Remove ads
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Altıncı Haçlı Seferi, Kudüs'ün geri alınması için 1228 yılında Beşinci Haçlı seferi'nin başarısızlıkla bitmesinden yedi yıl sonra başlatılan Haçlı Seferidir.
Altıncı Haçlı Seferi | ||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Haçlı Seferleri | ||||||||
II. Friedrich (sol), Sultan Kâmil ile buluşuyor | ||||||||
| ||||||||
Taraflar | ||||||||
Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ve müttefikleri | Eyyûbîler |
Kıbrıs Krallığı İbelin | ||||||
Komutanlar ve liderler | ||||||||
II. Friedrich Hermann von Salza | Kamil |
I. Henri İbelinli John |
Diğer Haçlı Seferlerine kıyasla bu Haçlı Seferinde gayet az askeri çarpışma olup fazla kan dökülmeden gelişip sona ermiştir. Kutsal Roma İmparatoru II. Friedrich Eyyubi Sultanı Kamil bin Adil ile diplomatik girişimlerden sonra onunla uzlaşmış ve 1229 Latin Kutsal Kudüs Krallığı tekrar Kudüs'ü ve diğer küçük alanları kontrolü altına almıştır. Bu durum 15 yıl değişmeden devam etmiştir.
Sicilya Kralı, Almanya Kralı ve 1220'den itibaren Kutsal Roma-Germen İmparatoru olan II. Friedrich'in Beşinci Haçlı Seferi'ne şahsen katılması için önce Papa III. Honorius ve sonra Papa IX. Gregorius tarafından ısrarla teşvik edilmesine ve Mısır'da bulunan Haçlıların büyük bekleyişlerine rağmen, II. Friedrich bu sefere şahsen katılmadı. Ama çok sayıda Alman Haçlı askerleri göndermek suretiyle bu seferi yakından desteklediğini açıkça ortaya koydu. Şahsen iştirak etmemesine başlıca iki neden hükümdarlık yaptığı ülkelerde siyasi durumunu pekiştirmek idi. Almanya'da yetişmemiş olduğu için parça parça büyüklü küçüklü devletlerden oluşan bu ülkede krallık yapmak için bu parçalara ayrı ayrı şahsi dikkatini çekmesi ve kendini iyi tanıtması gerekmekteydi. Sicilya Kralı ve güney İtalya'daki topraklarında eski Norman Hauteville Hanedanı sona ermişti ve saltanat kendisinin ilk hükümdarı olduğu Hohenstaufen Hanedanı'na geçmişti. Bu hükümdarlık gücünü konsolide etmesi ve özellikle bu ülkeye gözünü dikip bu ülkenin bir kısmını hatta hepsini Papalık Devleti idaresi altına almak isteyen papanın entrikalarına karşı hazır bulunması gerekli idi.
1218'de Beşinci Haçlı Seferi Mısır'a Dimyat'a yöneldi ve bu kaleyi aldı. Bu sırada Eyyûbî Mısır Sultan Adil öldü. Yerine Mısır Sultanlığına oğlu Kamil bin Adil geçti ve 1200'den beri Şam valisi olan diğer oğlu Muazzam bin Adil Suriye Eyyûbî sultanı oldu. Dimyat'ı eline geçiren Haçlılara karşı her iki Sultanın ordusu savaşmaktaydılar. Bu savaş sırasında Eyyûbî Sultanı Kamil, Dimyat'ta bulunan Haçlılara özel şartlar altında barışsal olarak Kudüs'ü verme teklifleri yaptığı bilinmektedir. Bu teklifler üzerinde müzakereler sonunda bir anlaşma sağlanması çok muhtemeldi; ama Beşinci Haçlı Seferi genel idarecisi, Papalık temsilcisi Kardinal Albano'lu Pelagius'un gayet sert tutumu bu gayet uygun tekliflerin Haçlılar tarafından ret edilmesine yol açtı.
Eyyûbî Şam Sultanı olan Muazzam Eyyubi de Eyyûbîlerin bu teklifi hakkında pek çekimserdi ve Suriyeliler bu tekliflerin kendileri aleyhlerinde işleyebileceğini düşünmekteydiler.
Tam bu sırada Pelagius'un ısrarı üzerine Haçlı ordusunun büyük bir kısmı Dimyat'dan çıkıp Kahire'ye hücum için yürüyüşe geçti. Kuru Nil Nehri yatağı kenarından Mansure'de geldi. Buradayken Nil Nehri'nin mevsimlik seli başladı ve Eyyûbî ordusu öncüleri Nil'in kenar duvarlarını yıktılar. Yükselen Nil suları taştı ve Kahire'ye gitme hedefli Haçlı ordusunun Mansure yakınlarında bir ada haline dönüşmüş olan yüksekçe bir arazi üzerinde mahsur kalmasına neden oldu. Levazım ve iaşe temin edilemediği için bu Haçlı ordusunun Eyyûbîlere teslim olması gerekti. Teslim anlaşmasına göre esir alınan Haçlılar ancak Dimyat kalesi boşaltıldıktan sonra serbest kalabildiler ve Dimyat'tan ayrılanlarla birlikte Mısır'dan çıktılar. Bu Haçlı ordusunun Eyyûbîlere teslim olması ve 8 Eylül 1221'de Dimyat kalesinin Eyyûbîlere geri verilmesi sonucunda Beşinci Haçlı Seferi tüm başarısızlığa sona erdi.
Nisan 1220'de II. Friedrich Kutsal Roma-Germen İmparatoru seçildi. 22 Kasım 1220'de Papa III. Honorius tarafından Roma'da bir törenle imparatorluk tacı giydirildi. II. Friedrich bu törende Papa'ya Mısır'a gidip Haçlı seferine şahsen katılmak için söz vermekle beraber yine bir Haçlı seferine şahsen gitmekte gecikti.
1225'te Papa III. Honorius aracılığı ile II. Friedrich, Kutsal Kudüs Kralı varisi Marie de Montferrat dolayısıyla efektif olarak Kutsal Kudüs Kralı olan, Jean de Brienne'nin kızı olan Yolande ile evlendi. Bu sırada Kudüs elinde bulundurulmamakla beraber Haçlı Frank "Kutsal Kudüs Krallığı Devleti" Akka merkezli olarak hükûmet sürmeye devam etmekte idi. Friedrich yeni karısının hanedan haklarını kendi üzerine alarak Kutsal Kudüs Krallığı krallığına hak kazanmış oldu. Papa III. Honorius'un istediği gibi, bu hakkını gerçekleştirip krallığın başkenti olarak kabul ettiği Eyyûbîlerin elinde bulunan Kudüs'ü geri almak Friedrich'in ana hedefi oldu. Ama Temmuz 1225'te Papa ile II. Friedrich ile yapılan "San Germano Antlaşması" ile II. Friedrich'in sefere çıkması 2 yıl daha, 1227'ye kadar, geciktirildi. Bu tarihe uyabilmek için II. Friedrich çok ciddi sefer hazırlıklarına girişti.
İmparator Freidrich o zamanlar daha Arap kültürünün kaybolmadığı Sicilya'da yetişmişti. Bu ülkede o zaman bulunmakta olan İslam alimlerinden dersler almış ve Arapça ve Arap-İslam kültürü üzerinde gayet geniş bilgiler edinmiş bulunmaktaydı. İmparator çok iyi Arapça konuşma ve yazma bilmekteydi. Eyyûbî ülkesinde olan bitenlerden imparator devamlı haberdardı. Eyyûbî Mısır Sultanı Kamil bin Adil'de imparatorun bu şöhretini duymuştu. 1225'te Mısır Sultanı Kamil Sicilya Krallığı başkentinde yaşamakta olan imparatora Emir Fahreddin başkanlığında bir elçi heyeti gönderdi. Emir Fahreddin imparatorun Araplara ve Arap-İslam yüksek kültürüne yakınlığını birinci elden gördü. Elçi olan Emir Fahreddin ile imparator arasında yakın bir dostluk kuruldu.[1]
Elçi Emir Fahreddin Mısır'a geri dönünce imparatorun Araplara yakınlığının söylentiler değil gerçek olduğunu Sultan Kamil bin Adil'e bildirdi. İmparator Freidrich ile Mısır Sultanı Kamil birbirleri arasında yazışmalara giriştiler. İki Arap-İslam yüksek kültürü ile gayet iyi yetişmiş eğitimli ve açık kafalı Sultan birbirleri iyi gayet iyi anlaşmaktaydılar. Yazışmaları sadece dış politika meseleleri üzerine değil her iki hükümdarı da ilgilendiren felsefe, metafizik ve kozmoloji konularında da oldu. İmparator Friedrich bir yazışmasında hayvan davranışları hakkında ilgisinden bahsedince Sultan Kamil bin Adil Mısır'dan ona ayılar, maymunlar, develer ve hatta bir fil bile gönderdi ve bunlar Arap asıllı bakıcıları ile imparatorun özel hayvanat bahçesinde korundu. Kamil bin Adil gönderdiği bir yazışmada imparatorun Filistin'e gelmesini istediğini ve onunla Kudüs'te buluşmaktan memnun olacağını yazdığı da bildirilmektedir.[1]
Tarihçiler Mısır Sultanı Kamil'in Beşinci Haçlı Seferi haçlılarına ve sonra şahsi yazışmalarında Kudüs'ü imparatorun Haçlılarına terk etmeye hazır olduğunu bildirmesinin nedenleri üzerinde durmuşlardır. Bazı tarihçiler hem Sultan Kamil'in hem de imparatorun koyu dinsel inançları olmadığını; Kudüs'ün dinsel olarak her iki dinde de kutsal önemini göz altına almadıklarını bildirmektedirler. Sultan Kamil'in Kudüs'ü Haçlılara bırakma teklifinin sırf askeri ve jeopolitik nedenlere dayandığı ve Kamil'in kendisi idaresinde bulunan Mısır Eyyûbî sultanlığı ile kardeşi Muazzam idaresinde bulunan Suriye Eyyûbî Sultanlığı arasında Hristiyanlara ait Kudüs ve Kudüs'ü deniz limanına bağlayan bir kara koridorunun bir tampon bölge şeklinde olup Mısır'ı Suriye'den gelebilecek bir hücumdan koruyacağını düşündüğünü yazmaktadırlar.[1]
1227'de Papa III. Honorius ölüp Papa IX. Gregorius papalığa geçtiği zaman, II. Friedrich bir büyük deniz filosuna bindirilmiş olan bir Haçlı ordusu ile Brindisi'den Filistin'de bulunan Akka'ya hareket etti. Fakat bu filoda ve askerleri arasında çıkan bir hastalık salgınını neden göstererek yolun yarısına bile varmadan filo ile İtalya'ya geri döndü ve Haçlı askerler ve filo "geçici" olarak serbest bırakıldı.
Papa IX. Gregorius imparatorun gayet büyük olan iktidar gücünü kırmak; Katolik kilisesini İtalya ve Almanya'da tekrar en büyük moral iktidar güçlü kurum olmasını sağlamak; hatta güney İtalya ve Sicilya'yı kısmen, hatta tümüyle, Papalık Devleti'ne ilhak etmek istemekteydi. Özellikle Friedrich'in İtalya'da güçlenmesini papalığın dünyevi iktidar gücüne karşı bir politik hareket olarak görmekteydi ve bu imparatorluk gücünü zayıflatmak istemekteydi. Bu nedenle II. Friedrich ile politik sürtüşme halindeydi. Papa, Friederich'in iktidar gücünü kırmak için imparatorun haçlı seferi yolundan geri dönmesini bir fırsat olarak gördü. II. Friedrich'i, papaya verilen yemini bozmakla suçlayıp onu aforoz etti. Friedrich önce papa ile anlaşmaya yanaştı ise sonunda onun bu aforozu İtalya'da nüfuz kazanmak için yaptığını anlayıp imparatorluğun İtalya'da iktidarının güçlü olduğu takdirde bu Papa aforozunun önemi olmadığını anladı. Aforoz edilmiş olmakla beraber ordusu ile Altıncı Haçlı Seferi'ne başlayıp 1228'e denizden Suriye'ye yöneldi.[2]
II. Friedrich Filistin'de Akka'ya doğrudan doğruya gitmedi. Aslanyürekli Rişar Üçüncü Haçlı Seferi başında Akka'ya gitmekte iken ele geçirdiği Kıbrıs adasını Guy de Lusignan'a devretmiş ve onun çocuksuz ölümü sonucu varisi I. Amalrik ve genç olan diğer varislerden Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'na geçmişti. Bu genç varisler ve imparetorluk nominal idaresi döneminde, Kıbrıs Krallığı "vekilharç" olarak Beyrut Prensi de olan John İbelinli tarafından efektif olarak idare edilmişti. İmparator II. Freidrich uluslararası hukuka göre kendine bağlı olan Kıbrıs'a gelmesi bu adada hükümdarlığı efektif olarak şahsen eline almak hedefliydi. Önceleri yerli idareciler ile imparator araları iyi idi. Fakat çok geçmeden imparator ile yaşlı vekilharç John İbelinli'nin arası açıldı. İmparator John İbelinli'nin Kıbrıs adasını idare etmesinin hukuksuz olduğunu ve adanın idaresinin kendine verilmesini talep etti. Fakat bununla da kalmayıp bu adayı idare ederken John İbelinli'nin edindiği kazanç ve servetin hukuken bir yolsuzluk olduğunu ve bu yolsuzluğa ceza olarak Beyrut'un idaresinin de imparatora geçmesi gerektiğini iddia etti. Beyrut'un da kendi idaresine verilmesini talep etti.
Fakat John İbelinli imparatora bunda hatalı olduğunu bildirdi. Kıbrıs Krallığı ve Beyrut'un vasal olarak bağlı olduğu Kutsal Kudüs Krallığı'nın uluslararası hukuk kurallarına göre hukukları, kanunları ve hukuk kurumları birbirinden ayrı ve farklı iki değişik ülke olduklarını Kıbrıs'ta naip olarak yapılan idarede bir suistimal varsa bunun Beyrut'taki idareye hiçbir şekilde uluslararası hukuken ilişkili olamayacağını imparatora açıkladı . Bunun için imparatorun Kıbrıs ülkesi idaresinde suistimal olduğu için Beyrut ülkesi idaresini cezalandırmaya hakkı olmadığını anlattı. Bu hukuki çatışma bu yeni Haçlı Seferi'nin gelişmesinde aksi ve fena bir rol oynadı. O zamana kadar Kutsal Kudüs Krallığı tarihinde güçlü roller oynayan ve çok itibarlı olan John İbelinli ve ailesi İmparator'un bu aksi ve hatalı tutumu ve hareketi yüzünden ona düşman olup İmparatorun tedbir ve politikalarına devamlı olarak karşıt oldular.[3]
Kıbrıs'tan ayrılan II. Freidrich 7 Eylül 1228'de Akka'ya çıktı. Eyyûbî Mısır Sultanı, imparatorun 1228'de Akka'ya gelmesinden hiç hoşnut olmamıştı. Beşinci Haçlı Seferi ordusuna ve imparatorla yazışması sırasında Suriye'de kardeşi Muazzam sultandı ve jeopolitik olarak Kudüs ve bir Kudüs koridorunun Haçlılara verilmesi uygun görülmekte idi. Fakat 1227'de, imparator Friedrich Filistin'e yeni vardığında, Eyyûbî Suriye Sultanı Muazzam ölmüştü. Yerine Eyyûbî Şam Sultanı olarak 20 yaşında olan oğlu Nasır Davud geçmişti. Nasır Davud, Suriye ileri gelenleri telkin ve tavsiyeleri altında kalmış ve Nablus ile Kudüs'ü elinde bulunduran amcası Mısır Sultanı Kamil bin Adil ile ihtilaflı duruma girmişti. Ama Sultan Kamil bin Adil onu zayıf ve tecrübesiz bir hükümdar olarak görmekte idi. Bu nedenle bir Kudüs koridoru ile Kudüs'ün Haçlılara terk edilmesinin jeopolitik nedeni ortadan kalkmış görünmekte idi.
Diğer taraftan İtalya'da imparatorun kayın pederi olan Jean de Brienne, Papa'nın Sicilya Krallığı üzerinde gözü olduğunu öğrenmişti. 1227'de papa III. Honorius beklenmedik şekilde ölünce yerine Papa IX. Gregorius geçmişti. Yeni Papa Sicilya'yi eline geçirme amacıyla Jean de Brienne'yi açıkça desteklemeye başladı. II. Freidrich Filistin'de Haçlı Seferi'ni geri de bırakıp şahsi şeref ve itibarının büyük bir kısmını kaybetme bahasına Sicilya Krallığı'na dönmeyi düşündüğü bildirilir. Fakat kış havasında Akdeniz'in geçilmezliği yüzünden bu imkân dahilinde değildi ve bu nedenle Filistin'de harekâta devam etti.[4]
İmparatorun yanında getirdiği askerlerin en önemli kısmı 500 ağır süvari şövalyeler idi. Fakat Papa tarafından aforoz edildiği için bunların kendine ne kadar itaatkâr olacakları hakkında şüpheleri olduğu aşikardı. Bu orduya ödeme yapmak için sahip olduğu hazır fonları bulunmamakta idi ve büyük borç altına girmesi gerekmişti.
Akka merkezli Kudüs Krallığı hükûmet idaresi ve Katolik kilisesinin Kudüs Patrikliği de Friedrich'e verecekleri destek üzerinde ayrılığa düşmüşlerdi. Friedrich'in Papa tarafından aforoz edilmesi haberi Filistin'e eriştiği için Katolik Kilisesi bürokrasisi ve Kudüs Katolik Patriği "Gerald Lozanlı" Frederich aleyhindeydiler. Töton Şövalyeleri Freidrich'in lehindeydi. Tapınak Şövalyeleri ve Hospitalier Şövalyeleri'nin tutumları daha karışıktı. Papanın aforozu nedeni ile Freidrich'in ordusuna doğrudan doğruya katılmadılar; fakat Friedrich'in ordusu Müslümanlara karşı harekâta geçtiği zaman, ordu komuta heyetinden gelen emirlerde Friedrich'in ismi bulunmazsa veya çıkartılmış ise, bu emirlere uymayı kabul etmişlerdi. Doğu Akdeniz'de yerleşmiş Frank asillerin tutumları da karışıktı. Önce imparatoru gayet sevinçle karşılamışlar ve onun emrinde askeri sefere amade olduklarını ona bildirmişlerdi. Fakat zaman geçtikçe İmparatorun askerî harekâtı merkezileştirmesi ve harekâtın tek elden imparatorluk düzenine ve planlarına göre uygulanması bu Frank asillerini imparatordan gocundurdu. Özellikle imparatorun Kıbrıs'ta John İbelinli'ye karşı tutum ve davranışı hakkında ve bu asillerin uydukları ülke hukuk, kanun, kaide ve devlet idare şekillerine karşı imparatorun gayet antipatik olması hakkında haberler yayıldıkça bu kesimler imparatora karşı daha soğuk ve çekingen durmaya başladılar.
Freidrich emrinde bulunan kendi ordusu ve kendine gizliden uyan tarikat şövalyeleri ordusu ile birlikte Kudüs'ün tekrar alınması için Eyyûbîlere karşı yapmak istediği harekâtın başarılı olması için yeter sayıda askeri bulunmadığını ve Eyyûbî devletine askeri savaşla Kudüs'ü geri alamayacağını bilmekteydi. İmparator tekrar Kudüs'ün Hristiyanlar idaresi alınması için barışçıl diplomatik yolu kullanması gerektiğini ve Sultan'la yazışmalarından bunun imkân dahilinde olduğunu da bilmekteydi.
Diğer taraftan bunu imkân dahiline getiren yeni bir jeopolitik neden de ortaya çıkmıştı. Cengiz Han'ın Moğol orduları 1218'de Otrar vakasından sonra Orta Asya'da ve İran'daki Harezmşahlar Devleti'ni yenmişler; büyük şehirlerini yerle bir etmişler; bu şehirlerin ahalisinin tümünü katletmişlerdi. Harezm, Maveraünnehir ve Horasan Moğollar eline geçmisti. Son Harezmşah hükümdarı Celaleddin Harezmşah önce Afganistan ve Hindistan'a sonra da batı İran ve Azerbaycan'a kaçmıştı ve Harezmşahlar süvari orduları Suriye'ye kadar inmişlerdi. Haziran 1224'te 100.000 kadar mevcutlu bir Harezmşahlar ordusu Şam civarını talan etmiş ve ve 11 Temmuz'da Kudüs'ü ele geçirip büyük ganimet toplamışlardı; ama bu süvari ordusunun hedefi çapulculuk olduğu için buralarda yerleşme niyeti göstermemişlerdi. Birkaç ay sonra Şam civarına yapılan bir Harezmşahlar akını ise Suriye Sultanlığı orduları tarafından yenilgiye uğratılıp büyük zayiat vermişti. Bu Harezmşahlar akınları Sultan Kamil'i yeninden bir tampon bölge olarak Kudüs'ü ve bir Kudüs koridorunu Haçlılara terk etmenin jeopolitik esaslara uygun olabileceği fikrini desteklemişti.[1]
İmparator ile Sultan Kamil karşılıklı barış müzakerelerine girişebilmek için İmparatorun askerî gücünü göstermesi ve bunun Sultan Kamil ve Yakın Doğu Müslümanları için büyük tehlike doğuracağının herkese açıkça gösterilmesi gerekmekteydi.[5] Her ne nedenle olursa olsun Kasım 1228 ortalarında İmparator Haçlı ordusu ile Akka'dan sahilden güneye Yafa mevkiine indi. Aralık'ta ise bu mevkideki daha önceden Haçlıların eline geçmesini önlemek için Eyyûbîler tarafından yıkılmış bulunan Yafa kalesi mevkiini eline geçirip burada bulunan eski kaleyi tekrar korunaklı hale getirmeye uğraşmaya başladı. Haçlıların bu mütecaviz ilerlemesi ve Yafa kalesini yeniden kurmaları Sultan Kamil tarafından büyük bir endişe ile karşılandı ve Sultan Kamil, Batı Avrupa'nın en güçlü hükümdarı olan İmparator ile çok uzun ve çok ciddi askeri çarpışmaların olasılığı hakkında kendine yardıma gelen ve gelebileceklere haberler gönderdi.
Bundan birkaç hafta sonra daha hiç çarpışmalar olmadan bir yeni barış metni hazırlanmıştı ve bu barış antlaşması 16 Şubat 1229'da imzalanıp yürürlüğe konuldu. Bu barışın şartları şunlardı:[6][7]
17 Mart 1229'da İmparator II. Friedrich Kudüs'e şahsen gidip Hristiyan kutsal yerlerini gezip ziyaret etti. Bu Kudüs gezileri sırasında Tapınak Tepesi'nde İmparator II. Friedrich ile Eyyûbî Mısır Sultanı Kamil bin Adil şahsen görüşüp karşılıklı konuşmalar yaptılar.
18 Mart günü İsa'nın mezarı bulunan Kutsal Kabir Kilisesi'inde bir taç giyme töreni ile taç giydi. Bu törenin anlamı hakkında epeyce tartışma ortaya çıkmıştır. İmparator hala Papa tarafından aforoz edilmiş bir kişi idi ve bunun için Katolik Kudüs Patriği olan "Gerald Lozanlı" ne bu ziyaretlerde ne de taç giyme tõreninde imparatora refakat etmişti. İmparatora hangi devlet tacının giydirildiği de tartışmalıdır. Günümüz tarihçilerinin çoğu bunun İmparatorluk tacı olduğuna hemfikirdirler.[8] Fakat sadece ima için olsa bile, Kutsal Kudüs Krallığı tacı olması da olasılıdır ve halde II. Friedrich Kudüs üstünde hükümdarlık hakkını ilan etmekteydi. Fakat Friedrich'in Kutsal Kudüs Krallığına hukuken hakkı bulunmamaktaydı. Hukuken Kutsal Kudüs Kralı, Marie de Montferrat ile Jean de Brienne çiftinin torunu olan ve 1228'de Friedrich'in Sicilya'dan ayrılmasından hemen önce doğan ve Kutsal Kudüs Kralı hakkı olan karısı (ve doğumdan sonra ölen) Yolande'nin tek oğlu olan II. Konrad Kudüslü (veya IV. Konrad Almanyalı) idi ve II. Freidrich onun olsa olsa naibi idi. Fakat bu taç giyme ile imparator Avrupa'da papalığa ve Doğu Akdeniz'de kendine karşı olanlara bir iktidar gösterisi yapmış olmaktaydı.
II. Friedrich İtalya'da bir Papalık Devleti ordusu başında bulunan kayın pederi Jean de Brienne'nin bir sefere çıkıp İmparator'un idare ettiği İtalya topraklara el koyduğunu öğrendi. Bu yeni Papalık istila tehdidine karşı koymak için imparatorun mutlaka şahsen İtalya'da bulunup işlere el koyması gerekmekteydi. Bu nedenle II. Friedrich, 1 Mayıs 1229'da Kudüs'ten ayrıldı ve Akka, Limasol yolu ile 10 Haziran 1229'da İtalya'da Brindisi limanına ulaştı.
Kudüs'ün Hristiyanlar eline geçmesini sağlaması dolayısıyla ve bunu diplomatik barışçıl yollarla yapması ilk bakışta II. Friedrich'in Altıncı Haçlı Seferi'nin başarılı olduğu görüntüsünü vermektedir. Bu barışçıl diplomatik strateji bundan sonraki Haçlı seferlerinde (Fransa Kralı IX. Louis'in 'nin Yedinci Haçlı Seferi ve Sekizinci Haçlı Seferi ve İngiliz Prens Edwards'ın Dokuzuncu Haçlı Seferi'nde) denenmiş ama aynı başarılı sonuç vermemiştir.
İmparator II. Friedrich'in Filistin'e gelmesi; orada harekâtı; ve Kudüs'ün alınması ile sonuçlanan diplomatik çabaları İmparator Papa tarafından aforoz edilmiş durumda iken başarılmıştı. Böylece başarılı bir Haçlı Seferi'nin sonuçlandırılması için papalık katkısının çok az olduğu ortaya çıkmıştı. Eğer papalık daha önceki haçlı seferlerinin askeri gelişmesini sıkı sıkı idare etmeye çalışmasa belki, hiç papalık olmadan Haçlıların Konstantinopolis'i almaları fiyaskosunu doğuran Dördüncü Haçlı Seferi'nden sonraki, Haçlı Seferleri'nin özellikle çok başarısız sonuçlarının (örneğin Altıncı Haçlı Seferinde Haçlı ordusunu Mansure yakınlarında bir adada mahsur kalıp esir düşmesi gibi, Yedinci Haçlı Seferi'nde Haçlı ordusunun Fariskur Muharebesi'nde elemine edilip IX. Louis'nin esir düşmesi gibi felaketli sonuçların) daha değişik olması mümkün olabileceği düşünülebilir ama bu gerçek tarih değil olsa olsa faslından bir alternatif tarih romanı konusudur.
II. Friedrich'in bu Haçlı Seferi sırasında Kudüs Krallığı ile Kıbrıs Krallığı'na yaptığı politik müdahaleler ise çok kanlı iç savaşların ortaya çıkmasına neden olduğu işaret edilmiştir. Kıbrıs'ta, Friedrich'in oradan ayrılması ile hemen bir iç savaş ortaya çıktı. Kıbrıs'ta yetişkin olmayan Kral Henri'nin savunulması için Friedrich "Amalrik Barlais" başkanlığı altında 5 kişilik bir naipler heyeti kurmuştu. Bu naipler heyeti Friedrich'e ödemeyi kabul ettikleri 10.000 mark tazminatı finanse etmek için vergileri gayet yüksek hadlere artırdı ve eski Kıbrıs yöneticisi olan Jean İbelinli ve yakınlarının imtiyazlarını ve gayrimenkullerini devletleştirdi. Akka'da bulunan Jean İbelinli bir ordu ile Famagusta (günümüzde Gazimağusa'nın) kuzeyinde Kıbrıs'a çıkartma yaptı. Lefkoşa yakınlarında bu ordu ile naiplerin Kıbrıs ordusu 14 Temmuz'da çarpıştılar ve sayıca büyük olmakla beraber Kıbrıs ordusu yenildi. Naipler heyeti kaçıp önemli Kıbrıs kalelerine sığındılar ve Jean İbelinli bu kaleleri ablukaya aldı. Çok geçmeden Girne, Jean İbelin'li ye teslim oldu. Ama genç kral Henri ile kızkardeşlerinin kaçtığı "Dieu d'Amour" ve Kantara kaleleri dayanıp ancak 1230 yazında açlık dolayısıyla teslim oldular. Kral Henri 1232'de yetişkinliğe erişip idareyi eline alana kadar Kıbrıs Jean İbelinli tarafından idare edildi.[9]
Diğer taraftan Filistin'deki Kudüs Krallığı İmparator Friedrich'in seçtiği "Balian Saydalı" ile Alman asıllı "Garnier" adlı naipler tarafından bir müddet barış altında idare edildi. Fakat 1229 güzünde Kıbrıs'lı Kraliçe Alis Akka'ya gelerek Kudüs krallığı üzerinde meşru haklarını korumak sürecini başlatınca bu krallık da bir keşmekeş içine girdi. Bundan sonra uzun yıllar bir dengeli bir merkezi otorite tarafından idaresi nerede ise imkânsız oldu. Buna başlıca neden Friedrich'in bu Haçlı krallığın Avrupa'dan getirilen feodal prensiplere göre kurulup idame ettirildiğinin anlamaması ve merkezi bir idareyi empoze etmeye çalışması idi. Resmen Kutsal Kudüs Krallığı kralı II. Friedrich'in oğlu Konrad idi ama bu kişi Filistin'e hiç gelmedi.
Kraliçe Alis'ın krallığa hak iddia etmesi ve bunu güç kullanarak uygulamaya çalışmaları bütün güç dinamiklerini ortaya çıkarttı. 1243'e kadar Kudüs Krallığı'nda imparatora bağlı idareci asil baronlar ile Doğu Akdeniz'e uzun müddet yerleşmiş olan asiller arasında devamlı çekişmeler oldu. 1243'te imparator taraftarlarının siyaset alanından çekilmeleri sonucunda bu krallıktaki feodal idarede kırsal, soylu, derebeyi nitelikli ileri gelenler ve bu krallığa özel "Tapınak Şövalyeleri" ve "Hospitalier Şövalyeler"'in merkezi hükûmeti tanımayıp kendi bildiklerini sırf kendi menfaatlerine uygun olarak yapmaktaydılar ve bunun önüne geçebilecek merkezi idare hükûmeti kurulması imkânsızdı. Bunların yanında Doğu Akdeniz'de ticaret için bulunan Venedikliler, Cenevizliler ve Pisalılar da Kudüs Krallığı'nda kendi menfaatlerine uygun iç ve d politikalar uygulanması için büyük uğraşlar gösterdiler. Bir güçlü kral bulunmaması ve bu halde istikrarlı ve uzak görüşlü iktidar gösterecek kral naiplerinin seçilememesi krallıkta çıkan çatışmalarda gücünü göstererek bir merkezi otoritenin ortaya çıkmamasına sebep oldu. 1269'da II. Friedrich ve Yolanda'nın ahvadının sona ermesi ile Kıbrıs Kralı III. Hugh'un merkezi iktidarı güçlendirme uğraşlarına yol açtı. Bu başarısız kaldı. Bölgedeki Memluklu gücü çok büyümüştü ve ufak Akka merkezli bir krallık Memluklulara karşı direnemedi ve tarihten göçtü gitti.[10]
Eyyûbîlere gelince, Sultan Kamil'in Kudüs'ü Hristiyanlara vermesi onun hakkında gayet kötü Müslüman reaksiyonlarının ortaya çıkmasına neden oldu. Suriye'de bu reaksiyon taht kavgası şekline dönüştü. Mısır Eyyûbî Sultanı Kamil bin Adil kendine karşı olan yeğeni Nasır Davud'u ve onun merkezi olan Şam kalesini Haziran 1229'da kuşatmaya aldı. Nasır Davud Elcezire Emiri olan diğer amcası Eşref'den yardım istedi fakat bu yardım gelmedi. Eyyubiler Mısır Sultanı olan Kamil bin Adil ve Elcezire Emiri olan kardeşi Eşref bin Adil kendi aralarında Eyyubiler ülkesini bölüştüler. Kamil bin Adil, Filistin ile bugünkü Ürdün ve Mısır arazileri üstünde Mısır Sultanı ve en üst düzeyde Eyyubiler sultan olacaktı. Eşref bin Adil ise Suriye Sultanı olacaktı. Kuşatılan Şam şehri Sultan Kamil bin Adil eline geçtikten sonra amcası Nasır bin Davud'a "Kerek Emiri" görevi ile idare için Kerek kalesini ve etrafındaki şimdiki Ürdün olan arazileri verdi.
Kamil bin Adil 1238'de ölünce oğullarından Salih Eyyub Suriye Sultanı ve II. Adil Mısır Sultanı oldu. Fakat çok geçmeden Eyyûbî devleti karıştı ve ayaklanmalar ile sonra iç harp çıktı. 1229'da Sultan Kamil ile İmparator Freidrich'in yaptıkları antlaşma dönemi 1239'da sona erdi. Ne Haçlılar ne de Eyyûbî tarafı yeni bir antlaşma yapmaya yanaşmadılar. Bu antlaşmanın sona ermesinden yüz gün kadar sonra Kasım 1239'da Eyyûbî Kerek Emiri olan Nasır Davud bir baskınla Kudüs şehrini idaresi altına aldı. Fakat elindeki güçle Kudüs'ü koruyamayacağını anlayınca şehrin en önemli duvar kulelerinden olan Davud Kulesini ve diğer bazı sur kısımlarını yıktırdı ve sonra tekrar Kerek'a çekildi.
Diğer taraftan Katolik Kilisesi yeni Haçlı seferleri düzenlemek peşinde idi. 1234'te Papa IX. Gregorius Kudüs üzerindeki antlaşmanın 10 yılından sona 1239'da ermesinden hemen önce Temmuz 1239'da bir konsil toplamak için davetler gönderdi. Bu davetlere uygun olarak 1239'dea ve 1240'ta Navarre Kralı I. Teobald bir haçlı seferi başlattı. Bu sefere Navarra Krallığı ordusu yanında Fransa asilerinden olan Pierre Dreux'lu, Hugh Burgundi Dükü ve diğer bazı aşağı rütbeli asiller de katıldılar. Kurulan Haçlılar ordusu denizden Eylül 1239'da Akka'ya vardı. Bu ordu Akka'dan Kasım 1239'da Kudüs'e doğru yürümeye başladı ama şehirden hemen dışarıda Eyyûbî ordusu tarafından yenildi ve Aka'ya geri çekildi. Teobald Filistin'de bulunan Eyyûbî ordu komutanı ile bir antlaşma yapıp Akka yakınlarında Eyübiler eline geçmiş olan arazilerin tekrar Haçlı Hristiyan sahiplerine geri verilmesini sağladı. Fakat bu sefere katılan Hristiyanlar arasında husumet doğurdu. Teobald, Eylül 1240'ta Avrupa'ya geri dönmek üzere Filistin'den ayrıldı.
1240'ta İngiltere Kralı III. Henry'nin küçük kardeşi olan Richard Cornwall İngiltere'den topladığı bir Haçlılar ordusu kurdu ve bu ordu ile denizden Ekim 1240 Akka'ya ulaştı. Bu ordu ile Kudüs'te kalıp Eyyûbîler ile daha önceki Haçlı ordusu komutanı Kral Theobald'in yaptığı antlaşmanın uygulanmasını sağladı. Bundan sonra Mayıs 1241'da İngiltere'ye geri gitmek üzere Akka'dan ayrıldı.
Eyyûbîler Kudüs'ü ellerine geçirmek için Moğolların ülkelerini yerle bir ettikten sonra Ortadoğu'da akıncılık yapan Harzemşahlar kalıntı ordularını yardıma çağırdılar. Temmuz 1244'te şehir kapılarına gelen Harezmşahlar ordusu şehri kuşattı ve 15 temmuz'da Kudüs Harezmşahlar ordusu eline geçti. Bu ordu ganimet elde etmek için şehrin altını üstüne getirerek şehri yaktı yıktı; şehir harabeye döndürüldü. Harezmşah ordusu ayrıldıktan sonra şehir ne Müslümanlar ne de Hristiyanlar tarafından yaşanacak bir yer olmaktan çıktı.
Fransız Kralı IX. Louis, Kudüs'ün harabeye döndürülmesini protesto edip Kudüs'ün tekrar Hristiyanlar eline geçmesini sağlamak için Yedinci Haçlı Seferi'ni yaptı. Fakat bu Haçlı Seferi de Mısır'a Dimyat'a gitti; o kaleyi alıp Kahire üzerine yürüdü. Mansure önünde gerçekleşen Mansure Muharebesi'nde yenildi. Dimyat'a geri çekilmekteyken Fariskur Muharebesi'nde Haçlı ordusu tamamıyla bozguna uğratılıp elemine edildi ve Fransız Kralı esir düştü. Bu sefer sırasında Eyyûbî hanedanı Mısır'da ortadan kalktı ve yerine Memlûk Devleti kuruldu.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.