Loading AI tools
Afrika'daki başlıca nehir ve dünyanın en uzun nehri Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Nil, 6650 km. uzunluğu ile dünyanın en uzun nehridir. Havzası Afrika kıtasının onda birini kaplar. Güneyden kuzeye doğru akar ve Beyaz Nil, Mavi Nil ve Atbarah olmak üzere üç ana kolu vardır. Nehrin en uzaktaki kaynağı Burundi'de Doğu Afrika Göller Bölgesi'ndeki Kagera Nehri olarak doğar ve Tanzanya, Ruanda ve Uganda sınırlarını oluşturarak Victoria Gölü'ne dökülür.
Asıl Nil nehri bu gölden Victoria Nili olarak çıkar. Kyoga ve Albert göllerinden geçtikten sonra Albert Nili olarak yoluna devam eder. Nimule'de Sudan'a giren nehrin ana kolu, Melekal yakınında Bahrü'l Gazal ve Sobat nehirleriyle kavuşana kadar Arapça Bahrü'l Cebel, Mavi Nil ile kavuşana kadar da Beyaz Nil olarak adlandırılır. Mavi Nil, Etiyopya'nın orta kesiminde doğar ve Beyaz Nil'e Hartum yakınlarında doğu kıyısından katılır. Mısır'daki taşkınlara yol açan suyu ve bereketli çamuru Mavi Nil getirir. Asıl Nil, son büyük kolu olan Atbera Nehri'ni Hartum'un kuzeydoğusunda ve doğu kıyısından alır. Daha sonra kuzeybatıya doğru geniş bir S çizer. Bu arada üç şelâle oluşturarak Nasır gölüne katılır. Bu gölü oluşturan Asvan Barajı'nın aşağısında Mısır içlerinde kuzeye doğru akar ve Kahire yakınlarında Nil Deltası'nı oluşturur ve İskenderiye ile Dimyat'tan Akdeniz'e dökülür. Denize dökülen yer olan ağız kısmı yaklaşık olarak 300 km uzunluğundadır.
Mısır'da Nil'in sulama amacıyla kullanılması çok eski bir geçmişe dayanır. 19. yüzyılda baraj ve kanalların yapımı ile daha geniş bir alanda ve sürekli sulama olanağı sağlanmıştır. Nil Nehri üzerinde bulunan Assuan Barajı hem sulama, hem de elektrik üretiminde Mısır için hayati bir önem taşımaktadır. Nil Nehri tarih boyunca ve günümüzde taşımacılıkta da yoğun olarak kullanılmaktadır.
Nil Nehri dünyanın en uzun ikinci nehridir. Ayrıca su kapasitesi açısından Güney Amerika'daki Amazon Nehri'nden sonra ikinci sırada gelir. Nil'in uzunluğu 6,853 km'dir. Sadece Mısır topraklarındaki uzunluğu 1500 km'dir.[1]
Nil Nehri'nin Akdeniz'e döküldüğü yerde başkent Kahire'den başlayan büyük bir delta oluşmuştur. Bu deltanın başlangıcından denize olan uzaklığı 160 km, Port Said'den İskenderiye'ye olan genişliği ise 150 km'dir. Bu delta içinde çok sayıda kanal ve göl bulunur.[1]
Nil Nehri, havzasının genişliği açısından 3 milyon km2 büyüklüğü ile dünyada üçüncü sıradadır. Nil havzasında en fazla pamuk ve pirinç yetiştirilir, balıkçılık da önemli bir geçim kaynağıdır.
Nil Nehri güneyden kuzeye doğru akar ve üç ana koldan oluşur: Beyaz Nil, Mavi Nil ve Atbera Nehri.
Beyaz Nil
Burundi'de Doğu Afrika Göller Bölgesi'nden doğar. Bu noktada nehrin adı Kagera Nehri'dir. Kagera Nehri; Tanzanya, Ruanda ve Uganda sınırlarını oluşturarak Victoria Gölü'ne katılır. Gölden çıktıktan sonra Sudan topraklarına girer ve Sudan'da Mavi Nil ile birleşir.[1]
Mavi Nil:
"Nil" sözcüğü (Arapça: النيل, an-nīl) Yunanca "nehir yatağı" anlamına gelen Neilos (Νειλος) sözcüğünden gelmektedir. Antik Mısır dilinde, nehir iteru diye adlandırılmıştır. İteru, "büyük nehir" anlamına gelir (Sağdaki çerçevede hiyerogliflerle de gösterilmiştir. Sözcüğün aslı "İtrw"dur)[3] Kıpti dilinde nehrin adı piaro ya da phiarodur ve yine "nehir" anlamına gelir (tam tercüme: p(h).iar-o "-.kanal-büyük").
Nil havzasında 11 Afrika devleti bulunur. Bu devletler güneyden kuzeye doğru sırayla Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Tanzanya, Burundi, Ruanda, Kenya, Uganda, Güney Sudan, Etiyopya, Eritre, Sudan ve Mısır'dır.[4] Asvan'da toplam akımı 85 milyar m3/yıl olan Nil Nehri'nin sularının yüzde 85'ini (72 milyar m3/yıl) Etiyopya'daki Tana Gölü'nden doğan Mavi Nil ve Atbara kolu sağlarken, kalan kısım olan 13 milyar m3/yıllık kısmını diğer kıyıdaş altı ülke sağlar.[5]
1929 tarihinde İngiltere ve Mısır arasında yapılan bir anlaşma ile Nil suyunun kullanım hakkının yüzde 92,3'ü Mısır'a, yüzde 7,7'si Sudan'a verildi. Sudan, bağımsızlığını kazandıktan sonra 1959'da Mısır ile yeni bir anlaşma yaparak kullanım hakkını yüzde 25'e çıkardı. Nil'i besleyen kollardan Mavi Nil'in yüzde 85'i Etiyopya toprakları üzerinde bulunmasına rağmen Etiyopya ne 1929 ne de 1959 anlaşmasına dâhil edilmişti.[4] Havza'da yer alan diğer devletler de o tarihte sömürge durumunda oldukları için iki anlaşmaya da taraf olamadılar. Bu devletler, bağımsızlıklarını kazandıktan sonra yeni bir anlaşma yapılmasını talep ettiler ancak bu talep Mısır tarafından veto edildi. 2010 yılında bir araya gelen 6 havza ülkesi (Burundi, Etiyopya, Kenya, Ruanda, Tanzanya ve Uganda) Nil suyunu daha eşit paylaşmak ve Mısır'ın veto yetkisini kaldıran bir ortak anlaşma imzaladılar. Ancak Mısır ve Sudan mevcut su kullanım haklarından feragat etmek istemedikleri için bu anlaşmayı reddettiler.[4]
Etiyopya, nehrin kendi topraklarında kalan kısmından yararlanmak için 2011 yılında bir baraj projesi (Rönesans Barajı) başlattığını açıkladı ve bu girişim Mısır ile Etiyopya arasında bir krize yol açtı. Diplomatik girişimler sonunda Mart 2015 tarihinde Mısır, Sudan ve Etiyopya baraj inşasını içeren bir İlkeler Deklerasyonu imzaladı. İlkeler Deklerasyonu, barajın ürettiği elektrik ihracatında aşağı kıyı ülkelerine (Mısır ve Sudan) öncelik verilmesini, zararların tazminini ve uzlaşmazlıkların çözümü için bir yapı kurulmasını kapsıyor.[6]
Nil'in nereden doğduğu yüzyıllar boyu insanlar için bir sır olarak kaldı ve bu konuda pek çok efsane üretildi. Antik Mısırlılar nehrin gökten geldiğini ve yer altı dünyasından gizli yollarla Mısır'a ulaştığını düşünerek Nil'i ilahlaştırdılar ve ona "Hapi" adını vererek insan şeklinde tasvir ettiler.[7]
Herodot, Nil'in kaynağı konusunda bazı ütopik anlatımları aktarır. Bunlardan birine göre Nil bütün dünyayı çevreleyen Okeanus Irmağı'ndan doğuyordu. Bir diğer aktarımına göre Libya'dan çıkıyor, Etiyopya'dan geçiyor ve Mısır'a ulaşıyordu. En detaylı anlatımı ise Sais'li Athene hazinesi yöneticilerinin anlatımlarıydı. Buna göre Nil, Syene (günümüzde Asvan) ve Elefantin (Asvan yakınlarında Nil üzerinde bir ada) şehirleri arasındaki Krophi ve Mophi adındaki iki dağın arasında bulunan dipsiz bir uçurumdan fışkırmaktadır. Suların yarısı Mısır'a ve Boreas'a, diğer yarısı ise Etiyopya'ya ve Notus'a akmaktadır. Herodot şöyle yazar: "Nil'in kaynaklarına gelince, bu konuda görüştüklerim içerisinde, Mısır'da Sais'teki Athene hazinesi yöneticileri dışında, ne Mısırlılar, ne Libyalılar ne de Helenlerden bir kimse çıkıp bunları bilirim diye övünmedi"[7]
MS 2. yüzyılda yaşamış Pausanias'ın aktardığı bilgiler daha da ütopiktir. Buna göre Nil Nehri Fırat Nehri'nin devamıdır. Bataklıkta kaybolan Fırat, Etiyopya'nın uzak kesimlerinde yeniden ortaya çıkar ve Nil Nehri'ni oluşturur.[7]
9. yüzyıl İslam coğrafyacılarından İbn Hurdâzbih ise Nil'in kaynağının Yemen'deki Kamer Dağı olduğunu ve ekvator dairesinin arka kısmında kalan Bahreteyn'e döküldüğünü, Nil'in Nubye arazisini dolaşarak Mısır topraklarına girdiğini, buradan da Rum denizine (Akdeniz) döküldüğünü yazar. 10. yüzyıl coğrafyacılarından El-Mesudi de Batlamyus'un Geographica kitabında Nil'in, Kumr (قمر) Dağı'nın altından çıktığını gösteren bir tasvir gördüğünü ve buna göre nehrin on iki kaynaktan doğarak orada delta şeklinde iki göle döküldüğünü yazar.[7] 12. yüzyıl İslam Coğrafyacılarından Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed Şerif el-İdrîsî'nin haritasında mevcuttur.
Nil'in taşmaması Mısır için ölüm demekti. Ebû’l-Farac 1200 yılında Nil'in taşmaması sonucunda kıtlık yaşandığını, insanların ölü hayvan ve insan eti yediklerini ve bu koşulların vebaya yol açtığını yazar.[7] Nehrin suyunun az yükselmesi de çok yükselmesi de sorun yaratabiliyordu. Nil'in suları haziran ayında yükselmeye başlar ve bu yüz gün kadar, yani eylüle kadar sürerdi. Taşkın Yukarı Mısır'da 13-14 metreyi, Aşağı Mısır'da ise 7-8 metreyi bulur ve tüm ülke sular altında kalırdı. Mısır takviminde selin başladığı zaman "akhet" ayı idi. Sel çekilip toprak yeniden göründüğünde ise "peret" ayı gelir ve toprak ekmeye ve mahsul vermeye hazır olurdu.[7]
Nil'in ilk yerleşimcileri selden korunma yolu olarak yüksek tepeciklere köyler kurmuş, tarlaları yüksek setlerle ayırmış ve taşma zamanı bunları yol olarak kullanmıştı. Nil'in taşmaması; toprağın kurak olarak kalması ve ürün yetişmemesi demekti. Örneğin III. hanedandan Zoser "ümitsizlik içindeyim, çünkü benim zamanımda Nil yedi sene müddetle taştı. Buğday yok, tarlalar kuru, hiçbir yiyecek kalmadı" diyordu. Taşma her zamankinden fazla olursa başka bir felaket yaşanıyordu. XXIII. sülaleden III. Osorkon zamanında her zamankinden büyük olan taşkın için "bütün vadi bir deniz gibi su içinde, mabetler su dalgaları altında, insanlar ördeklere döndü, sel içinde yüzücü oldular" diyordu.[7]
Taşkın zamanlarının doğru saptanabilmesi çok önem taşıyordu. Bu yüzden tapınaklardaki din adamları taşma zamanlarını hesaplayabilmek için doğayı ve gökyüzünü dikkatle incelediler, astronomi ve takvim bilgisi büyük bir gelişme gösterdi. Ayrıca taşkın suları altında kaybolan tarlaların yeniden hesaplanabilmesi ihtiyacı matematik, geometri ve yazının gelişmesine de kaynaklık etti.[7]
Nil taşkınlarının ölçülmesi MÖ 3000 yıllarından beri yapılıyordu. En basit şekilde yüksek kayalara ölçek koyarak taşkının seviyesi ölçülüyordu. Daha gelişmiş bir yöntem ise nilometre idi. Nilometre 2,4 metre çapında büyük kireç taşı bloklardan yapılmış, içine merdivenle inilen dairesel bir kuyuydu.[8] Bu odada bir taş sütunun üzerine seviyeler işaretlenmişti ve iki üç yerden Nil Nehri ile bağlantı sağlanmıştı. Böylece Nil'in sularının ne kadar yükseldiği düzenli olarak saptanabiliyordu. Fayyum barajını yaptıran III. Amenemhat zamanında nilometreler geliştirilerek vergi almalarda bunlardan yararlanıldı.[7] Strabon, Elefantin ve Memfis'te gördüğü bu kuyuları anlatır ve taşma seviyesinin tespit edilmesinden sonra insanlara haber verildiğini de belirtir.[7] Eğer nilometre verimli bir hasat dönemi olacağını öngörüyorsa vergiler de ona göre artırılıyordu.[8]
Evliya Çelebi'nin aktarımına göre Nil'in sularının ne kadar yükseldiğini anlamak için Kahire'deki Ravda (Roda) adasında "Ümmü’l-kıyâs" adında bir Nilmetre vardır. Evliya Çelebi'ye göre Nuh tufanından sonra Kıpti devletinde Kalimun Hakim adında bir kâhin tarafından inşa edilmiştir. Ondan sonra da Hasaylim adında, mühendislik konusunda üstün bir kâhin "Ümmü'l-kıyas"ı o günkü şekline getirmiştir. Gelibolulu Mustafa Âlî'ye göre bu yapı İdris peygamber tarafından, İbrahim bib Bali'nin Hikmetname'sine göre ise Yusuf peygamber tarafından yapılmıştır.[9]
Tudelalı Benjamin'in yazdığına göre İslamiyet döneminde yeni bir yöntem kullanılıyordu. Suyun ortasına 12 zira (9-10 metre) yüksekliğinde uzunca bir mermer sütun dikmişler ve bu sütun ile su seviyesini ölçmüşlerdi. Sular sütunu aşarsa toprakların tamamının sular altında kalacağı, yarıya kadar yükselirse yarısının sular altında kalacağı anlaşılırdı.[7]
Antik dönem ve Orta Çağ'da maden ocaklarına ve tarlalara suyu ulaştırmak ve nehir suyu seviyesini yükseltmek için Nil vidası denilen bir mekanizma kullanılmıştır. Vidanın dönüşü sırasında su nehirden daha yüksek bir seviyeye itilir ve bu seviyeden tarlalara iletilirdi. Strabon, Mısır yolculuğunda gördüğü bu mekanizmaları anlatır. Bahsi geçen alet Arşimet vidasına benzer. Arşimed'in mi Mısırlıların mı daha önce bu icadı yaptıkları tartışmalıdır.[7]
Mısır'a her mevsim yeni bir ruh getiren Nil, üzerinde yüzen kayık ve sandallarla edebiyata da ilham kaynağı oldu. Eski Çağ'dan günümüze kadar şairler Nil'in taşıdığı güzelliğe seslendiler. Firavun Akheneton, Aton'a yazdığı kasidede Nil'i kendilerine verdiği için tanrıya şükranlarını sunar.[7]
Yabancı kavimlere çölün bütün hayvanlarına semada bir Nil yaratmışsın
Yer altından ise Mısır ülkesi için bir Nil fışkırıyor
Senin şuaların bütün tarlaları besliyor...
İslam döneminde de bölgeyi gezen seyyahlar ve şairler Nil'e güzellemeler yaptılar.[7]
Osmanlı ve Türk edebiyatında Nil nehrine özel bir yer ayrılmış ve çok sayıda bilgi verilmiştir. Evliya Çelebi Seyahatname'sinin 10. cildini tamamen Mısır'a ayırmış, Nil'e de geniş şekilde yer vermiştir. 15. yüzyılda Antepli İbrahim b. Bali'nin yazdığı Hikmetname adlı ansiklopedik eserde de Nil nehri geniş şekilde anlatılmıştır. Bu eserlerde nehirle ilgili gerçek ve efsanevi bilgiler yer alır. Nil nehrinin kaynağı, geçtiği yerlerin fiziksel özellikleri, suların yükselme döneminde yapılan kutlama ve şenlikler anlatılır. Nil nehri şiirlere de konu olmuştur.[9]
En çok tartışılan konuların başında Nil nehrinin kaynağı gelir. Evliya Çelebi, Nil'in kaynağının Mısır'ın güneyinde yedi aylık mesafedeki Kamer Dağı (Cebel-ül Kamer) olduğunu söyler. Kaynağı on iki pınardır. İbrahim Bali de Hikmetname'sinde Nil'in kaynağı olarak Kamer Dağı'nı gösterir, ancak bu konudaki farklı bir görüşe de yer verir. Buna göre nehrin kaynağı Kafdağı'ndaki Selc dağıdır. Oradan Bahr-i Ahdar'a, yani Hint Okyanusu'na akar, denizi hızla geçip Sudan'a oradan da Fizan'a ve Mısır'a gelir.[9]
15. yüzyıl şairlerinden Muhyittin Çelebi, Hızırname adlı eserinde Nil nehrinin kaynağını Hızır ile birlikte yaptığı bir yolculukta gördüğünü anlatır. Beyitleriyle Kafdağı'nda muazzam bir kaynaktan bahseder. 17. yüzyıl şairlerinden Bosnalı Sabit (ö. 1712) kalbinde yoğunlaşan feyizlerin aynı Nil'in kaynağı gibi nereden geldiğinin bilinmediğini ifade eder.[9]
Bu deñlü feyz gelür kalbe Sâbitâ ammâ
Bilinmiyor neredendür menba’ı Nîl gibi
Sık sık değinilen bir başka konu da Nil nehrinin kaynağının cennetten çıkmış olduğudur. Bir hadise dayanarak yapılan aktarmalar aracılığıyla Nil'e kutsallık atfedilir. Kâtip Çelebi Cihannüma'da bu hadisi aktarıp hadis üzerindeki tartışmalara girer. Gelibolulu Mustafa Âlî bir beytinde peygamberin onun hakkında "cennet bahçesi ırmağı" dediğini söyler. Evliya Çelebi, eserinin genelinde Nil nehrinden "Nil-i mübarek" diye bahseder.[9]
Nil suyunun tatlı ve temiz olduğu da sıkça işlenen bir temadır. Nil suyunun başka nehirler gibi çamurlu olmadığı, taşların yosun tutmadığı, suyunun içiminin tatlı ve hoş olduğu anlatılır. Gelibolulu Mustafa Âlî, Taşlıcalı Yahya suyu tatlı, hazmı kolay bulurken, Evliya Çelebi insanın mizacını değiştirdiğini yazar. Evliya Çelebi'ye göre Nil'in suyundan üç sene içen kimse Anadolu insanı dahi olsa merhametsiz ve zorba olur.[9]
Şairlerin Nil ile ilgili en çok konu edindikleri konuların başında Nil taşkınları geliyordu. 19. yüzyıl şairlerinden Şeref hanım (ö. 1861) gözyaşlarının Nil'in suları gibi tükenmediğini söyler:
Sarf eyledikçe artmadadır hem çü nehr-i Nîl
Yâ Rab bu seyl-i eşk-i meşakkat tükenmedi
Nil'in sularının yükselmeye başlaması "Nil'e nokta düşmesi" olarak ifade edilir. Berrak akan Nil suyu taşmaya başlayınca kan veya çamur gibi kırmızılaşır. Divan edebiyatında "Nil'e nokta düşmesi" ile "havaya cemre düşmesi" ilişkilendirilmiştir. Ref-i Çelebi (ö. 1575-76) "Künhü'l-Ahbâr" adlı kitabında sevgilinin benini noktaya benzetip gözyaşlarında bu benin aksini görenler "Nil'e nokta düştü" derler der.[9]
‘Aks-i hâlüñ göricek bu hıdâk-ı pür-seyle
Nokta düşdi didiler anı görenler Nîle
Divan edebiyatında Nil nehrinden söz edilirken Musa ve Yusuf peygambere de sürekli göndermeler yapılır. Nefsi, Necati Bey, Taşlıcalı Yahya, Edirneli Nazmi, Bursalı Rahmi, Baki, Meali, Karamanlı Niyazi, Cafer Çelebi gibi pek çok divan şairinin beyitlerinde Nil nehri çeşitli özellikleriyle anılır.[9]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.