Loading AI tools
Ahmet Ağaoğlu'nun liberal bakış açısından Kemalizm yorumu Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Liberal Kemalizm veya liberal Atatürkçülük, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisi olan Kemalizm[1] ile liberal sosyal tutumun bir arada savunulması görüşünü ifade eder.[2][3] Ahmet Ağaoğlu'nun liberal perspektiften Kemalizm yorumu olarak tanımlanabilir. Liberal Kemalistler laiklik, cumhuriyetçilik, inkılapçılık gibi Altı Ok düşüncelerini benimsemeye devam eder.[kaynak belirtilmeli]
Liberal Kemalizm, Türkiye'de cumhuriyetin henüz ilk dönemlerinde, Kemalist düşünceyi liberal bir açıdan Ahmet Ağaoğlu tarafından yorumlanması sonucu ortaya çıkmıştır. Ağaoğlu kendisini bir yandan "inkılapçı ve Kemalist" olarak tanımlarken diğer yandan bir "liberal Kemalizm" düşüncesi geliştirmeye çalıştı. Cumhuriyet Halk Fırkası'nın içinde bireysel özgürlüklerin savunucusu olan Ağaoğlu, fırkanın bazı politikalarına eleştiriler getirdi. II. ve III. dönemde de Kars milletvekili olarak TBMM’de yer aldı. Daha sonra Ağaoğlu, liberal temelli düşünceleri ile CHF'den uzaklaşarak Atatürk'ün isteği üzerine Serbest Cumhuriyet Fırkası'na katıldı ve SCF'nin önemli isimlerinden, hatta partinin ideoloğu olarak tanımlandı. Serbest Cumhuriyet Fırkası kapandıktan sonra CHF'ye tekrar dönmemiştir.[2][3]
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında çokça görülen aydın siyasetçi modelinin önemli temsilcilerinden birisi olan Ahmet Ağaoğlu’nun düşünce ve siyasî hayatında bireycilik anlayışının önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. Modernleşme, toplum, demokrasi, özgürlük ve iktisatla ilgili görüşlerini bireycilik düşüncesi çerçevesinde değerlendirmektedir. Gerek ülkedeki gerekse dünyadaki genel siyasî havaya bakıldığında Ağaoğlu’nun bu yaklaşımın oldukça istisnai bir nitelik taşıdığı açıktır. Liberalizmin entelektüel ve siyasi camialarda itibarını hızla kaybettiği bu yıllarda Ağaoğlu, yeni devletin güçlü ve sağlıklı şekilde varlığını sürdürebilmesi ve gelişebilmesi için siyasi, iktisadi ve içtimai manada liberal ilkelerin esas alınması gerektiğini ısrarla savunmaktadır.[4]
Liberal Kemalizm'in kurucusu Ahmet Ağaoğlu’nun, demokratik yönetim anlayışını en uygun sistem olarak görmesinde demokrasi ve liberalizm arasında güçlü bir bağ olduğuna inanmasının önemli bir yeri olduğu aşikârdır. Ağaoğlu'na göre demokrasi, her türlü kabiliyetin gelişimine engelsiz sahalar açan bireysel özgürlük temeli üzerine kurulmuştur.[5] Ağaoğlu, bireysel özgürlükler kadar serbest piyasa sistemi ve demokrasi arasında da doğrusal bir ilişkinin varlığını belirtmiştir. Bu düşüncesini doğrulaştırmak amacıyla, Sovyet Maarif Komiseri Lunatcharsky’nin Bolşevikler’e hitap ederek söylediği; “Unutmayalım ki siz henüz hiçbir şey yaratmadınız. Bugün kullandığımız aletler, faydalandığımız cihazlar ve ilimler burjuva kültürünün mahsulüdür!” sözlerini göstererek, demokrasiye karşı çıkanların demokrasi ve ekonomik gelişim arasındaki olumlu ilişkiyi görmesinin gerektiğini ifade etmiştir.[4] Demokratik yönetim şeklini doğrudan demokrasi ile temsili demokrasi şeklinde tasnif eden Ahmet Ağaoğlu'nun demokrasi anlayışı, temsili demokrasi anlayışına dayanmaktadır. Onun bu tercihine ilişkin gerekçesi, doğrudan demokrasinin uygulanmasının teknik imkansızlığı kadar, Türk halkının demokratik yeterliliği konusunda duyduğu şüpheleri de içerir niteliktedir. Ağaoğlu, bir milletin veya topluluğun yönetme gücünü doğrudan doğruya eline almasının mümkün olmadığını belirterek, döneminin dünya üzerinde kabul gören demokrasi anlayışının da bu ilkeyi temel aldığını söylemektedir.[6]
18 Temmuz 1922'de Hakimiyeti Milliye gazetesindeki yazısında da toplumun demokratik anlayışının gelişimi için yapılması gerekenlere değinmektedir.[4] Ağaoğlu, demokrasinin iyi şekilde gelişebilmesi için öncelikle toplum ile yeterli derecede irtibat kuramayan aydınları eleştirerek, onların üstlenmesi gereken rolü şu sözleriyle ifade etmektedir: “Köylü ne libasımızdan, ne kıyafetimizden, ne dinimizden, ne âdetimizden, ne kitabımızdan, ne yazımızdan anlar, biz ve onlar tamamen başka insanlarız”.[4] Bu farklılığın giderilememesine aydın kesimi ile halkın arasındaki kapatılamayan derin uçurumun sebep olduğunu ve bunun da suçlusunun yine Türk aydınları olduğunu belirtmektedir. Ona göre, eğer Türkiye'de halkın temsiliyetine dayalı demokratik bir sistem var olacaksa aydın kesiminin de düşünce, söz ve davranışında toplumun çoğunluk kesimini teşkil eden köylü ve çiftçiyi esas alan bir yaklaşım göstermesi gerektiğini söylemektedir. Halkın iradesinin tercümanı olmaktan uzaklaşmış bir sistemin ise demokrasi olarak değil, tam tersine baskı, zorbalık ve gasp idaresi olarak görüleceğini ifade etmektedir.[4]
Ağaoğlu bu elitist düşüncesine rağmen demokrasinin belli bazı kıstaslara sahip olmasının önemli olduğunu söylemektedir. Demokrasinin tanımını yaparken bile onun hangi şekli şartlara tabi olduğunu dile getirmektedir. Ağaoğlu'nun saydığı şekli şartlar göz önüne alındığında, aydın kesime biçilen role rağmen, yine de bireyi baz alan bir demokrasi anlayışına sahip olduğu görülmektedir. Bu anlayıştan hareketle, demokraside çoğunluğun hâkim olması, bu çoğunluğun taşıdığı zihniyet ve düşünme tarzının itibar görmesi, çoğunluğun ihtiyacının tatmin edilmesi ile çoğunluğun beklentilerinin ve arzularının millet hayatının üzerinde etkili olması şeklinde tanımlamaktadır. Bununla birlikte yönetici azınlığın belirlenmesi sürecinde örgütlenme ve yarışma özgürlüğü yani çok partili siyasi yapı öngörmektedir. Ona göre, yaşadığı yıllarda Türk toplumunun geri kalmasının sebeplerinden bir diğeri de rekabet ortamının yokluğudur. Siyasi partiler ne kadar artar ve çeşitlenirse, o kadar görevlere layık olan kişilerin yetişeceğini ve memleketin hayatının gelişeceğini ifade etmektedir.[4]
Ahmet Ağaoğlu'nun yazmış olduğu eserlere bakıldığında benimsediği bu bireycilik modelinin liberal bir içeriğe sahip olduğu görülmektedir. Bireyi diğer kolektif bütünlerden zihnî ve ahlâkî anlamda yukarıda kabul eden liberalizme göre aklın sahibi ve bunu kullanma beceresine sahip olan birey, kendi varlığı ve geleceğiyle ilgili kesin kararı verecek olan özgür bir varlığa karşılık gelmektedir. Bireyin sahip olduğu bu hususun insanların kendi hayatlarına olduğu gibi sosyal hayata da olumlu etkileri olmaktadır. Böylelikle birey davranışlarının ahlâkî sorumluluğunu üstlenmesi sonucunda sorumluluk sahibi bir varlık olmakla birlikte kendi iradesi doğrultusunda davranışlarını tatbik etmesi sonucunda sosyal hayatta bedensel ilişkilerin daha sağlıklı bir şekilde oluşmasını ve bu duruma güvenerek sosyal yapının sağlamlığını ve gelişmesini kuvvetlendirmektedir.[7]
Bireyin kişisel ve sosyal alanlardaki gelişimine yapılan bu liberal vurgudan hareketle Ahmet Ağaoğlu da Türk siyasetinin sosyal yapısının yeniden kurulmaya çalışıldığı bir dönemde yeni yönetici kadronun pratik edeceği politika ve metotları liberal bireycilikten istifade etmek suretiyle belirlemesi gerektiğine inanmaktadır.[8] Ahmet Ağaoğlu, siyasetçi olmasının da etkisiyle, liberal bireyciliğe ait bu kabullerini detaylı teorik tartışmalardan çok sosyal hayatta ve siyasette sorun olarak saydığı pratik meseleler üzerinden ele almaktadır. Kendi yaşadığı dönemden yüz yıl önce tartışılmaya başlanan “Türkiye neden Batı’nın gerisinde kaldı?” ve “Türkiye’nin ilerlemesi için neler yapması gerekiyor?” şeklindeki sorulara yanıtlar aradığı ve çözümler sunduğu görülmektedir. Böylelikle yeni bir siyasî ve sosyal düzen kurmayı hedefleyen Türk modernleşmesinin ancak liberal bir anlayışı esas alması durumunda başarıya ulaşacağına inanmaktadır.
Ahmet Ağaoğlu, liberal bireycilik hakkındaki görüşlerini izah etmeden önce Türk ve Batı toplumlarının zihniyetleri ve yaşayış tarzlarını karşılaştırma olarak ele almaktadır. Türkiye'nin siyasî ve ekonomik yapısının dönüştürülmesi gerektiğine inanmasının da etkisiyle, döneminin birçok modernist düşünürü gibi, Osmanlı'nın toplumsal yapısıyla hesaplaşarak kendi fikirlerinin altyapısını oluşturmaktadır. Ona göre kuvvetli toplumlar yalnızca kuvvetli bireylerin olduğu sosyal yapılara karşılık gelmektedir.[9] Bu sebeple Batı'nın modern dönemde gösterdiği siyasî ve ekonomik gelişimin temelinde bireyin başlı başına bir değer olarak korunmasının yer aldığını düşünmektedir.
Ağaoğlu'na göre Batı dünyası siyasî, sosyal, estetik ve fikrî gücünü bireyi kuvvetlendirmesi sayesinde sürdürmektedir. Bu gelişmenin oluşmasında ise birey ile bireyin içinde yaşadığı toplum arasında kurulan olumlu irtibat bulunmaktadır. Toplumun genel yapısı bireye belirli bir ilham vermenin karşılığında bireyin üretkenliği neticesinde çok daha fazlasını ondan geri almaktadır.[10] Bireyin böyle bir siyasî ve hukukî koruma altına alınması sayesinde Batılı ülkeler kendi insanlarının becerilerinden azami ölçüde istifade etmektedir. Bireye yüklenen anlamı ve değeri Batı ve Doğu toplumlarının ayırt edici hususu olarak değerlendiren Ağaoğlu, Batı toplumlarının baş döndürücü bir gelişim yaşarken Doğu toplumlarının güçlerini yitirmesinin esas sebebini de bireye verilen bu değer farklılığına dayandırmaktadır. Batı'da bireycilik ve özgürlük düşüncelerine dayalı bir sistem inşa edilirken, Doğu'da ise tam tersine bireyin hem maddî hem de manevî bakımdan gelişmesine müsaade edilmediğini belirtmektedir.[11]
Ağaoğlu, bütün Doğu toplumlarında olduğu gibi, Osmanlı toplumunun geleneksel düşünme ve yaşama şeklini bireyin gelişimi önündeki en büyük engel olarak tanımlamaktadır. Osmanlı'nın bu geleneksel yapısını Batı karşısında geri kalmasının en önemli nedenleri arasında görmektedir. Bu anlayış ve davranış şekli değişmeden Türkiye'nin siyasî, ekonomik ve sosyal yapısının tam manasıyla değişmeyeceğini ifade etmektedir. Ahmet Ağaoğlu, bireyciliğin önemini sıklıkla vurgulamasının yanı sıra, Osmanlı toplumunda bireyciliğin ortaya çıkmamasının nedenlerini detaylı şekilde değerlendirmektedir. Ağaoğlu'nun Türkiye'nin gelişmesi ve kalkınması konusunda kilit role verdiği bireyciliğin Türk toplumunda neden ortaya çıkmadığına ilişkin durum tespiti ve değişiklik teklifi bu sözleriyle belli olmaktadır:
Cahil, kendisinin köle olduğunu bilen ve bu köleliğe tevekkül ve rıza ile kendisini teslim eden bir kadının etrafında büyüyen, ailesi içinde maddî kuvvetin timsali olan babasının -haklı olsun olmasın- her hususta üstün, galip ve hakim olduğunu devamlı olarak seyreden, dışarıdan insanların evinin duvarları, pencerelerinin kafesi, perdeleri, annesinin çarşafı ve peçesi, babasının selamlığı ile ayrılmış olan bir çocuğun ruhunda ferdiyet denilen olayın en menfi tarafları ta çocukluğundan ziyadesiyle gelişmeye başlamaz mı? Bizdeki ruhî kusurların kaynağını işte şu geçirdiğimiz çocukluk günlerinde ve o devrin aile etkilerinde aramalıdır. Hayatın en önemli kısmı olan bu devrede alınmış olan etkiler, hayatımızın sonuna kadar bizi takip eder.[10]
Ağaoğlu, Türkiye'nin toplumsal yapısının neredeyse bütün ana unsurlarını bu sözleriyle eleştirir durumdadır. Aile içinde kadın ve erkek arasındaki ilişki biçimi, bu ilişkiden çocukların zihnî ve ahlâkî gelişimine etkisi, Türk evinin dış ve iç mimarî özellikleri ve de kadınların giyim ve kuşamları bu sert eleştirilerden nasibini almaktadır. Elbette bu eleştiriler sadece aile hayatıyla sınırlı kalmamaktadır. Ona göre mevcut eğitim anlayışı, eski hükûmet sistemi, dinî anlayış ve edebî ürünler de Türk toplumundaki bireysel erdemlerin yok olmasının ana sorumluları olarak sayılmaktadır.[4] Ahmet Ağaoğlu, Türkiye'nin gelişmesi ve kalkınmasının bireyi koruyan ve ona özgür hareket alanı sağlayan siyasî ve sosyal bir yapının kurulmasıyla mümkün olacağını ifade etmektedir. Bu yapının kurulması ise bireye ait özgürlüklerin kabul edilmesiyle mümkün olacaktır. Ağaoğlu, birçok yazısında, bir siyasi sistemin hayat hakkı, fikir ve eylem özgürlüğü ile bireylerin kişiliklerini geliştirme hakkı başta olmak üzere bireysel özgürlükleri garanti alan bir yapıda oluşması gerektiğine işaret etmektedir.[4]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.