Loading AI tools
insan toplumlarının çevre ile etkileşiminin ve üzerindeki etkisinin yönetimi Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Çevresel kaynak yönetimi, insan toplumlarının çevre ile etkileşiminin ve üzerindeki etkisinin yönetimidir. Terimin ifade etmiş olabileceği gibi, çevrenin kendisinin yönetimi değildir. Çevre kaynakları yönetimi, ekosistem hizmetlerinin gelecek insan nesilleri için korunmasını ve sürdürülmesini ve ayrıca etik, ekonomik ve bilimsel (ekolojik) değişkenleri göz önünde bulundurarak ekosistem bütünlüğünün korunmasını amaçlamaktadır.[1] Çevresel kaynak yönetimi, ihtiyaçların karşılanması ile kaynakların korunması arasında ortaya çıkan çatışmalardan etkilenen faktörleri belirlemeye çalışır.[2] Bu nedenle çevre koruma, sürdürülebilirlik ve entegre peyzaj yönetimi ile bağlantılıdır.
Çevresel kaynak yönetimi, Brundtland Komisyonu'nun Ortak Geleceğimiz gibi küresel sosyopolitik çerçevelerini etkileyen çeşitli metinlerdeki yaygınlığından anlaşılacağı üzere artan bir endişe konusudur.[3]Ortak Geleceğimiz çevrenin bütünleşik doğasını ve uluslararası gelişmeyi ve Dünya Gözlem Enstitüsü'nün yıllık Dünyanın Durumu raporlarını vurgulamıştır.
Çevre; davranış, din, kültür ve ekonomik uygulamaları etkileyen insanların, hayvanların, bitkilerin ve farklı yerlerin dünya üzerindeki doğasını belirler.
Çevresel kaynak yönetimine çeşitli açılardan bakılabilir. Biyofiziksel çevrenin hem canlı hem de cansız tüm bileşenlerinin ve tüm canlı türleri ve habitatları arasındaki ilişkilerin yönetimini içerir. Çevre aynı zamanda sosyal, kültürel ve ekonomik çevre gibi insan çevresi ile biyofiziksel çevre arasındaki ilişkileri de içerir. Çevresel kaynak yönetiminin temel boyutları etik, ekonomik, sosyal ve teknolojikdir. Bunlar ilkelerin temelini oluşturur ve kararlar alınmasına yardımcı olur.
Çevresel determinizm, olasılıkçılık ve posibilizm, çevresel kaynak yönetimi kavramında önemlidir.
Çevresel kaynak yönetimi bilim'de; coğrafya, biyoloji, sosyal bilimler, siyaset bilimi, kamu politikası, ekoloji, fizik, kimya, sosyoloji, psikoloji ve fizyoloji dahil olmak üzere birçok alanı kapsar. Bir uygulama ve söylev olarak çevresel kaynak yönetimi (bu alanlarda) aynı zamanda sosyal bilimlerde çalışma konusudur.[4] [5]
Çevresel kaynak yönetimi stratejileri özünde insan-doğa ilişkileri kavramları tarafından yönlendirilir.[6] Etik yönler, çevre ile ilgili kültürel ve sosyal konuları ve çevreye olan değişikliklerle uğraşmayı içerir. “Tüm insan faaliyetleri toplum ve biyo-fiziksel dünya arasındaki belirli ilişki türleri bağlamında gerçekleşir” ve bu nedenle dünyadaki farklı grupların etik değerlerini anlamak büyük önem taşır.[7] Genel olarak, çevre etiği alanında iki düşünce okulu vardır: İnsanmerkezcilik ve Eko-merkezcilik; bunların her biri bir süreç boyunca çevresel kaynak yönetimi stillerinin geniş bir yelpazesini etkiler.[6] Bu stiller, farklı kanıtları, zorunlulukları ve sorunları algılar ve ekonomik sektörler, kültür, hükûmetler ve etik vs. için farklı çözümler, stratejiler, teknolojiler ve roller belirler.[7]
Antroposantrizm, gerçekliği yalnızca insan değerleri açısından değerlendirmeye yönünde bir eğilimdir olarak kabul edilebilir. Batı dinlerinin ana yorumlarına ve sanayileşmiş dünyanın egemen ekonomik paradigmalarına yansıyan bir etiktir.[6] Antroposantrizm doğaya yalnızca insanların yararı için var olan ve insanlığın iyiliği için kullanılacak ve insan yaşam kalitesini iyileştirecek bir meta olarak bakar.[8][9][10] Bu nedenle antroposantrik çevresel kaynak yönetimi, çevrenin yalnızca çevrenin iyiliği için değil, çevrenin ve ekosistem yapısının insanların iyiliği için korunmasıdır.
Ekosantristler doğanın gerçek değerine inanırken, insanların hayatta kalmak ve yaşamak için doğayı kullanmaları ve hatta sömürmeleri gerektiğini savunurlar.[11] Ekosantristlerin adil kullanım ve istismar arasında takip ettiği bu ince etik çizgidir.[11] Etik ölçeğin uç noktasında, ekosantrizm, baskın antroposentrik paradigmalara tepki olarak gelişen ekofeminizm ve derin ekoloji gibi felsefeleri içerir.[6] Şu anki haliyle, egemen ekonomik dünya görüşünde önemsenmeyen etik, sosyal ve manevi yönlere özel vurgu yapılarak, doğa ve insan etkinliği arasındaki ilişki hakkında birçok eski ve yeni felsefi tutumu sentezleme girişimidir.[12]
Ekonomi, doğal ekosistemler içinde çalışır ve onlar tarafından sağlanan mal ve hizmetlere bağlıdır.[13] Çevrenin rolü hem klasik ekonomi hem de neoklasik ekonomi teorilerinde tanınmaktadır, ancak çevre, hükûmet yetkililerinin ekonomik büyümeye verdiği önem nedeniyle ekonomi politikalarında daha düşük bir önceliğe sahiptir.[13] Çevresel sorunların yaygınlığı ile birlikte, birçok iktisatçı, ekonomik sürdürülebilirlik için çevresel sürdürülebilirliğin de bulunması gerekiyorsa, genel sistemin çevre ve ekonomi arasındaki dengenin tanımlanmasına izin vermesi gerektiği fikrini benimsemiştir.[14] Ekonomi politikası oluşturucular doğal çevrenin işlevlerini, özellikle atıklara yutak olması ve hammadde ve kolaylıkların sağlanması için kullanmaya başladılar.[15]
Ekonomistler arasında doğal sermayenin nasıl hesaplanacağı, özellikle kaynakların bilgi ve teknoloji ile değiştirilip değiştirilemeyeceği ya da çevrenin yenilenemeyen ve sınırlı olan kapalı bir sistem olup olmadığı tartışmaları devam ediyor.[16] Ekonomik modeller çevresel kaynak yönetimini etkiler, zira yönetim politikaları doğal sermaye kıtlığı hakkındaki inançları yansıtır. Doğal sermayenin sınırsız ve kolayca ikame edildiğine inanan biri için çevre yönetimi ekonomi ile ilgisizdir.[6] Örneğin, kapalı ekonomik sistemlerin neoklasik modellerine dayanan ekonomik paradigmalar öncelikle kaynak kıtlığı ile ilgilidir ve dolayısıyla çevreyi bir çevresel kaynak yönetimi stratejisi için ekonomik bir dışsallık olarak yasallaştırmayı öngörür.[6] Bu yaklaşım genellikle 'Komuta ve kontrol' olarak adlandırılır.[6] Colby, aralarında 1990'lardan bu yana daha fazla ekolojik ekonomiye doğru bir geçiş de bulunan, ekonomik paradigmaların gelişimindeki eğilimleri belirlemiştir.[6]
Ekolojik sistemlerin davranışı ve tepkisi hakkında önemli belirsizliğin kısa vadeli eylem çağrıları ile eşleştirilmesi zor bir gerçeklik teşkil eder ve birçok çevresel kaynak yöneticisi için ortak bir sorun kaynağıdır.[17] Çevrenin bilimsel analizi, ekolojik belirsizliğin çeşitli boyutlarını ele alır.[18] Bunlar arasında şunlar sayılabilir: ekolojik değişkenler arasındaki ilişkilere ilişkin yanlış tanımlamalar veya bilgi eksikliğinden kaynaklanan yapısal belirsizlik; tam olarak bilinmeyen ancak tanımlanmış bir dizi sonuç yaşama olasılığı açısından değerlendirilebilen ve raporlanabilen parametre değerleriyle ilişkili belirsizliğe atıfta bulunan parametre belirsizliği; ve şans veya ilgisiz faktörlerden kaynaklanan "stokastik belirsizlik".[18][19] Uyarlanabilir yönetim, karşıtları olsa da, yüksek düzeyde belirsizlik durumlarıyla başa çıkmak için yararlı bir çerçeve olarak kabul edilir.[20][21][22][23]
Çevresel kaynak yönetiminin arkasındaki ortak bir bilimsel kavram ve itici güç taşıma kapasitesidir. Basitçe söylemek gerekirse, taşıma kapasitesi, belirli bir kaynağın sürdürebileceği maksimum organizma sayısını ifade eder. Taşıma kapasitesi kavramı, tarih boyunca birçok kültür tarafından anlaşılırken, kökleri Malthus teorisine dayanmaktadır. AB'de Su Çerçeve Direktifi'nde bunun bir örneği görülebilir. Bununla birlikte, Batı bilimsel bilgisinin çevresel kaynak yönetimindeki değişkenlerin etkileşiminin bütün karmaşıklığıyla başa çıkmak için genellikle yetersiz olduğu iddia edilmektedir.[24][25] Bu endişeler son zamanlarda, uyarlanabilir eş yönetim topluluk temelli doğal kaynak yönetimi ve geçiş yönetimi gibi yaklaşımlara yansıyan geleneksel bilgi dahil olmak üzere farklı bilgi sistemlerini dahil etmek için çevresel kaynak yönetimi yaklaşımlarındaki bir değişiklikle ele alınmıştır.[26][26][27][28][29][30][31][32]
Çevresel kaynak yönetiminde sürdürülebilirlik, bir kurumun içindeki ve dışındaki ekonomik, sosyal ve ekolojik sistemlerin yönetilmesini, böylece kendisini ve içinde bulunduğu sistemi sürdürebilmesini içerir.[33][34] Bu bağlamda sürdürülebilirlik, sınırlı bir gezegende sonsuz büyüme için rekabet etmek yerine, gelişimin daha fazla kaynak tüketmeden yaşam kalitesini artırmasını ima eder.[35] Çevresel kaynakları sürdürülebilir bir şekilde yönetmek, sürdürülebilirlik değerlerini tüm düzeylerde dışa tasvir eden ve onları çevredeki paydaşlara pekiştiren, bu değerleri aşılayan örgütsel değişiklik gerektirir.[33][34] Sonuç, kurum toplum ve çevre arasında simbiyotik bir ilişki olmalıdır.
Birçok etkili etmen çevresel kaynak yönetimini sürdürülebilirlik konularını dikkate almaya zorlamaktadır. Günümüzün ekonomik paradigmaları doğal çevreyi korumaz, ancak insanların biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetlerine bağımlılığını derinleştirir.[36] Ekolojik olarak, büyük boyutta çevresel bozulma ve iklim değişikliği insanlığın bağlı olduğu ekolojik sistemlerin istikrarını tehdit etmektedir.[34][37][38][39][40][41] Sosyal olarak, zengin ve fakir ve küresel Kuzey-Güney bölünmesi arasında giderek artan fark, temel insan ihtiyaçlarına, haklara ve eğitime erişimin reddedilmesine neden olmakta ve daha fazla çevre tahribatına yol açmaktadır.[34][41][42][43] Gezegenin kararsız durumuna birçok antropojenik kaynak neden olur.[39] Sosyal ve çevresel değişime son derece güçlü katkıda bulunan bir faktör olan modern kurumlar, yüksek düzeyde etkili sonuçlar elde etmek için çevresel kaynak yönetimini sürdürülebilirlik ilkeleriyle uygulama potansiyeline sahiptir.[33][34] Çevresel kaynak yönetimi ile sürdürülebilir gelişme elde etmek için bir kuruluş, sürdürülebilirlik ilkeleri dahilinde, sosyal ve çevresel hesap verebilirlik, uzun vadeli planlama; güçlü, paylaşılan bir vizyon; bütüncül bir odaklanma; gücü daha alt seviyelere dağıtılması ve fikir birliği ile karar verme; geniş paydaş katılımı ve adalet; şeffaflık önlemleri; güven; ve esneklik değerleri de dahil olacak şekilde çalışmalıdır.[33][34][44]
Günümüzün hızlı sosyal ve ekolojik değişiklik ortamına uyum sağlamak için bazı kuruluşlar yeni araçlar ve kavramlar üzerinde denemeler yapmaya başladı.[45][46] Daha geleneksel olan ve hiyerarşik karar almaya bağlı olanlar, etkili katılımı destekleyen yanal karar verme talebiyle uğraşmakta güçlük çekmektedir.[45] İster etik meselesi, isterse sadece stratejik avantaj olsun, kuruluşlar sürdürülebilirlik ilkelerini içselleştirmektedir.[46][47] Dünyanın en büyük ve en kârlı şirketlerinden bazıları sürdürülebilir çevresel kaynak yönetimine geçiyor: Ford, Toyota, BMW, Honda, Shell, Du Port, Sta toil, Swiss Re, Hewlett-Packard ve Unilever.[33][34] Boston Consulting Group tarafından, farklı bölgelerden, iş pozisyonlarından ve sürdürülebilirlik, endüstri ve kuruluşların boyutları ile ilgili uzmanlardan, 1.560 iş liderine ulaşan kapsamlı bir çalışma, sürdürülebilir uygulamanın birçok faydasını ve uygulanabilirliğini ortaya koydu.[47]
Çevresel kaynak yönetiminin sürdürülebilirliğinin iyileşmesine rağmen, kurumsal sürdürülebilirliğin henüz pazarlarda faaliyet gösteren küresel şirketlerin çoğunluğuna ulaşamadığını belirtmek önemlidir.[33][34][44] Kuruluşların çevresel kaynak yönetimi ile sürdürülebilir uygulamaya geçişlerini önleyen üç temel engel: sürdürülebilirliğin ne olduğunu anlayamamak; geçiş için ekonomik olarak uygulanabilir bir durumu modellemekte zorluk çekmek; ve kusurlu bir icra planına sahip olmak veya icra planının olmamasıdır.[47] Bu nedenle, bir kuruluşu çevresel kaynak yönetiminde sürdürülebilirliği benimseyecek şekilde değiştirmenin en önemli kısmı, sürdürülebilirliğin söz konusu kuruluş için ne olduğu konusunda ortak bir vizyon ve anlayış oluşturmak ve iş durumunu netleştirmek olacaktır.[47]
Kamu sektörü, genel devlet sektörünü ve merkez bankası dahil tüm kamu şirketlerini kapsamaktadır.[48] Çevresel kaynak yönetiminde kamu sektörü doğal kaynak yönetimi ve çevre koruma mevzuatlarının uygulanmasından sorumludur.[2][49] Kamu sektörünün çevresel kaynak yönetimindeki geleneksel rolü, kamu adına kalifiye teknisyenler aracılığıyla mesleki muhakeme sağlamaktır.[45] Zorlu çevresel sorunların artmasıyla birlikte kamu sektörünün çevresel kaynakları yönetmek için alternatif paradigmaları incelemesi sağlanmıştır.[45] Bu, kamu sektörünün sürdürülebilir doğal kaynak yönetimi davranışlarını teşvik etmek için diğer sektörlerle (diğer hükûmetler, özel ve sivil dahil) işbirliği içinde çalışmasına neden oldu.[49]
Özel sektör özel şirketleri ve hanehalklarına hizmet veren kâr amacı gütmeyen kuruluşları içermektedir.[50] Özel sektörün çevresel kaynak yönetimindeki geleneksel rolü doğal kaynakların geri kazanılmasıdır.[51] Bu tür özel sektör geri kazanım grupları arasında madencilik (mineraller ve petrol), ormancılık ve balıkçılık organizasyonları bulunmaktadır.[51] Özel sektörler tarafından üstlenilen çevresel kaynak yönetimi, kaynak türüne, yenilenebilir veya yenilenemez ve özel ve ortak kaynak olmasına bağlı olarak değişmektedir (ayrıca Müşterekler Trajedisi bölümüne bakınız).[51] Özel sektörden çevre yöneticilerinin de dinamik bir sosyal ve politik ortamda işbirliğini yönetme becerisine ihtiyaçları vardır.[45]
Sivil toplum, toplumların gönüllü olarak kendilerini örgütledikleri ve geniş bir çıkar ve ilişki yelpazesini temsil eden derneklerden oluşur.[52] Bunlar toplum temelli örgütleri, yerli halk örgütlerini ve sivil toplum kuruluşlarını (STK)) içerebilir.[52] Güçlü kamuoyu baskısıyla çalışan sivil toplum, kaynak yönetim planlarının, özellikle de arazi yönetim planlarının uygulanmasına karşı yasal haklarını kullanabilir.[45] Sivil toplumun çevresel kaynak yönetimindeki amacı karar verme sürecine halkın katılımı aracılığıyla dahil edilmektir.[45] Halkın katılımı, doğal kaynaklarla ilgili sosyal sorumluluk duygusunu harekete geçirmek için etkili bir strateji olabilir.[45]
Tüm yönetim işlevlerinde olduğu gibi, etkin yönetim araçları, standartları ve sistemleri gereklidir. Bir çevre yönetim standardı veya sistemi veya protokolü, bazı nesnel ölçütlerle ölçülen çevresel etkiyi azaltmaya çalışır. ISO 14001 standardı çevresel risk yönetimi için en yaygın kullanılan standarttır ve Avrupa Eko-Yönetim ve Denetim Programıyla (EMAS) aynı çizgidedir. Ortak bir denetim standardı olarak ISO 19011 standardı bunun kalite yönetimi ile nasıl birleştirileceğini açıklar.
Diğer çevre yönetim sistemleri ISO 14001 standardını temel alma eğilimindedir ve birçoğu bunu çeşitli şekillerde genişletir:
Performans denetimi ve tam maliyet muhasebesi kullanarak yukarıdan aşağıya yönetim "sistemleri" oluşturmak yerine basit ayrımlar yapmaya dayanan başka stratejiler de vardır. Örneğin, Ekolojik Akıllı Tasarım, ürünleri sarf malzemeleri, hizmet ürünleri veya dayanıklı ürünler ve satılamaz (kimsenin satın almaması gereken toksik ürünler veya çoğu durumda bunun farkına varmadan satın alınan ürünler) ürünlere böler. Herhangi bir satın alma işleminin kapsamlı sonuçlarından satılamaz olanları ortadan kaldırarak, sistemler olmadan daha iyi çevresel kaynak yönetimi sağlanır.
Son zamanlardaki başarılı vakalar entegre yönetim kavramını ortaya atmıştır. Daha geniş bir yaklaşımı paylaşır ve disiplinlerarası değerlendirmenin önemini vurgular. Tüm vakalara uyarlanamayan ilginç bir kavramdır.[54]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.