlede yer alan, okuyucunun anlam oluşturmak için kullanabileceği bilgi türleri ve okumanın hangi noktasında bu bilgilerin okuyucu için erişilebilir hale geldiği ile ilgilidir. "Modüler" ve "interaktif" işleme gibi konular, sahada teorik ayrışmalara yol açmıştır.
Cümle işleme hakkındaki modüler görüş, bir cümleyi okumayla ilgili aşamaların bağımsız olarak ayrı ayrı modüllerden oluştuğunu, böylece işlev gördüğünü savunur. Bu modüllerin birbirleriyle sınırlı etkileşimi vardır. Örneğin, etkili bir cümle işleme teorisi olan "bahçe yolu teorisi (garden-path theory)", cümle işleme sırasında ilk olarak sentaktik analizin gerçekleştiğini belirtir. Bu teoriye göre, okuyucu bir cümleyi okurken, çabayı ve bilişsel yükü en aza indirmek için mümkün olan en basit yapı zihninde oluşur.[14] Bu, anlamsal analizden veya bağlama bağlı bilgilerden herhangi bir girdi olmadan yapılır. Dolayısıyla, "The evidence examined by the lawyer turned out to be unreliable" cümlesinde, okuyucu "examined" kelimesine geldiğinde, delilin bir şeyi incelediği gibi bir anlam ortaya çıkar çünkü bu, o sırada ulaşılabilen en basit yapıdır. Bu tarz bir anlamlandırma mantıksız şekilde sonuçlansa bile yapılır. Delil, bir şeyi inceleyemez çünkü canlı ve akıllı bir özne değildir örneğin. Bunun "önce sentaks" görüşünü benimseyen teorilere göre, anlamsal bilgi daha sonraki bir aşamada işlenir. Okuyucu ancak daha sonra, ilk ayrıştırmayı "delil"in incelendiği bir çözümleme olarak gözden geçirmesi gerektiğini anlayacaktır. Bu örnekte okuyucular, genellikle hatalarını "by the lawyer" kısmına ulaştıklarında anlarlar ve geri dönüp cümleyi yeniden değerlendirmeleri gerekir.[15] Bu yeniden analiz normalde olduğundan daha fazla efor gerektirir ve okumanın yavaşlamasına yol açabilir.
Modüler görüşün aksine, kısıtlamaya dayalı (constraint based) sözcüksel yaklaşım gibi interaktif bir cümle işleme teorisi, bir cümle içinde yer alan tüm mevcut bilgilerin herhangi bir zamanda işlenebileceğini varsayar.[16] İnteraktif görüşe göre, bir cümlenin semantiği (örneğin, cümlenin mantıklılığı gibi), bir cümlenin yapısını belirlemeye yardımcı olma işlevini de karşılayarak erkenden devreye giriyor olabilir. Dolayısıyla yukarıdaki cümlede okuyucu, baştan incelemeyi yapmak yerine bu mantıklılık bilgisinden hareketle "delilin" incelendiğini varsayabilecektir. Hem modüler hem de interaktif görüşleri destekleyecek veri mevcuttur; hangi görüşün doğru olduğu ise tartışmalıdır.
Okurken, göz hareketleri zihnin bazı kelimeleri atlamasına sebep olabilir. Bu dikkatle alakalıdır ve önemli olarak görülmeyen kelimeleri göz hızlıca geçer. Bu sırada bu kelimeyi tamamen gözden kaçırmak veya onun yerine yanlış bir kelime yerleştirmek mümkündür. Bu, "Paris in the the Spring".[17] cümlesinde görülebilir. Bu cümle oldukça yaygın, psikolojik bir testtir ve genellikle, özellikle de ikisinin arasında boşluk veya çizgi varsa ikinci "the"yı görmez.
Dil üretimi, insanların, yazılı veya sözlü biçimde, diğerlerine anlaşılır gelecek şekilde anlam iletebilmek için dili üretme süreçlerini ifade eder. İnsanların kurallara tabi dilleri kullanarak anlamları temsil etme şeklini açıklamanın en etkili yollarından biri, yanlış başlangıçlar, tekrarlama, yeniden formüle etme ve kelimeler veya cümleler arasında sürekli duraklamalar gibi konuşma hatalarını gözlemlemek ve analiz etmektir. Dil sürçmeleri, benzer karışımlar, ikameler, değiş tokuşlar (örn. Spoonerism ) ve çeşitli telaffuz hataları da bunlara dahildir.
Bu konuşma hatalarının, dilin nasıl üretildiğini anlamak için önemli ipuçları barındırır, çünkü şunları yansıtırlar:[18]
Bu noktada, dil üretiminin üç ayrı aşaması arasındaki farkları tespit etmek yararlı olacaktır:[19]
Psikodilbilim araştırmaları, büyük ölçüde formülasyon süreciyle ilgilendi çünkü kavramsallaştırma aşaması bilimsel açıdan çalışabilmek için oldukça güç bir konudur.[19]
Psikodilbilimde, özellikle erken dönemlerde yürütülen deneylerin çoğu, doğası gereği davranışsaldır. Bu tür çalışmalarda deneklere dilsel uyaranlar sunulur ve yanıt vermeleri istenir. Örneğin, bir kelime hakkında bir yargıda bulunmaları (sözcüksel karar), uyarıcıyı yeniden üretmeleri veya görsel olarak sunulan bir kelimeyi yüksek sesle söylemeleri istenebilir. Uyaranlara tepki vermek için tepki süreleri (genellikle milisaniye düzeyinde) ve doğru tepkilerin oranı, davranışsal görevlerde en sık kullanılan performans ölçütleridir. Bu tür deneyler genellikle hazırlama etkilerinden (priming effect) yararlanır, bu sayede deneyde görünen bir "hazırlayıcı" sözcük veya tümcecik, daha sonra ilgili bir "hedef" sözcük için sözcüksel kararı hızlandırabilir.[20]
Psikodilbilim araştırmalarında davranışsal yöntemlerin nasıl kullanılabileceğine bir örnek olarak, Fischler (1977), sözcüksel karar görevini kullanarak, sözcük kodlama konusunu inceledi.[21] Katılımcılardan iki harf dizisinin İngilizce kelimeler olup olmadığı konusunda karar vermelerini istedi. Bazen dizeler "evet" yanıtı gerektiren gerçek İngilizce kelimeler oluyor ve bazense "hayır" yanıtı gerektiren gerçek bir kelime olmayan harf dizileri oluyordu. Düzgün kelimelerin bir alt kümesi anlamsal olarak ilişkiliyken (örneğin kedi-köpek), diğerleri ilgisizdi (örneğin ekmek-gövde). Fischler, ilişkili sözcük çiftlerine, ilişkisiz sözcük çiftlerine kıyasla daha hızlı yanıt verildiğini bulmuştur; bu, anlamsal ilişkinin sözcük kodlamayı kolaylaştırabileceğini düşündürmektedir.[21]
Son zamanlarda, çevrimiçi dil işlemeyi incelemek için göz izleme kullanılmıştır. Rayner (1978) ile başlayarak, okuma sırasında göz hareketlerini anlamanın önemi ortaya konmuştur.[22] Daha sonra Tanenhaus ve ark. (1995), konuşulan dille ilgili bilişsel süreçleri incelemek için bir görsel dünya paradigması kullandı.[23] Göz hareketlerinin mevcut dikkat odağıyla yakından bağlantılı olduğu varsayılırsa, bir özne konuşulan dili dinlerken göz hareketlerini izleyerek dil işleme üzerinde çalışılabilir.
Dilin yazımı ve yazımının yanı sıra konuşmadaki sistematik hataların analizi, dilsel süreçlere dair çeşitli kanıtlar sağlayabilir. Özellikle konuşma sırasında yapılan hatalar, bir konuşmacı konuşmanın ortasındayken zihnin dili nasıl ürettiğine dair fikir verebilir. Konuşma hataları, hataların kendilerini gösterme yollarından görüldüğü gibi, dil üretiminin sözcüksel, morfem ve fonem kodlama adımlarında ayrı ayrı meydana gelebilir.[24]
Konuşma hataları genellikle sözcüksel, morfolojik veya fonem kodlamasını içeren aşamalarda meydana gelir ve genellikle anlamsal kodlamanın ilk adımında olmaz.[25] Bu durum konuşmakta olan kişinin hala hangi fikri ifade edeceğini düşünmesine atfedilebilir; ve fikrini değiştirmedikçe söylemek istediği şey dolayısıyla da hata yaptığı düşünülemez.
İnvazif olmayan tıbbi tekniklerin yakın zamanda ortaya çıkışına kadar, beyin cerrahisi dil araştırmacılarının dilin beyni nasıl etkilediğini keşfetmeleri için tercih edilen yoldu. Örneğin, korpus kallozumun (beynin iki yarım küresini birbirine bağlayan sinir demeti) kesilmesi, bir zamanlar bazı epilepsi türlerinin tedavisiydi. Araştırmacılar böyle ameliyatlar sonrasında, dilin anlaşılmasının ve üretiminin bu tür şiddetli ameliyatlardan nasıl etkilendiğini inceleyebiliyorlardı. Bir hastalığın beyin ameliyatını gerekli kıldığı yerde, dil araştırmacıları araştırmalarını sürdürme fırsatı buluyorlardı.
Daha yeni, invazif olmayan teknikler arasında artık pozitron emisyon tomografisi (PET) ile beyin görüntüleme; fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI); elektroensefalografi (EEG) ve manyetoensefalografide (MEG) olaya bağlı potansiyeller (ERP'ler); ve transkraniyal manyetik stimülasyon (TMS) bulunuyor. Beyin görüntüleme teknikleri, uzamsal ve zamansal çözünürlüklerinde farklılık gösterir (fMRI, piksel başına birkaç bin nöron çözünürlüğüne sahiptir ve ERP'nin zamansal doğruluğu daha yüksektir). Her metodolojinin psikodilbilim çalışması için avantajları ve dezavantajları vardır.[26]
Max Coltheart ve meslektaşları tarafından önerilen DRC okuma ve kelime tanıma modeli gibi işlemlemesel modelleme [27], yürütülebilir bilgisayar programları halinde bilişsel modeller kurma pratiğine atıfta bulunan başka bir metodolojidir. Bu tarz programlar oldukça kullanışlıdırlar çünkü teorisyenlerin hipotezlerini oldukça açık şekilde izah etmelerini zorunlu kılarlar. Bu zorunluluk söylemsel analizin işe yarayamayacağı karmaşık teorik modellere dair doğru öngörülerde bulunma ihtiyacından doğar. İşlemlemesel modellemenin diğer örnekleri, McClelland ve Elman'ın TRACE konuşma algısı modeli [28] ve Franklin Chang'in Çift-yolak cümle üretimi modelidir.[29]
Psikodilbilim, beynin dili anlamak ve üretmek için geçirdiği süreçlerin doğasıyla ilgilenir. Örneğin, kohort modeli, bir kişi dilsel bir girdiyi duyduğunda veya gördüğünde kelimelerin zihin sözlüğünden (mental lexicon) nasıl çekildiğini açıklamaya çalışır.[20][30] Bu bağlamda yeni invazif olmayan görüntüleme tekniklerini kullanan son araştırmalar, beynin dil işlemeyle ilgili alanlarına ışık tutmayı amaçlıyor.
Psikodilbilimde cevaplanmamış bir başka soru, insanın sentaks kullanma yeteneğinin doğuştan gelen zihinsel yapılardan mı yoksa sosyal etkileşimden mi kaynaklandığı ve bazı hayvanlara insan dilinin sentaksının öğretilip öğretilemeyeceğidir.
Psikodilbilimin diğer iki ana alt alanı, birinci dil edinimini, yani bebeklerin dili edindiği süreci ve ikinci dil edinimini araştırır. Yetişkinlerin ikinci bir dili öğrenmeleri, bebeklerin ilk dillerini öğrenmesinden çok daha zordur (ayrıca bebekler birden fazla ana dili de kolayca öğrenebilirler). Bu nedenle, dilin kolayca öğrenilebileceği hassas dönemlerin varlığı söz konusu olabilir.[31] Psikodilbilimde çok sayıda araştırma, bu yeteneğin zaman içinde nasıl geliştiğine ve azaldığına odaklanır. Ayrıca, kişi ne kadar çok dil bilirse, o kadar kolay öğreniyor gibi görünüyor.[32]
Afaziyoloji alanı, beyin hasarı nedeniyle ortaya çıkan dil bozuklukları ile ilgilenir. Afaziyolojideki çalışmalar, hem afaziden muzdarip bireyler için terapi metotlarında ilerleme hem de beynin dili nasıl işlediğine dair daha fazla bilgi sağlayabilir.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.