Öz Türkçe ya da ÖzTürkçe; yabancı sözcüklerden arındırılmış, arı durumdaki Türkçedir. Öz Türkçecilik ise kullanımdaki dil içerisinden yabancı kökenli sözcüklerin atılarak yerine Türkçe kökenli sözcüklerin kullanıma sokulmasını amaçlayan bir yaklaşımdır.

Tarihsel gelişim

Özetle
Bakış açısı

Osmanlı Dönemi

Türkçenin sadeleştirilmesi yanında arılaştırılmasının da gerekliliği düşüncesi Tanzimat Dönemi'ne değin uzanmaktadır.[1] Ziya Paşa dildeki yabancı sözcüklerin varlığını Türkçeye özgü söz varlığının olmayışına ve Türkçe ile ilgili kaynak yetersizliğine bağlıyordu.[2] İbrahim Şinasi dildeki Arapça ile Farsça sözcüklerin Türk diline uygun olarak yazılması gerektiğini savunmaktaydı. Bu düşünceleri yüzünden dönemin diğer sanat ve fikir adamlarından da eleştiriler almıştır.[3] Edebiyatçı Kemalpaşazade Said Bey “Arapça isteyen Urban’a gitsin / Acemce isteyen İran’a gitsin / Ki biz Türk'üz bize Türkî gerektir” dizeleri ile yabancı sözcük ve terkiplerden arındırılmış bir Türkçeyi savunmuştur.[4][5] Yazı dilinin sadeleşerek halkın anlayabileceği bir şekle dönüşmesi gerekliliğini dile getiren Namık Kemal bilimsel terimlerin, özellikle tıp ile ilgili kavramların Arapça ve Latinceden alınması yerine Türkçe karşılıklarının türetilmesini savunmaktaydı.[2] Türkçede güvercin, örümcek gibi sözcükler varken kebuter, ankebut gibi yabancı sözcüklerin kullanılmasına karşı olan Ahmet Mithat Efendi, Osmanlıcanın Islahı adlı makalesinde Arapçaya özgü izafet, sıfat, müzekker, müennes, müfred, cem gibi gramer kurallarının Türkçe gramere dahil edilmemesini ve Türkçenin Arapçadan ayrı, başlı başına bir dil olarak ele alınıp gramer kurallarının oluşturulmasını savunmaktaydı.[2] Türkçedeki yabancı kökenli sözcüklerin istenilen zaman terk edilebileceğini dile getiren Şemseddin Sami, et dururken lahim ya da guşt, gök dururken sema, sipihr, felek, asman, gendun gibi sözcük kullanımlarına karşı çıkmıştır.[2]

Ahmed Vefik Paşa, o dönem itirazlarla karşılanmasına rağmen basit ve kaba Türkçe diye sözlüklere dahil edilmeyen ve halk dilinde giderek unutulan abanmak, albeni, bağdaşmak, başlangıç, benimsemek, bitkin, bulgu, çatlak, çıkar, çılgın, dargın, dişlek, doğrulmak, dokunaklı, dolmuş, dönüştürmek, düşünce, esnek, ezgi, gelişmek, gezgin, görgü, ıkınmak, ilişik, kalıntı, kanıksamak, katlamak, kavşak, kaydırak, kollamak, kuruntu, ödlek, özen, pısırık, sağlamak, sağlam, saklambaç, sayın, sevimli, sezgi, soluk, sürekli, sürüm, süs, toplamak, toptan, vurgun, yadırgamak, yanardağ, yaşıt, yatalak, yorum gibi birçok sözcüğü Lehçe-i Osmanî sözlüğüne eklemiş, aynı zamanda yazılarında Türkçe tamlama kuralları ile muhayyir’ül-ukul yerine akıllar muhayyiri, zevk-i civanan yerine civanan zevki yazmasıyla kendisinden sonra gelecek Yeni Lisancıları büyük ölçüde etkilemiştir.[6]

Genç Kalemler çatısı altında Yeni Lisan Hareketi ile dilde sadeleşmenin gerekliliğini savunan Ziya Gökalp, Orta Asya Türkçesi denilen ve yüzyıllardır kullanılmayan turan, ulus, budun, kurultay, ogan gibi sözcüklere Altın Destan adlı şiirinde yer vermiştir.[7][8] Dildeki tüm Arapça ve Farsça kelimlerin yerine Türkçe kelimelerin kullanılması taraftarı olan ve yazılarında hasta, mektup, kalem, şafak, şair gibi herkesce bilinen kelimeler yerine sayru, biti, yazma, tanlak, ozan gibi arkaik Türkçe kelimelere yer veren Fuat Köseraif, işlek olmayan Türkçe eklerle, hatta büsbütün yeniden yaratılacak eklerle bile yeni Türkçe kelimelerin türetilebileceği fikrini öne sürmüştür.[9][10] Fuat Köseraif'in bu aşırı Türkçecilik görüşleri Ziya Gökalp tarafından "tasfiyecilik" olarak eleştirilmiştir.[11] Millî Edebiyat dönemi yazarlarından Hamdullah Suphi Tanrıöver günaydın ve tünaydın sözcüklerini türetmiştir.[12][13] Yine bu dönemde Arapça medeni sözcüğüne karşılık uygur sözcüğü türetilmiştir.[14] Tüm bunlara karşın dilde tam bir arılaşmadan söz etmek mümkün değildir.

Cumhuriyet Dönemi

Dil Devrimi

Thumb
Türkçenin yabancı kelimelerden arındırılması ve öz Türkçe'nin yaygınlaştırılması için kurulan Türk Dil Kurumu'nun bir toplantısı, 4 Ocak 1933, Dolmabahçe Sarayı. Soldan sağa: Hasan Âli (Yücel), Celâl Sahir (Erozan), Ahmet Cevat (Emre), Reşit Galip, Mustafa Kemal (Atatürk), Ayşe Afet (İnan), Ruşen Eşref (Ünaydın), İbrahim Necmi (Dilmen), Hamit Zübeyr (Koşay)

Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk büyük devrimlerinin yanı sıra dilde arılaşma konusuyla da ilgilenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk'ün yönergeleriyle 12 Temmuz 1932'de kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti[15][16], Fuat Köseraif'in I. Türk Dili Kurultayındaki önerisi üzerine konuşma ve yazı dilinde bulunan Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerin yerine Türkçe karşılıkların bulunması için halk dilinden derleme, tarihî metinlerden tarama ve gazete anketleri çalışmalarını başlattı.[17][18][19] Çalışmalar ile toplanan sözcükler 1934 yılında Osmanlıcadan Türkçeye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi kitabında yayımlandı ve bu çalışmada Arapça ve Farsça sözcüklere karşılık aday, akım, amaç, anı, anlam, aşama, basın, basınç, başkan, bayındır, beklenti, belge, belgelemek, bellek, bilge, bilim, bitki, çaba, çağdaş, dayanak, deprem, dergi, dilekçe, doğaç, durum, duygu, duyum, eğik, erdem, erek, eşit, evren, gezi, gider, görkem, ilinti, inanç, ışın, kapkaç, kapsamak, karşıt, kent, kesim, kıvanç, konum, konut, kumul, kural, kurgu, kuşkulanmak, nicelik, nitelik, ödül, öğe, onay, öncül, önder, önsöz, oturum, övünç, oy, öykü, özdek, özgü, saldırım, sanı, saydam, saylav, serüven, sezi, sığa, sığınak, sınav, sonuç, sorgu, sorgulamak, söylev, tutar, tutanak, tür, tüzük, uçak, ürün, üye, yandaş, yanıt, yazgı, yönetmek, yöntem gibi birçok sözcük bulundu.[20] Ayrıca Türkçe sözcüklerin kök ile gövdelerine ekler getirilerek yeni sözcükler türetilmeye çalışıldı. Sözcük türetmeleri büyük ölçüde Falih Rıfkı Atay, Saffet Arıkan, İbrahim Necmi Dilmen, Ali Muzaffer Göker, Fuat Köprülü, Saim Ali Dilemre, Fazıl Nazmi Akalın, Yusuf Ziya Özer, Fazıl Ahmet Aykaç, Naim Hazım Onat, Necmettin Sadık, Hasan Fehmi Turhal, Şükrü Akkaya, Besim Atalay, Ahmet Cevat Emre, Ali Canip Yöntem, Hasan Reşit Tankut, Refet Ülgen, İzzet Ulvi Aykurt ve Abdülkadir İnan'dan oluşan Karşılıklar Kılavuzu Kolu üzerinden yürütüldü ve çalışmalar sonucunda 1935 yılında Osmanlıcadan Türkçeye ve Türkçeden Osmanlıcaya cep kılavuzları yayımlandı.[21] Bu kılavuzlar ile eski metin taramalarından öğrenci, tarım, yargıç; anlam ve yazım değişiklikleri yapılarak gazete anketlerinden ayrıntı, çekince, deyim, doğa, duyu, etki, eylem, güdü, ilgi, kavram, kuram, özgün, saldırgan, sanık, söylenti, tanım, tapınak, yansımak; kök ile gövdelere ek getirilerek anıt, araç, beğeni, bakan, bencil, birey, çoğul, denge, direnç, doku, duruşma, düzey, eğitim, etken, etkin, evrim, genel, gösteri, ilke, kanıt, kesit, kurum, okul, ödev, öğretmen, önem, önlem, özel, özet, özgür, seçmen, somut, soyut, süre, taşıt, tepki, tören, uzman, üretim, yetenek, yetki, yoksun, yüzey gibi birçok sözcük Türkçeye kazandırıldı.[22][23] Türkçe üzerine yürütülen bu yoğun arılaşma hareketi Dil Devrimi olarak adlandırılmıştır.

Terimlerde Öz Türkçeleştirme

1935 yılından sonra öz Türkçecilik çalışmaları büyük ölçüde terim sözlükleri üzerinden yürütüldü. 1937 yılında Refet Ülgen'in terim kolbaşı olduğu ve Akil Muhtar Özden, Fahir Yeniçay, Nusret Kürkçüoğlu, Adnan Sokullu, Sara Akdik, Ayşe Saffet Alpar gibi tıp, fizik, kimya, biyoloji uzmanlarının yer aldığı[24] Türk Dil Kurumu Terim Merkez Kurulu tarafından ilk ve orta öğretimler için Matematik, Fizik, Mekanik, Kimya, Biyoloji, Zooloji, Botanik, Jeoloji Terimleri broşürleri hazırlandı. Bu sözlük çalışmalarında Arapça ve Farsça terimlere karşılık akışkan, akyuvar, alaşım, alyuvar, bağıl, bağımlı, bağımsız, bağıntı, bileşen, bileşik, bileşim, bileşke, birim, deney, devim, devingen, dikit, dışbükey, dışkı, döllemek, dölüt, duyarga, düzenek, eğim, eklem, eşey, etkinlik, etobur, görev, görsel, görüntü, gösterge, içbükey, iletken, imge, imleç, istem, işitsel, ivme, izdüşüm, kaldıraç, karmaşık, kas, kılcal, nicel, nitel, olay, ondalık, özdeş, salgı, sarkaç, sarkıt, tını, türev, varsayı, varsaymak, veri, yaklaşık, yapay, yerel, yuvar gibi birçok yeni sözcük türetildi.[25] Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında yayımladığı Geometri kitabı ile Arapça ve Farsça geometri terimlerine karşılık açı, açıortay, boyut, uzay, teğet, yatay, düşey, dikey, yöndeş, üçgen, dörtgen, beşgen, çokgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, yamuk, artı, eksi, çarpı, bölü, toplam, orantı gibi birçok Türkçe sözcük türetmiştir.[26] Türk Dil Kurumu ve Millî Eğitim Bakanlığının oluşturduğu ortak bir komisyon tarafından yüksek öğretimler için 1942 yılında Felsefe ve Gramer Terimleri kitabı hazırlandı. Bu çalışmalar sırasında algı, almaşık, anımsamak, aşkın, ataerkil, belirlemek, bilinç, çağrışım, çelişik, çıkarsama, denek, deneyim, doğal, eleştirmek, eleştirmen, etmen, gelenek, gerilim, gözlem, ılımlı, ikilem, ilişki, indirgemek, kalıtım, karmaşa, kötümser, olanak, olgu, olumlama, olumlu, ödün, özerk, özne, öznel, süreç, toplum, tutku, yaptırım, yeti gibi birçok yeni Türkçe sözcük türetildi.[27][28]

Anayasa ve İçtüzükte Öz Türkçeleştirme

1945'te TBMM genel kurulunda, Başbakan Şükrü Saracoğlu ve 222 milletvekilinin önerisi üzerine anayasa metninde geçen birçok Arapça ve Farsça terim Türkçeleştirildi; anayasa, bakanlar kurulu, başkent, başsavcı, bucak, danıştay, demeç, dönem, genel kurul, gensoru, gerekçe, gözetim, içtüzük, kamulaştırma, ödenek, sayıştay, sıkıyönetim, sorumlu, sorumsuz, sözleşme, suçüstü, tamsayı, tasarı, yargı, yargıtay, yasama, yeterlik, yürütme gibi birçok Türkçe sözcük anayasa metnine eklendi.[29][30] Aynı gün Teşrinievvel, Teşrinisani, Kânunuevvel ve Kânunusani ay adları Ekim, Kasım, Aralık, Ocak olarak değiştirildi.[31] Aynı yıl Bingöl Milletvekili Feridun Fikri Düşünsel'in teklifi üzerine bakanlık adlarında geçen nafıa, hariciye, dahiliye, müdafaa, sıhhat, münakalat gibi sözcükler bayındırlık, dışişleri, içişleri, savunma, sağlık, ulaşım olarak değiştirildi.[32][33] İçtüzük maddelerinde yer alan birçok Arapça terim adaylık, bilirkişi, birleşim, çekimser, denetçi, gerekçeli, ivedilik, kimlik, kınama, kovuşturmak, kovuşturma, öğrenim, öncelemek, önerge, özlük, sayman, uygulama, yetersayı, yolluk, yönetmelik, yürütme olarak Türkçeleştirildi.[34]

Dil Devrimi Sonrası Öz Türkçeleştirme

Cumhuriyetin erken dönemlerinden sonra her ne kadar arılaşma sürecinde yavaşlamalar olsa da bu akım ilerlemeye devam etti. Nurullah Ataç anlatı, çeviri, eleştiri, etkilemek, ilginç, koşul, kurgulamak, önyargı, örneğin, yapıt gibi onlarca yeni sözcük türetti.[35][36] Ali Püsküllüoğlu Öz Türkçe Sözlük çalışmasını yayımladı. Bilgisayar mühendisi Aydın Köksal yabancı kavramlara karşılık bilişim, bilgi işlem, bellek gibi Türkçe karşılıklar türetti.[37][38] Bu sözcüklerden bugün en bilineni ise bilgisayar sözcüğüdür.[39] İngilizce ve Fransızca kökenli sözcüklerin yerine Türkçe karşılıkların bulunması için Türk Dil Kurumu bünyesinde 1970 yılında Batı Kaynaklı Sözcüklere Karşılıklar Komisyonu kuruldu.[40] 1979 yılına kadar çalışmalarını yürüten bu komisyonda süreç içinde Samim Sinanoğlu, Tahsin Saraç, Emin Özdemir, Hasan Eren, Agop Dilâçar, Sadettin Buluç, Tahir Nejat Gencan, Berke Vardar, Cemal Mıhçıoğlu, Semih Tezcan gibi isimler yer aldı ve ileti, iletişim, seçenek, yerleşke gibi birçok yeni sözcük Türkçeye kazandırıldı.[41][42]

Öz Türkçe Yasakları

1983 yılında Türk Dil Kurumunun dernek tüzel kişiliğine son verilmesiyle öz Türkçecilik çalışmaları durduruldu. 20 Aralık 1984 tarihinde TRT Genel Müdürü Tunca Toskay; dibilimci Hamza Zülfikar ve Ahmet Bican Ercilasun danışmanlığında yönetim kurul kararı ile dil devrimi ve sonrasında türetilmiş anlatı, bellek, benzeti, betimlemek, deneyim, devrim, doğa, ekin, esin, etkin, gereksinim, görsel, imge, karşın, kuram, kuşku, olanak, örneğin, öykü, özgür, özveri, sanal, sınav, ulus, yanıt, yapay, yapıt, yaşam gibi 205 sözcüğü yasaklayan gizli bir karar yayımladı ve bunu TRT'nin tüm birim ve müdürlüklerine iletti.[43] Daha sonra bu yasaklı sözcükler listesi Millî Eğitim Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Devlet İstatistik Enstitüsü gibi diğer kurumların kitap, broşür ve kurumiçi yazışmalarında da uygulanmaya başlandı.[44][45] Kamuoyunda yavaş yavaş ortaya çıkan "sözcük yasakları" iddiaları TRT yönetimi tarafından ilk başta yalanlansa da daha sonra 1 Şubat 1985'te yayımlanan genelge ile bu durum resmîleştirildi; ilan ve reklamlara kadar bu sözcüklerin kullanımı tamamen yasaklandı.[46] Bu yasak 1988 yılında TRT Genel Müdürlüğüne atanan Cem Duna tarafından kaldırılmıştır.[47] Yasağın kaldırılmasına rağmen 1989 yılında dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı Hasan Eren, bir TRT yayınında imkan sözcüğü yerine olanak sözcüğünü kullandığı için görevi kötüye kullanma suçundan savcılığa şikayet edilmiş, Cumhuriyet Savcısı A. Kemal Fettahoğlu ilgili şikayet için kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.[48]

Tartışmalar

Özetle
Bakış açısı

Hangi sözcüklerin yabancı kökenli sayılacağı ya da yabancı her sözcüğün atılmasının doğru olup olmayacağı bir tartışma konusudur. Bundan da öte dile karışılıp karışılmayacağı ya da bunun ne düzeyde halk dili tarafından benimsenip benimsenmeyeceği ya da böyle bir girişimin ne denli doğru olacağı spekülasyonlara açık bir alandır. Yine de burada her iki yönde de örnekler olduğu kesindir. İlk olarak belirtilmesi gereken konu, sonradan türetilmiş olan olasılık, olanak, bağımsızlık, ivme gibi pek çok sözcüğün bugün benimsendiğidir. Ancak öte yandan halk kulağı ile söyleyişine uymayan sözcüklerin kabul görmediği de bir gerçektir. Örneğin yazın sözcüğü Edebiyat anlamında kullanılmak istense de çok fazla ilgi görmemiştir. Yine de ilginç bir biçimde yazınsal sözcüğü edebi anlamına gelir ve görece daha çok uygulama alanı bulmuştur. Bunun dışında birdenbire oluveren bir değişim hiçbir zaman herkesçe benimsenmemiş ve kulağa yabancı gelmiştir. Bunun en güzel örneklerinden birisi Mustafa Kemal Atatürk'ün kendisinin sonradan vazgeçtiği kesinlikle öz Türkçe kullanımı amaçlayan uygulamasıdır. Konuğu olan İsveç Prensine yönelterek yaptığı şu konuşma bu durumu özetler niteliktedir.

"Altes Ruayâl,
Bu gece, yüce konuklarımıza, Türkiye’ye uğur getirdiklerini söylerken duyduğum, tükel özgü bir kıvançtır. Burada kaldığınız uzca, sizi sarmaktan hiç durmayacak ılık sevgi içinde, bu yurtta, yurdunuz için beslenmiş duyguların bir yankısını bulacaksınız. İsveç-Türk uluslarının kazanmış oldukları utkuların silinmez damgalarını tarih taşımaktadır. Süerdemliği, önü, bu iki ulus, ünlü sanlı sözlerinin derinliğinde sonsuz tutmaktadır. Ancak, daha başka bir alanda da onlar erdemlerini, o denli yaltırıklı yöntemle göstermişlerdir. Bu yolda kazandıkları utkular, gerçekten daha az özence değer değildir. Avrupa’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar; baysal utkusu.
Altes Ruayâl,
Yetmiş beşinci doğum yılında oğuz babanız, bütün acunda saygılı bir sevginin söyüncü ile çevrelendi. Genlik, baysal içinde erk sürmenin gücü işte bundadır. Ünlü babanız, yüksek kralınız beşinci Güstav’ın gönenci için en ıssı dileklerimi sunarken, Altes Ruvayâl, sizin Altes Ruvayâl, prenses Louise, sevimli kızınız Altes Prenses İngrid’in esenliğine, tüzün İsveç ulusunun gönencine içiyorum." [49]

Böylesine çabuk ve yoğun bir değişimin benimsenmeyeceğini anlayan Mustafa Kemal Atatürk değişimin zamana yayılmasını öngörerek daha esnek bir yaklaşım sergilemiştir. 1935 yılında görüşlerinin bu yönde değiştiği bilinmektedir. Örneğin; 1934 ile 1937 yıllarındaki Dil Günü nedeniyle Türk Dil Kurumu’na çekmiş olduğu telgraflar Atatürk’ün bu konudaki düşüncelerinin değişimini gösterir niteliktedir:

“Dil Bayramı’ndan ötürü, Türk Dili Araştırma Kurumu genel özeğinden, ulusal kurumlarından birçok kutun bitikler aldım, gösterilen güzel duygulardan kıvanç duydum. Ben de kamuyu kutlarım.” (26 Eylül 1934)
“Dil Bayramı münasebetiyle Türk Dil Kurumu’nun hakkımdaki duygularını bildiren telgraflarından çok mütehassis oldum. Teşekkür eder, değerli çalışmalarınızda muvaffakiyetlerinizin temadisini dilerim” (27 Eylül 1937)[50]

Bu birer tümcelik yazılarda bile göze çarpan konular şunlardır: İlk yazıdaki söz varlığını bugün bile anlamak güçtür. Buna karşın kimi sözcüklerin (ötürü, ulusal, kurum, kıvanç) zaman içerisinde dilin kullanımına girdiği de bir gerçektir. Sözün özeti, savlandığı gibi türetilmiş ya da derlenmiş sözcüklerin kullanıma sokulması olanaksız ya da şaşılacak bir şey değildir. Ancak öz Türkçenin kesin anlamda sağlanması olanaklı görünmemektedir. Yabancı dillerle alışveriş her zaman belirli bir ölçüde olacaktır ve bu kaçınılmaz bir şeydir. İzlenmesi gereken yol, türetilmiş ya da derlenmiş sözcüklerin doğru seçilmesi, (söyleyiş kolaylığı ve işitmedeki benimseyiş açısından) halk ağzına uygun olması ya da bilimsel kullanımdaki terim niteliğine sahip olması göz önünde tutarak Türkçenin korunmaya çalışılmasıdır. Öbür türlü Bilgisayar sözcüğü yerine gerçekte daha doğru bir tanım içeren "Bilgiişler" sözcüğünü benimsetmeye çalışmak, Türkçe bir sözcüğün benimsenmesi yerine ters bir tepki ile karşılaşma olasılığını ortaya çıkarabilir. Çünkü ikinci türetim söyleyiş açısından daha güç bir yapıya sahiptir.

Kullanıma sokulacak sözcüklerin nasıl türetileceği ise daha başka bir tartışmanın içeriğini oluşturur. Bu konuda yeterli bilgiye sahip olmayan kişiler ise çoğu zaman karşısına çıkan her yeni sözcüğü sonradan türetilmiş sanma eğilimindedir. Örneğin Yunup sözcüğü Abdest anlamı taşır ancak kesinlikle sonradan türetilme olmayıp Kutadgu Bilig içerisinde geçer.[51] Buna benzer binlerce örnek gösterilebilir. Derleme çalışmaları ile elde edilen ve halk ağzında var olan sözcükleri kullanıma sokmak zaman zaman izlenen bir yöntemdir.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

Dış bağlantılar

Wikiwand in your browser!

Seamless Wikipedia browsing. On steroids.

Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.

Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.