Türkiye'de Ermeni Kırımı'nın mirası
From Wikipedia, the free encyclopedia
1915 ve 1917 yılları arasında en az 800.000 Ermeni'nin öldürüldüğü Ermeni Kırımı,[2] yaşanmasından uzun yıllar sonra bile Türk toplumunda hissedilecek derin etkiler bıraktı[kaynak belirtilmeli] .Anadolu Hareketi'nin 1919 tarihli bir yayını, Ermenilere karşı sistematik bir "imha" politikasının uygulandığını ve İttihat ve Terakki liderlerinin "insanlığın en büyük suçluları arasında" olduğunu kabul ediyordu.[3] Ermeni tarihçi Vahan Avetyan'a göre, 1920ler boyunca Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni bir devlet kurma projesinin önemli bir parçası olarak Kırım'ın Türk tarihinden silinmesi denenmişti.[4]
Bu maddenin tarafsızlığı konusunda kuşkular bulunmaktadır. (Mayıs 2024) |
Daha öncelerde nispeten bölünmüş olan, Kırım'a dair resmî Türk görüşü, 1974 ve 1990 yılları arasında kaynaşmaya başladı.[5] Türkiye'nin resmî duruşu, Ermenilerin "tehcir" sırasında gerçekleşen ölümlerinin bir "soykırım" olarak kabul edilemeyeceği yönündedir, bu da pek çok farklı argümanla desteklenen bir tutumdur, bu argümanlara cinayetlerin kasıtlı olmadığı veya sistematik olarak organize edilmediği; Ermenilerin kültürel bir grup olarak Rusya'ya sempati duyan bir tehdit oluşturması nedeniyle tehcirin haklı olduğu;[6] Ermenilerin Osmanlı hükûmetinin kasıtlı bir eylemi olmadan açlıktan öldüğü; aynı yıllarda Ermeniler tarafından Türklere karşı gerçekleştirilmiş katliamların varlığı ve Ermeni çeteleri örnek verilebilir.[7] Olaylar için soykırım teriminin kullanılmasının yanlış olduğunu yasal yüzeyler ile savunan bazı diğer argümanların arasında ise 2007 ve 2015 yılları arasındaki yargı süreci Perinçek-İsviçre Davası ve soykırım teriminin 1943 yılına kadar kullanılmaması verilebilir. Müslüman-Türk katliamları sırasında öldürülen Müslüman Türklerin sayısı (bu sayı bazı tahminlere göre 5.5 milyon kadardır[8]) veya I. Dünya Savaşı boyunca ölen Türkler de sıklıkla Ermeni ölümlerinin sayısını hafifletmek için kullanılır.
Bir Der Spiegel makalesi, Türk tarihyazımının konuya bakışını şu şekilde ele alır:[9]
“ | Büyükelçi Öymen, "Dedelerinizin suçlarını, eğer gerçekten işlenmiş olmasalardı kabul eder miydiniz?" diye sordu. Ancak İstanbul merkezli haftalık Ermenice yayın organı Agos'un editörü ve genel yayın yönetmeni Hrant Dink, problemin tam da bu sorunun içinde yattığını söylüyor. Türkiye'nin önde gelenleri, Osmanlı geleneğinden asla gerçekten vazgeçmediler; faillere baktıklarında namusunu korumak zorunda hissettikleri babalarını görüyorlar. Bu gelenek hem soldan hem de sağdan Türk milliyetçilerine bir kimlik duygusu aşılıyor ve okul sistemi aracılığıyla nesilden nesile aktarılıyor. | ” |