Loading AI tools
39. Osmanlı sadrazamı Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Koca Sinan Paşa (Arnavutça: Sinan Pasha Topojani) (1520 - 3 Nisan 1596), Osmanlı padişahları III. Murad ve III. Mehmed'in saltanat dönemlerinde 5 defa olmak üzere toplam 8 yıl 5 ay sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır.
Koca Sinan Paşa | |
---|---|
Osmanlı Sadrazamı | |
Görev süresi 7 Ağustos 1580 - 6 Aralık 1582 | |
Hükümdar | III. Murad |
Yerine geldiği | Lala Mustafa Paşa |
Yerine gelen | Kanijeli Siyavuş Paşa |
Görev süresi 15 Nisan 1588 - 1 Ağustos 1591 | |
Hükümdar | III. Murad |
Yerine geldiği | Kanijeli Siyavuş Paşa |
Yerine gelen | Serdar Ferhat Paşa |
Görev süresi 28 Ocak 1593 - 16 Şubat 1595 | |
Hükümdar | III. Murad III. Mehmed |
Yerine geldiği | Kanijeli Siyavuş Paşa |
Yerine gelen | Serdar Ferhat Paşa |
Görev süresi 7 Temmuz 1595 - 19 Kasım 1595 | |
Hükümdar | III. Mehmed |
Yerine geldiği | Serdar Ferhat Paşa |
Yerine gelen | Tekeli Lala Mehmed Paşa |
Görev süresi 1 Aralık 1595 - 3 Nisan 1596 | |
Hükümdar | III. Mehmed |
Yerine geldiği | Tekeli Lala Mehmed Paşa |
Yerine gelen | Damat İbrahim Paşa |
Kişisel bilgiler | |
Doğum | 1520 Debre, Arnavutluk veya Delvine, Arnavutluk |
Ölüm | 3 Nisan 1596 (76 yaşında) İstanbul, Osmanlı Devleti |
Çocuk(lar) | Mehmed Paşa |
Dört padişahın döneminde çeşitli görevlerde bulunmuş olan Sinan Paşa, Kanuni Sultan Süleyman'ın çaşnigirbaşısıyken önce Malatya Sancakbeyi olarak saraydan çıktı ve ardından Erzurum ve Halep Beylerbeyiliği görevlerinde bulundu. Sultan II. Selim devrinde, Mısır Beylerbeyi ve daha sonra Kubbealtı veziri iken Yemen ve Tunus'u Osmanlı topraklarına kazandırarak Yemen Fatihi ve Tunus Fatihi unvanlarını kazanan Sinan Paşa, Sultan III. Murat devrinde İran'a karşı açılan savaşta önce doğu seferi serdarlığına hemen akabinde 1580 yılında sadrazamlığa getirildi.
Lüksün, yolsuzluğun ve rüşvetin doruk noktasına eriştiği bir dönemde, uzun süre sadrazamlık görevinde bulunan Sinan Paşa, Osmanlı tarihinin en kudretli sadrazamlarından biridir. Devrin tarihçileri, 1593'te Sinan Paşa'nın sadaretinde Osmanlı Devleti'ni 13 yıl uğraştıracak olan ve devleti büyük bunalımlara sokacak olan Avusturya ile uzun savaşın açılmasından, Viyana fatihi olma iddiası nedeniyle Sinan Paşa'yı sorumlu tutarlar. Rakipleri Lala Mustafa Paşa ve Ferhad Paşa ile olan iktidar mücadelesi döneme damgasını vurmuştur. Ferhad Paşa ile olan çekişmeleri sipahi ve yeniçerilerin karşılıklı ayaklanmalarına yol açıp bir kargaşa dönemi başlatmıştır.
Öldüğünde terekesinde 600 bin altın, milyonlarca gümüş akça, sandık sandık mücevherat, 600 samur kürk tespit edilmiştir. Ülkenin birçok yerinde yaptırdığı camiler yanında üç medrese ve bir mimarlık şaheseri olan Sinan Paşa Köşkü'nü yaptırmıştır. Koca Sinan Paşa'ya ait tüm evraklar bugün Topkapı Sarayı'nda Sinan Paşa Arşivi'nde toplu olarak saklanmaktadır.
Sinan Paşa, Luma topraklarındaki Topojan'da doğmuştur ve Arnavut kökenlidir.[1]Sinan Paşa, Gjergj Arianiti'nin soyundan geliyordu. [2]Osmanlı sultanının divan üyelerini listeleyen 1571 tarihli bir Ragusan belgesinde, Sinan'ın İslam'a geçen Katolik bir aileden geldiği belirtiliyor. Babasının adı Ali Bey'di ve Sinan Paşa'nın Giubizzalar gibi Katolik akrabalarıyla aile bağları vardı. Avusturyalı oryantalist Joseph von Hammer-Purgstall ona "dizginsiz Arnavut" adını vermişti. Gelibolulu Mustafa Ali, Sinan'ı yönetimde bir Arnavut kliğini desteklediği için defalarca eleştirdi. 1586 tarihli vakfiyesinde Arnavutluk'ta Ali adlı bir köylünün çocuğu olduğu ve dedesinin adının ise Abdürrahim olduğu görülmektedir. Ağabeyinin adı ise Ayas Paşa'dır, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Vezir-i Azamlık yapmış ve 1539'da ölmüştür.[3][4][5]
Küçük yaşta eğitimi için Enderun saray okuluna alınmıştır. Kısa zamanda ilerleyerek Kanuni Sultan Süleyman'ın çeşnigirbaşılığına kadar yükseldi. Malatya sancakbeyliği ile saraydan ayrıldı, sırasıyla Kastamonu, Gazze, Nablus sancakbeyliklerinde bulunduktan sonra Erzurum ve Halep ve Beylerbeyliklerinde bulundu.[3] 1566 yılında gerçekleşen ve Kanuni Sultan Süleyman'ın son seferi olan Zigetvar seferi sırasında Halep Beylerbeyi idi.
Sultan II. Selim tahta geçtikten sonra 1567'de Mısır beylerbeyi oldu. Yavuz Sultan Selim'in kızının kızıyla evlendi ve bu evlilikten Emine Hatun isimli bir kızı dünyaya geldi.
1567 yılında Yemen, Yemen Beylerbeyliği ve San‘a Beylerbeyliği olarak ikiye bölünmüştü. Ancak iki Beylerbeyinin anlaşmazlığa düşmesinden yararlanan Şiî Zeydî İmam Topal Mütahhar halktan zorla vergi toplandığını ileri sürüp isyana kalkışmış ve bu isyanı bastırmak isteyen Yemen Beylerbeyi Murad Paşa, isyancılar tarafından öldürülmüştü. Bunun üzerine Mart 1568'de San'a ve Yemen Beylerbeylikleri tekrar birleştirildi ancak eski bir Osmanlı sancak beyi olmasına rağmen Mutahhar'ın yanına geçen Zeydîler'den Ali bin Şevî, Aden'i ele geçirdi, böylece Zebîd ve Tihâme bölgesi hariç Yemen Osmanlı hâkimiyetinden çıkmış oldu. Yemen isyanlarının tehdit boyutuna ulaşması üzerine Habeş Beylerbeyi Özdemiroğlu Osman Paşa San'a Beylerbeyi, Şam Beylerbeyi Lala Mustafa Paşa da serdar olarak Yemen'e gönderildi. Ancak Lala Mustafa Paşa, sadâret makamında gözü olması ve aralarındaki anlaşmazlık yüzünden o esnada Mısır Beylerbeyi olan Sinan Paşa'dan tam destek göremeyince Mısır'a kadar gitmesine rağmen görevi ihmalden azledildi. Yerine kendi isteğiyle Sinan Paşa vezir olarak Yemen serdarı tayin edildi. Sinan Paşa 1569'da Mekke üzerinden Yemen'e yürüdü. Yemen Beylerbeyi Özdemiroğlu Osman Paşa, Taiz'i geri alıp Kahire kalesini kuşatmıştı ancak bu sırada İmam Mutahhar güçlü bir orduyla Özdemiroğlu Osman Paşa'ya saldırdı, Sinan Paşa'nın yetişmesiyle Mutahhar ordusuyla harbe girmeden geri çekildi ve Kahire kalesi de ele geçirildi. Sinan Paşa ile Lala Mustafa Paşa'nın arası iyi olmadığından bu iki rakip paşa arasında mücadele içinde Lala Mustafa Paşa taraftarı olarak bilinen Özdemiroğlu Osman Paşa Yemen'den öldürüleceğinden korkarak İstanbul'a kaçtı. Fakat Sinan Paşa tarafından aleyhinde Yemen'den yazılar gönderildiği için Veziriazam Sokollu Mehmet Paşa İstanbul'da ona soğuk davrandı.
Mısır Kaptanı Kurdoğlu Hayreddin Hızır Bey denizden Aden'in üzerine hücum için hareket edince Aden muhafızı Portekizlilerden yardım istedi. Portekiz donanması 20 gemi ile Aden limanına geldiler. Kaptan Kurdoğlu Hızır Bey de 12 parça gemisiyle yetişince Portekizliler geri çekilmek zorunda kaldı. Karadan gelen asker de gelince hem karadan hem denizden kuşatılarak Aden 1569'da tekrar fethedildi. Sinan Paşa bu sırada Taiz'e yakın Elkaide denilen yerde ordugâhını kurdurmuştu. Aden'in fetih haberini alır almaz San'a üzerine yürüdü. Yol üzerinde karşılaştığı başıbozuklukları dağıtarak ederek Ibb'e kadar ulaştı. Ibb fethedildi. Ardından Damar'a ulaştı. Damar yakınındaki Hab kalesi kuşatıldı ve alındı. Ardından San'a'ya ulaştı. İmam Mutahhar ise San'a'dan çıkıp Sula kalesine kapandı. Sinan Paşa bu sırada Sana yakınındaki Havlan kalesini ve Kevkeban kalesine yakın Sibam kasabasını da ele geçirdi. Bunun ardından Kevkaban kalesi kuşatıldı. Ancak İmam Mutahhar bu sırada diğer kabileleri de harekete geçirdi ve San'a isyancıların eline duştu. Böylece Osmanlı iki ateş altında kaldı Mısır'dan ek kuvvet ve yardım istenildi. Kevkaban kalesi kuşatması çok yavaş ve zor ilerliyordu. Dokuz ay suren bu kuşatmanın sonunda San'a şehrinin kilidi durumundaki Kevkebân'ın alınması üzerine Mutahhar Sa'de'ye çekilmek zorunda kaldı ve Yemen'de yeniden kontrol sağlandı. Karşılıklı bir anlaşma imzalanarak 100 kadar kabile itaate davet edildi hepsi de itaat ettiler. Böylece 200 civarında belde, kasaba Osmanlı Devletinin eline geçti. İkiye ayrılmış olan Yemen Beylerbeyiliği ve San'a Beylerbeyliği tekrar birleştirilip Behram Paşa'ya verildi. Sinan Paşanın Yemen seferinde, daha önceden Yemende bulunanlar, sonradan destek kuvvet olarak gönderilenler dâhil toplam 10.000 ile 12.000 asker olduğu tahmini yapılmaktadır. Bu isyan hareketlerinin, Portekiz'e karşı Osmanlı Devletinden yardım isteyen Endonezya'daki Açe Sultanlığı'na güçlü bir donanmanın sevkedildiği zamanına rastlaması manidardır. Yemen'i ikinci defa fethederek düzeni sağlayan ve Yemen Fâtihi unvanını alan Sinan Paşa 1 Mart 1571'de Yemen'den ayrıldı.
Sinan Paşa, Yemen'deki tüm icraatlarını yanında bulunan Mustafa Rumuzi'ye nazım olarak ve Kutbeddin Mekki'ye nesir olarak yazdırmıştır. Ayrıca Yemen seferini minyatürleriyle resmettirmiştir ki bu minyatürler hâlen Topkapı Sarayı'nda mevcuttur. Günümüzde Yemen hakkında bu üç değerli kaynak çok önemli bilgiler vermektedir. Sinan Paşa, Yemen dönüşü tekrar Mısır beylerbeyliğine tayin edildi.[3] Mekke ve Medine'yi ziyaret edip hacı oldu, ardından Kahire'ye görevine döndü.
Sinan Paşa, 1572'de de yedinci vezir olarak kubbe vezirliğine tayin edilderek İstanbul'a gelip Divan-ı Hümayun'a girdi. Kanuni Sultan Süleyman devrinde Barbaros Hayreddin Paşa 1534'te Tunus'u Osmanlı topraklarına katmıştı ancak kısa bir süre sonra Temmuz 1535'te İspanya, Tunus'a asker çıkarıp burayı ele geçirmişti. Tunus şehri 1569'daki Osmanlılar'ın ikinci müdahalesine kadar İspanyollar'ın himayesinde kaldı. Osmanlı Devleti 1569'da tekrar Tunus şehrine hâkim oldu. Ancak Halkulvâdî ve Goletta Kalesi İskelesi İspanyollar'ın elinde bulunuyordu. 10 Ekim 1573'te İspanyollar, Tunus'ta kontrolü ele geçirmek amacıyla yeni bir harekâta giriştiler. Tunus'u alıp burada 8000 asker bıraktılar. Tunus Beylerbeyi Haydar Paşa, İspanyol işgali sırasında fazla direnç göstermeden Kayrevan'a çekildi. Bunun üzerine 1574 yılında Tunus'u İspanyollar'dan kurtarmak için sefer ilan edildi. Tunus seferi için toplam 300'den fazla gemiden mürekkep bir donanma ve 40-45 bin kişilik ordu teşkil edildi. Koca Sinan Paşa, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa komutasındaki donanma ile bu tarafa gönderilecek kara ordusuna serdar tayin edildi.
15 Mayıs 1574 Cumartesi günü Sinan Paşa, sarayda Sultan II. Selim'in elini öpüp izin aldıktan sonra devlet adamlarıyla birlikte törenle Eminönü İskelesi'ne indi. Sinan Paşa ve Kapudan Kılıç Ali Paşa, gemilere bindikten sonra donanma Beşiktaş'a geldi. Kuşluktan sonra iki saat burada beklendi. Barbaros Hayreddin Paşa'nın türbesinde hem efsane denizci hem de seferin başarısı için dua edildi. Bir süre sonra buradan ayrılan donanma, Topkapı Sarayı'nın önüne geldi. Sinan Paşa'nın kadırgası sarayın karşısındaki selam yerine ulaştığında serdar, kendilerini izleyen padişahı ayağa kalkıp selamladı ve gemilerden de tüfek ve top atıldı. Daha sonra Yedikule yakınlarında demir atıldı. Ertesi gün de burada beklenerek askerin geri kalanı ve sefer levazımatı gemilere alındı. Bu iş tamamlandıktan sonra Tunus'a doğru hareket edildi.
14 Temmuz 1574'te Osmanlı donanması, Halkulvad Kalesi önlerine geldi ve toplarını ateşledi. Sinan Paşa, otağını deniz kenarında kurdurdu. İspanyollar'ın bütün Osmanlı askerinin ancak bir ayda alabileceğini öngördükleri Su Kulesi de ele geçirildi. Sinan Paşa, bir taraftan Halkulvad'ı muhasara ederken diğer taraftan da Tunus şehri'nin fethini kararlaştırdı. Tunus'un etrafındaki surlar müstahkem olmadığı gibi, şehirde az sayıda İspanyol askeri vardı. Tunus'un Müslüman halkı da kendi aralarında Osmanlılar'la birlikte hareket etmek üzere anlaşmaya varmışlardı. Tunus'taki İspanyollar burçlarından dolayı Bastiyon denilen kaleye sığındılar. Sinan Paşa ve Kaptan-ı Deryâ Kılıç Ali Paşa kumandasındaki donanma altı günlük bir kuşatmadnın ardından 12 Eylül 1574'te Tunus'u geri aldı. Tunus şehrinin fethinin ardından derhal Bastiyon Kalesi kuşatıldı. Bu sırada kuşatması devam eden Halkulvad direnmeye devam ediyordu. Sonunda Halkulvad'ın Sinan Paşa'nın bulunduğu taraftaki Gümrükhane Kulesi alındı. Ardından açılan gediklerden yürüyüş yapılarak dış kalenin bir kara tabyası da fethedildi. Halkulvâd Kalesi otuz üç gün direndiyse de 24 Ağustos 1574 yapılan büyük hücum sonunda ele geçirildi. İspanyol kumandanı Serbellino esir alınıp İstanbul'a gönderildi. Müstahkem kale bir daha İspanyollar'ın eline geçmemesi için tamamen yıktırıldı. Serdar Sinan Paşa, Halkulvad'ın fethinden sonra kuşatması devam eden Bastiyon'a geldi. Kısa bir süre sonra Bastiyon'un da ele geçirilmesiyle Tunus'un fethi tamamlanmıştı.
Sinan Paşa, Osmanlı tarihinin en önemli deniz zaferlerinden biri olan ve tarihe Tunus Savaşı diye geçen bu başarısından sonra Tunus'ta Osmanlı eyalet sistemini tanzim etti. Haydar Paşa'yı Tunus Beylerbeyiliğe getirdi. Tunus Kalesi tamir, tahkim ve gerekli silahlarla teçhiz edildi. Sinan Paşa, sıra kale muhafazasında bırakılacak askerin tayinine geldiğinde askerleri huzuruna çağırıp, "Her kim burada bir müddet kalır ve vazifesini yerine getirirse maaşına zam yapılacaktır" dedi. Ancak askerden bu teklife karşılık gelmediği gibi kapıkulları ile sipahiler, "Hizmeti ve fethi tamam ettik. Burada kalmaya kudretimiz yoktur" diyerek serdarın teklifine itiraz ettiler. Bunun üzerine Sinan Paşa, tellallar gönderip, "Gönüllü olarak her kim üç yıl süreyle burada kalır ve bu havaliyi koruyup vazifesinin gereğini yerine getirirse, kuloğlu ise onar akçe ile kapıya geçer, gönüllü ise kendisine 6 bin akçelik tımar verilir. Ayrıca burada kaldıkları müddetçe maaşları günde dörder akçe olur" duyurusunda bulundu. Bu duyuruyu işitenler Sinan Paşa'ya müracaatla Tunus'ta gönüllü olarak kalmaya talip oldular. Sinan Paşa şehirde 3000 yeniçeri bırakarak İstanbul'a geri döndü. Tunus'u İspanyollar'dan alarak Tunus Fatihi unvanını kazanan Sinan Paşa gösterdiği bu başarıdan dolayı dördüncü vezirliğe yükseldi.
Sinan Paşa, 1577 yılında İran'daki karışıklıklar dolayısıyla açılması düşünülen seferi için Lala Mustafa Paşa ile birlikte Şark Serdarlığı'na getirildi. Fakat aralarındaki rekabet ve çekişme yüzünden seferin idaresi Lala Mustafa Paşa'ya verildi. Sinan Paşa ise azledildi. Seferin ikinci yılında Sokullu Mehmed Paşa'nın ölümünün ardından Sinan Paşa ekibi, siyasete ağırlığını koyarak, Gürcistan ve Şirvan'ı fetheden Lala Mustafa Paşa'nın Kafkasya'daki büyük başarılarına rağmen onu azlettirip serdarlığın 1579 yılının Ekim ayında Sinan Paşa'ya verilmesini sağladılar. Sinan Paşa, Üsküdar'a geçerek menzil menzil hareketle Erzurum'dan geçerek Diyarbakır'a yakın Çermik'e vardı. Burada İran elçisi Maksud ile görüştü. Sinan Paşa, eşçinin gözü önünde bütün kuvvetini göstermek için ertesi gün bir resm-i geçit düzenledi. 7 Beylerbeyinin tımarlı sipahileri ve muhafızlarıyla alay gösterdikleri gibi 10 bin Yeniçeri ve 3 bin muntazam süvari geçitte yer aldı. Veziriazam Semiz Ahmed Paşa'nın ölümü üzerine seferde bulunan Sinan Paşa'nın taraftarlarının baskısıyla silsile-i meratib gereği Veziriazam olması gereken Lala Mustafa Paşa sadaret makamına tayin edilmeyerek vekil-i saltanat unvanıyla sadaret kaymakamlığına getirildi. Lala Mustafa Paşa, üç aydan fazla bu görevde kaldıktan sonra ölünce 1 Temmuz 1580'de Sultan III. Murad İran Serdarı olan Sinan Pasa'ya İstanbul'a dönmesi haberiyle sadaret mührünü gönderdi. Başmabeynci Yemişçi Hasan Ağa, tayin haberini o esnada Gürcistan'da Tomanis Kalesinin inşatıyla meşgul bulunan Sinan Paşa'ya getirdi ve Sinan Paşa Sadrazam oldu.[6]
Sadaret müjdesini Tomanis'te alan Sinan Paşa Tomanis'ten Tiflis üzerine yöneldi. Bu esnada zahire tedariki için hizmet arz etmekte olan 1 sancak beyi ve Şam Yeniçerileri odabaşısı, Gürcü Prens Simon Luvarsab'ın gizlice haberdar etmesiyle saldırıya uğrayarak birkaç bin kişi ile İranlıların eline düştüler. Bu olayın ardından Sinan Paşa, Tiflis'in idaresini Simon Luvarsab'ın oğlu Greguvar'a verdi. Greguvar, babasından intikal edip de bir zamanlar kardeşinin eline geçmiş olan yerleri Osmanlı Beylerbeyliği sıfatıyla idare etmek fikrine kapılarak Şah'ın bayrağını terk edip Osmanlı bayrağı altına sığındı ve İslam'ı kabul ederek Yusuf adını aldı. Yine bu sırada eskiden Çıldır hakimi olan Minuçihr, Mustafa adını alıp sünnet edilerek muhafız sıfatıyla Greguvar'ın maiyetine verildi. Ancak Şah'ın 60 bin kişilik bir ordu ile ilerlediğine dair alınan haberler ve Gürcü Prenslerden Kaheti hakimi Aleksandr Levand'ın sadakatinin şüpheli olduğuna dair ele geçirilen mektuplar Sinan Paşa'yı geri çekilmeye ikna etti. Minuçihr 10 bin kişiyle zahire ve ot tedarikine gönderildiği sırada Safevi komutanı Tokmak Han ve Gürcü Prens Simon Luvarsab'ın ansızın hücumu karşısında beş bin telef vererek ordugaha geldi. Sinan Paşa bu hadiseyi unutturmak için Tebriz üzerine yürüme emrini verdi. Ancak ordu Sinan Paşa'nın bu emrine uymayarak Çıldır sahrasında kaldı. Bu esnada Şah, Sinan Paşa'ya, Kars Kalesinin bir bedel karşılığında kendisine terkedilmesi şartıyla barış teklif etti. Sinan Paşa, bu teklifin padişaha arz olunması gerektiği cevabını verdi. Bunun için de İstanbul'a bir elçi gönderilmesi emrini verdi. Daha sonra Sinan Paşa, orduya resm-i geçit yaptırdıktan sonra halk ile anlaşmak niyetiyle, orduya verdikleri zahire ve levazım bedelinden her ne alacakları varsa ortaya koymalarını istedi. Bu adilane hareket ordunun söylenmesine yol açtı. Sinan Paşa'nın düşmanla değil kendi askeriyle savaştığının söylenmesine yol açtı. Ardından Sinan Paşa orduyu Erzurum kışlağına çekti. Erzurum'a Sinan Paşa ile görüşmek için bir İranlı bir de Gürcü elçi geldi. Gürcü elisi Simon Luvarsab'ın adına, kendisine atalarından intikal etmiş olan ülkesinin senelik 100 bin duka vergi verilmek üzere ırsi sancak şekline sokulmasını müzakere için gelmişti.
Şehzade Mehmed'in sünnet düğününde bulunmak üzere İstanbul'a doğru yola çıkan ve kabul edilebilir tekliflerle geleceği zannedilen İran'ın yeni sefiri Türkmen İbrahim Han'ı beklemek üzere çatışmalara ara verildi. Sinan Paşa, Gürcistan'da savaşmaktan yorulduğu için İstanbul'a gelmek üzere müsaade istedi ve 22 Temmuz 1582'de Erzurum'dan İstanbul'a döndü. Gürcistan istila edilmişse de henüz itaat altına alınamamıştı. Tiflis büyük bir şiddetle zaihire ve yardım istiyordu. Sultan III. Murad, bölgenin elde tutulmasıyla ilgili Sinan Paşa'nın teklif ettiği tedbirleri onaylayarak gerekli olan şeylerin tedariki ve naklini Lala Mustafa Paşa'nın yeğeni Mehmed Paşa'ya verdi. Diyarbakır Beylerbeyi Hadım Hasan ile Gürcü Mustafa'yı da (Minuçihr) onun maiyetine memur etti. 56 gün süreren Sultan III. Murad'ın büyük oğlu Şehzade Mehmed'in sünnet düğünü de Sinan Paşa'nın İstanbul'a vardığı günlerde sona ermişti. Mart ayından beri yaklaşık 300 kişilik maiyetiyle düğün gösterilerini izlemekle meşgul olan İran sefiri Türkmen İbrahim Han hala bekletilmekteydi.
Bu sırada Tiflis'in ırsen kendisine intikal eden sancak haline konulmasına dair teklifinin reddedilmesinden dolayı intikam almak üzere Simon Luvarsab'ın toplamış olduğu Gürcü ve Acem ordusu, Osmanlı kuvvetlerine Guri sahrasında saldırdı. Mehmed Paşa muharebeden çekinerek Kur Nehri sahiline doğru çekildi. Ancak bu manevra tüm kafilenin düşman eline düşmesine ve askerlerden birçoğunun nehirde boğulmasına sebep oldu. Tiflis muhafızları artık ne yiyecekleri ne de paraları kalmadığından kaleyi bırakmak istiyorlardı. Mehmed Paşa, İstanbul'a durumu anlatan bir arıza gönderdi. Sultan III. Murad, Osmanlı kuvvetlerinin Guri önündeki mağlubiyetlerini sorması üzerine Sinan Paşa temkinli bir şekilde Gürcistan muharebesini en başından beri tasvip etmediğini, son olarak Mehmed Paşa'nın da tayinini tasvip etmediğini ve padişahın kendisinin bizzat sefere çıkıp Diyarbakır veya Halep'e hiç olmazsa Amasya'ya kadar gidip askerin cesaretini kendisinin teşvik etmedikçe daha iyi bir netice beklenmemesi gerektiğini bildirdi. Sinan Paşa'nın bu cesurca cevabı Sultan III. Murad'ın ve daha ziyade padişahın İstanbul'dan uzaklaştırılarak kendisinin etkisinden çıkarılacağı düşüncesi içerisinde olan harem nedimesinin hoşnutsuzluğuna yol açtı. Şehzade Mehmed'in sünnet düğününden sonra İran sefiri Türkmen İbrahim Han'ın sunduğu itimadnamede ümid ettiği barış tekliflerinden hiçbirini göremeyince Sultan III. Murad, Sinan Paşa'dan, Şah'ın namelerini isteyip gözden geçirdi. Elçinin gönderilmesinin Sinan Paşa'nın isteği ile olduğunu anlayınca o kadar sinirlendi ki 6 Aralık 1582'de Sinan Paşa'yı sadaretten azletti. Sinan Paşa, Üsküdar'daki sarayında oturmasına da izin verilmeyerek Malkara'ya sürüldü. Selanikî tarihi Sinan Paşa'nın sürgünü hakkında Sultan III. Murad'ın "İstanbul zahiresine siklet vermesin, Malkara otlu ve sulu bir yerdir, anda karar edersin" dediğini bildirmektedir.[3] Sadarete yerine Fatma Sultan'ın zevci Siyavuş Paşa getirildi.
Malkara'da dört yıl kaldıktan sonra sonra sunduğu kıymetli hediyeler sayesinde harem ve saray halkının gayretleriyle yeniden padişahın ilgisini kazanan Sinan Paşa, Aralık 1586'da Şam beylerbeyiliğine getirildi. Ardından bu görevden de alındı ve İstanbul'a dönerek Üsküdar'daki sarayında ikamet etmeye başladı.[3]
Züyuf akçe meselesinden çıkan ve "Beylerbeyi vak'ası" diye bilinen sipahi ayaklanması sırasında Siyavuş Paşa azledilince yine taraftarlarının rolüyle 15 Nisan 1588'de ikinci defa sadrazam oldu. Üç yıldan fazla süren bu sadaretinde birçok önemli icraatta bulundu, özellikle Şah Abbas'ın barış isteği kabul edilerek İran ile 1578'den beri süregelen savaşlara 1590 yılında son verildi. Bu dönemde önemli bir problem haline gelen sikke tashihi konusunda verimli çalışmalar yapıldı, maden ocakları etkili bir şekilde işletildi, yeni darphaneler kuruldu. Yapımına 1590 yılında başlanan ve tüm masrafları Sinan Paşa tarafından karşılandığı için onun adıyla anılan Topkapı Sarayı kıyı surları üstündeki yeni köşk 1591 yılının Mayıs ayı içerisinde tamamlandı. Mimar Davut Ağa'nın yaptığı, bir cephesi boğaza bir cephesi de sarayın Kabak Meydanı'na bakan Sinan Paşa köşkünde, Sultan III. Murat'ın da katılımıyla bir şölen düzenlendi. Köşk önünde yapılan kayıklar koşusuna ve peremeler yarışına ödüller konuldu. Kabak Meydanı'nda da silahşorlar hünerlerini gösterdiler.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Mimar Sinan ile Kriz Nikola'nın tasarısı olan Sakarya nehri vasıtasıyla Karadeniz-İzmit körfezi kanalının açılması projesini Sinan Paşa canlandırmak istedi. Bu bağlantı sağlandığında Bolu ve Kocaeli'nden İstanbul'a daha çok odun ve kereste sevk edileceği, tersanenin gemi kerestesi gereksiniminin de kolay yoldan sağlanacağı kesin olduğundan Sultan III. Murat kendisine önerilen projeyi başlangıçta uygun bularak 6 Mart 1591'de bir ferman çıkardı. Sinan Paşa, bu iş için 30.000 civarında tımarlı sipahi usta ve amele olarak yazılmasını sağladı. Anadolu Beylerbeyi Hasan Paşa da proje için mübaşir atandı. Kazıların başlatılacağı Hendek'e giden Sinan Paşa, üç gün kalıp mimar ve mühendislerle görüştü. Dönüşünde de raporları Sultan III. Murad'a aktardı. Ancak odun ve kereste işi tekelini elinde tutanlar el altından saraya rüşvetler akıtarak söz konusu projeye onay vermiş olan Sultan III. Murad'ın ikinci bir fermanla işi durdurmasını sağladılar. Sinan Paşa'nın karşıtları olan Ferhad Paşa, Darüssaade Ağası Mehmed Ağa, Kaptanıderya Hasan Paşa gibi isimler padişaha "Sinan kulunuzun maksadı kendi nam ve şanını yüceltip haşa padişahımızı unutturmaya niyet gütmektedir" demekteydiler. Sultan III. Murad donanmaya öncelik verilmesini isteyerek çalışmayı durdurttu. Sinan Paşa aleyhine yapılan çalışmalar sonucu sadaretten 2 Ağustos 1591'de azledilerek yerine Ferhad Paşa getirildi. Bununla da yetinilmeyip Şam, Anadolu ve Erzurum eyaletlerinde, Üsküp ve Dukagin sancaklarında kurduğu vakıflar kaldırıldı ve padişah haslarına katıldı. Kendisi yine Malkara'ya sürgüne gönderildi.
Yeniçeriler arasındaki huzursuzluk sebebiyle Ferhad Paşa'nın azli Siyavuş Paşa'nın tayini üzerine eski sadrazam Ferhad Paşa'nın teftişiyle ile görevlendirilen Sinan Paşa, sadarette bulunmuş birinin bu şekilde soruşturulmasının kötü bir örnek teşkil edeceği, ayrıca Malkara'dan İstanbul'a gelmesinin yanlış yorumlanabileceği düşüncesiyle bu görevi kabul etmedi. Kısa bir süre sonra da ulufe dağıtılması hususundaki bir problem yüzünden Siyavuş Paşa azledilince Yeniçerilerin desteğiyle 28 Ocak 1593'te üçüncü defa sadaret makamına getirildi.
Sinan Paşa'nın bu üçüncü sadaretinde en önemli olay, Avusturya'ya karşı yeni bir sefer açılması ve böylece 1606 yılına kadar sürecek olan uzun bir savaş döneminin başlamasıdır. 29 Haziran 1593'te Bosna ve Budin Beylerbeyleri ordusu Kulpa'da Avusturyalılar tarafından baskınla bozguna uğratıldı ve Bosna Valisi Telli Hasan Paşa, sancakbeylerinden Sultanzade ve diğer bazı beyler bu bozgunda şehit oldular.. Bu bozgunun üzerine bazı devlet ve ilim adamlarının itirazına rağmen Sinan Paşa parlak sözler ve vaatlerle Sultan III. Murad'ı savaşa razı etti. Avusturya elçisi Yedikule'ye hapise atıldı. Koca Sinan Paşa 12.000 yeniçeri ve diğer askerî birliklerle 19 Temmuz 1593'te Serdar-ı Ekrem olarak yola çıktı. Kasım ayında Macaristan'a varan ordu Vespirem ve Polata kalelerini ele geçirdi. Ancak Sinan Paşa Budin'e çekildikten sonra, Osmanlı ordusu 4 Kasım 1593'te İstolni Belgrad Muharebesi'nde mağlup oldu. Sinan Paşa ise kışın gelmesi nedeniyle de İstanbul'a dönüldü.
5 Mayıs 1594'te ordu, Serdar-ı Ekrem Sinan Paşa komutanlığında "Hünkar Tepesi"'nden "Sirem Sahrası"na geçip yeni bir Avusturya seferine başladı. Sinan Paşa, Mayıs sonunda Macaristan'a yetişip Avusturyalılar tarafından kuşatma altında bulunan Estergon ve Hatvan kalelerini kuşatmadan kurtardı. Sonra Kırım Hanı'nın da sefere katılması ile sınırda bulunan kalelerin alınmasına başlandı. Temmuz 1594'te Tata, sonra Eylül'de Yanıkkale (Macarca: Győr) ele geçirildi ve Komaron kalesi kuşatıldı. Yanıkkale ve yakınlarında Sinan Paşa’nın seferleri sırasında ele geçirilen topraklarda Tata merkezli oldukça küçük iki vilâyet kuruldu ve buralara beylerbeyiler tayin edildi. Yanıkkale vilâyetinin beylerbeyi önceleri İskenderiye sancak beyi olan Arnavut Osman Paşa idi. Onun 1595 Ağustosunda Estergon yakınlarındaki çatışmalarda hayatını kaybetmesi üzerine yerine Mahmud Paşa getirildi.
Bu sırada Papalık desteği ile 6 Kasım'da Eflak Voyvodası olan Mihail başta olmak üzere ile Erdel Prensi ve Bogdan voyvodası arasında bir "Kutsal İttifak" anlaşması yapıldı. Bu bölgelerde yaşayan Müslüman halk katliamdan geçirilmeye başlandı. Bu bölgelerden, Silistre ve Rusçuk'tan parasız, pulsuz yoksul Müslümanlar göçe başladılar ve İstanbul bu göçmenlerle dolmaya başladı. 1 Ocak 1595'te Eflak Prensi güçleri İbrail kalesine hücum edip şehri yaktı.
Serdar-ı Ekrem Sinan Paşa hala cephede bulunduğu sırada 15 Ocak 1595'te çok şiddetli bir kış havası altında İstanbul'da Sultan III. Murad öldü. Yerine geçen oğlu Sultan III. Mehmed Manisa'dan gelip 27 Ocak'ta tahta geçti. Sultan III. Murad'ın ölümü ve yerine oğlu Sultan III. Mehmed'in geçmesi Sinan Paşa'nın durumunu sarstı. Valide Safiye Sultan'ın desteklediği Ferhad Paşa'nın çabaları sonucunda Sultan III. Mehmed 16 Şubat 1595'te Sinan Paşa'yı azletti. Yeni sultan, cepheden İstanbul'a dönen Sinan Paşa'ya İstanbul'a girmemesi ve sürgüne Malkara'ya gitmesi için buyruk gönderdi.[6] Fakat Sinan Paşa maruzatı olduğu beyanıyla Halkalı'ya kadar geldi. Ancak üzerine asker gönderilip buradan sürgün yeri olan Malkara'ya götürüldü.
Vezirler ve ulemadan etkili taraftarların desteğini alan Sinan Paşa, 30 bin akça rüşvet vererek Şeyhülislam Bostanzade'den fetva alıp Ferhad Paşa'nın azledilmesini sağladı ve 7 Temmuz 1595'te Sinan Paşa yeniden sadrazamlığı elde etti. Ferhad Paşa, Eflak üzerine seferde iken kendi aleyhinde İstanbul'da çevrilen oyunları bozmak için cepheyi bırakıp İstanbul'a döndü. Çiftliğine çekilen Ferhad Paşa kısa süre sonra idam olundu.
Ara verilen Avusturya savaşlarına yeniden başlandı. Oğlu Mehmed Paşa'yı Macaristan cephesine serdar olarak gönderen Sinan Paşa, 17 Ağustos 1595'te Eflak Voyvodası II. Mihal'in isyanını bastırmak üzere Eflak'a sefere çıktı. Rusçuk'ta tamamlanmış olan köprüden geçen ordu, Mihal'in kuvvetleriyle Bükreş civarında karşılaştı. Yenilen Mihal, Erdel sınırına çekildi. Sinan Paşa, Bükreş'i alıp bir İslam şehri haline getirdi. Kiliseler camiye çevrildi. Ama Eflak Prensinin gerilla savaşları ve Erdel Prensi Sigismund Batori'den destek görmesi ile bu sefer kış yaklaştıkça zorlaştı. Mihal geri gelerek saldırıya başlayınca Sinan Paşa Yeröğü'ne ricat etmek zorunda kaldı. 27 Ekim 1595'te Osmanlı güçleri Tuna Nehri'nin yakınlarında[7]"II. Mihal'in bir baskınına uğrayıp yüksek sayıda zayiat vererek mağlup oldu.[8] Mihal köprüyü yıktı ve Osmanlı kuvvetlerini top ateşine tutarak şehri yaktı. Bu arada Eylül 1595'te Avusturya cephesinde, Osmanlılar'ın çok önem verdiği Estergon Kalesi de elden çıkmıştı. Bu başarısızlıklar sebebiyle 19 Kasım 1595 azledilen Sinan Paşa yeniden Malkara'ya sürgüne yollandı.
Yerine getirilen Tekeli Lala Mehmed Paşa'nın 10 gün sonra ölümü üzerine Sinan Paşa, 1 Aralık 1595'te beşinci kez sadrazam oldu. Bu son sadareti sırasında cephedeki kritik durum karşısında bizzat Sultan III. Mehmed'in ordunun başında sefere gitmesini teşvik etti. Valide Safiye Sultan'ın engellemesine rağmen özellikle Şeyhülislam Hoca Sadeddin Efendi'nin ısrarlarıyla Sultan III. Mehmed sefere çıkmaya karar verdi. Hazırlıkların sürdüğü bir sırada Sinan Paşa hastalandı. Divan toplantılarına gelemedi, birkaç gün sonra da 4 Nisan 1596 öldü ve Çarşıkapı'da Divanyolu üzerindeki türbesine defnedildi.
Siyasi gücü yanında muazzam servetiyle de dikkati çeken Sinan Paşa'nın ölümü sonrasında iç ve dış hazineye büyük borcu olduğu görülmüş, servetine, sahip olduğu mühimmat, cephane ve kıymetli eşyasına el konulmuştur. Öldüğünde serveti; 600 bin düka altını, 2 milyon 900 bin nakit akça, 29 yük kıymetli taş, 20 adet çekmece dolusu zeberced, 15 adet inci tesbih, 61 ölçek inci, 20 miskal altın tozu, 2 adet elmas gerdanlık, 30 parça roza siması, 32 adet murassa kalkan (kıymetli taşlarla süslü), 16 adet murassa bilezik, 20 adet altın ibrik, 1 adet murassa satranç takımı, 140 adet murassa miğfer, 120 adet murassa kemer, 600 adet samur kürk, 600 adet vaşak kürk, 30 adet otuz siyah tilki kürkü, 1.070 parça ipekli ve sırmalı kumaş, 2 adet murassa at koşum takımı, 30 adet inci işlemeli eyer, 16 adet murassa eyer, 34 adet altın üzengi, 1.000 kantardan fazla gümüş kaptan oluşmakta idi.
Lala Mustafa Paşa taraftarlarından olan Gelibolulu Mustafa Âlî, Sinan Paşa aleyhinde çok fazla atıp tutmuş, aleyhinde yazılan bütün hicviyeleri toplamıştır. Batılı yazarlar ve kendisi ile temas etmiş elçiler ise Sinan Paşa'nın inatçı ve zalim olduğunu yazarlar. Ferhad Paşa'nın idam edilmesinden sorumlu tutulmuştur. Rumen tarihçi Nicola Jorga onu son büyük Osmanlı olarak nitelendirirken J. Von Hammer onu askeri zaferleri, cesurluğu, girişimci karakteri ve tabiatındaki ataklığı dolayısıyla Romalı diktatör Marius'a benzetir.
Sicill-i Osmani onu şöyle değerlendirir:[4]
Cesur ve gayretli olup savaşlarda iyi hizmeti görülmüştür. Serveti ve hayırlari çoktur.
Uzunçarşili onu değerlendirmesinde şunlari belirtmiștir.[3]
Sinan Paşa .. seferlerden mühim başarılar temin etmiş, çok para ve eşya sahibi olmuştur. Müflis bir vezirin makamını işgal etmesinin doğru olmayacağı kanaatinde olup her işin para ile yapılacağına kaildi. (Batılı tarihçiler ve kendisiyle görüşen yabancı elçiler) Sinan Paşa'nın inatçı, hodkam ve pek zalim olduğunu yazarlar. (Olaylar incelenince) Sinan Paşa'nın haris ve garezkar ve inatçı olduğu (görülmektedir).
Vakfiyelerinin tetkikinden Sinan Paşa'nın yaptırdığı ve vakfettiği 65 tane önemli mimari yapının adı ve yerleri tespit edilebilmektedir. İstanbul'a kazandırdığı en önemli eseri Çarşıkapı civarında Divanyolu üzerinde medrese, kendi türbesi ve sebilden meydana gelen külliyesidir. Mimarı Dâvud Ağa olan külliye, sebilin kitâbesine göre 1594 yılında tamamlanmıştır. Klasik dönem mimarisinin seçkin bir örneğidir. Bunun dışında Hasırcılar'da bir cami yaptırmıştır. Bundan başka Osmanlı ülkesinin birçok merkezinde cami, medrese, han, hamam, çeşme vb. birçok hayır eseri bulunmaktadır. Atâî Tarihi'ne göre 100 mevkide kendi yaptırdığı camileri bulunmaktadır.[3] Sarayburnu sahilinde III. Murad'a hediye ettiği ancak 19. yüzyılda demiryolu yapımı esnasında yıktırılan İncili Köşk adı ile de anılan Sinan Paşa Köşkü'nü kendi kaynaklarını kullanarak inşa ettirmiştir.
27 Mart 1590 tarihli vakfiyesinden oğlunun adının Mehmed Paşa olduğu, Emine Han, Hatice Han, Hüma Han adlı kızlarının bulunduğu ve oğlundan Ayşe Han adlı torunu bulunduğu anlaşılmaktadır. Damadının adı da oğlunun adı gibi yine Mehmed Paşa'dır. Sinan Paşa, oğlu Mehmed Paşa'yı Rumeli Beylerbeyliğine getirmişti
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.