Remove ads
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Beşinci Haçlı Seferi, 1217–1221 yılları arasında Katolik kilisesine mensup Avrupalılar tarafından gerçekleştirilen haçlı seferidir. Avrupalılar, Mısır'daki Eyyubiler'i yenerek Kudüs ve diğer kutsal toprakları ele geçirmek istemişlerdir ancak amaçlarına ulaşamamışlardır.
Beşinci Haçlı seferi | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Haçlı Seferleri | |||||||
Dimyat'ın Haçlılar tarafından kuşatılması | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
Haçlılar
|
Müslümanlar | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Jean de Brienne IV. Boemondo I. Hugh II. Friedrich VI. Leopold Pedro de Montaigu Hermann von Salza Guérin de Montaigu II. András I. William II. Philippe Pelagio Galvani | Kamil bin Adil |
Kutsal Şehir Kudüs'ün anahtarlarının Mısır'ın elinde olduğuna inanan Papa III. Innocentius 1213'te yeni bir Haçlı Seferi çağrısında bulundu. Bu çağrı 1215 Dördüncü Laterano Konsili'nde kabul edildi; bu Haçlı Seferi organizasyonu kendisinden sonraki Papa III. Honorius tarafından da devam ettirildi. İtalyanlar bu projeye karşı çekimser, Batılılarsa kararsızdı. Avrupa'dan önce Macaristan Kralı II. András ve Avusturya Arşidükü Habsburg'lu VI. Leopold sefere katılmaya karar verdiler. Daha sonra 1218'de Oliver Kölnlü komutasında bir Alman ordusu ve Hollanda Kontu I. William komutasında Hollandalı, Flandralı ve Frisyalı askerlerden oluşan bir ordu da sefere katıldı. Bu seferde Haçlı orduları denizden Doğu Akdeniz kıyılarında, Haçlı devletlerin bulunduğu Filistin ve Suriye'ye; özellikle Kudüs Krallığı'nın başkenti olan Akka'ya yöneldiler. Macar ordusu Eyyubilerle yaptığı tek bir muharebeden sonra ülkesine geri döndü. Diğer Haçlı orduları birlikte 1217-1220'de Kudüs Kralı John de Brienne komutasında Nil Nehri deltasına doğru bir sefere çıktı. Bunu eski Kudüs krallığını ihya etmek için bir koz olarak kullanmak istedi. Mısır'a hücum eden Haçlı ordusu Dimyat kalesi 1219'da düşünce Temmuz 1221'de Haçlılar Kahire üzerine yürümeye başladılar. Fakat yeterli tedarik sağlayamadığı ve Nil Nehri suları yükselmesi ile Haçlı ordusu Dimyat'a geri dönmek kararı verdiler ve bu dönüş Haçlılar için bir felaket oldu. Fakat Eyyubiler öncülerinin Nil Nehri kenar duvarlarını yıktıkları için ada şeklini alan bir yüksek arazide mahsur kaldılar. Eyyübiler Sultanı Kamil bin Adil bir gece hücumu ile suyu geçip Dimyat'a geri dönmek isteyen Haçlı ordusuna büyük zayiat verdi. Açlık tehlikesi geçiren bu ordu teslim olmak zorunda kaldı. Dimyat kalesinde kalan Haçlıların da Eyyubiler tarafından etrafı sarılmıştı. 1221'de yapılan bir antlaşma ile Haçlılar Dimyat'ı da kurtuluş fidyesi olarak Eyyubilere iade ettiler ve Eyyubilere teslim olan Haçlılar ordusu askerleri serbest bırakıldılar. Eyyubiler Sultanı Kamil bin Adil Avrupalı haçlılarla 8 yıl süreli bir barış antlaşması yapmayı kabul etti.
Selahaddin Eyyubi 1187'de Hristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs şehrini tekrar eline geçirmişti ve bundan sonra Avrupalı katolik Hristiyanlar bu şehri tekrar kendi ellerine geçirmek için Haçlı Seferleri organize etmişlerdi. 1189-1192 döneminde yapılan Üçüncü Haçlı Seferi Filistin kıyılarını Hristiyan ellerine geçirmekle beraber Kudüs'ü Hristiyanlar eline geçirmeyi başaramamıştı. 1202'de başlayan Dördüncü Haçlı Seferi ise çeşitli Venedikli entrikaları nedeniyle Konstantinopolis'e yönelmiş; bu büyük şehrin kuşatılıp Katolik Hristiyanlar eline geçmesine; talan edilmesine neden olmuş ve bu şehirde yeni bir Romanya Latin İmparatorluğu kurulmasına yol açmıştı.
Papa III. Innocentius 1208'den beri yeni bir Haçlı seferi planlamakta ve bu seferle Eyyubileri yenip ortadan kaldırarak kutsal şehir Kudüs'ü tekrar eline geçirmek istemekteydi. Nisan 1213'te III. Innocentius Qui maior adını verdiği bir Papalık Fermanı çıkartarak bütün Hristiyanlara hitapla onları yeni bir haçlı seferine katılmaya çağırdı. 1215'te bunu "Ad Liberandum" adı verilen yeni bir Papalık Fermanı takip etti.[1]
Papa III. Innocentius bu Haçlı seferinin çok sıkıca Papalık kontrolü altında olmasını planlamaktaydı. Haçlı Seferi'ni idare edecek olan kişinin yüksek Katolik Kilisesi idareci kadrosundan bir Papalık Temsilcisi olması öngörülmüştü. Bu görev için en uygun kişinin de Papa'nın baş danışmanı, kilise hukuku uzmanı ve Albano Kardinali olan Pelagio Galvanı uygun görülmüştü. Bu kişi Latin'ler elinde bulunan Konstantinopolis'e papalık diplomatik görevi ile 1213'te gönderildiği zaman Ortodoks kiliselerini kapatmak ve Ortodoks papazlarını tutuklamakla uğraşmış ve bu nedenle Latin İmparatorluğu hükümdarı olan Konstantinopolisli Henri tarafından bu acayip bağnaz hükümleri değiştirilip Pelagio Galvanı'nın Roma'ya geri dönmesini sağlanmıştı.
Papanın yeni Haçlı seferini sıkıca kontrolü nedeniyle önceki Dördüncü Haçlı Seferi'nde olduğu gibi Haçlı ordularının katolik olmayan Hristiyanlar aleyhine dönüp Hristiyan ülkeleri yıkıp yakmalarının ve talan etmelerinin önleyebileceğini sanmaktaydı. Papa bu yeni Haçlı seferinin 1216'da Haçlı ordularının İtalya'nın Brindisi limanında toplanmalarını ve buradan Filistin'e gitmelerini planlamıştı. Öngörülen büyük Haçlı ordusunu Filistin'e ulaştırmak için de, Papa Hristiyan sahipli ticaret gemilerinin doğu Akdeniz ve kuzey Afrika'da bulunan Müslüman devletlerle ticarette bulunmalarını yasakladı. Bu surette bu ticareti yapamayan gemi sahiplerinin ticaret gemilerini Hristiyan Haçlı ordularını, atlarını ve silahlarını Filistin sahillerine taşımaya zorlayacağını düşünmekteydi. Bu Haçlı Seferine destek veren herkese onların dünyada yaşarken günahlarının af edildiğini bildiren bir endüljans belgesi verilmesi öngörülmüştü. Bu endüljans belgesi verilmesi sadece Haçlı mücadelesi için gemiyle Kutsal Ülkeye gitmek için değil de, şahsen sefere gitmeyip herhangi bir başka kişinin bu sefere gitmesini sağlamak için moral ve mali yardım desteği sağlayan kişilere de de verilmesi kabul edilmişti. Böylelikle daha önceki seferlerdeki gibi genellikle soylu kişilere hitap etmekle yetinilmeyip genel alelade kişilere de hitap etmek hedeflenmişti.
Papa önemli ülkelerin merkezlerine kendi temsilcilerini gönderip bu yeni Haçlı seferi propagandası yapmaya başladı. Örneğin Fransa'da "Robert de Courcon" ülkeyi gezip vaazlar vererek yeni Haçlılar toplamaya başladı. Fakat önemli Avrupa hükümdarları ya kendi ülkelerindeki mühim iç sorunlarla uğraşmaktaydılar ya da birbirleriyle mücadele halinde idiler. Örneğin, Haçlı seferlerine katılmayı gelenek haline getirmiş olan Fransız şövalyeleri zaten 1209-1229 döneminde devam eden Albigeois Haçlı seferi'ne katılmışlardı ve bu sefere devam etmekteydiler. Fransa Krallığı ve İngiltere Krallığı Bovais Muharebesi'ne hazırlanmaktaydılar.
Papa III. İnnocentius kendine destek veren Kudüs Latin Patriği Raou Merencourt, Tortosa Başpiskoposu Baudin, Maroni Patriği Jeremiah ile birlikte 11 Kasım 1216'de 12. ekümenik konsil olan Dördüncü Laterano Konsili'ne katıldı ve bu konsil açılışında yaptığı konuşmasında yeni haçlı seferi için yaptığı dinsel çağrıyı tekrarladı. Fakat III. Innocentus 16 Ocak 1216'da öldü. Yeni seçilen Papa III. Honorius da kendinin halefinin yeni haçlı seferi çağrısı politikasında devam etti. 71 patrik ve metropoliten kardinal, 412 piskopos, 900 kadar manastır başkeşişi ve birkaç devlet hükümdarının temsilcilerinin katıldığı bu konsil toplantısı Kudüs'ü tekrar Hristiyanların eline geçirmek için bir Haçlı Seferi düzenlenmesi için papalık kararını teyit etti.[2]
Oliver Kölnlü papa tarafından Almanya'da Haçlı ordusuna katılma için vaazlar vermişti. 1215'te Kutsal Roma İmparatoru II. Friedrich bir Alman Haçlı ordusu başında bu yeni Haçlı Seferi'ne katılmak istediğini belirtti. Fakat III. İnnocentius onun bir haçlı ordusu kurup komuta etmesini istememekte idi; çünkü Sicilya'da doğup büyümüş ve gayet geniş bir eğitim ve kültür almış olan II. Friedrich'in koyu Katolik düşünce ve tutumlara, İtalya'da Papalık devletine ve papalık güçlerine karşı durmuştu (ve hayatının sonuna kadar karşı duracaktı). Ama 1216'da Papa III. İnnocentius öldü. Yerine papa seçilen III. Honorius daha sert davranıp II. Friedrich'in yeni Haçlı seferine katılmasına açıkça engel oldu.
III. Honorius onun yerine Avusturya Arşidükü VI. Leopold düzenli Haçlı ordusu ile Macaristan Kralı II. András'ın Macaristan'dan topladığı Haçlı ordusunun Filistin'e gitmesini kabul etti. Macaristan Kralı'nın komutanı olduğu Macar Kraliyet Haçlı ordusu o zamana kadar Haçlı Seferine katılan en büyük kraliyet ordusu olmuştur. Bu ordunu mevcudunda 20.000 kadar şövalye ağır süvari gücü ve 12.000 kadar kale muhafızlarından oluşan piyade gücü bulunmakta idi.
Temmuz sonunda Papa Honarius 1217 yazında büyük bir gemi filosunun Sicilya limanlarından kalkarak Filistin'e gideceğine dair bir emir vermişti.[3] Fakat Haçlıları Filistin'e taşıyacak gemiler ortalıkta yoktu. Bazı Fransız Haçlı birlikleri değişik İtalyan limanlarına gitmişti; ama kendilerini taşıyacak gemi bulamamışlardı. Macaristan Kralı Macar Haçlı ordusunu Dalmaçya kıyılarında bulunan Spalato limanına Ağustos 1217'de getirdi ve çok geçmeden bu limana Avusturya Arşidükü VI. Leopold Avusturyalı Haçlı ordusu ile geldi. Bu orduların çoğunluğunu Filistin'e taşıması beklenen Frisya gemileri ise Portekiz'e Temmuz'da ulaşmışlar; bir kısmı Lizbon'da kalmışlardı ve ancak Ekim'de Sicilya'da Gaeta'ya eriştiler. Ama kış mevsiminde Akdeniz'de seyrüsefer kesildiği için orada Filistin'e gitmek için gelecek baharı beklemek zorunda kaldılar. Eylül başında VI. Leopold küçük bir Venedik ticaret gemi filosu bularak nispeten küçük sayıda olan Avusturyalı Haçlı birliklerini Spalato'dan 16 günlük yolculuktan sonra Akka'ya getirdi. İki hafta sonra Eylül ortasında Macaristan Kralı II. András da bir küçük Venedikli ticaret gemisi filosu ile Macar Haçlı birliklerinin bir kısmını Ekim başında Akka'ya getirebildi. Bir kısım Macar Haçlı birliklerinde Spalato'da ilkbaharı beklemek zorunda kaldı. Kıbrıs Kralı I. Hugh'da adasından toplayabildiği askerler ile tam bu sırada Akka'ya vardı. Suriye'de hasat mevsimi bitmişti; hasat pek iyi değildi ve yeni gelen Haçlı ordularına ve atlarına buğday ve yem temini zorluğu çekildi.[3] Kutsal Kudüs Krallığı başşehri olan Akka'da orada kendi ordularıyla bekleyen Kudüs Kralı Jean de Brienne ve Antakya Prensi olan IV. Boemondo buluştular.[4]
Akka'da Ekim 1217'de yapılan bir harp meclisi toplantısında bu hükümdarlar hiç beklemeden Eyyubiler üzerine askeri kampanyayı başlatmaya karar verdiler. 3 Kasım günü Akka'dan büyük Haçlı ordusu ayrıldı ve "Esdralon" ovasında yürüyüşe geçti. Yaşı 70'i aşkın olan Eyyubiler Sultanı Adil Seyfeddin Haçlı seferinin başlayacağı haberini almış ve Mısır'dan Filistin'e gelmişti. Fakat yapılan gözlemler bu yeni Haçlı ordusunun Üçüncü Haçlı Seferi Haçlı ordularından çok daha büyük olduğunu açıkça ortaya çıkardı. Sultan Adil gayet büyük bir Haçlı ordusunun bu mevsimde bir sefere çıkacağını beklemiyordu. Eyyubiler güçleri sayı bakımından Haçlı ordusundan çok küçük kalmaktaydı. Bu nedenle Haçlı ordusu Beisan'a yönelince Aclos'a geri çekilip Haçlıları Şam'a yönelmesini durdurmak için tedbirler aldı. Bir grup Eyyubi ordusu birliklerini de oğlu ve Şam emiri olan Muaazam komutası altında Haçlıların Kudüs'e gidiş yolunu kesmek için gönderdi.[3] Sultan Adil bu büyük orduyla açık sahrada çarpışmanın rizikolu olduğuna karar vererek Eyyubiler ordusunun kaleler ve şehir surları arkasına çekilmesini emretti. Macar Haçlı ordusu, Baisan civarını talandan sonra, kaleler ve surlu şehirlerin duvarlı savunma mevkilerine karşı hiç etkisiz kalmaktaydı.[4]
Güya Haçlı ordusu Kudüs Kralı Jean de Brienne komutasında bulunmakla beraber, Haçlı ordusunda birlik beraberlik ve komuta disiplini bulunmamaktaydı. Her değişik komutanın Haçlı ordusu değişik hareket etmekteydi. Genel olarak Haçlı ordusu Besian'a girdi ve orayı ve etrafı talan ettiler. Oradan, belirlenmiş bir hedef olmadan Şeria Nehri'e gidip nehri geçip Taberiye Gölü'nün doğu sahiline geçtiler; oradan "Telhum" (günümüzde İsrail de "Kefar Nahum") etrafından geçerek Celile'den Akka'ya geri geldiler.[3][4]
Macaristan Kralı II. András bundan hoşlanmamıştı. Eyyubiler Sultanı Adil elinde bulunan "Cebel-i Tur (Tabor Dağı)" kalesine hücum etmeye karar verdi.[4] Bu hücuma Kıbrıs Kralı ve Avusturya Arşidükü komutasındaki birlikleri katılmadılar; "Tapınak Şövalyeleri" ve "Hospitalier Şövalyeleri" birliklerini beklemeden 3 Aralık'ta Macar Haçlılar ordusu bu kaleye saldırdı. Bu kalenin bulunduğu büyük tepeye zaten mancınık gibi büyük kale kuşatma aletlerinin getirilmesi hemen hemen imkânsızdı. Bunun yanında Macar Haçlı ordusunun sahip olduğu kuşatma için kullanacak mancınık ve benzeri savaş aletleri daha deniz yoluyla Filistin'e ulaşmamıştı. 5 Aralık'ta Şövalyeler birlikleri geldiğinde Haçlılar tekrar bu kaleye tekrar saldırdılar. Ama hiç başarı elde edemeden 7 Aralık'ta Macar Haçlı ordusu bu kuşatmayı bıraktı ve Akka'ya çekildi.[3]
Yeni yılın başında nispeten küçük bir Macar Haçlı birliği Krallarından izin almadan ve yerlilerin tavsiyelerini dinlemeden Bekaa Vadisi'ne hücum ettiler. Fakat Lübnan Dağları'nı geçerken bir kar fırtınasına tutulup kayboldular.[3] Bazı Macar Haçlı birlikleri "Marj 'Ayun Kalesi" ve "Kalaat-il Sakıf (Beaufort) Kalesi"'ne hücum yaptılarsa da bunlardan hiçbir sonuç çıkartamadılar. Sayda kalesine hücum eden 500 kişilik bir Macar Haçlı ordusu birliğinden ancak 3 kişi geri dönebildi. Böylece, Cebel-i Tur (Tabor Tepesi) Kalesi, Lübnan'daki kaleler ve Sayda kalesine karşı hücumlardan sonra, Macar Haçlı ordusunun duvarlı savunma mevkilerine karşı hiç etkisiz olduğu anlaşıldı.[4]
Tam bu sırada Kudüs'ü elinde bulunduran Eyyubiler, bu yeni Hristiyan Haçlı ordularına karşı duramayacaklarını anlamışlardı. Şehrin surları bakımsızdı ve tamir etmek için büyük yatırım ve gayret istemekteydi. Surları tamirle onları savunmanın Birinci Haçlı Seferi'nde olduğu gibi teslim olunursa Kudüs müslümanlarının büyük bir katliama hedef olmasının çok olası olduğunu da unutmamışlardı. Bu nedenle diğer bir strateji uygulamaya karar verildi. Şehrin kule, kale, sür ve savunma mevkilerini yıkmaya karar verdiler. Eğer Hristiyan Haçlı ordusu Kudüs'e saldırırsa karşılarında korunaklı kuleler, kaleler ve duvarlarda mevzilenmiş Müslüman güçleri bulamayacaklardı. Müslümanlar Kudüs'e bir Haçlı hücumu olduğunda surlar arkasında savunmamayı tercih etmekte idiler. Eğer Kudüs'ün surları yıkılıp korunamayacak bir hale getirilirlerse korunaklı mevziler bulunmadığı için, eğer Haçlılar şehre hücum ederlerse şehrin onlara bırakılması öngörülmüştü. Ek olarak şehrin tedarik yollarının kapatılması ve şehir etrafından insan ve hayvan tedarik, iaşe, yiyecek ve malzemelerinin toplamasının da imkânsız hale getirilmesi planlanmıştı. Sonra da Haçlılar şehri ellerine geçirirlerse bir Müslüman karşı hücumuna gayet açık olacakları için Kudüs'ü ellerinde tutma rizikosuna girmeyecekleri de düşünülmekteydi.[4]
Yaptığı etkisiz muharebelerden sonra Macar Haçlı ordusu uzun müddet hiç etkisiz kaldı. Bundan dolayı Macaristan Kralı II. András zamanını Kutsal ülkede bulunan güya kutsal kalıntılar toplamakla geçirmeye başladı. Bu uğraşında bir sürü ne olduğu belirli olamayan "kutsal peygamberler veya azizlerden arta kalan parça veya eşya" topladı. Örneğin İncil'de ismi geçen Cana'daki yemekte kullanıldığı iddia edilen bir seramik su güğümü satın almıştı. En son olarak Macaristan koruyucu evliyası olan Evliya Stefan'ın kafatasını bulmuştu.
1218'in başında Macaristan kralı II. András birden çok hastalandı ve iyileşirse Macaristan'a dönmeye karar verdi. Gerçekten de iyileşti ve Macar Haçlı ordusu topladığı "güya kutsal" eşyalarla birlikte diğer Haçlı ordusu komutanlarının kalması için yalvarıp yakarmalarını hiç dinlemeden Filistin'den ayrıldı. Ordusunu Lübnan ve Suriye sahillerinden Trablusşam ve Antakya üzerinden Çukurova'ya yürüttü ve orada Selçuklu Sultanı'ndan aldığı serbest geçiş belgesi ile Anadolu'dan yürüyerek geçip Konstantinopolis'e vardı. Yine oradan yürüyüşle Balkanlardan Macaristan'a geçti. II. András'ın Haçlı Seferi, topladığı birçok ne olduğu belirsiz güya kutsal evliya parçaları ve eşyaları dışında, hiçbir sonuç doğurmamıştı.[3]
Şubat 1218'de II. András ve Macar Haçlı ordusu Filistin'den ayrıldıktan sonra Antakya Prensi IV. Boemondo Antakya'ya ve Kıbrıs Kralı I. Hugh da Kıbrıs'a dönmek üzere Akka'an ayrıldılar.[5]
27 Nisan 1218'de Frisya filosunun ilk yarısı Akka'ya ulaştı ve iki hafta sonra Lizbon'da kışın kalmış olan ikinci yarısı Akka'ya vardı. İtalya'da değişik limanlarda bulunan Fransız şövalyeleri de peyderpey Akka'ya geldiler. Akka'ya yeni bir Alman Haçlı ordusu başında "Oliver Kölnlü" ve Hollandalı, Flandaralı ve Frisyalı askerlerden oluşan karışık bir Haçlı ordusu başında Hollanda kontu I. William olarak bu Frisyalı gemiler filosu ile geldi.
Kudüs Kralı Jean de Brienne Kudüs'teki durumdan haberdardı ve Kudüs'e hücum etmenin uygunsuz olduğunu kabul etmişti. Avusturya Arşidükü VI. Leopold ve Kudüs Kralı Jean de Brienne yeni gelen Oliver Kölnlü ve I. William ile yeni bir strateji planı yapmaya başladılar. Buna göre yeni takviyeli Haçlı ordusu Eyyubiler'in ana merkezi olan Mısır'a ve Kahire'ye hücum edip bu toprakları eline geçirirlerse, bu topraklar ile Kudüs'ü değiş tokuş yapma imkânı olup, Kutsal şehir Kudüs'ün bu değiş tokuş sonucu Haçlı Hristiyanlar eline geçmesi sağlanabilecekti. Bu stratejiye uygun olarak Kudüs Kralı Jean de Brienne önce önemli bir Mısır sahil limanı olan Nil Nehri deltası ağzında bulunan Dimyat veya İskenderiye liman şehirlerine hücum etmeyi ve bu şehirleri ele geçirdikten sonra bunları tedarik üsleri olarak kullanarak sonradan Kahire'ye hücum etmeyi teklif etti. Yapılan harp meclisinde yeni gelen Haçlı güçleri komutanları hedefin Dimyat kalesi ve limanı olmasını kabul ettiler.[6]
Eyyubiler kuzey Suriye'de de tehlike altına girmişlerdi. Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. İzzeddin Keykavus kuzey Suriye topraklarına göz dikmişti. Bazı tarihçiler I. İzzeddin Keykavus'un Haçlılar ile müzakerelerden sonra onlarla anlaşarak Kuzey Suriye'ye hücum ettiklerini bildirirler. Bu antlaşma hem Haçlılara kuzeyden olan Eyyubiler baskısını azaltacak ve hem de Selçuklulara yeni Halep Kuzey Suriye topraklarını ele geçirmeye fırsat sağlayacaktı. Fakat bu anlaşma hakkında zamanın diğer tarihçileri hiç bahiste bulunmamaktadırlar.
Kuzey Suriye Eyyubilerin Halep Emiri idaresi altında idi ve Beşinci Haçlı Seferi döneminde burada şu olaylar gelişti. 1216'da Sultan Adil'in yeğeni olan Eyyubiler Halep Emiri Zahir Gazi öldü ve yerine daha çocuk olan Aziz Muhammed geçti. Aziz'in yetişkinliğine kadar naipliğini Tuğrul adında bir hadım ile annesi Dayfa Hatun yüklendi. Selahaddin Eyyubi'nin büyük oğlu olan Efdal Samsat'ta sürgündeydi. Halep Emirliği'nin kendine verilmesi gerektiğini savundu ve bunu zorla ele geçirmek için Anadolu Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus'un desteğini aldı. 1218 başlarında Selçuklu ordusu ile Efdal'ın topladığı bir ordu birlikte Kuzey Suriye'ye girerek Halep üzerine yürüdü. Halep Emir naibi Tuğrul Sultan Adil'in Haçlılarla uğraştığını bilerek destek için Adil'in üçüncü oğlu olan ve Eyyubiler Elcezire emiri olan Melik Eşref'den yardım istedi. Eşref, Selçuklu ve Efdal ordusu ile "Buzaa Muharebesi"'ne girişti ve onları yenik düşürdü. Efdal yine Samsat'a sürgüne gitti. Halep Emirliği Melik Eşref'in üst-hakimiyetini tanıdı. Selçuklu Sultanı'nın Kuzey Suriye ve Irak üzerinde istekleri İzzeddin Keykavus'un 1220'de ölümüne kadar devam etti. Keykavus yaşamının son yılında Musul'daki taht kavgasına müdahale etmeye hazırlanmakta idi.[3]
Doğu Akdeniz kıyılarındaki Haçlı devletleri, Kıbrıs Kralı, Tapınak Şövalyeleri, Hospitalier Şövalyeleri ve Avrupa'dan gelmiş Haçlı orduları komutanları Kudüs Kralı Jean de Brienne Mısır'a hücum ve ilk defa Dimyat kalesini ele geçirme planını kabul edip uygulamaya koyuldular.[3]
24 Mayıs 1218'de Frisya donanma filosu gemilerine yüklenen Jean de Brienne komutasındaki Haçlı orduları Akka'dan ayrıldı. Önce Ahklit limanına uğrayıp daha fazla tedarik maddeleri aldılar. Fakat burada rüzgarın birdenbire yön değiştirmesi ile filo ikiye ayrıldı. Bir filo 27 Mayıs'ta Dimyat kalesi yakınlarında Nil Nehri ağzına erişti. Burada demir atıp filonun geri kalan büyük kısmını bekledi. Fakat sabırları tükendi ve nehrin ağzında batı kıyıya asker çıkartma yapmaya başladılar. Hiç direniş ile karşılaşmadılar. Ana filo gelince onlar da aynı mevkide karaya asker çıkarttılar. Haçlı Orduları komutanları da karaya çıktılar. Dimyat kalesi, nehir ağzından 2 km içeride, nehrin doğu sahilinde ve arkasını Manzele Gölüne vermiş olarak konumlanmıştı. Nil Nehri ağzının gemilerin kullanmasını uygun tek yatağına gemilerin girmesini önlemek için şehirden karşı kıyıda bulunan bir korunaklı kuleye zincir çekilmişti. Bu kule Haçlı ordusunu ilk hedefi oldu.[3]
Eyyubiler Sultanı Adil Haçlı ordusunun Suriye'de hücuma geçeceğini tahmin etmemekteydi ve bu yeni gelişme ona büyük bir sürpriz oldu. Dimyat şehrinin savunmasına özel bir dikkat verilmemişti. Fakat yine de hem şehirdeki depolarda hem de Nil Nehri üzerinde bulunan zincirin Haçlı donanmasının yolunu kestiği için bu zincirin güneyinde bulunan yakın bölgelerden kalenin direnişi için gerekli iaşe ve tedarik malları depolarda bulmaktaydı. Bu nedenle Dimyat kalesi 24 Ağustos'a kadar Haçlı kuşatmasına ve zaman zaman hücumlarına karşı direnmede başarılı oldu. Eyyubiler Sultanı Adil Şam'da bulunmaktaydı. Kahire'de naip oğlu Kamil bin Adil Mısır ordusu ile Kahire'den kuzeye yürüdü ve Dimyat'ın 10–15 km güneyinde bulunan Adiliye'de kamp kurdu. Haçlı mevkilerine hücum edecek sayıda gemisi bulunmamaktaydı ama Dimyat kalesinin karşı yakasında bulunan ve Nil Nehri'ni Haçlı gemilerine kapayan zincirin ucunda bulunan kuleye takviyeler gönderdi.[3]
Haçlıların kuleye ilk hücumu Haziran 1218 sonlarında yapıldı ve başarısız oldu. Haçlılar Ağustos sonunda bir hücuma daha hazırlandılar. Bu hücumda Frisyalı gemileri kullanarak Haçlı'lar IV. Haçlı Seferi'nde Konstantinopolis'in kuşatmasında kullandıkları birbirine sıkıca bağlı iki geminin direkleri arasında gerdikleri deriden platforma çıkıp kale duvarlarına hücuma hazırlandılar. Böylece kule ham karadan hem de denizden hücuma maruz kalacaktı. 24 Ağustos'ta Frisyalı gemiler ve diğer kara güçleri ile Haçlılar kuleye taarruza başladılar. Bu hücum 24 saat kadar karşılıklı çatışmaya yol açtı. Ama kulenin savunucuları sayısı büyük zayiat verip sadece 100 kadar kişiye kadar düşmüştü. Bu küçük güçle Haçlılar karşısında duramayacaklarını anlayıp teslim oldular. Bu kuledeki depoda büyük miktarda iaşe ve teçhizat bulundu ve Haçlılar bunları ordularının bulunduğu nehrin batı kıyısına taşıdılar. Sonra da nehir üzerindeki zincir ve yanında buluna küçük köprüyü yıktılar. Böylece Haçlı gemileri Nil Nehrinin güneyinden şehre iaşe ve tedarik getirme yolunu kapatmış oldular ve şehri tamamıyla ablukaya aldılar.[3]
Kulenin düşmesi haberi Şam'da bulunan zaten yaşlı ve hasta olan Sultan Adil'e birkaç gün sonra erişti ve onu fena etkiledi. Suriye'de yeni Eyyubi Şam Emiri olan Sultan Adil'in küçük oğlu Muazzam Haçlıların dikkatini Filistin'e geri çekmek için Haçlı Kaseriya kalesine hücum etti; bu kaleyi eline geçirdi ve bütün şehir surlarını yıkıp şehri savunmaya imkânsız hale getirdi. Bu haber de Sultan Adil'e yetişti. Ama özellikle Dimyat karşısındaki kalenin düşme haberi gerçekten çok zor gelmişti ve 31 Ağustos'ta 75 yaşında iken Sultan Adil Şam'da öldü. Büyük oğlu olan ve babasının hastalığı dolayısıyla Mısır'da iktidar gücünü efektif olarak taşıyan Kamil bin Adil Eyyubiler Mısır Sultanı ve üst Eyyubiler Sultanı oldu. Eyyubilerin Şam Emiri olan küçük oğlu Muazzam Eyyubiler Suriye Sultanlığı'na geçti.[3]
Haçlılar nehir karşısında kuleyi ellerine geçirdikten sonra eğer Dimyat kalesine hücuma geçselerdi, belki bu esas kaleyi de ele geçirebilirlerdi. Ama Haçlılar bu hücumdan kaçındılar ve takviye kuvvetlerin gelmesini beklemeye koyuldular. Frisyalı Haçlıların çoğu ülkelerine geri döndüler. Frisya'ya yetiştiklerinin ertesi günü sanki Tanrının cezasıymış gibi Frisya'ya büyük zarar veren bir fırtına çıktı; o zamana kadar görülmemiş şiddetle yağmur geldi ve ülke sel ile kaplandı.
Papa III. Honorius 20.000 gümüş mark sarf ederek yeni bir deniz filosu kurdurmuştu ve bu filo 1 yıldır Brindisi'ye gelen Haçlıları Mısır'a götürmek için limanda beklemekteydi. Bu gemiler Haçlı güçleri ile dolu olarak tam bu sırada limandan ayrıldılar. Başlarında Papa temsilcisi Kardinal Pelagius Albano'lu bulunmaktaydı. Aynı zamanda Fransız Haçlı komutanları Nevers Kontu Herve ve La Mache Kontu Hugh Lusignanlı Genova gemileri bularak Fransa'dan ve İngiltere'den gelen Haçlı ordularını Mısır'a götürmek için yola çıktılar. Bu filoya papalık dinsel temsilcisi olarak Courcon Kardinalı Robert'i tayin edilmişti ama bu kişi papa temsilcisinin siyasal yetkilerini taşımamaktaydı.[3]
Kardinal Pelagius ve Haçlı ordusu Mısır'a Eylül ortasında vardı. Bu kişi çok koyu Katolik inançlı İspanyol asıllı bir kişi idi. Dimyat'a gelmesi Haçlılar arasında bir anlaşmazlık ortaya çıkarttı. Kudüs Kralı Jean de Brienne'nin Haçlıların komutanı olduğu kabul edilmekteydi. Bu yüksek rütbe önceki yıl Filistin'deki harekâtta Macaristan Kralı ve Kıbrıs Kralı tarafından kabul edilmemişti ama onlar ülkelerine dönmüşlerdi ve bu sefere katılmamaktaydılar. Kardinal Pelagius Jean de Brienne'nin otoritesini kabul etmeyip ona karşı çıkmaktaydı. Jean de Brienne'nin Kutsal Kudüs Kralı olması, ancak meşru kraliçe olan ve ama o zaman ölmüş bulanan Jean de Brienne'nin karısı dolayısıyla idi; Jean de Brienne meşru kral değil, meşru kraliçe kocası idi. Kardinal Pelagius Papa temsilcisi olarak kendini Haçlı ordusunun en yüksek komutanı olarak görmekte idi. İtalya'dan gelen haberler Kutsal Roma-Germen İmparatoru olan II. Friedrich'in yeni bir Haçlı ordusu toplamakta olduğu ve bu ordu ile Filistin'e gelmesi yakın olduğu hakkında idi. Kardinal Pelagius II. Friedrich'in üst komutan olmasının meşru olacağını kabul etmekteydi.[3]
Sultan Kamil Ekim'de yeni takviye birlikleri almıştı. Bir nehir filotillası kurup Haçlı'ların ordugahına karşı bir hücum tertip etmeye koyuldu. Haçlılar bu filoyu Komutan Jean de Brienne'nin gayretleri ile geri püskürtüler. Birkaç gün sonra Eyyubiler kalenin kuzeyinde bir köprü kurdular. Kardinal Pelagius emrindeki güçlerle bu köprünün yapımını durduramadı. Sultan Kamil de nedense ordusunu bu köprüden şehre geçirmedi ve su üzerinden botlarla hücuma geçmeyi tercih etti. Fakat Haçlı kampına yeni erişmiş olan Fransız Haçlıların gayretiyle bu nehir üzerinden hücum da başarısız kaldı. Haçlı kampının hemen dışına yapılan diğer bir Eyyubi hücumu da geri püskürtüldü. Bu su üzerinden hücumların geri püskürtülmesinde Eyyubi ordusu pek çok askerin suya düşüp boğulması ile büyük zayiat verdi.
Ekim sonlarına karşı çatımalar biraz azaldı. Haçlı ordusu Fransız ve İngiliz Haçlı güçlerinin gelmesi ile takviye olunmuştu. Sultan Kamil'e Suriye'den gelmesini beklediği takviyeler babası Sultan Adil'in Șam'da ölmesi üzerine aksamaya başlamıştı. Yeni Suriye Sultanı Muazzam idareye geçince daha düzenli yeni takviyeler beklemeye başladılar. Haçlılar da sorunlarla karşılaştılar. Eyyubiler elinde bulunan köprünün ilerisinden denize uzanan yeni bir kanal kazdılar. Fakat bu kanalın dolması çok uzun almaktaydı. 29 Kasım akşamı kuzeyden büyük bir fırtına deniz üzerinden deniz suyunu etrafındaki düşük rakımlı araziye yaydı ve sel gibi deniz suyunu Haçlı kampı üzerine getirdi. Haçlı ordusunun tüm çadırları sel suları altında kaldı ve depolanmış iaşe ve teçhizat da sular içinde kaldı. Fırtına gemi zayiatı da doğurmuştu. Seller çekildikten sonra kamp hiç Haçlının dokumak istemediği ölü balıklarla dolmuştu. Kardinal Pelagius yeni bir nehir duvarı yapılması emrini verdi ve selin getirdiği zayiat (yırtılan yelkenler, çadırlar ve hatta at leşleri) bu duvar için malzeme oldular. Ama Haçlıların önceden kazdıkları kanal da artık dolmuştu ve Haçlı gemileri nehirde daha ilerilere gidebilmeye başladılar.[3]
Bu sefer Haçlı ordugahında bir salgın ortaya çıktı. Bu salgına tutulanlar çok yüksek hararetten ve kararmaya başlayan derilerden muzdarip oldular. Haçlı ordusu mevcudunun altıda biri öldü. Bunlar arasında Fransız Courcon Kardinalı Robert de bulunmaktaydı. Hayatta kalan Haçlı güçlerinin hem fiziksel takatleri hem de moralleri çok düşmüştü.[3]
Bunu nispeten çok şiddetli bir kış takip etti. Her iki ordu da ıslak ve nispeten soğuk havadan ve bunun ortaya çıkardığı çeşitli hastalıklara yakalanıp ölerek zayiat verdiler.[3]
Şubat 1219 başında Haçlıların komutanı Kardinal Pelagius ordunun moralini yükseltmek için harekete geçti. 2 Şubatte Eyyubi ordusuna bir genel taarruz düzenledi ama ortaya çıkan fırtına ve yağmur bu hücumu imkânsız hale getirdi.[3]
4 Şubat'ta Sultan Kamil'in ve ordusunun şehrin dışında ordugah kurduğu Adiliye mevkini boşalttığı haberi geldi. Haçlılar Adiliye'ye yürüyünce mevzilerin boş olduğunu gördüler. Kale içinde bulunan Eyyubi ordusu onların Adiliye'ye yerleşmelerini önlemek için bir huruç hareketi yaptı ise de başarı kazanamadı. Haçlılar Adiliye'ye girip yerleşip Dimyat kalesini tamamıyla kuşatmayı başardılar. Sultan Kamil'in çekilmesine sebep Emir İmaddinin Ahmed bin el-Mastub adlı bir kölemen emirin bir komplo hazırlayarak Sultan Kamil'i öldürmek ve yerine küçük kardeşi Faiz'i sultanlığa geçirmek istemesinin öğrenilmesi olmuştu. Tam bu sırada Suriye Eyyubi Sultanı Muazzam Suriye ordusu ile Mısır'Eyyubiler ordusunu takviyeye gelmişti. İki kardeş 7 Şubat'ta görüşüp bu komployu bastırdılar. Buna Sultan Muazzam'ın yeni getirdiği Suriye ordusu çok etkili oldu. Emir Kerek kalesine hapse gönderildi. Eyyubi prensi Faiz'de Sincar'a sürüldü ve oraya gitmekte iken vafat etti.[3]
Sultan Muazzam'ın yeni takviye ordusu ile bile Sultan Kamil Haçlıları Dimyat kuşatmasından söküp atamadı. Eyyubilerin asker sayısının çok artmasına rağmen nehir, göl ve kanallar bu kara ordusunun etkili kullanılmasına engel oldu. Haçlıların ana kampı ve Adiliye'de kurdukları yeni kampa yapılan hücumlar netice vermedi. Sultan Kamil yeni ordugahını Dimyat'ın 10 km güneyinde bulunan Fariskur'da yerleştirdi. Haçlılar Dimyat'a hücuma başlarlarsa onları arkadan vurmaya hazır hale geldi. Bütün ilkbahar aylarında bu yenişememe durumu devam etti. Eyyubilerin Hristiyan kutsal (Paskalya yortusu ve ondan yedi hafta sonraki yortu) günlerinde Adiliye'yi tekrar ellerine geçirmek için Haçlılara yaptıkları büyük taarruzlar boşa çıktı. Dimyat kalesinde kuşatma altında bulunan Eyyubiler ordusunun yiyeceği boldu; ama hastalık yüzünden asker sayısı çok azalmıştı. Ama Haçlılar kaleye hücumu yine geciktirdiler.[3]
Eyyubiler Şam Sultanı Muazzam, hükmü altında bulunan Kudüs şehrinin tüm surlarını ve kale kulelerini yıktırmış ve şehri surlar ile savunulamaz bir hale getirilmişti. Eğer barış ortaya çıkarsa bu savunması imkânsız Kudüs'ün Haçlılara terk edilmesi imkânı vardı. Bunun için 19 Mart'tan itibaren Kudüs şehrinin diğer surları ve en önemli kuleleri yıkılmaya başlandı. Bu şehirde bir panik yarattı. Şehirdeki Müslümanların bazıları şehri boşaltıp Ürdün Nehri'ne doğru kaçtılar. Boş bulunan evler askerlerin halkın talanına hedef olup harabeye dönüştürüldüler. Bazı tutucu mütecavizler Hristiyanların kutsal binalarını (özellikle Kutsal Kabir Kilisesi'ni) yıkamayı istediler ama Eyyubiler idarecileri buna izin vermediler.[3][7]
Bu sefer yaz çok yüksek sıcaklıkla ortaya çıktı. Buna alışkın olmayan Haçlı orduları sıcaktan bitkin hale geldiler. Morallerini yükseltmek için Kardinal Pelagius gene mütecaviz bir harekâta başladı. 29 Temmuz'da Eyyubilerin Haçlı kampına yaptıkları hücum her iki tarafa büyük zayiat vererek geri püskürtüldü. Haçlılar mancınıklarla kale duvarlarına bombardımana başladılar. Buna karşılık kale savunucuları Rum ateşi kullanarak mancınıklara büyük zarar verdiler. Haçlılar Rum Ateşi ile çıkartılan yangınlar ancak sirke kullanarak söndürebilmekteydiler. Aynı ay diğer bir Eyyubiler hücumu Haçlıları nerede ise söküp atmakta iken vaktin gecikmesi ve havanın kararması nedeniyle bundan muvaffak olamadı. Haçlıların 6 Ağustos'ta surlara yaptıkları hücum da etkisiz kaldı.[3]
Haçlılar içinde yüksek sınıflara mensup komutanlar arasında da zayiat büyüktü (örneğin Tapınak Şövalyeleri Büyük Ustası Guillaume de Chartres). Avusturya Kontu Leopold Mayıs sonunda ordusu ile Avusturya'ya dönmek üzere kamptan ayrıldı. Kudüs Kralı Jean de Brienne ile Papa Temsilcisi Kardinal Pelagius arasında taarruzlarda uygulanacak strateji üzerinde anlaşmazlık çıktı. Kral, Sultan'ın kampına hücum etmek istemekteydi ve Kardinal ise şehrin duvarlarına hücumu tercih etmekte idi. 29 Ağustos'ta kral taraftarlarının önerisi uygulanmaya koyuldu ve Haçlılara biraz düzensiz halde büyük bir kitle gibi Sultan'ın kampına hücuma başladılar. Eyyubiler önce geri çekilir gibi yapıp sonra karşı taarruza geçtiler. Kardinal Pelagius komutayı üzerine aldı. Ama onun her türlü emrine ve hatta yalvarış ve yakarışına rağmen İtalyan asıllı Haçlılar geri çekilmeye başladılar. Bunu gören Haçlı ordusunun hepsi paniğe kapılıp kaçmaya koyuldular. Fakat Kral Jean de Brienne ve Fransız ve İngiliz asiller idaresindeki Haçlı ordusu kısımları direniş gösterip bu paniği önlediler ve Haçlı kampını kurtarmış oldular.[3]
Bu arada önemli bir Hristiyan, sonradan aziz olarak kabul edilen Assisili Francesco Dimyat'ı kuşatan Haçlılar ordu kampına ziyarete geldi. Barış hakkında müzakereler yapılırsa bir sonuca varılacağına inanmaktaydı. Müslümanlar tarafına geçmek için zorla Kardinal Pelagius'tan izin aldı. Assisili Francesco bir beyaz bayrak altında sultan'ın bulunduğu Fariskur'a geçti ve orada Sultan Kamil'in huzuruna çıktı. Sultan Kamil ona çok iyi davrandı; fakat dini konular hakkında açık bir oturum yapılmasını kabul etmedi. Francesco'ya birçok hediye verdi; Francesco ama bunları kabul etmedi. Onun yanına bir askeri şeref birliği verilerek tekrar Haçlılar karargahına geri dönmesi sağlandı.[3]
Ama Assisili Francesco'nun araya girmesi gerekmemekteydi. Mısır Eyyubiler Sultanı Kamil bin Adil barıştan yana idi. O yıl Mısır'da Nil Nehri fazla yükselmemişti. Bu su eksikliğinden dolayı Mısır halkına yetişecek yiyecek olmayacağı aşikardı. Aynı zamanda ülke içinde tarıma hiç katkı yapmayan ve büyük tüketime neden olan bir ordu bulunmakta ve savaş yapılmakta idi. Suriye Sultanı Muazzam da Suriye'den getirdiği orduyu geri götürmeyi istemekteydi. Eylül sonunda bir Haçlı esir bir ateşkes teklifi ile Sultan'a geldi ve eğer Müslümanlar Kudüs'ü geri verirlerse bir barış olabileceğini bildirdi. Mısır Eyyubi Sultanı Kamil bin Adil Haçlılarla bu ateşkesi kabul etti. Fakat Haçlılar barış müzakerelerine başlamayı kabul etmediler. Böylelikle ateşkes döneminde her iki taraf da kendi mevzilerini pekiştirmekle geçirdiler. 26 Eylül'de Sultan Kamil Haçlılara yaptığı bir hücumla bu ateşkes dönemine son verdi.[3]
Fakat yine de Sultan Kamil barış yanlısı idi. Dimyat'ın savunucularının sayısının çok azaldığını ve onları takviye etme imkânı olmadığını bilmekte idi. Haçlılar kampı içinde kargaşalık çıkartmak için tuttuğu casus ve ajan provokatörler de hiç etkili olmamaktaydılar. Ekim sonunda esir olan iki Haçlı şövalyeyi Haçlılara göndererek yeni bir barış teklifi şartlarını onlara bildirdi. Haçlılar Dimyat kuşatmasını kaldırıp Mısır'dan çıkarlarsa kendilerine Kudüs, Beytüllahim, Nasıra ve "gerçek istavroz" geri verilecekti. Böylece Kudüs ve Orta Filistin'in tümü ve Celile bölgesi Haçlı Hristiyanlar eline geçecekti. Kudüs Kralı Jean de Briene; onun asilleri, Fransa, İngiltere ve Almanya'dan gelen bütün komutan asiller bu şartlara razı olma lehinde idiler. Papa Temsilcisi Albano'lu Pelagius ve Kudüs Katolik Patriği bu tekliflere karşı çıktılar. Bu koyu dindar Katolikler prensip olarak Hristiyan olmayanlarla anlaşma yapılması aleyhinde idiler. Tapınak Şövalyeleri ve Hospitalier Şövalyeleri ise buna stratejik olarak aleyhtardılar. Kudüs surları ve Celile'de bulunan kaleler yıkıldığı için Kudüs'ün askeri olarak savunulması imkânsız olduğu açıktı. İtalyanlar (Venedikliler, Cenovalılar vb.) ise ticaret bakımından aleyhteydiler. Dimyat Haçlılar eline geçerse Haçlılar ve İtalyanlar elinde bu liman, Mısır içine açılan bir ticaret kapısı olacağını düşünmekteydiler. Sonunda Kardinal Pelagius'un katı ısrarı üzerine bu barış teklifi reddedildi. Bu katı Katolik tutumun haberini alan önemli bir grup Haçlı orduların komutanı olan Hollanda Kontu I. William, kendisinin getirdiği Flandralı'lardan oluşan ordusu ile kuşatmadan ayrıldı ve biran önce ülkesine geri dönme hazırlıklarına girişti.[3]
4 Kasım'da Haçlılar tarafından kaleye karşı gönderilen bir keşif birliği Dimyat kalesinin dış surlarında hiçbir savunucu bulunmadığı haberini getirdi. 5 Kasım'da tam bir güçle surlar üzerine yürüyen Haçlı ordusu bu dış surları hiç direniş görmeden geçti ve iç kale kapılarına dayandı. Şehrin içinde bulunan askerlerin hemen hepsi hasta idi ve şehirde sadece 3000 kişi hayatta kalmıştı. Yaşayan asker ve siviller hastalıktan o kadar bitkin haldeydiler ki ölülerini bile gömme takatleri bulunmamaktaydı. Ama şehir depoları yiyecekle doluydu. Şehrin depolarındaki her türlü mal istilacı Haçlı ordusuna kalmıştı. Haçlılar şehir sakinlerinden 300'ünü fidye toplamak için ayırdılar. Genç çocukları Hristiyan yapılmak üzere papazlara teslim ettiler. Diğer şehir sakinlerini köle olarak sattılar. Şehirde bulunan her türlü kıymetli ve kıymetsiz mal her Haçlıya rütbesini de göz altına alınarak bölüştürüldü. Şehrin idaresi de sorun oldu. Sonunda Kutsal Roma-Germen İmparatoru II. Friedrich'in gelip Haçlı seferine katılıncaya kadar şehrin idaresi Kudüs Kralı Jean de Brienne'ye verildi. Bu arada Nil Nehri'nin doğuda bulanan ağzında, Dimyat'tan birkaç kilometre uzaklıkta olan Tanis şehrine de bir hücum düzenlendi. Bu şehir de terk edilmişti ve içinde bulunan eşyalar ganimet olarak alınarak Haçlılar arasında bölüşüldü. Ganimet bölüşülmesi büyük sorunlar ortaya çıkardı. Kendilerine haksızlık yapıldığını iddia eden İtalyan Haçlılar açıkça isyana geçtiler. Ama Tapınak Şövalyeleri ve Hospitalier Şövalyeleri güçleri onları şehirden uzaklaştırdılar. Böylece kış mevsimi galibiyet kazanan Haçlı ordusunda çıkan anlaşmazlıklarla girdi.[3]
Papalık temsilcisi olan Pelagius Dimyat şehrinin geçici idarecisi olarak Kudüs Kralı Jean Brienne'yi kabul etmemekteydi. Jean de Brienne de yıl sonunda Dimyat'tan ayrılarak Akka'ya geri döndü. Pelagius imparator II. Friedrich'in yeni bir ordu ile Avrupa'dan gelmesini beklemekteydi ama II. Friedrich gelmedi. Eğer bir başarısızlık olursa Papa temsilci Pelagius'un bunu kendine yükleyeceğinden çekinen Jean de Brienne 7 Temmuz'da bir yıl Filistin'de kaldıktan sonra tekrar Dimyat'a eski görevine döndü.[4]
Tam bu sırada El Cezire'de bulunan Eyyubiler, Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı I. Keykavus ile yaptıkları savaşı bir antlaşma ile sona erdirdiler. Orada Eyyubiler valisi olan olan Sultan Kamil'in küçük kardeşi Eşref Musa bin Adil komutasında bir ordu ile Mısır'daki Eyyubilere askeri yardım desteği sağlama durumuna geçmişlerdi. Sultan Kamil ayrıca Nil Nehri deltasının batısında yeni bir donanma kurmayı başarmıştı. 1220'de bu yeni Eyyubiler donanması Kıbrıs'ın batısında Haçlıların donanmasının tümünü bir pusuya düşürüp bu Haçlı filosunu elemine etti. Böylece Dimyat'taki Haçlıların deniz desteği de kesilmiş oldu. Sultan Kamil Pelagius'a tekrar daha önceki bildirdiği şartlarla tekrar barış teklif etti. Pelagius yine bunu kabul etmedi.
Temmuz 1270'te Dimyat'daki Haçlı Hristiyan orduları Eyyubiler başkenti olan Kahire üzerine yürümeye karar verdiler. Bu yürüyüş kuru olan Nil Nehri kıyısını takip ederek devam etti. Eyyubiler hükümdarı Sultan Kamil bin Adil ve ordusu tarafından yakından gözlemlenip takip edildi. Mısır ve Suriye Eyyubiler güçlerinin öncüleri 19 Temmuz'dan itibaren Kahire hedefiyle ilerlemekte olan Haçlı ordusunun uçlarına sık sık baskın hücumlarında bulunmaya başladı. Bu sık sık yapılan hücumlar ilerleyen Haçlı ordusunun moralini bozdu. Özellikle Alman haçlılarına çok aksi tesir yaptı. Haçlılar ordusuna dahil olan 2000 Alman haçlı askeri komutanları I. Louis Bavyeralı ve Töton Şövalyeleri Büyük Ustası Hermann von Salza altında, Haçlılar Kahire yolunda yürüyüşte iken ordudan ayrılıp Dimyat'a geri döndüler. Pelagius Kahire'ye ordunun yürümesinde ısrar edip bunun aleyhtarlarını aforoz etmek istemekteydi. Ama Dimyat geçici idarecisi Jean de Brienne bunu kabul etmedi.[4]
Sultan Kamil ve kardeşi Suriye Sultan Muazzam Nil Nehri'nin tekrar sel getireceği dönemde kardeşleri Eşref'in El Cezire'den takviye birlikleri ile gelmesini beklemeye koyulup bu yürüyüşte olan Haçlı ordusu ile bir büyük silahlı çatışmaya girişmemeye ve oyalayıcı çöl savaşı taktikleri uygulamaya kararlıydılar. Pelagius ise geriye dönmeyen Haçlı ordusu ile Kahire üstüne hücuma devam etmeye karar verdi. Haçlı ordusu Nil Deltası'nın bir kolu üzerinde güneyde bulunan Mansure'ye doğru kuru bir nehir yatağı kenarından yürüyüşüne devam etti.
Kahire üzerine yürümekte olan Haçlılar Mansure kalesi önüne geldiklerinde Mısırlı öncü birlikler nehrin kanallarını tutan yüksek setleri yıktılar. Yıllık sel ile yükselen Nil Nehri, Mansure şehrinin etrafında bulunan ve sel zamanlarında suyla dolan nispeten düşük rakımlı ova ve Haçlılar ordusunun takip ettiği kuru nehir yatak kıyılarını nehir suları ile doldurmaya başladı. Haçlı ordusu bu sel sularıyla kaplanmaya başlanan ovada bulunan dar ve daha yüksekçe olan ada şeklini alan bir arazi parçasına çekilmek zorunda kaldılar. Sultan Kamil'in yeni yaptırdığı donanma filosu, buraya kadar gelmesi imkânı olan Haçlı gemilerinin Nil Nehri deltasına girmesine mani olmaktaydı. Haçlılar yürüyüşte levazım, erzak, iaşe ve silah ikmalini ya etraftaki yerel halktan zorla alarak veya Nil Nehri kolu üzerinde işleyebilen küçük gemilerle yapılabileceğini planlamışlardı. Fakat nehir sularının yükselmesi ile bu türlü ikmali yapmalarına imkân kalmamıştı. Papalık temsilcisi Kardinal Pelagius bu sırada komuta gücünü yetirdi. Hiçbir Haçlı birliği onun ilerleme komutlarına uymaz olmuştu. Haçlı ordusu alt komutanları açlık tehlikesi dolayısı ile çaresizlik içinde kalarak Sultan Kamil'e teslim olmaya karar verdiler.
Haçlıların teslim olmak için müzakere etme teklifi Eyyubiler ordugahına erişince Eyyubiler üst komutanları arasında bir ihtilaf olduğu ortaya çıktı. Suriye Sultanı Muazzam bin Adil ve Elcezire emiri Eşref bin Adil bu Haçlı ordusunun tamamıyla imha edilmesine taraftardılar. Fakat Sultan Kamil değişik alternatif düşünmekteydi. Dimyat kalesinin, bu kalede geride kalan Haçlılar tarafından daha da pekiştirilmiş ve uzun bir kuşatmaya dayanabilecek hale getirilmiş olduğu casuslar vasıtası ile öğrenilmişti. Sultan Kamil selde mahsur kalan Haçlı ordusunun imha edilmesinin Dimyat'taki Haçlıların daha ciddi olarak direnmelerine neden olabileceğini düşünmekteydi. Eğer Dimyat kalesi kuşatmaya alınıp bu kuşatma uzun sürerse Avrupa'dan yeni bir Haçlı ordusu gelmesi olasılığı da çoğalmaktaydı. Zaten Sicilya Kralı ve imparator II. Friedrich'in Haçlı seferine çıkma hazırlıklarının ileri seviyede olduğu da duyulmuştu. Sultan Kamil yapılan bir harp meclisinde bu fikirlerini diğer komutanlara kabul ettirdi ve sel sularından mahsur kalan Haçlı ordusunun teslim olması için, Sultan Kamil'in eski tekliflerinin bazılarını de içeren, bir antlaşma teklifi yapılması kabul edildi.
Haçlılar bu teklifleri kabul ettiler ve bir teslim antlaşması yapıldı. Bu teslim antlaşma şartlarına göre adada mahsur kalan Haçlı esir olarak teslim olacaklardı. Dimyat kalesindeki Haçlı savunucular da bu kaleyi Sultan Kamil'e terk edeceklerdi. Bu kale boşaltılıp Sultan Kamil'e tamamen teslim edilince, esir olmuş Haçlılar geri verilecekti. Bu şartlara ek olarak Eyyubiler ile Haçlılar arasında 8-yıl yürürlükte kalacak bir barış antlaşması imzalanacaktı. Son olarak Sultan Kamil, eğer bulunursa "Gerçek istavrozu" da Haçlılara teslim edecekti. Fakat bu son şarta uyulmadı; çünkü aramalara rağmen gerçek istavrozun kaybolmuş olduğu anlaşıldı.
Yirminci yüzyılda Haçlı seferleri hakkında gayet ayrıntılı ve derin bir araştırmacı olarak kabul edilen Fransız tarihçisi Grousset, Avrupalı Haçlılar açısından bu seferin sonuçlarını şöyle özetlemiştir:[4]
Bu Haçlı seferi Hristiyan Haçlılar için tamamıyla başarısız olmuştur. Haçlılar hiçbir gelişme sağlayamamışlardır. Haçlı ordusunun önemli sayılabilecek kısmı ise teslim olmuştur. Haçlılar imzalanan teslim olma antlaşması ile felaketin eşiğinden geri dönmüşlerdir. Bu Haçlı seferi Orta Doğu'da Frank Kutsal ülkeleri arazilerine yerleşmiş olan Hristiyan Franklar ile Avrupa'dan gelen Hristiyan Haçlı güçleri düşünce ve tavırları arasında büyük bir uçurum olduğunu açıkça ortaya çıkartmıştır. Avrupa'dan gelenler Müslümanlara karşı hiç müsamaha tanımadan onları öldürmek; Kudüs'ü ve etrafını Hristiyan olmayanlardan tamamıyla temizlemek ve Filistin, Suriye ve hatta Mısır'da yeni Hristiyan koloniler kurmak hedefini gütmekte idiler. Orta Doğu'ya yerleşmiş olan Latinler ise sayılarının azlığı dolayısıyla Orta Doğu'da bulunan politik gerçeklere uymak istemekteydiler. Beşinci Haçlı Seferi Batı Avrupa'nın (1220'den itibaren Papalık Devleti ve Katolik kilise halkının ve daha sonra Almanya Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu'nun) Suriye, Filistin ve Mısır'da gelişmiş Latin kurumları ve politik gerçekleri hiç göz önüne almadan kendi bildiklerini yapmaya kararlı olduklarını açıkça ortaya çıkartmıştır.
Bu Haçlı Seferi'nin tüm başarısızlığı Avrupa edebiyatında yansımıştır. Örneğin bu dönemde yaşayan ünlü Okitanyalı şair Guilhem Figueira bu fiyaskoyu ortaya çıkartan papalık temsilcisi Pelagius ve papa aleyhinde gayet cesur ve şiddetli tenkitler içeren şiirler yazmıştır. Daha ılımlı bir ünlü Okitanyalıı sair olan Görmonda de Monpeslier ise Papa'ya karşı tenkitlere cevap veren "Greu m'es a durar" adlı ünlü şarkı şiirini hazırlamış ve bu şiirde Papa ve temsilcisi Pelagious yerine bu fiyaskonun sorumluluğunu "kötülerin aptallıkları" nedenine yüklemiştir.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.