Batı Çerkesleri ya da Batı Adığeleri, Kuzey Çerkesleri veya Adigeyler, Adigeler (Batı Çerkesçesi Адыгэхэр), Çerkeslerin bir kolu olan ve Rusya'ya bağlı Adigey Cumhuriyeti ile Krasnodar Krayı ile Çerkes Sürgünü'nde Çarlık Rusyası döneminde Kafkasya'dan Osmanlı İmparatorluğu topraklarına sürülüp tehcir ettirilen ve bugün Türkiye, Ürdün, Suriye ve İsrail gibi ülkelerde yaşayan Kuzey Kafkas halkı. Adigeler, Adigey Cumhuriyetinin 447.109 (2002) olan toplam nüfusunun % 24.2'sini oluşturur.
Pratik Bilgiler Önemli nüfusa sahip bölgeler, Diller ...
Batı Çerkesleri
Адыгэхэр
Adige bayrağı |
|
|
|
|
|
|
|
Kapat
Adigelerin Şapsığ ya da Rus yazılışıyla Şapsug topluluğunun bir bölümü adına 23 Eylül 1924'te Tuapse merkezli olarak Karadeniz kıyısında Şapsığ Ulusal Rayonu kurulmuş, ama Krasnodar krayına bağlı olan bu rayon 24 Mayıs 1945'te kaldırılmış, toprakları da şimdiki Soçi (Saçe) metropolitan alanı ile Tuapse rayonu içine alınmıştır. Buraya "Karadeniz kıyısı Şapsığyası" (Хы1ушъо Шапсыгъэ) özel adı verilmekte olup buradaki Adigelere de,1999'dan beri RF'de resmen Şapsığ denilmektedir. Adigecenin Şapsığ-Hak'uç lehçesinde günde 24 saat yayın yapan "Nafna" adlı bir internet radyosu İsrail'in Kfar-Kama beldesinde bulunmaktadır.
ISO 639 kodu ady ve kbd olan ve Çerkesçe ortak adıyla anılan dilleri konuşan Kafkasyalılar kendileri için kullandıkları Adıgeler/Adığeler/Adigeler/Adiğeler (aдыгэхэр) adını Türkçe ve diğer dillerde ifade ederken de Çerkesler/Çerkezler biçimini kullansalar da, her ikisinin yer değiştirerek kullanıldığı da olur. Rusçada bütün Çerkesler için Adıglar (aдыги) imlâsı kullanılırken Adigey Cumhuriyetindeki Çerkesler için ona yakın Adıgeyler (aдыгейцы) imlâsını kullanılır. Rusçada Çerkesler adı ise resmî olarak Karaçay-Çerkesya cumhuriyetindeki Çerkesler için kullanılmaktadır. Kabartay-Balkarya'daki Çerkesler ise Kabardeyler (кабардинцы) olarak adlandırılırlar. Bu üç idari birimde yaşayan Çerkesler/Adığeler üç ayrı milliyetmiş gibi (Adıgeyler, Çerkesler ve Kabardeyler) kabul edilmeye başlanmıştır.[1]
Adıge toplulukları
- Adıge topluluklarından kıyıdakiler (Natuhay veya Natuhac,Şapsığ,Hak'uç) ve küçük bir bölümü ya da birkaç köyü eskiden şimdi ölü dillerden sayılan "Ubıhça" [Убыхыбзэ] ya da Rus yazılışıyla Ubıhça konuşan, ama geneli Hak'uç lehçesinde Adıgece konuşan, bir bölümü de Adigece ile birlikte eskiden Abazaca da konuşmuş olan "Ubıhlar",yine Abaza ve bir bölümü Adıgece de konuşan, yani çift dilli, dahası bazıları üç dilli (Ubıh, Adige ve Abaza dilli) olan kıyıdaki Abaza [Ciget] toplulukları,vb) ve içerideki Abadzeh [Абдзах] topluluğu, arkaik (kadim) sayılabilecek bir demokratik yapıya sahiptiler ve bu yönleriyle diğerlerinden farklı bir toplumsal yapıdaydılar, Ama Abaza, Ubıh ve Abadzehler arasında yaygın bir köle (serf;пщыл1ы) kullanımı ve esir ticareti de vardı.Doğudaki daha az nüfuslu topluluklar ise yarı feodal ilişkiler içindeydiler (Bjeduğ,Hatukuay,K'emguy, Besleney, Mahoş,Yegerukay, Mamhığ,Kuban Kabartayları, doğudaki yüksek vadilerde barınan Abaza/Abazin toplulukları,vb),bu sonuncular arasında köle (serf) sayısı çoktu, ama esir ticareti çok sınırlıydı;çünkü,bu sonuncu yörelerde köle dayanışması ve direnci daha güçlüydü.İlk örnekte yönetim Khase (Хасэ) denilen yöresel halk meclislerinin, ikinci örnekteyse,"pşı" (bey, Rusça:kinyaz) adı verilen köy derebeylerinin ve verk (vasal)denilen ikinci derece soylu sınıfının elindeydi.Derebeylerinin kendi köyleri, geniş arazileri,büyük hayvan sürüleri ve köleleri vardı,ayrıca köylerinde barınan ve köle olmayan ailelere de (feqotl') hükmediyor, angarya yüklüyor ve onlardan vergi alıyorlardı ("Jineps" gazetesi, Eylül 2006 eki).Bağımlı köylüler (feqol'lar)yılda bir ya da iki hayvan vererek vergilerini ödüyorlardı.Demokratik topluluklarda ise köylülerin vergi ve angarya yükümlülükleri yoktu, yurt savunmasında gönüllü katkı ve dayanışma vardı.
Adıge folkloru ve Nart Destanı
- Adıgeler arasında kökü çok eskilere, Milat öncesine dayanan destan ve söylenceler vardı, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze getirilen ve önemli bir bölümü kaydedilen bu söylentiler içinde Nartlar destanı en geniş yeri tutmaktadır (Son düzenlemesi 8 cilt).Destanın ana kişileri bilge kadın Setenay-guaşe ile onun taş içinden doğan oğlu Savsırıko ya da Sosrıko'dur.Kıvılcımlar saçan ateşten bir oğlan biçiminde doğan, Ateş Tanrısı da olan Demirci Tlepş (Лъэпшъ) tarafından dizlerinden maşa ile tutulup suya daldırılan ve adı Tlepş tarafından konan Setenay-guaşe oğlu Savsırıko'nun, maşayla tutulduğu için suya değmeyen ve bu nedenle yumuşak kalan dizleri dışındaki çelikleşmiş vücuduna silah işlemiyordu;ama yine de, gerektikçe hileye başvuran, doğaüstü yeteneklerini kullanan ve insanlara ateşi getiren bir kahramandır.Savsırıko'nun atı Thojıy de (Тхъожъый),Kerç Boğazında (Destandaki adı:Khı T'uale/Хы ТӀуалэ),bir adada yaşayan ve bir tekne içinde uçan bir "neğuç'ıtse"nin (НэгъучӀыцэ;sırtında tek memesi olan tehlikeli bir büyücü kadın) bir kısrağının, deniz dibinde yaşayan bir aygır ile çiftleşmesi sonucu deniz dibinde doğmuştur,normal bir yarış atından yedi misli daha hızlıdır,önsezili ve akıllıdır,sahibi ile konuşur ve onu korur,tek zayıf yanı taşlık alanda hızını yitirmesidir.Savsırıko ve atı,bu sırları,zayıf noktaları keşfedildikten sonra alt edilebilmiştir.Savsırıko'nun kuzeni (teyze oğlu) Nart Peterez,Tanrılara kafa tutabilen,sırrı öğrenilemediği sürece kendisine silah işleyememiş olan,hiçbir şeyden korkmayan ve Nart Khasesi (Meclis) Başkanı "Nesren-Jak'e"yi,Tanrılık iddiasındaki Pak'o tarafından zincirlendiği Oşhamafe (Elbruz) tepesinden kurtarıp özgürlüğüne kavuşturan ve ateşi Nart topluluğuna yeniden getirmiş bir yiğit,diğer kuzeni Şebatınıko ise "Yeme içme,düğün-dernek ve kız peşinde dolanıp durmayan" salt bir kahramanlık örneğidir.Geceleri ellerinden ışık saçılan Nart gelini Adıyıf da, karanlıkta Nartların yolunu aydınlatmaktadır, vb (bk.Нартхэр адыгэ эпос,ХьэдэгъэлӀэ Аскэр,"Нартхэр" bölümü,cilt I,s.9-70,Мыекъуапэ,1968,Türkçesi için bk.Jineps, sayı 20-27;Asker Hadeğatle,"Çerkes Nart Öyküleri, Hedefini Kendi Bulan Nart Tlepş'in Oku",çeviren Murat Papşu, Ankara,2005;Kafkasya Kül.Der.,sayı 39-42,s.108-121,Ankara,1973).Destan bunun gibi çok sayıda kadın erkek kahramanın yaşamını konu edinmektedir (Daha geniş bilgi için tıklayın-Nartlar,ayrıca bk.Asker Hadeğal,"Adıge Yiğitlik Destanı Nartlar",Jineps gazetesi, sayı 20-27;Kafkasya, internet).
Bazı parçaları besteli şarkılar biçiminde söylenen Nart destanı dışında, "Aydemirkan" (Andemirkan) destanı ve "Hatkhı oğlu Koç'as" (Хьатхым ыкъо КъокӀас/Hatxım yıqo Qoçvas),vb şarkı ve anlatılar da ünlüdür.
- Adıgelerin "Geguak'o-Vısak'o kuph'er" (ДжэгуакӀо-УсакӀо купхэр/Halk Şarkıları ve Dansları Toplulukları) adı verilen gezici ve profesyonel sanatçı toplulukları vardı ("Kafkasya Kül.Der.",sayı 39-42,s.138,Ankara,1973). Bunlar "şık'epşıne" (шык1эпщынэ-kemane),"epepşıne" (saz),"kamil" ve "bjamıy" (kaval ve flüt) gibi halk enstrümanlarını kullanırlardı.Bu çalgıcılar ve ozanlar, en önde, marşlar çalarak ve şarkılar söyleyerek savaşlara katılır, savaşçıları yüreklendirir, savaşta gördükleri her şeyi şarkılarında dile getirirlerdi.Bu şarkıcı gruplarının kalıntıları, Türkiye'de 1950'li yıllara değin varlıklarını sürdürmüşlerdir ("Geguak'o-Vısak'o Toplulukları ve Bir Şarkı Şöleni",internet ).
Modern edebiyat
- Günümüz Adıge edebiyatı,K'emguy lehçesi esas alınarak yazılmakta ve geliştirilmektedir.Tsığo Tevçoj (1855-1940),Tembot K'eraş (1902-88),İbrahim Tsey (1890-1936),müteveffa Hazret Aşın, Dilbilimci ve Nartolog Asker Hadeğatl (1922),şair ve roman yazarı İshak Meşbaş (1931) ve bilge kişi Abu Şhalaho (1929) tanınmış Adıge yazarlarındandır.Ts.Tevçoj'un "Pşı-verk zav" (Derebeyi Savaşı) adlı şiirsel destanı;konusunu Adıge folklorundan alan İ.Tsey'in 4 perdelik dramı "Koç'as" (КъокӀас); T.K'eraş'ın "Nasıpım yığogu" (Mutluluk Yolu;romanın Türkçe çevirisi için bk.Circassiancanada, internet) adlı ve Adıgelerin,özellikle Lenin ve Stalin dönemlerindeki yenileşme ve kolhozlaşma sürecinde ortaya koydukları direnişleri ve bu direnişlerin bastırılmasını anlatan romanı ünlüdür, romanda başarılı Çerkes karakterleri sergilenmektedir.Tembot K'eraş'ın bazı yapıtları Türkçeye çevrilmiştir.
Sınıfsal farklılıklar
- Demokratik Adıge toplulukları arasında tek evlilik, kadına saygı,erkek ve kızların görüşebilmeleri, birlikte şarkı ve dans icra etmeleri, kadınların da tarla çalışmalarına katılabilmeleri, geçerli kurallardandı.Bu kuralların dışına çıkmaya Khabze (Yasa ve Gelenek) izin vermezdi.Yarı feodal topluluklarda ise,köleler (pşıtl-пшылӀ) dışında, kadınlar ve soylu erkekler tarla işlerinde çalışmazdı ve çalışmaları aşağılanma olarak algılanırdı, derebeylerinin (пщы-оркъ) ve zengin köylülerin birden çok eşi ve odalıkları (çeşditl;жэшдилъ) olabilirdi, soylu atlara soylu olanlar binebilirdi,köleler ise binek atı edinemezlerdi;ayrıca, derebeyi toplulukları ile Abadzeh ve Ubıhların Osmanlılarla sürdürdükleri insan (esir ve köle) ticareti de önemliydi.
Adıge müziği
- Adıge müziği çok sesli olup, toplantılarda korolar eşliğinde söylenirdi.Ozanlara "vısak'o" (усакӀо), şarkıcılara "veredao" (oрэдаӀо),oyuncu ya da dansçılara "geguak'o" (джэгуакӀо),her türlü danslı eğlentiye "gegu" (джэгу),oyunları yöneten kişilere "hatiyak'o" (хьатиякӀо) ya da geguak'o,şarkılara vokal eşlik etmeye de "jıv" (жъыу) denirdi (Ayrıca bk.Tl'ıhkuıç' Anzavur (-Lvıxhuçve Anzauır/ЛӀыхъучӀэ Анзаур-),"Çerkes Müziğinin Dünü Bugünü",Kafkasya Yazıları, İstanbul,1998,sayı 3,ayrıca internet).Adige dilinde müzik eğitimi, cumhuriyetler ve Krasnodar Kray eğitim müfredatından kaldırılmıştır, ancak 2007-2008 eğitim-öğretim yılında Kabartay-Balkarya Cumhuriyeti'nde 20 kadar okulun ilk sınıflarında Adigece (Kabartay-Çerkesçe) bir müzik eğitimine yeniden izin verildiği yazılmışsa da sonu gelmemiştir (Ayrıca tıklayın-Kabartayca).
- Erkek çocuklar,eğitilmek üzere başka ailelere verilebilirdi, bu da "p'ur" (п1ур),yani "atalık" geleneğini oluştururdu.Eğlence (gegu) ve savaş sporları gündelik yaşamın bir parçası konumundaydı (Ayrıca bk."Kafkaya KD",sayı 39-42,s.57-64,Ankara,1973).
Eski Adıge geleneklerine ve yaşamına ilişkin bazı bilgiler
- Adıgeler "demokratik" ve "aristokratik" topluluklar biçiminde nitelendirilebilecek iki gruba ayrılıyordu.
Bu iki grup ve alt grupları arasında, ortak özellikler yanında farklılıklar da vardı.
Bu nedenle, her konuyu kapsayan ortak bir Adıge (Çerkes) özellik ya da karakterinin bulunduğu söylenemez.
Birbirine benzeyen özellikler, genellikle büyüğe ve yaşlılara saygı, kız erkek görüşmesinin nişanlılık öncesinde serbest olması, kızın kaçarak da evlenebilmesi, gelinin kocası ve diğer erkeklerle bir süre konuşmaması, kocasıyla birlikte görünmemesi, kadının kocası ve erkeklerle birlikte yemek yememesi, kocası gelmeden yatmaması, kendinden büyük aile bireyleri yanında oturmaması, vb.Demokratik topluluklrda kadınlar daha özgürdü.
- Sınıfsal olarak, derebeyi topluluklarında,sözgelişi K'emguylarda,sıkı bir kaynana (guaşe/гуащэ) otoritesi vardır, gelin kaynanasından izinsiz bahçe kapısı dışına adım bile atamazdı. Bu sıkı disiplin ve gelenek farklılıkları nedeniyle, demokratik ve derebeyi toplulukları arasındaki evlenmeler de sınırlı düzeydeydi.
- Değişik özellikler, daha çok, iş yaşamı ve konuk ağırlama alanlarında görülür.Aristokratik ya da derebeyi topluluklarında köle kadınlar tarlada çalıştırılırken, özgür kadınlar, ev işleri dışında çalıştırılmazlardı,insanı aşağılama ve ayıp olarak görülürdü.
Aynı biçimde soylu sınıfı da kol gücü gerektiren işlerde çalışmazdı, soylular için çalışmak, kendileri açısından bir aşağılanma ve ayıp uğraş sayılırdı.
Ama demokratik topluluklarda aksine bir görüş vardı, kadın-erkek herkes, en zengin ve üst yönetici/yargıç/din adamı konumunda olanlar dahil, herkes tarlalarda çalışabilirdi.
Şapsığlarda konukluk süresinin bir hafta olduğu, ardından konuğun ev halkı ile birlikte çalışması gerektiği gibisine bir anlayış da vardı.
Demokratik topluluklarda çalışmamak ve tembellik ayıp sayılır, kınanırdı.
İlkbahar aylarında,1950'lere değin, nakaratlar biçiminde iş türküleri (of veredh'er/Ӏоф орэдхэр) söyleyerek, tarlalarda imece usulü (hafı/хьафы) ya da ödünç gün karşılığı mısır çapalayan kalabalık Şapsığ,Ubıh (Wubıh) ve Abadzeh toplulukları ile sık sık karşılaşılabilirdi (Düzce, Sakarya, Samsun, Sinop, Balıkesir, vb birçok yerde).O dönemler, serpme usulü mısır ekiliyor, daha ileri bir teknik olan çizi (sıra) usulü mısır ekimi,Türkiye Türk ya da Adıge köylüleri tarafından henüz bilinmiyor,çapa işi için çok kişinin birlikte kol gücü gerekiyordu.
- 18.yüzyıl sonlarında, belki de 1789 Fransız ihtilalinin bir yansıması olarak, Adıgey/Çerkesya'da da hareketlenmeler oldu ve son feodal kalıntılar da tasfiye edildiler.Feodalizm, yarı feodal ilişkiler biçiminde Rus egemenliği altındaki Kabardey bölgelerinde ve bazı diğer küçük yörelerde tutunabildi.Egemenlik,ülke bütününde "Khase" (Xase) adı verilen seçilmiş üyelerden oluşan yöresel halk meclislerinin ya da köylü (fekol') sınıfının eline geçti.Bu meclisler kendi yörelerini ilgilendiren konularda kararlar alır ve bunları yine kendi seçtikleri organlar eliyle uygular ve kendi yörelerini yönetirlerdi.İlkçağlardan gelen bu gelenek,İsviçre'deki kanton ve Gemeinde (Bucak) meclis ve yönetimlerine benzemektedir.Yöre meclislerinin üzerinde "Zefes" (Зэфэс) adı verilen bir Ülke Ulusal Meclisi bulunuyordu."Khabze" (Ха6зэ) adı verilen geleneksel yasalar/geleneksel kurallar,yöresel düzeyde khase'ler,ülkeyi kapsayacak düzeyde de Zefes tarafından kabul edilir ve yürürlüğe sokulurdu.
Adıgelerde meclislerin toplandığı belli yerler, binalar olmaz, toplantılar uygun yerlerde ve hava muhalefeti olmadığında açık havada yapılırdı.Toplantı için uygun bir düzlükte, orta yere bir bayrak dikilir;halk/erkekler, halka biçiminde ve meclis üyeleri ile birlikte, bayrağın etrafında sessizce toplanır, meclis üyeleri daire oluşturacak biçimde yere serilen minderlere otururlardı."Khase",Çerkesçe olarak, meclis anlamı dışında, bir de 'yere çakmak/yere -bayrak- dikme' gibisine anlamlar da içerir.Khase/meclis toplantıları halka açık yapılırdı,ancak khase üyesi (yani 'vekil') olmayanlar oturmaz, toplantıyı ayakta ve sessizce izlerlerdi.Zefes (Büyük Ulusal Meclis) de açık havada ve gerekli görülen yerlerde toplanırdı.1861'de kurulan ve 12 yöreden seçilmiş birer üyeden oluşan 12 üyeli son Adıge Ulusal Zefes'i (resmi adı-'Büyük Bağımsızlık [Özgürlük] Meclisi) ise, modern anlamda bir ulusal parlamento konumunda idi, parlamento binası da şimdiki Ş'açe/Soçi yakınlarında bir yerde idi.Rus istilasına karşı son Çerkes direnişi de bu Meclis/Zefes eliyle yürütülmüştü.Adıgey'deki siyasi devlet yapılanması da konfederasyon türü bir yapılanma idi (Bkz."Thakuşine Aslan’ın Avrupa Parlamentosu ‘Çerkes Günü’ Katılımcılarına Mesajı",Cherkessia.net, Haberler Bölümü,27.11.2010).
- Adıge yargısı (adalet sistemi),binlerce yıllık geçmişi olan bir geleneğe, khaseler ve Zefes tarafından alınmış olan kararlara/yasalara göre yürüyen ve bağımsız olan bir erk idi.Adıgey'de hareketli/dinamik, koşullara göre kendisini yenileyen ve gelişen bir yargı sistemi vardı.Yargıçlar khaseler (halk meclisleri),üst yargıçlar da Zefes (Ulusal Meclis) tarafından seçilip görevlendiriliyorlardı.
Yargılamalar halka açık, savunma hakkına özen gösterilerek yapılırdı.
Konuk ağırlama biçimleri,soylular ve köleler
- Bütün Adıge toplulukları konukseverdir, evine gelen bir konuğu ağırlar.Ancak, konuk ağırlama biçimlerinde farklılıklar vardır.Örneğin, Kabartay ya da derebeylerine bağlı özgür köylüler, istemeseler de, bir angarya olarak derebeyinin konuklarını ağırlamak zorundaydılar.Ayrıca konuk ağırlama yükümlülüğü bulunmayan köle nüfusu da çoktu.Sonuç olarak, Kabartay geleneğinde, demokratik topluluklarda olduğu gibi, tanımadığı ve karşılaştığı birini, Adige'dir diyerek, evine konuk olarak "buyur etme usulü" yoktur;bu nedenle,sözgelişi Kabartay'ın evine çağırılmadan girmek, bir emrivaki yapmak ve ağırlamalarını beklemek gerekir,o zaman konuk ağırlanır.Aksi takdirde, Kabartay geleneğinin bu farkını bilmeyen,sözgelişi bir Abadzeh ya da Şapsığ'ın sokakta kalması işten bile değildir.Başka bir yarı feodal topluluk olan K'emguylarda ise, haberli olarak konuk olmak ve ziyaret makbuldür.Ama kendiliğinden kapıyı açıp bahçeye giren her konuk ve ziyaretçi kabul edilip ağırlanır, ama bu geliş biçimi şık bir geliş olarak algılanmaz.Ubıh (Wubıh)'larda ise her köyün bir konuk evi bulunur, akraba ve tanıdık kişiler dışındaki konuklar bu konuk evinde ağırlanırdı.
- Köleler savaşa katılmaz ve konuk ağırlamazlardı.Köle olmayan birinin,sözgelişi köle birine konuk olması olacak şey değildir, ayıplanmaya,aşağılanmaya, dahası toplumdan dışlanmaya da yol açabilirdi.Köle bir erkeğe kaçan köle olmayan bir kız ise, en azından,çok ayıplanır,çoğunca ailesi, soyu ve akrabaları,dahası özgür aileler tarafından da red edilir, dahası köle gibisine bir işleme tabi tutulurdu.Bu tür feodal anlayışlar,çok zayıflamışlar da olsalar,Türkiye'de yer yer, hala varlıklarını korumaktadırlar.Yine de,köleler, Adıge geleneğinin korumasından yararlanırlardı;demokratik topluluklarda azatlı kölelerin köle kökenli oldukları yüzlerine vurulmaz, kendileri için ayağa kalkılarak karşılama yapılırdı.Bir Adıge karşısında ayağa kalkmamak,o kişiyi köle gibi aşağılamak anlamına gelirdi ve sonucu korkunç olabilirdi.Ancak, derebeyleri, statü olarak alt düzeylerinde olan kişiler karşısında ayağa kalkmayabilirlerdi.Demokratik topluluklarda, tam köle de olsa, zayıf insanların ezilmelerine ve açıktan aşağılanmalarına izin verilmez,köle kızlarla evlenilebilirdi.Bu tür örnekler Şapsığ ve Abadzehler arasında çoktu, Ubıhlar arasında ise, hiç hoş karşılanmazdı.Azatlı köle erkeklerin,özellikle Şapsığlar arasında yalnız ve çocuklu dul kadınlara iç güveyi (tlekhehaj/лъэхэхьажь) olmaları da kabul görürdü.Köleler, feodal dönemde, en çok, soyluların ve işbirlikçileri olan zengin köylülerin borç alacağı,tutsaklık, vb nedenler karşılığı köleleştirdiği,sömürdüğü ve aşağıladığı yoksul köylülerdir. Bunların Tanrı tarafından "aşağı" bir soy ve "kirli" bir kandan gelme olarak yaratıldıkları,mızmız,sürekli yakınan,köle damarı günde yedi kez başına vuran, doyumsuz ve yüz verilmemesi gereken kişiler oldukları biçiminde tipik, ama çok etkili bir soylu ideolojisi oluşturulmuştu.
- Derebeyi topluluklarında,soylu (pşı-verk) olanların,özellikle kadınlar arasında,üstün bir "soylu ve temiz kan" (лъышӀу;лъыкъабз) taşıdıklarına,özellikle soylu kızların tükürüklerinin (Ӏупсы) ve dualarının "şifa verici" (ezeğu/Ӏэзэгъу) olduğuna inanılırdı.Bu tür feodal inanışlar,1950'li yıllara değin,Türkiye'de hala yaygındı.Soylu kızlar,sözgelişi Besleneylerde hastalara götürülür,tükürükleri şifa niyetine yaralara ya da hastalara sürülür, dua ettirilirdi.
- Soylu kızları,güzelliği ile ünlenmiş olan kızlar gibi, refakatçiler eşliğinde,özel olarak düğün, toplantı ve eğlencelere çağrılır, baş köşelere yerleştirilir ve kendilerine özel bir saygı gösterilirdi.Köleler ve aşağı tabakadan olanlar ise,böyle yerlere ya hiç alınmazlar ya da en arkalara itilirler, ses çıkarmalarına da izin verilmezdi.
Ceza verme biçimleri
- Adıgelerde, derebeyi toplulukları dışında, yani demokratik topluluklarda,çok özel durumlar dışında,ölüm cezası yoktu.En ağır ceza,ölümden de kötü bir ceza olan toplumdan dışlanma ya da kovulma, yani bir tür aforoz cezasıydı.Böyle bir kişi ile,o topluluk ya da başka bir topluluk içinden hiç kimse konuşmaz ve onu yanına sokmazdı,"ünü" de hızla bütün bir ülkeye yayılır, bu tür cezalı kişiler, sonunda ve çoğunlukla intihar etmek, bir dış ülkeye sığınmak ya da bir soyluya köle (vıneut) olmayı kabul etmek zorunda kalırdı,bu arada, en küçük bir olayda, yeni efendisi tarafından burdurularak satılabilirdi de.Aristokratik topluluklarda derebeylerinin kölelerini öldürebilmeleri yanında,köle olmayanların da,işledikleri suçlar nedeniyle kovulması,köle (vıneut/унэ1ут;en alt statüde olan, satılabilen köle) yapılması,satılması,sözgelişi Rus hükûmetince yasaklanmadan önce, derebeylerince öldürülmeleri durumları da görülebiliyordu.Yargılama ile verilen ölüm cezaları,genellikle "psıkhadze" (псыхадзэ),yani taş bağlanıp suda boğulma, Muhammed Emin'in kurdurduğu şeriat mahkemelerince verilen ölüm cezaları da,çoğunlukla kurşuna dizilme ya da Belaya Irmağı (Шъхьагyащэ) üzerindeki bir taş köprüden ırmağa atılma biçiminde yerine getirilirdi (bk.Çerkesya'da değişik dinlerle ilişkili yer adları,internet).Adıgelerde geleneksel anlamda hapishane yoktu, cezalar çalışma ya da maddi bir bedel karşılığı yerine getirilirdi.Ancak, casuslara ve düşmanla işbirliği yapanlara karşı en sert yaptırımlar/cezalar uygulanırdı,ama yine de,işkenceye ve insanı aleni aşağılamaya izin verilmezdi.Rus tutsaklara bile işkence yapılmazdı.Bu nedenle çok sayıda Rus eri firar edip Adıgelere sığınıyordu.Kural dışı baskı uygulanan kişi olursa, hoş karşılanmazdı,sanık da olsa,kötü bir uygulama ile karşılaşan, yani ağır baskı gören kişi,öngörülen cezadan da bağışlanabilirdi.Bu da adaletsizliğin hoş karşılanmadığını kitleye öğretme amacı bir işlev taşıyordu.
- Feodal topluluklar arasında, feodal iç bölünmeler nedeniyle,iç dayanışma zayıftı;ama Abadzeh ve Şapsığ gibi, Meotlar döneminden kalma bir arkaik demokrasisi bulunan topluluklar çok daha sıkı bir dayanışma içindeydiler, bu nedenle bu topluluklar, yapılan dış saldırılara çok sert ve toplu olarak karşılık verirlerdi,düşman da bu topluluklar içinden işbirlikçiler bulamaz ve sonunda çekilmek zorunda kalırdı.Natuhay,Şapsığ,Hak'uç,Ubıh (Wubıh) ve Abadzehler'de egemenlik "fekol" (kendi başına buyruk kişi) denilen, efendisiz ve eşit haklı özgür bireylerden oluşan halka aitti.Yarı feodal toplulukların "fekol" (фэкъолӀ;Kabartayca: лъхукъолӀ) kesimi ise, efendili, yani derebeylerine bağlı idi, ama fekol'lar, isterlerse efendilerini terk edebilir, başka bir efendinin (pşı) köyüne,eğer o efendi kabul ederse serbestçe yerleşebilirlerdi ya da efendisiz bir sistemin yürürlükte olduğu Şapsığ,Abadzeh, vb yörelere sığınabilenlerse, tam bir özgürlüğe kavuşmuş olurlardı.
- Adıgeler arasında,özellikle derebeyi toplulukları içinde sert bir kan gütme geleneği ve karşılıklı öldürmeler yaşanırdı.Ayrıca yoksul köylüler ile derebeyleri arasında sık sık çatışmalar olurdu.Adıge halk ozanı Tsığo Tevçoj'un (Тэуцожъ Цыгъу) "Pşı-verk zav" (Derebeyi Savaşı) adlı şiirsel destanı ve ünlü yazar İshak Meşbaş'ın "Bzıyko zav" (Bzıyko Savaşı;Türkçesi "Bitmeyen Umutlar",Ankara,1994) adlı romanı bu tür konuları işlemektedirler.
Mülkiyet anlayışı
- Özel mülkiyet yanında,köy meraları,orman ve su kaynakları gibi mallar üzerinde ortak toplum mülkiyeti vardı.Miras konusunda ise, demokratik topluluklar ve köleler (pşıtlı/пщылӀы) kadına erkek ile eşit miras hakkı (ah/Ӏахь;ah qehın/Ӏахь къэхьын;ç'en/кӀэн) tanırken, feodal topluluklar ile Ubıhlar tanımıyorlardı.Adıge ailesinde erk (yaptırım gücü) en büyük kardeşin olur, baba evi (asıl mülk) ise, en küçük kardeşe kalır,böylece ailede demokratik denge,büyük ailede (l'ako/лӀакъо) de birliktelik anlayışı korunmuş olurdu.Demokratik topluluklarda, bir kişi boş bulduğu bir yeri çitle çevirip işleme hakkına sahipti.Böyle yerler azatlı köle ve yoksullar açısından rağbet görür, yoksulluğun düşkünlüğe dönüşmemesi, baskı gören insanların da özgür yörelere sığınmalarına destek sağlanmış olurdu.Köleler üzerinde sahiplerinin özel mülkiyet hakkı vardı.Özellikle en alt düzey köleler (vıneut) toplantı ya da ziyafetlerde ayakta, elleri üst üste ve sessizce kapı kenarında hizmete hazır bekletilirlerdi.Özgürlüğünü bir bedel karşılığı satın alan kölelere,azatlı köle (pşıtlı şhaşefıj/пщылӀы шъхьэщэфыжь) denirdi, bunlar özgür köylü (feqotl/фэкъолӀ) haklarına sahip olsalar da, yine de, eskiden köle oldukları bilinir ve kendilerine mesafe konurdu.Çok sıkı bir soy ve şecere takibi vardı.Adıgeler,özel durumlar dışında, Adıge olmayan kızlarla evlenmezlerdi.Çoğu kez, erkek tarafı,kız tarafında ailevi (genetik) bir hastalık,hırsızlık, yalancılık, gibi kötü özellikler bulunup bulunmadığını araştırır,kız tarafı da erkek tarafı için aynısını yapar, sonunda kız ve erkeğin anlaşmasıyla ve çoğunca da kızın kaçmasıyla evlilik yapılırdı.Adıgelerde "Çirkin gelin soy kurutur" (Nıse ayer djegu paş'he wıts'eph/Нысэ Ӏаер джэгу пашъхьэ уцӀэпхъ) özdeyişi vardı.Kız ve erkek, evlilik görüşmesi (psetlıhu/псэлъыхъу) için,üçüncü ve gerektiğinde dördüncü kişilerin de bulunması koşuluyla kapalı yerlerde konuşabilirdi.
- Kölelerin ve yabancıların yanında şifreli bir dil (werqıbze/оркъыбзэ) kullanılırdı.Kölelerin "vıneut" (унэӀут;ev, kapıkulu köle, yani mülksüz ya da mal olan köle) denilen kesimi, Adıge geleneğinden en az yararlanan kölelerden oluşurdu ve bunlar satılabilirdi."Pşıtlı" (пщылӀы;beyin adamı) ya da "hatıvel" (хьатыол) denilen toprak kölelerinin (serfler) ise,özel mülkiyeti ve hukuku bulunur, bunlar satılmazdı;ama efendilerinin tarlalarında çalışır, hayvanlarına bakar, angarya hizmetleri görür, kazançlarının ve kızları için aldıkları başlık bedellerinin (vase/уасэ) bir bölümünü/çoğunca yarısını efendilerine verir ve efendilerini terk edemezlerdi;ama böylesine zavallı kimselerin oğlan,özellikle güzel kız çocuklarının kaçırılarak satıldığı durumlar da görülürdü;köleleri itaat altında tutmak için konmuş çok katı kural ve sert yaptırımlar vardı.
- Demokratik bir toplum sayılmalarına ve soylu sınıfı bulunmamasına karşın, Ubıhlar arasında, bir veriye göre tüm nüfusun dörtte biri oranında bir köle (pşıl'ı/пщылӀы) nüfusu da vardı.Bu nedenle Ubıhlar arasında,köle emeği sayesinde çalışmadan geçinen ve "Kuaşkha" denen, yönetimde de etkili olan,köle sahibi ve sömürücü bir zengin köylü sınıfı bulunuyordu."Başlıca ihracat köle kızlardan oluşuyordu ve bunlar haremler için Osmanlı'ya götürülüyorlardı".Ubıh kuaşkhalar Çerkesya'nın en zengin kişilerinden olduklarından, yoksul bölgelerde yaşayan Abadzeh, Ciget ve Abhazlar gibi kendi kölelerini değil, Abadzehler'den ve diğerlerinden satın aldıkları köleleri, gerekli eğitimleri de vererek Osmanlı esir tüccarlarına satarlardı.Asıl köle ihracatı ise,nüfusunun onda biri köle olan Abadzeh bölgesinin köle avcıları ya da esir tüccarları tarafından doğrudan ya da Ubıhlar aracılığıyla Ubıh limanları üzerinden Türkiye'ye yapılıyordu (L.İ.Lavrov, Vubıkh'lar Hakkında Etnografik Bir Araştırma, Kafkasya Gerçeği Der.,sayı 8,Samsun,1992,s.46-59).Abadzeh bölgesinde Şhaguaşe Irmağı (Belaya Irmağı) sol yakasında ve bugünkü Adıge Cumhuriyeti'nin Maykopskiy rayonunun Kamennomostskiy beldesi yakınlarındaki bir yerde büyük bir 'Abadzeh Köle Pazarı' bulunuyordu.Bu arada Ubıh zenginler (kuaşkha'lar),özel olarak eğittikleri çok güzel köle ya da esir kızları,yüksek para ya da armağanlar karşılığı Osmanlı haremlerine (özellikle Saray'a) gönderirlerdi.Osmanlı esir tüccarları satın aldıkları güzel kız ve güçlü oğlanları gemilerle,özellikle Trabzon'a ve İstanbul'a götürürlerdi.Nitekim son dönem Osmanlı padişahlarının çoğu, bu yolla getirilmiş Ubıh köle (odalık ve cariye) kadınlardan doğmadır.
Nezaket kuralları ve onur anlayışı
- Özellikle demokratik topluluklarda kadına çok değer verilir,sözgelişi yük taşıyan kadının yükü hemen alınıp taşınır, kavga eden iki erkek, araya bir kadının girmesiyle kavgayı bırakırdı,vb.Bir atlı yolda giden bir yaşlıya yetiştiğinde ya da karşılaştığında, atından iner, yaşlıya atına binmesini teklif eder, sol tarafından ve daha geriden atı elinde yaya olarak yürür, yaşlının yinelenen teşekkür ve ricaları üzerine onu geçer ve bir süre, daha hızlı tempoda ve yaya olarak yoluna devam edip uzaklaştıktan sonra atına binerdi.Yaya giden genç de benzeri kurallara uyar, yaşlıyı izinsiz geçmezdi.Damat, karısının köyüne yaklaştığında atından iner, atı elinde yürüyerek köye girerdi.Yeni damat, ilk ziyaretinde,eşinin ailesinden olan ve evde bulunan küçüklerin bile elini öper,büyüklerin karşısında asla oturmaz ve konuşmazdı,damada refakat eden arkadaşı konuşur, ama büyüklerin karşısında asla oturmazdı.Böylece karısına, onun yakınlarına ve köylülerine duyduğu saygıyı göstermiş olurdu.Evlenmeler, genellikle karşılıklı anlaşmaya dayanırdı,kural (khabze) dışı olduğundan, asla akraba evliliği yapılmazdı.Akrabalar birbirlerini geniş bir ailenin üyeleri, yani kardeş görürlerdi.Bu nedenle akraba evliliğinden kaynaklanma sakatlıklar ve delilik Adıgelerde yok denecek kadar azdır.
- Köyün saygın gençleri birbirleriyle ve köyün kızları ile kardeş sayılırdı.Bu gençler köyün kızlarını at sırtında ve beraberlerinde başka köylerdeki düğün ve eğlentilere götürebilirlerdi.En ufak bir sorunla karşılaşılmazdı,aksi takdirde kişinin hayatı söner, soyu da lekelenmiş olurdu.Demokratik topluluklarda bir kız istemediği ile evlendirilmezdi.Yeni gelin büyükleri karşısında oturmaz, konuşmaz, yemek yemez, elleri üst üste ve sessizce kapı kenarında hizmete hazır bekler,sırtını büyüklerine çevirmez, geri geri çekilip odadan çıkardı,o denli de saygı ve sevgi görür, kendisine asla iş buyurulmaz, ezilmez ve azarlanmazdı.Ancak, yine de, saatlerce ayakta bekleme nedeniyle düşüp bayılma durumlarıyla sık sık karşılaşılırdı,ayrıca köle soylu gelinler aşağılanır, kolay kolay da benimsenmezdi (bk.Tembot K'eraş,"Mutluluk Yolu","Gelin" bölümü;Circassiancanada, internet).Gelin sonraları da çocuğunu gezdirmez ve yaşlı erkekler karşısında çocuğuyla birlikte görünmezdi;ayrıca kadınlar evin erkekleri ile birlikte yemek yemezlerdi.Çoğunca çocuk nine ya da evin başka kadınları tarafından gezdirilirdi.Eskiden bir ailede 10-20 birey olabilir, ev oda oda yan yana bitişik uzatılırdı,"vıne" (унэ) denilen evin önünde güneşe bakan bir veranda (haşpak,dıbzık'e/dıbzıkve/дыбзык1э) bulunurdu.Bu en son Adıge ev tipi idi.Gelinin kocası,herkes uyuduktan sonra odasına, karısının yanına sessizce ve görünmeden girer,gün ağarmadan aynı biçimde, gerekirse pencereden dışarı çıkardı.Bu durum, fazla sürmezdi.Kadın da kocası ile birlikte kalkar, akşamdan kalmış işleri sessizce bitirmeye çalışırdı.Bahçeyi dolaşır, kalmış çöpler varsa, belli etmeden eğilip kaldırırdı.Yeni gelin,çocuklar ve çıktığı aile ya da köy erkekleri dışında hiçbir erkekle konuşmazdı.Kaynana ya da evin büyük gelinlerinin sözleri dışına çıkamazdı.Son derece temizlik ve nezaket kuralları geçerliydi.Karı koca,çoğunca çocukları oluncaya dek konuşmazlardı.Gelin odasına leğune (лэгъунэ) denir, buraya kocası,gelinin kadın yakınları,evin çocukları dışında kimse girmezdi.Gelin odasında, ateş yakılan ve su ısıtılan bacalı bir ocak, ocağın yanında gece banyo alınan,gündüz yatak ve yorganların konduğu bir yüklük (пӀо дэлъхьапӀо) bulunurdu.Gelin odasında baca yoksa, gelin, kendisi için ayrılan bahçedeki kuytu bir köşede ya da oda içinde,çok erkenden su ısıtır, kocasının ve kendisinin banyo ve abdest almasını sağlardı.Bu iş gün ışımadan, herkes uyurken bitirilirdi.
- Gelin belli bir süre sonra baba evini ziyaret eder, hediyeler götürürdü,buna baba evinden gitmiş olmanın karşılığı bir "Ayıbı sona erdirme bedeli" (Uıkvıtapçve/УкӀытапкӀэ) denirdi.Kız böylece kendisini, terk ettiği ailesine bağışlatmış sayılırdı.Baba tarafının uyarılarına karşın, istenmeyen bir erkeğe kaçan kız ise,özellikle Ubıhlarda ölünceye değin bağışlanmayabilirdi.Bu durum daha çok düşük statüdeki (köle, yalancı,korkak,içinden hırsız, tecavüzcü,müptezel kadın/"шъуз таукэ" çıkmış,vb aile mensubu) ya da yoksul (tembel ve istenmeyen) gençlere kaçma durumlarında görülürdü.
- Hiç kimse kendisini övmez,övmeyi başkalarına bırakır, kendilerini övenler de gizlice alaykonusu olur, itibar aşınımına uğrarlardı.Bunun gibi adeta sayısız görgü kuralı vardı ve bu kuralları çiğneyenler saygınlıklarını yitirirlerdi.Saygın ya da kişilikli olana büyük bir değer verilirdi.Soylu ya da değil, kişinin saygınlığını yitirmesi,özellikle yüz kızartıcı bir suç işlemesi, silinmez bir leke oluşturur, dahası şarkılara da konu olabilir,'ünü' bütün Adıge ülkelerine yayılabilirdi.Bir yönüyle, Adıge olmak, zor bir şeydi.
- Bir Adıge için aşağılanmak en onur kırıcı şeydi.Geleneklere saygısızlık göstermek, yalancılık, korkaklık ve özellikle savaştan kaçmak, en onur kırıcı davranışlardandı.Mihail Yuryeviç Lermontov'un korkarak savaş alanından kaçan bir Çerkes gencini konu edinen "Savaş Kaçağı" ya da "Harun" öyküsündeki tiplemesi bu aşağılanmayı ve sonucunu çarpıcı bir biçimde sergilemektedir.Harun, en sevdiklerinin aşağılamaları sonucu kendini öldürür, ama bu bile kendisine olan nefreti yok etmez (bk.Harun,"Kafkasya Kül.Der.",sayı 22,Ankara,1969).
- Abadzeh ve Şapsığ gibi topluluklarda ve batılı diğer Çerkes topluluklarında, karşılaşılan kişiler, gelenek ve nezaket kuralları gereği, selamlaşmadan hemen sonra,"Buyur" (Къеблагъ) denilerek,özellikle Abadzehlerde, konuk olması için eve davet edilirlerdi.Yaşlılar bir başına yemek yemeyi sevmez,çoğunca bir başkası ya da komşu bir yaşıtı çağırılıp onunla yerdi.Her varlıklı evin "haç'eş" (xьак1эщ) denilen bir konuk odası ya da ayrı bir küçük evi olurdu.Bir aile bütün bir servetini bir konuk ziyafetinde harcayabilirdi, bu denli bir cömertlik anlayışı vardı, konuğa, saygınlığı ölçüsüne göre,o denli büyük bir önem verilirdi.Toplum içi yardımlaşma ve paylaşmanın yaygın ve gelişmiş olması nedeniyle,çok yoksul ve düşkün insanlarla,özellikle dilencilerle hiç karşılaşılmazdı.
Adıgeler boza (шъуатэ,макъсымэ) ve balsuyu içer, alkollü içkileri içmezlerdi.İçki, Rus istilası sonrasında Rus,Türk, Tatar, gibi yabancı toplumlarla olan birliktelikler sonucu yayılmıştır.Rus işgalini ya da yönetimini yaşamamış,Ruslarla ilişki kurmamış olarak Türkiye'ye sürülmüş olan Adıgeler arasında içki içme geleneği yoktu ve içki içmek çok kötü karşılanırdı;sonraları da,özellikle 1970'li yıllara (asimilasyonun hızlandırıldığı döneme) değin içki, pek kullanılmıyordu.Ancak, Ubıh zenginleri,1864 yılı öncesinde de, Abhazlar ve Türklerle ilişkiler sonucu içki içiyor ve içki kullanmayı sürdürüyorlardı.Türkiye'deki Şapsığ,Abadzeh ve Ubıh karma nüfuslu köylerde,görünür biçimde içki içilmez,içki içmek kötü-yakışıksız bir şey olarak karşılanırdı.Günümüzde ise, az içki kullanan Kafkasya dışındaki Adıge/Çerkeslere karşın, Kafkasya'daki Adıge erkekleri arasında,özellikle Sovyet döneminden beri,içki kullanımı yaygınlaşmıştır.Kafkasya'da içki yüzünden kızların ürkütüldüğü,kız ailelerinin Adıge erkeklerine olan eski güvenlerini yitirdikleri, bu yüzden geleneksel halk danslarına kadın katılımının iyice azaldığı,folklor ekibi gösterileri dışında geleneksel halk oyunlarının (джэгу),eskiden seferlerde ve köleler arasında görüldüğü gibi,"Hugegu" (Хъуджэгу;erkek erkeğe dans) biçimine dönüştüğü,geleneksel anlamdaki kız ve erkek yakınlığının kalktığı görülmektedir.
- Her ikisi de demokratik toplum üyesi olmakla birlikte,sözgelişi bir Abadzeh ile Şapsığ arasında da farklılıklar vardı.Örneğin, bekar bir Abadzeh delikanlısının bir bebeği kucağına alıp gezdirmesi,"çocuk bakıcısı oldu" biçiminde alay konusu olabilirken,Şapsığ ve Ubıhlarda tam tersi geçerliydi, yeğenler, akraba ya da tanıdık çocukları kucakta gezdirilebilirdi.Abadzeh ketum ve kendi çevresi dışındakilere karşı mesafeli durur ve kendi topluluğu içinde bile farklılıklar göterirken,Şapsığlar daha açık fikirli ve sakin insanlar olarak tanınıyorlardı.Şapsığlar kendi halinde, tarım, hayvancılık ve balıkçılıkla geçinen, aile ve akrabaları çerçevesinde kalan, politikayla pek ilgilenmeyen kimseler iken, Ubıh ve Kabartayların içinden politikacılar ve usta diplomatlar yetişmiştir.
Köleler her yerde aşağılanırken,örneğin Şapsığlar arasında kölelik kurumu yoktu, vb (Ayrıca bk.Jebağı Baj,"Çerkesya'da Sosyal Yaşayış-Adetler",Ankara,1969;"Kafkasya Kül.Der.",sayı 39-42,Ankara, 1973).
- Demokratik topluluklar barışçıydılar,ırk ve din ayırımını pek bilmeyen ve yaşamayan, hoşgörülü ve herkesi kendileri gibi dürüst sanan temiz kimseler idiler.Bu temizlikleri ve saflıkları,bazı güç odaklarınca zaman zaman, olumsuz anlamda kullanılabilmiştir:1840'ta Osmanlı ve İngiliz ajanlarına, vb kanıp yardım geleceği düşüncesiyle ve hesapsızca Rus müstahkem hatlarına,bazıları 10-15 bin kişiyi bulan kalabalıklar biçiminde genel bir saldırı yapmaları ve karşılığında büyük bir zayiat vermeleri,büyük bir moral çöküşü;isyanlarla hırpalanan ve Çerkeslerin Balkanlar'dan çıkarılmasının gündemde olduğu bir dönemde,1878 öncesinde,çökmekte olan Osmanlı yönetimi adına Balkanlar'da Sırp ve Bulgar ayaklanmacılara karşı gönüllü milis gücü yazılmaları,bunun da katkısıyla Balkanlar'daki Hristiyan toplulukların, Rus ve Avrupa'nın düşmanlığını Çerkes toplumu üzerine çekmeleri;1920'de,güçlenen TBMM yönetimi karşıtı ve Saray yanlısı Biga, Adapazarı,Düzce ve Yozgat ayaklanmalarına katılmaları,tam tersine, BMM ve Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından Çerkes Ethem'in önce kullanılması,daha sonra da aşağılanarak tasfiye edilmesi, vb.Ancak, yine de, kirli ve yüz kızartıcı (fuhuş ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi) işleri benimsemez, genellikle insana insan olduğu için değer verir,işkenceden ve insanı aşağılamaktan kaçınır;özsavunma dışında da hiç kimseye saldırmazlardı: Örneğin,1838'de Tuapse'ye çıkartma yapan Ruslarla Şapsığların çarpışmalarını bir köşede resmeden ve daha sonra Osmanlı Saray ressamı da olan silahsız Rus ressamı İvan Ayvazovski'ye (1817-1900) dokunmamış,tabloya bakmakla yetinmişlerdi (bk.Şapsugiya gazetesi, No.1).