Remove ads
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Romantik dönemin Avrupalı bilim insanları, Aydınlanma'nın mekanistil doğa felsefesine karşı olarak, doğayı anlamanın kendini anlamak anlamına da geldiğini ve doğa bilgisinin "zorla elde edilmemesi" gerektiğini söylediler. Aydınlanmacılığın, bilimlerin suistimal edilmesini teşvik ettiğini düşündüler ve bu yüzden bilimsel bilgi elde etmenin başka bir yolunu, sadece insanlığa değil de doğaya da yarar sağlayan bir yolunu aradılar.[1]
19.yüzyıl bilimi, 18.yüzyıldaki Aydınlanma hareketine tepki olarak başlayan[2] Romantizm akımından oldukça etkilenmiştir. Romantizm; siyaset, sanat ve beşeri bilimler dahil birçok alana etki etmiştir.
Romantizm bir dizi tema geliştirdi: anti-indirgemeciliği (bütünün tek başına parçalardan daha değerli olduğu) ve epistemolojik iyimserliği (insanın doğaya bağlı olduğu) ve yaratıcılığı, deneyimi ve dehayı teşvik etti.[3] Ayrıca, bilim insanının bilimsel keşifteki rolünü, doğa bilgisi edinmenin insanı anlamak anlamına geldiğini söyleyerek vurguladı. Bu nedenle, bu bilim adamları doğaya saygıya büyük önem verdiler.[1]
Romantizm, 1840'lardan itibaren yerini yeni bir hareket olan pozitivizm'e bırakarak geriledi, entelektüelleri ele geçirdi ve yaklaşık 1880'e kadar sürdü. Daha önce Aydınlanma'dan hayal kırıklığına uğramış ve bilime yeni bir yaklaşım arayan aydınlarda olduğu gibi, insanlar artık Romantizme olan ilgilerini kaybetti ve bilimi daha belirgin bir süreçle incelemeye çalıştı.
Aydınlanma, 18. yüzyılın son on yılında Fransa'da sağlam bir yere sahipken, bilime ilişkin Romantik görüş 19. yüzyılın ilk yarısında Büyük Britanya'da ve özellikle Almanya'da gelişen bir hareketti.[1][2] Her ikisi de doğayı ve insanın entelektüel kapasitelerini inceleme yoluyla insan bilgisindeki sınırları tanıyarak bireysel ve kültürel öz-anlayışı artırmaya çalıştı. Ancak Romantik hareket, birçok entelektüel tarafından Aydınlanma'nın desteklediği ilkelere karşı artan bir hoşnutsuzluk olarak sonuçlandı; Bazıları, Aydınlanmış düşünürlerin rasyonel düşünceye vurgusunu indirgemeci düşünme yoluyla yapmasının ve doğa felsefesinin matematikselleştirilmesinin, doğa ile barış içinde bir arada var olmaktan çok, doğayı kontrol etmeye çalışan ve çok soğuk olan bir bilim yaklaşımı yarattığını hissetti.
Aydınlanma Philosophe'larına göre, bilgiyi tamamlamanın yolu, indirgemecilikti, yani herhangi bir konuyla ilgili bilgilerin incelenmesini ve bilginin alt kategorilere bölünmesini gerektiriyordu. Bu, bilgiyi Ptolemy gibi kadim insanların ve Copernicus, Kepler ve Galileo gibi Rönesans düşünürlerinin bilgisinin üzerine inşa etmek için gerekli görüldü. İnsanın salt entelektüel gücünün doğanın her yönünü anlamak için yeterli olduğuna yaygın olarak inanılıyordu. Öne çıkan Aydınlanma bilim adamlarının örnekleri arasında Sir Isaac Newton (fizik ve matematik), Gottfried Leibniz (felsefe ve matematik) ve Carl Linnaeus (botanikçi ve hekim) bulunmaktadır.
Romantizmin dört temel ilkesi vardı: " Altın Çağda insan ve doğanın orijinal birliği; daha sonra insanın doğadan ayrılması ve insan yetilerinin parçalanması; evren tarihinin insanın manevi terimleriyle yorumlanabilirliği; ve doğanın tefekkürü yoluyla kurtuluşa erme olasılığı. "[2]
Yukarıda bahsedilen Altın Çağ, Yunan mitolojisinden ve efsanesinden İnsanlık Çağlarına bir referanstır. Romantik düşünürler, insanı doğayla ve dolayısıyla doğal haliyle yeniden birleştirmeyi arzuladılar.[2]
Romantiklere göre, "bilim, doğa ile insan arasında herhangi bir bölünmeye neden olmamalıdır." Romantikler, Aydınlanmadaki Philosophe gibi, insanlığın doğayı ve onun fenomenlerini anlama konusundaki içsel yeteneğine inanıyorlardı, ancak bilgiyi, bilgi için doyumsuz bir susuzluk olarak incelememeyi tercih ettiler ve bu görüşü doğanın manipülasyonu olarak savunmadılar. Aydınlanma'yı, insanı doğanın ahenkli bir parçası olmaktan ziyade doğanın üstüne yerleştiren "doğadan bilgiyi gasp etme çabası" olarak gördüler; tersine, "büyük bir enstrüman olarak doğanın üzerine doğaçlama yapmak" istiyorlardı.[2] Doğa felsefesi, gerçeklerin gözlemlenmesine ve dikkatli deneylere adanmıştı.[1]
Romantiklere göre doğa bilimi, organik metaforların lehine mekanik metaforları reddetmeyi içeriyordu; başka bir deyişle, dünyayı sadece işleyen nesnelerden ziyade duyguları olan canlı varlıklardan oluşmuş olarak görmeyi seçtiler. Tanınmış bir Romantik düşünür olan Sir Humphry Davy, doğayı anlamanın "bir hayranlık, sevgi ve ibadet tutumu" gerektirdiğini söyledi.[2] Bilginin yalnızca doğayı gerçekten takdir eden ve ona saygı duyan kişiler tarafından elde edilebileceğine inanıyordu. Kendini anlamak, Romantizmin önemli bir yönüydü ve bu insanın, tomurcuklanmakta olan zekası ile doğayı anlayabileceğini kanıtlamak ve böylece onu kontrol etmekten çok, doğayla bağlantı kurmasının ve ahenkli bir birliktelikle doğayı anlamasının duygusal çekiciliğiyle ilgiliydi.[1]
Bu dönemde gelişen çeşitli disiplenleri sınıflandırırken; Romantikler, fenomenlerin açıklanmasının "vera causa" yani bir yerde bulunan sebeplerin başka bir yerde de aynı sonuçları vereceği temelli olması gerektiğini düşündü.[2]
Romantizm tarafından geliştirilen doğa araştırmaları üzerine çeşitli disiplinler şunları içermektedir: Schelling'in Naturphilosophie; kozmoloji ve kozmogoni; yeryüzü ve yaratıklarının gelişim tarihi; yeni biyoloji bilimi; zihinsel durumların araştırılması, bilinçli ve bilinçsiz, normal ve anormal; doğanın gizli güçlerini ortaya çıkarmak için deneysel disiplinler - elektrik, manyetizma, galvanizm ve diğer yaşam güçleri; diğerleri arasında fizyonomi, frenoloji, meteoroloji, mineraloji, "felsefi" anatomi.[2]
Friedrich Schelling Naturphilosophie adlı eserinde, insanı doğa ile yeniden birleştirmenin gerekliliğine ilişkin tezini açıkladı; Romantik bilim anlayışını ve doğa felsefesi vizyonunu ilk tanımlayan eser bu Alman eseriydi. Doğayı "özgürlüğe giden yolun tarihi" olarak adlandırdı ve insan ruhunun doğa ile yeniden birleşmesini teşvik etti.[1]
"Yeni biyoloji bilimi" ilk kez 1801'de Jean-Baptiste Lamarck tarafından biyoloji olarak adlandırıldı ve 'Mekanik felsefenin' uzun süren erozyon sürecinin sonunda doğmuş bir bağımsız bilim dalıydı, bu bilim canlı varlık fenomeninin sadece fizik kuralları ışığıyla anlaşılamayacağı ve bir ad hoc açıklamaya ihtiyaç duyduğunu belirten yaygın bir görüşten oluşmuştu.[1] 17. yüzyılın mekanik felsefesi, yaşamı bir makineninki gibi çalışan veya etkileşime giren parçalar sistemi olarak açıklamaya çalıştı. Lamarck, yaşam bilimlerinin fizik bilimlerinden kopması ve fiziğin kavram, yasa ve ilkelerinden farklı bir araştırma alanı oluşturmaya çalışması gerektiğini belirtti. Mekanizmayı, doğada gerçekleşen fiziksel fenomenlerin araştırmasını tamamen reddetmeyerek "canlıların, fiziksel nesnelerin sahip olduğu yasalara indirgenemeyen belirli özelliklere sahip olduğunu" ve yaşayan doğanın "metafiziksel objelerin bir toplantısı" olduğunu belirtebildi. Biyolojiyi 'keşfetmedi'; önceki çalışmaları bir araya getirdi ve yeni bir bilim olarak organize etti.
Johann Goethe'nin optikle ilgili deneyleri, Newton'un kendi optik çalışmalarına aldırış etmemesi ve romantik gözlem ideallerini uygulamasının doğrudan sonucuydu. Rengin dışsal bir fiziksel fenomen değil de insanın içseli olduğuna inanıyordu; Newton, beyaz ışığın diğer renklerin bir karışımı olduğu sonucuna vardı, ancak Goethe, gözlemsel deneyleriyle bu iddiayı çürüttüğüne inanıyordu. Böylece insanın renk görme yetisine, onu analitik olarak açıklayabilecek matematiksel eşitliğe değil de insanın "içgörü parlamaları" yoluyla bilgi etme yetisine vurgu yaptı.[2]
Alexander von Humboldt, deneysel veri toplamanın ve doğayı anlamadaki miktar belirleme ve tecrübe kullanımı için doğa bilimcisinin zorunluluğunun sadık bir savunucusuydu. Doğanın birliğini bulmaya çalıştı ve Aspects of Nature and Kosmos, doğa bilimlerini dini tonlarda betimleyerek doğal dünyanın estetik niteliklerini övdü.[2] :15 Bilim ve güzelliğin birbirini tamamlayabileceğine inanıyordu.
Alexander (2006), 19. yüzyılda matematiğin doğasının gerçek dünya problemlerini çözmek için kullanılan sezgisel, hiyerarşik ve anlatı uygulamasından; uygulamadan ziyade mantık, titizlik ve iç tutarlılığın önemli olduğu teorik bir uygulamaya dönüştüğünü savunmaktadır. Öklid dışı geometri ve istatistiğin yanı sıra grup teorisi, küme teorisi ve sembolik mantık gibi beklenmedik yeni alanlar ortaya çıktı. Disiplin değiştikçe, dahil olan kişilerin doğası da değişti ve sanatta, edebiyatta ve müzikte sıklıkla bulunan trajik Romantik deha imajı, Évariste Galois (1811–32), Niels Henrik Abel(1802–29) ve János Bolyai (1802–60) gibi matematikçiler için de uygulanabilir. Romantik matematikçilerin en büyüğü, matematiğin birçok dalına büyük katkılarda bulunan Carl Friedrich Gauss'tur (1777–1855).[4]
Christensen (2005), Hans Christian Ørsted'in (1777–1851) çalışmasının Romantizm'e dayandığını gösterir. Ørsted'in 1820'de elektromanyetizma keşfi, Aydınlanma'nın matematik tabanlı Newton fiziğine karşı yöneltilmişti; Ørsted, teknolojinin ve bilimin pratik uygulamalarının gerçek bilimsel araştırmalarla bağlantılı olmadığını düşünüyordu. Ona göre doğa felsefesinin amacı, kendisini faydadan koparmak ve özerk bir girişim haline gelmekti ve o, insanın kendisinin ve doğa ile etkileşiminin doğa felsefesinin odak noktasında olduğu Romantik inancını paylaştı.[5]
Gök bilimci William Herschel (1738–1822) ve kız kardeşi Caroline Herschel (1750–1848), kendilerini yıldızlarla ilgili çalışmalara adamışlardı; Güneş sistemi, Samanyolu ve evrenin anlamının kamusal anlayışını değiştirdiler.[6]
Sir Humphry Davy, "Britanya'da Romantik olarak tanımlanabilecek en önemli bilim insanıydı."[2] :20 Romantik anti-indirgemeciliğe sadık olan Davy; maddelere karakter verenin tekil bileşenler, değil, onlarla alakalı güçler olduğunu iddia etti; başka bir deyişle, elementlerin tek tek ne olduğu değil, kimyasal reaksiyonlar oluşturmak ve dolayısıyla kimya bilimini tamamlamak için nasıl birleştikleri. :31–42[6]
Bir başka Romantik düşünür, bilim insanı değil de yazar olan Mary Shelley'di. Ünlü kitabı Frankenstein, romantizm karşıtı unsurları ve doğanın manipülasyonunu, hem Romantikleri ilgilendiren ana temaları hem de kimya, anatomi ve doğa felsefesinin bilimsel alanlarını içerdiği için bilimde Romantizmin önemli yönlerini de aktarmıştır.[7] Toplumun bilimle ilgili rolünü ve sorumluluğunu vurguladı ve öyküsünün ahlaki dersiyle, insan doğayı kontrol etmekten çok takdir etmeye daha fazla özen göstermedikçe, bilimin kolayca yanlış gidebileceği Romantik duruşu destekledi.[2] :20
John Keats'in "Lamia"[2] şiirindeki "soğuk felsefe" tasviri, Edgar Allan Poe'nun 1829'deki sonesi "To Science" ve Richard Dawkins'in 1998'deki Unweaving the Rainbow kitabını etkiledi.
Auguste Comte'un pozitivizminin 1840'taki yükselişi, bilime romantik yaklaşımın azalmasına katkıda bulunmuştur.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.