Remove ads
Hindistan merkezli bir din Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Hinduizm (Sanātana Dharma - सनातन धर्म, "Ezeli-Ebedi Töre" veya Vaidika-Dharma - वैदिक धर्म, "Vedik Töre"), çok kapsamlı inanç ve yaşam felsefesinin toplamıdır.[2] Özellikle Hindistan, Nepal ve Bangladeş'te yaygındır.[2] Günümüzde yaklaşık 1.25 milyar izleyeni ile Hristiyanlık ve İslam'dan sonra üçüncü sırada yer alan Hinduizm inancının neredeyse tüm takipçileri Hindistan ve çevresinde bulunmaktadır.[2] Budizm ve Zen Budizmi gibi çeşitli ekoller Hinduizm'den kaynaklanıp ayrılmıştır.[2]
Tür | Hayat felsefesi |
---|---|
Milliyet | Çoğunlukla Hintler |
Sınıflandırma | Dharmik Dinler |
Aktif saha | Hindistan Bangladeş Nepal |
Kutsal metin | Upanişad Bhagavat Gita |
Tanrı | Yüce Tanrı (İşvara/Bhagavan) |
İbadet yeri | Manastır |
Kutsal yerler | Ganj Nehri |
Kuruluş | MÖ 500 ile MS 300 arası[1] |
Kuruluş yeri | Hindistan |
Kurucu | Bilinmemektedir |
Takipçi | 1.2-1.35 milyar |
Hinduizm, tapınılan birçok Deva'ya sahipken; tüm varoluşun Mutlak Varlık (Parabrahman) ve Nihai Benlik (Paramātman) olarak nitelendirilen Yüce Tanrı'dan kaynaklanıp O'na dayandığı görüşüne sahiptir. Hinduizm'de farklı mezheplerce farklı suretlere Yüce Tanrı denilmişse de, Hinduların mezhep fark etmeksizin geneli İşvara'nın Yüce Tanrı olduğunu kabul eder. Hinduizm'in ana ekolü olan Vaişnavizm'de Krişna/Vişnu İşvara'dır, ardından gelen Şaivizm ve Şaktizm'de sırasıyla Şiva ve Şakta/Devi İşvara olarak kabul edilir. Yüce Tanrı ayrıca Bhagavan ve Svayam Bhagavan kavramlarıyla da anılır ve bu terimler genellikle Krişna ve Vişnu'ya işaret eder.
Hinduizm'in Kökeni, adından da aldığı gibi Hindistan’a dayanır. Bu dine mensup kişilere Hindu, Dharmi veya Sanatan denir. Hindular, dinlerini varoluşsal hakikat ve bu varoluşsal hakikatten doğan yaşam tarzı ve yolu olarak benimserler. Hinduizm'in en eski klâsik metinleri Vedalar'dır.
Hinduizm, sonradan gelişen bir kavramdır. İlk zamanlarında Hindistan'ın farklı bölgelerinden, Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist veya Jain olmayan kişilerin bir araya gelmesiyle oluşan bir grup olarak başladı; ancak zaman içinde hızla gelişti. 19. yüzyılın ilk yarısında İngilizce konuşulan ülkelerde bu kavram bir kimlik kazandı ve Hindutva’nın (Hindu köktenci hareketi) gelişimiyle bir ideoloji olarak anılmaya başlandı. Bunlardan farklı olarak Hint Anayasası'nda Hinduizm; Jainizm, Budizm ve Sihizm’i içeren bir tanım olarak belirtilir.
Hinduizm batınî, yani ezoterik bir dindir. Bu inançta kişi, benliğine içkin olan mutlak hakikati kişisel olarak tecrübe eder, bu tecrübede birey; kendinin, sonsuz farklı ruhun ve Tanrı'nın birlik halinde olduğu idrakına sahip olur. Hinduizm'in başlangıcı belli değildir ve kayıtlı tarihten öncesine kadar uzanır. Hinduizm, M.Ö. 1500'lerde Veda'ların yazıya geçirilmesinden çok daha önce de mevcuttu. M.Ö. 3000 yıllarında Pre-Harappa ve Harappa dönemlerinde İndus uygarlığında görülen bir inançlar bütünüydü. Bu dönemden kalma çeşitli Şiva heykel kalıntıları bulunmuştur. Tek tanrılı dinlerde görüldüğü gibi bir peygamber ya da kutsal kitap anlayışı yoktur.
Hindular, yaşam ve ölümün sürekli birbirini izlediğine, yani reenkarnasyona inanır. Din öğretmenleri “Guru”lar, onların inançlarında büyük önem taşırlar. Tanrıbilimleri ve felsefeleri bütünüyle ayrı olsa bile Hindular birlikte dua eder ve birlikte kutlama yaparlar. “Çeşitlilik içinde birlik” Çağdaş Hinduizm'de sıklıkla kullanılan bir kavramdır.
Hinduizmde en önemli ilke dharmadır. Dharma, insanların toplumsal ve dinsel konumlarının gereği davranış biçimlerinden dinsel uygulama tarzlarına kadar uzanan ilkeler bütününe işaret eden bir kavramdır. En üstte bulunan gerçekliğe tapar ve bütün insanların gerçeği fark edeceğini belirtir. Hinduizmin çoğu mezhebine ve inanışına göre sonsuz bir cehennem ve lanetlenme diye bir şey yoktur. Yalnız, M.S. 1300 yıllarında Madhva'nın kurmuş olduğu Vaişnavizm'in Dvaita inanışına göre sonsuz lanetlenme olgusu vardır. Madhva ruhları üçe bölmüştür:
Hinduizm, tüm varlıkları biricik kaynağın açılımları kabul eden tekçi bakış açısından, ikiciliğe, Orta Doğu dinlerindeki gibi yüce bir Tanrı'ya dayalı deizmden, çok tanrıcılığa bütün ruhsal yolları kabul eder ve geçerli sayar.
Her varlık kendi yolunu seçmekte özgürdür; bunu ister duayla, ister içine kapanmayla, ister dalınçla yapar, isterse özverili davranışlarla. Tapınaklarda tapınmaya, kutsal metinlere ve guru disiplini geleneğine önem verir. Dinsel bayramlar, haç, kutsal ilahiler ve evlerde tapınak uygulanan geleneklerdir.
Hindu yolunu sevgi, şiddetten kaçınma, iyi davranışlar ve doğruluk yasası tanımlar. Bütün karmalar temizlenene, Tanrı ayırt edene dek her varlık yeniden bedenlenir. Muhteşem kutsal tapınakların, Hindu evindeki huzur dolu dindarlığın, doğaötesi, yoga ve bilimin önemi büyüktür.
Hinduizmde, ilk kez M.Ö. 800'lü yıllarda Brihadaranyaka Upanişad'ta ayrıntılı olarak açıklanan karma ve reenkarnasyon inançları bulunmaktadır.
Kişinin hayatında yaptığı, düşündüğü, duyumsadığı tüm olgular ve ussal nitelikler, kişinin gelecekteki hayatını ve bütün kişilik özelliklerini, alınyazısımı biçimlendirir, başka bir deyişle Hinduizme göre kişi, farkında olarak veya olmayarak kendi yazgısını yaratmaktadır, Tanrı bu yazgıya "kötü" bir etki bırakacak bir şekilde karışmaz, yani kişinin hayatında başına gelen kötü olayların hiçbirinin arkasında "Tanrı" yoktur ancak eğer kişi Tanrı'ya derin ve içten dua ederse Tanrı, kişinin karmasına iyi etki edebilir.
Yüksek çakralarda bulunan akaşik bellek, kişinin dünya hayatında, göksel boyutlarda ve diğer varoluş biçimlerinde yaptıklarını, düşündüklerini, ussal özelliklerini, ruh etkilemeleri biçiminde bir nevi "kayıt" etmektedir.
Hinduizmin kabul ettiği inançlar genel olarak şunlardır:
Hinduizme göre insanın yaşamında başına gelen kötülükler ve yıkımların Tanrı ile ilgisi yoktur, Tanrı asla hiçbir şekilde kötülüğe ve yıkıma neden olmaz. Tanrı, doğa yasalarını yaratması gibi, karma yasasını da var etmiştir, böylece kişi, kaderini kendisi yazmaktadır ancak "sevgi" olan Tanrı, eğer derin bir şekilde istenirse insanların karmalarına iyi etkiye neden olacak bir biçimde karışabilir. Hinduizmde Karma üç çeşittir:
Prarabdha Karma, karmanın değiştirilemez bölümüdür, dolayısıyla bir "sonuç"tur ve yaşanmak, katlanılmak zorundadır. Ok atanın attığı oka benzer: ok yaydan çıkmış ve okçunun artık elden çıkan ve "yazgısını yaşayacak" olan ok üzerinde yapabileceği bir şey yoktur. Tek yapacağı "Kriyamana Karma"yı, yani var olan durumunun karmasını en iyi şekilde yapıp yeni okunu en iyi şekilde kullanmaktır.
Kişi bütün karmaları temizleninceye ve ruh evrimini tamamlayıncaya dek doğum ölüm döngüsünde (samsara) kalır, artık öğrenilecek, geliştirilecek bir şey kalmayınca Mokşa adı verilen kurtuluşa ulaşılır ve artık yeniden doğum, samsara son bulur.
Hinduizm, günümüzde Hindistan, Nepal, Bangladeş, Sri Lanka, Bali ve hatta Mauritus, Güney Afrika, Fiji, Singapur, Malezya, Surinam, Trinidad ve Tobago'da ve ayrıca, özellikle İngiltere olmak üzere Avrupa'da yayılmaktadır. Bu yayılma, 19. ve 20. yüzyıllarda Hint tüccar ve işçilerin büyük bölümünün göç etmesiyle gerçekleşti. Sonraki yayılma ise, son on yıllık sürede Hint yabancı işçilerin Basra Körfezi'ne göç etmesiyle gerçekleşti.
Max Müller tarafından ortaya atılan bir teoriye göre, M.Ö. 2000 yılında, İndus Vadisi Uygarlığının sona ermesinden sonra Kuzey Hindistan'dan gelen Aryan Kabilesi o dönemden sonraki kültürleri önemli ölçüde etkiledi. Bâzı Hint tarihçilerine göre Aryanlar yerleşik kabile olsalardı günümüze kadar egemenliklerini sürdürürlerdi.
Bulunan en eski Hint yazıları Rigveda, Sama, Yajurveda ve bâzı astronomik metinleri de içeren Atharvaveda’dır. Bu en eski Hint yazılarının hangi tarihte yazıldığına ilişkin kesin bilgiler yoktur. Bu yazılar, hayvan ve bitkilerin kurban edildiği eski dinî yaşam biçimi, abdest şekilleri, ilahiler ve tanrılar hakkında belirli bilgiler verir. O zamanlarda henüz ana tanrılardan sayılmayan Vişnu, Brahma ve Saraswati Tanrılarına günümüz Hinduizm’inde tapılmaktadır.
Eski Vedik dininde tapınak ya da tanrının resmedilmesi geleneği yoktu. Tanrılara, kurbanların yakılmasıyla tapılırdı. Kutsal soma suyu, Ghi (tereyağı), süt, ekmek ve bazen de hayvan eti kurban edilirdi. Hinduizm; eski Hint dinlerinin ve muhtemelen kuzeyden göç eden Aryanların dininin farklı sistemlerinin bir araya gelmesidir. Tarihi karanlıkta kalmış, Hindistan’a ilk yerleşen insanların büyük bir kısmı, zaman içinde güneye doğru yerleşmiştir. Lingam kültü, kutsal hayvanlar ve tanrıçalara tapma gibi unsurlar bu kültüre aittir.
Tarihi kesin olmamakla birlikte M.Ö. yaklaşık 1200 yıllarında Rigveda‘da Aryanların aksine Tanrıların kendilerine özgü doğa güçlerinin olduğu belirtilmiş ve yazılarda altın, savaş ve tanrının özüne dair konulardan bahsedilmiştir. "Hakikat olana, bilgeler birçok isim takar, ona Agni, Yama Matarishvan derler" (Rigveda 1.164.46)
M.Ö. 800'lü yıllarda Brahman kast sistemi, Hinduizm'in bir sonraki gelişim aşamasını önemli ölçüde etkilemiştir. M.Ö. 700–500 arasında olduğu düşünülen bu yeni düzen Upanişad dönemiyle başlamıştır. Kast sistemi, Brahmanlar ve Aranyakaslarda da söz konusu olmuş ve Upanişad felsefesiyle tamamen hayata geçmiştir. Bu üç sınıf da (Brahman-Aranyakas ve Upanişad) Hint geleneklerini devam ettirmiştir; fakat buna rağmen bu sınıflar arasında geçişken sınırlar vardır.
Brahmanlar; karmaşık kurban teolojisi geliştirirken Aranyakaslar, yerleşim yerlerinin uzağındaki gizli öğretileri inceleyen Orman Kitabı'nı ele almışlardır. Upanişadlar ise mistik (esrarlı) olayları incelemiştir. Reenkarnasyon, yoga ve karma konularıyla ilgili yüzyıldan uzun süren 250 yazıyı bir araya getirip özellikle 13 Vedikli Upanişadlar, sonraki Hinduizm'in temelini oluşturmuşlardır.
Upanişad döneminin sona ermesi bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Hindoloji'de Brahmanizm, sonraki zamanlarda Hinduizm olarak adlandırılmıştır. Muhtemelen M.Ö. 500 yılından itibaren Hinduizm geleneği bugünkü asıl şeklini almıştır. Hinduizm geleneğinin dili, Hint-Avrupa dil ailesinden Sanskritçedir. Ana Tanrıları Brahma, Vişnu ve Şiva'dır. Onların adına tapınaklar, heykeller yapmış, törenler, ayinler düzenlemişlerdir.
M.Ö. 200-M.S. 400 yıllarındaki destanlarda, Hindu inancına göre Vişnu tanrısının, Krişna ve Rama olarak insan bedenine girdiği yazılmaktadır. Marayana ve Mahabharata o döneme ait, hâlâ yaygın olarak okunan şiirlerdir. Mahabharata'nın en önemli kısmı didaktik şiir olan Bhagavadgita'dır. Bu dönemde ayrıca çeşitli dinlerin şekilleri oluşmuş, Şaktizm, Shaivism ve Vaishnavism gibi tek tanrılara tapılmıştır. Brahman öğretisi ise Dharma Sutra ve Dharma Shastra içinde derlenmiştir.
400 ve 1000'li yılları takiben birçok tarihçi ve Puranalar mitolojik ve öğretici yazıları sınıflandırmışlardır. Bu dönem ayrıca Tantrik geleneklerinin başladığı zamandır.
İlk Hindu kuralları 8. yüzyılda filozof Shankara tarafından düzenlenmiştir.
711 yılından itibaren Sind'in Müslüman orduları tarafından fethedilmesiyle Hindistan'da İslam varlığının etkisi görülmüştür. Gazneliler Hanedanlığından önce duraklama dönemi yaşayan bu ülke, 11. yüzyılın sonunda Gazneliler tarafından Panjab'a kadar genişletilmiş, Muhammed Ghuri ve eski Delhi sultanlarının da etkisiyle Kuzey Hindistan'ın büyük bir bölümü ele geçirilmiştir.
Bu bağlamda Hindistan'ın işgal edildiğini söylemek çok doğru değildir; çünkü Müslümanlarla olan bu ilişkinin temelinde, 19. yüzyıl İngiliz sömürgeciliğine karşı olmaları ve sömürgecilik zamanından önce de bu ülkenin çıkarlarını korumaları yatmaktadır. Aslında Hindistan ve Ganj bölgeleriyle, Budizm'in eski merkezlerinden Afganistan ile Orta Asya arasında yüzyıllardır kurulmuş bir ilişki vardır.
Fakat buna rağmen Müslüman ve Hinduların o zamanki önyargıyla yazılmış (tek taraflı) tarih kitaplarına baktığımızda farklı hükümdarların kendi menfaatlerinin peşinde olup Müslüman ve Hindular arasında derin ve amansız bir düşmanlığın olduğu belgelenmiştir.
Son olarak Kuzey Hindistan'daki mevcut siyasi çekişmelere rağmen, önemli olan oradaki yerel kültürlerin birçok alanda zenginleşmesidir. Örneğin; mimari, edebiyat ve görsel sanatlar, siyaset bilimi ve yönetimi, aynı zamanda dinî alanlardaki etkileşimler bu kültürel zenginliğin örnekleridir. Ayrıca, Panjab'da, kuzey ve batı Hindistan'da sufizm etkisi sadece Müslümanlarda değil, diğerlerinin de yerel dinî kimliklerinin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. Farklı dinsel uygulamaların ortaya çıkması, özellikle aziz sûfîlerin mezarları bu etkileşime örnektir.
1911'li yıllarda İngiliz sömürgeciliğiyle yönetilen Gujarat bölgesindeki nüfusu yaklaşık 20.000'i bulan Müslüman Hindular sayesinde bölgede yaşayan halkın dinî hayat şekilleri, kültürleri bütünleşmiştir.
16. ve 17. yüzyılları arasında Moğollar, farklı hükümdarların ve soylu Müslümanların, Ortodokslara verdiği tavsiyelere ve Hint tapınaklarına yapılan yıkımlara rağmen, Kuzey Hindistan'ı İslam etkisine almıştır. Günümüzde de hâlâ var olan çok sayıda Hindu İdaresi yetkilileri ve Moğol saraylarından ordu komutanları bir araya getirilmiş, özellikle Gujarat bölgesindeki deniz aşırı ticaretle uğraşan insanlar üzerinde yoğun bir hâkimiyet kurulmuştur. Bu kıtada Müslümanların hüküm sürdüğü bu dönemde Hindistan'da yaşayan Müslüman ve Hindular arasında geniş ölçüde barışçıl bir ortak yaşam alanı sağlanmıştır. Ayrıca; Sihizm 16. yüzyılın başlarında Panjab'da doğmuştur.
Moğol İmparatorluğu'nun duraklaması, Hinduizm'i, Hristiyanlığı ve Batı düşünce felsefesini karşı karşıya getiren East India Company (İngiliz sömürgeciliğini Hindistan'da uygulayan ve Hindistan'ın “geleneksel yapısı”nı çökerten şirkettir), yani “Doğu Hindistan Şirketi”nin Hindistan’da etkinlik bakımından genişlemesiyle başlamıştır.
19. yüzyılda Hindistan ve Avrupa’nın karşı karşıya gelmesiyle, Hindistan’da çeşitli dinî ve sosyal reform hareketleri ortaya çıkmıştır. Hinduizm’deki Kast sistemi ve dulların yakılarak öldürülmesi geleneği sorgulanmaya başlanmıştır. Bu gelişmeyle birlikte Hindular daha önce hiç üzerinde düşünmedikleri birlik, bütünlük kavramlarını hayatlarına sokmuşlardır.
Neo-Hinduizm başlangıcından beri bağımsızlık mücadelesi içindedir. Hindistan’daki Hristiyan misyonerler, Hristiyanların kendi dinleriyle ihtilafa düşmelerine neden olmuşlardır. Avrupalı Hindologların Sanskritçeden İngilizceye çevirilerinin basılması, geleneksel kayıtların Hindistan’da çok daha geniş bir kitleye ulaşıp, daha anlaşılır olmasını sağlamıştır. Çeşitli kuruluşların temeli bu dönemde atılmıştır.
1828 yılında Ram Mohan Roy tarafından Kalkutta’da kurulan “Brahmo Samaj” tek tanrılı bir yaklaşım geliştirmiş, şekille gösterilemez, mutlak ve tek bir Tanrı olduğunu belirtmiştir.
1875 yılında Dayananda tarafından Mumbai’de kurulan Arya Saman, Hinduizm’i sonraki olumsuz etkilerden, örneğin Puranalardaki bozulmalardan, kurtarmayı istemiş, çok tanrıcılığı ve Kast sistemini reddetmiş ve vahiy kaynağı olarak sadece Veda’yı kabul etmiştir. Her iki kuruluş da resimlere tapınmaktan kaçınmış, sosyal reformlar için çaba sarf etmiştir.
Hristiyan misyonerliğini takiben Swami Vivekananda 1897 yılında Ramakrishna-Misyonu’nu kurdu. Bu misyon ile, Vedanta öğretisinin bir din olarak sayılması ve tüm dünyaya yayılmasını amaçlamıştır. Ramakrishna Misyonu’na göre dünyadaki tüm dinler aynı gerçeği müjdeler. Dinlerdeki çeşitlilik, dinlerin farklılığı sadece görünüştedir (Maya). Vivekananda’nın 1983 yılında, Chicago’da “Dünya Dinler Parlamentosu”nda yaptığı konuşmada Hinduizm’i ilk defa evrensel bir din olarak belirtmiş ve Hinduizm ilk defa Hindistan dışında bir yerde din olarak takdim edilme şansı bulmuştur. Mamatha Gandi önderliğindeki barışçıl direnişle Hindistan’daki bağımsızlık hareketleri Hint geleneklerine önemli katkılar sağlamıştır.
Hinduizm dini Budizm'den farklı bir vahiy dinidir dolayısıyla çeşitli kutsal metinlerin doğaüstü varlıklarla veya Tanrı ile ilgisi olduğuna, Tanrı'dan kaynaklandığına inanılır. Hinduizm dininde "peygamberlik" (Rişi) kavramı vardır, ancak bu kavram, ortadoğu dinlerinde algılanan "peygamberlik"ten oldukça farklıdır, ortadoğu dinlerinde peygamber, Tanrı tarafından özel olarak seçilmektedir. Hinduizm'de ise peygamberlik, "kazanılan" bir olgudur, pek çok doğum-ölüm döngüsünden geçen, oldukça "yaşlı" ve deneyimli, çok daha üst seviye olan az sayıda ruh, Tanrı ve Deva'lar ile çeşitli şekillerde iletişime geçebilir, vahyi, gizli bilgileri, Tanrısal hakikatleri alır.
Hindu kutsal metinleri öncelikle Şruti ve Smriti olarak iki kategoriye ayrılır. Şruti Sanskritçede "işitilen şey" anlamına gelmektedir. Şruti'nin belli bir yazarı bulunmamakta, kutsal kişilere (Rişiler) iletilen ilahi kayıtlar olduğuna inanılmaktadır. Vedalar, Upanişadlar ve Mahabarata destanının bir bölümü olan Bhagavad Gita Şruti kategorisi içerisindedir. Saivism mezhebinde, Şiva Agamaları da Şruti kategorisinde değerlendirilir, Şivacılara göre Agamalar, aynı Vedalar gibi, doğrudan Tanrı'dan kaynaklanmaktadır, vahiydir ve en az Vedalar kadar eskidir, binlerce yıl boyunca sözlü gelenek ile nesilden nesile aktarılmıştır. Diğer üç mezhepte Agamalar Smriti olarak kabul edilir.
Smriti ise Sanskritçede "hatırlanan/korunmaya değer şey" anlamına gelmektedir. Dindeki otoriteleri Şruti'den sonra gelir.
Smriti'nin alt kategorileri şunlardır:
18 Ana Smriti'nin isimleri:
Samhitas ve ayrıca Brahman‘lar, Aranyakas‘lar, Upanişadlara ait diğer üç (yorum) bölümlerinden oluşan, “Dört Veda“ Hinduizmin en kutsal yazılarını oluşturur. Bunlar, (sözcük kökü her şeyin sahibi olan Tanrı) “Rishis”,”sahip olan” anlamına gelen Shruti olarak adlandırılırlar. İnsanların düşünceleriyle yazdıkları varsayılan diğer tüm yazılara Smritri denir. Ramayana, Mahanharata, Bhagavad Gita ve Puranalar bu Smritrilerden bazılarıdır. Vedaların, önceleri esrarlı ve anlaşılması zor yazılar olduğu düşünülmüştür. Smitriler ise daha kolay anlaşılır, daha tanınmış ve Hindular tarafından daha çok okunmuştur.
Hint dinlerindeki gelişmeler sonucu Hinduizm adını alan din, Brahmanların hakimiyet sağladıkları dönemde ise Brahmanizm terimi ile ifade edilmiştir. Günümüzde Hinduizm ve Brahmanizm terimlerinin birbiri yerine kullanıldığı bilinmektedir. Yaygın bir anlayışa göre Hinduizm ve Brahmanizm terimleriyle, en eski Vedalar döneminden günümüze ulaşmış bulunan Hintlerin inanç, düşünüş, his ve hayat tarzları kastedilmektedir. Hint yarımadasındaki halkın çoğunun dinî inanç ve geleneklerini ifade ettiği için Hinduizm terimini kullanmaktadır. Hindular ise dinlerini "Sanatana Dharma" yani ezelî ve ebedî din veya bâkî din diye adlandırırlar. Bu dine mensup kişilere de "sanatani", yani bâkî denir.
Tarihî kayıtlardan elde edilen bilgilere göre takriben M.Ö. 1500 yılları civarında Doğu Avrupa'dan gelen Aryanlar, Hindistan'ı ele geçirirler. İki farklı halkın birbiriyle karışması sonucu dinî inanç ve geleneklerde birbirine karışır. Kökü yüzyıllar öncesine kadar uzanan bu karışım sonucu bugünkü Hinduizm ortaya çıkar. Aryan İstilası görüşüne katılmayan pek çok Batılı araştırmacı ve bilim insanı da bulunmaktadır. Bu iki ırkın karışımından meydana gelen bu gelişme beş devreye ayrılır:
Hinduizm, yaklaşık dünya nüfusunun %12'sini oluşturur. Hinduizmin tespit edilebilmiş belli bir kurucusu bilinmediği gibi kendine mahsus bir inanç sistemi ve kitabı da yoktur. Hinduizmin temelinde Brahma (Mutlak Varlık) inancı yatmaktadır. Bu husustaki geniş bilgiyi Hinduizmin kutsal metinleri olan Veda'larla Brahmana'larda bulmak mümkündür.
Hinduizm sınırsız bir vatan sevgisi ve bağlılık duygusu kavramları üzerine kurulmuş toplumsal ve siyasi olguların bir özel görüntüsüdür. Hinduizmin bir ilk lideri, temel tebliği bildiren bir ilk kurucusu olmadığı için bir anlamda kurucularının kalabalık olduğu söylenebilir.
Hinduizm, batıda bâzı çevreler tarafından anlaşıldığı aksine "yöresel, etnik" bir din olmayıp, bütün canlıların ve Evren'in dini olduğunu iddia eden evrensel bir dindir.
Hinduizm'de ortak bir kurucu yoktur. Her mezhebin bağlayıcı olan kutsal bir kitabı vardır. Örneğin; Vishnuitelerin, Bhagavatapurana; Shaktianların Devi Mahatmya'sı tanrılara ibadet etmek için kullandıkları temel eserlerdir. Buna rağmen Upanişadlar ve Mahabharata'nın bir parçası olan Bhagavad Gitalar ile Vedalar tüm Hindular için asıl kutsal kitaplardır. İlk görünüşe göre Hinduizm çok tanrılı bir din değildir. Batıdaki Din bilimciler ve Hindologlar, Hinduizm'i “Henoteizm” olarak betimler. Henoteizm bir tanrıya inanmakla birlikte diğer tanrıların da var olduğunu kabul etmektir. Yani; tek bir tanrı vardır (monoteizm). Ancak tek bir tanrı, diğer bütün tanrıların başında yer almaktadır (politeizm). Hindu Öğretileri, Evren'i bir düzen bütünü olarak ele alır; Evren', gerçek ve ahlakî kuralları içeren dünya yasası olan Dharma tarafından yönetilir.
Hinduların asıl ibadet yerleri kendi evlerinin yanındaki tapınaklarıdır. En büyük tapınakları ve hac merkezlerinden biri Güney Hindistan'da bulunan Tirumala Tirupati'dir. Kuzey Hindistan'daki Ganj üzerindeki kutsal Varanasi şehri, her zaman Hindu hacılarının akınına uğramaktadır.
Karma ve Samsara, M.Ö. 6. yüzyıldan beri bulunan yazılarda geçen ve Hinduizm'in temelini oluşturan kavramlardır. Bunlar, sonsuz Yeniden Doğuş Döngüsü (Reenkarnasyon) ve Samsara kavramlarının üstesinden gelme anlamı taşır. Upanişadlar zamanında, bireylerin ruhunun, yani varlığın özünün, Atman'ın, evrensel ruh Brahman'la özdeşleşmesi, maneviyat bilicinin gelişmesiyle başarılmıştır.
Her insan, hem evrensel hem de sosyal yasa olan; erdem, ahlak, dürüstlük, bilgelik öğretisi Dharma'yı uygulamak zorundadır; çünkü bu yükümlülükler, iyi ya da kötü eylemlerin sonucu olan Karma'yı etkiler. Hinduizm'de ayrıca genelgeçer kural olan sadharanadharma vardır. Sadharanadharma, şiddetten uzak kalma “Ahimsa”, doğruluk-dürüstlük “Satya”, sabır “Ksanti”, kendine hâkim olma “Dama”, iyilikseverlik “Danam”, misafirperverlik “Ahithi” gibi görevlerin her birey tarafından uygulanmasıdır. Bu erdemler, bu özellikler tüm insanlar için aynı ölçüde geçerlidir ve bundan başka ortak bir yasa yoktur.
Svahdharma ise farklı toplumsal tabakaların içindeki belli grupları bağlayıcı görevlerin var olduğunu belirtir. Buna göre, Kshatriya kastına mensup bir savaşçının savaş nedeniyle birini öldürmesi gerekebilir. Bu savaşçının bir düşmanı öldürmesi, onun Dharma yasası görevi olduğundan, Karma'sını kötü eylem olarak etkilemeyebilir.
Ancak; birinin bencilce, kendi egoları için başka birini öldürmesi çok kötü Karma sonuçları doğurabilir. Karma ve Dharma inancı çok güçlü bir ahlakî ve manevî ilişkiyi birleştirir. Görünen tüm haksız acıları ve sosyal eşitsizlik konularının gizemini, Karma öğretisi açıklar.
İnsanların eylemleri ve bu eylemlerin kişileri nasıl etkilediği bağlamında, Mahabharata'da birçok ifade vardır. Bu konuda en yaygın kanı, amellerin (yapıp-edilen her şeyin) sonucunun kendi kendine ortaya çıktığıdır. Ayrıca, bu konuyla ilgili farklı ifadeler de vardır: Dünyevi duygulara bağlı kalmanın iki sebebi, cehalet (avidya) ve arzulara (lobha) yenik düşmektir. Bu sebepler, duyu organlarında huzursuzluğa ve kişinin kararlarında karışıklığına yol açar. Bu durum idrak etmeye, kavramaya engel olur. Ameller, düşünme organlarına (manas) bağlantılıdır. Kavrama yetisi ve vücudun doğası bozulur.
Yapılan eylemlerin sonuçları konusunda birçok yorum vardır. Ruh ölümden sonra bedenden ayrılır ve Karmaları ölçüsünde yeniden doğar. Ve bu yeni bedende Karmalarının karşılığını bulur. İyi Karma'sı olan geçici mutlulukla sınırlandırılmış “Cennet’i” elde eder, buna karşı kötü Karma'sı olan “Cehennem”de kalır, fakat hep aynı durumda değil; Karmalarına göre, bazen de bir hayvana dönüşerek yeniden doğarlar.
Tüm iyi ameller, dinî kazançlar sağlar ve böylece Karmalar azalır. İnananlar, dinî ayinlerle, oruç tutma, kutsal gördükleri şehir Benares‘e hacca gitme, Brahmanlara hediye verme, herkese karşı yardımsever olma ve tapınak inşa etmeyle dinî kazanç elde etmeyi umarlar.
İnsan özgürdür ve kendi Karma’sından kendisi sorumludur. Karma; neden-sonuç yasası anlamına gelse de, bâzı Bhakti (koşulsuz affeden, merhametli Tanrı) inananları, Tanrı Bhakti’nin onların Karmalarını yok edeceğine ve insanları kurtaracağına güvenirler.
Fakat asıl önemli olan; kötü eylem yapıldığında bile, temiz niyetli olmak ve bencil, çıkarcı olmamaktır.
Bu ifadeler, düzenli çalışmanın temelini oluşturur. İnsanlar iyi sonuçlar almak ve kazanmak için bir şeyler yaparlar.
Bu durumun tersi ise “hiçbir şey yapmayanlar” (nivritti) eğilimi düşüncesidir. Bu dünyadan elini ayağını çeken insanların yoludur. Onlara göre acı dolu yaşamın sebebi, yaşama arzusu içinde olmaktır; yeniden doğuş ise sadece, insanın eski varlığının yeniden canlanış biçimidir. İnsan çalışarak dünyaya bağlanır, çalışmadan ve bilgelikle de kazanabilirler. İnsanın tüm bu dünyevi kazançlardan vazgeçmesi, insana sakinlik, sükunet hissi verir.
Her iki düşünce de, dünya için çalışanlar “pravritti” ve çalışmayanlar “nivritti” Mahabbarata destanında Bhagavadgita içinde yer alır. Ayrıca Gita'da yer alan Krişna'nın da Yoga'yı tercih ettiği yazılır. Göklerin Tanrısı Indra ve Kraliçe Kunti'nin oğlu Arjuna'nın bu konudaki sorusuna Krişna şu şekilde cevap verir:
İcap eden hangi eserse onu tamamla, zira eylemek, bir şey yapmamaktan iyidir; bedenin işlemleri dahi bir eylemde toplamalısın. Feragatten doğmayan her bir eylem, yeryüzü varlığına bağlanmak demektir; bu nedenle, bir eser oluştur, ama ona bağlanma! (bkz. Budizm)
Vişnuizm ve Şivaizm, Hinduizm'in en önemli mezhepleridir. Vişnu inancına göre, yüce Tanrı Vişnu dünyada çok farklı bedenlerde kendini göstermiştir. Vişnu, evrensel düzenin (Dharma) bozulup, onun kurtarışına ihtiyaç duyulduğu zaman dünyada bedenlenmiştir (Avatar).
Bilinen diğer on enkarnasyon (bedenleniş, bedenlenme) Rama ve Krişna altında gerçekleşir. Enkarnasyon öğretisine göre, en yüce Tanrı Vişnu, diğer tüm Tanrıların ve dünyadaki tüm nesnelerin yaratıcısıdır. Bâzı Vişnuizm okulları, tek Tanrı görüşünün aksine, Monistik düşünceyi savunur. Vişnuizm'de, en çok, kişiselleştirilmiş Tanrı (Bhakti) önemlidir.
Şivaizm'de Şiva'nın en yüce olduğu, diğer tanrılar üzerinde büyük bir gücü olduğu ve onları yarattığı varsayılır. Şiva'nın, kendilerini yeniden yaratmak için Himalayalar'da meditasyon yapan ve dünyadan periyodik zamanlarda yok olan Asketelerin tanrısı olduğu kabul edilir. Şiva'ya, Nataraja görüntüsü hariç, genelde antromorfem biçiminde değil, Lingam sembolüyle tapılır. Şivaizm'e inananlar Şiva Siddhanta gibi Dualist, Sinne Şankara gibi Monist ya da Şivaizm'deki Kaschmirler gibi Tantrik de olabilirler. Şivaizm'deki bâzı mezheplerde Yoga büyük önem taşır.
Şivaizm ve Vişnuizm gibi Şaktizm'in yapısı da önemli bir rol oynar.
Tanrılar, insanlar ve hayvanlar, Hindu inancına göre dünyanın Yuga zamanından beri birbirini takip eden bir döngü içinde (Samsara) yaşarlar. Ayrıca insanların yaptıkları iyi veya kötü şeyler de birikir. Bu Hindu inançlarında “yapılan her şeyin neden ve sonucundan insan kendi sorumludur” yasasına göre “Karma”, insanların eylemleri doğrultusunda onların Yeniden Doğuş'unu, Reenkarnasyonu etkiler ve Tanrı'nın bir parçası olan “Atman”la, insanın kurtuluşu başlar. Fakat Ruh herkeste farklıdır ve Tanrı'nın bedenlenişi, evrenseldir, evrensel bilinç ise aynıdır. Ruhun gelişimiyle kişisel kurtuluş, ancak üç yöntemin uygulanıp gerçekleşmesiyle oluşur. Bunlar; Bhakti Yoga, ibadet edilen Tanrı’nın sevilmesi; Karma-Yoga, eylemlerin yolu ve ayrıca Jnana Yoga, bilinçlenme yolu.
Bazen dördüncü yol olarak Raja Yoga, kralın yolu da çoğu zaman bu yöntemlerden biri olarak anılır.
Budizm’deki vejetaryenliğe ve hayvanların şiddet uygulanarak öldürülüp avlanmalarına tepki olarak Ahimsa (şiddete karşı olma) mantığıyla, Hindular et ile beslenmeyi kesin olarak yasaklamıştır. Tabii ki bu durum Vedik zamanında farklıydı; çünkü o zamanki yaşam koşulları farklıydı. Bâzı Hindu yazılarında sığır etinin, kurban eti olduğu zaman yenilebileceği yazar.
Hindular vejetaryenliği ahlaklı bir yaşam biçimi olarak görürler; onlara göre et bir katliam ürünü ve pistir. Brahmanların beklentisine uygun olarak, halkın her kesiminde vejetaryenlik vardır. Hinduların hemen hemen tümü sığır etini yemeyi reddeder. 2004 nüfus sayımına göre, Hint halkının %25’i vejetaryendir. Bu durum eyaletlerde değişiklik gösterebilir, örneğin Gujarat halkının %69’u vejetaryen iken Tamil Nadu halkının sadece %21’i vejetaryendir.
Hint mitolojisinde, inek, çok farklı şekillerde konu edilmiştir. Tanrı'nın bedenlendiğine inanılan Krişna bir taraftan Govinda, yani “inek çobanı”, diğer taraftan Gopala, kısacası “ineklerin koruyucusu” olarak betimlenir. Onun eşi Radha ise Gopi, yani “çoban kız” ve ayrıca Tanrı Şiva'nın binek hayvanı boğa Nandi'dir.
Eski Hint kültürü de bizlere dört bin yıldan uzun bir süredir, ineklerin özel değerleri olduğunu göstermektedir. Buna rağmen Neolitik zamanlarda öküzler kurban edilip yenilmekteydi. Bu durumun ne zaman ve nasıl değiştiği hâlâ netlik kazanmamıştır.
Kültür antropoloğu Marvin Harris, bu değişimi ve değişen ekonomik koşulların nedenlerini araştırmış ve devlet gelirleriyle nüfus yoğunluğunun yeterince öküz almaya yeterli olmadığını ve et ile beslenmek için gerekli besin kaynaklarının ulaşım hayvanı olarak kullanıldığını ortaya koymuştur.
Bu koşullar, ineklerin kurban hayvanı olarak öldürülmemeleri konusunda kesin bir tabu oluşturmuştur ve inek eti günümüzde de hâlâ yenmemektedir. İlginç olan ise, Brahmanların eski zamanlarda ayinlerinde sığırları kesip kurban etmeleri ve sonradan sığırların korunması için en katı kuralları yine onların koymalarıdır.
Sınıf farklılıkları gözetme, ayrımcılık sebebiyle anayasada yasak olmasına rağmen Hindistan’da yaşayan Hindular arasında belli sosyal tabakalara ayrılma (kast sistemi), toplumda hâlâ görülmektedir. Kast sisteminin temel ilkesi; doğumdan itibaren tüm insanlar arasında görevlerin, hakların, sorumlulukların ve gücün kesin çizgilerle ayrılmış olmasıdır, yani sosyal sınıflar arasında bir uçurum yaratmaktadır. Ayrı bir sınıf olan Varnalar için, yaşamlarının her alanında uyguladıkları çok farklı dinî kurallar ve ibadet kuralları vardır. Tüm kastların, kendi özel yaşamlarında, yapmakla yükümlü oldukları sorumlulukları, yerine getirmeleri mutlak (zorunlu) yükümlülükleri (Dharma) vardır. Bu sorumlulukların ihmal edilip, uygulanmaması ahlaka uygunsuz ve kötü olarak (Adharma) görülür. Kişilerden beklenen; ait olduğu kastın gerektirdiği görevleri yerine getirmesi, hayatından memnun olması ve kast içindeki herkesle iyi geçinmesidir. Toplum, dört sınıfa ayrılmış olup sınıfların vasıfları ve görevleri şunlardır:
Bu dört ana kast dışındakiler ise Dalit (“Dokunulmazlar”) olarak adlandırılır ve tuvalet temizliği, sokak temizliği gibi işlerden de sorumludurlar. Dalitlerin durumunu daha da düzeltmek için, yönetim, kamusal alanda birçok sektörde iş alanı yaratmış ve onların haklarını koruma altına almıştır. (Lonely Planet, 11th Edition, S. 58)
Kastlar, “jati” denilen, binlerce aile grupları veya sosyal topluluklardan oluşur. Bir birey olarak bir kasta bağlı şekilde doğarlar ama bazen de mesleki faaliyetlerine, yeteneklerine göre sınıflandırılırlar.
Çeşitli Hindu gelenekleri ve felsefeleri Tanrıları farklı şekillerde resmeder. Başlıca mezhepler Shivaismus (“Şaivizm“), Vishnuismus (“Vişnaizm”) ve Shaktismus'da (“Şaktizm”) tapılan Tanrılar, kadın biçimindedir. Brahma, Şiva ve Vişnu, Trimurti üçlüsü olarak tanımlanır.
Şiva ve Vişnu'nun çok farklı biçimleri ve sayısız isimleri vardır ve bunlara ibadet etmek çok yaygındır. Brahma ise şu anda sadece mitolojide geçer, ona ibadet edilmez, onun yerini alan Şakti ve Tanrıça Saraswati'ye ibadet edilir. Bunların dışında, Şiva ve Parvati'nin oğulları sayılan fil başı görünümlü Ganesha ve ayrıca Vişnu tanrısının yeryüzündeki bedenleşmiş hali, “Avatar” olarak Ramas'ın kölesi olan Hanuman gibi çok farklı sayıda görüntüleri vardır.
Aynı zamanda “Büyük Tanrıça” olarak anılan, bağımsız olan Mahadevi ve Durga gibi ya da erkek tanrı olarak anılan Saraswati ve Lakshmi gibi, tanrıların kadın eşleri, tarafları olarak anılan çok sayıda Tanrıça vardır. İnananların çoğu herhangi bir tanrıya ibadet etmekle bütün tanrılara ibadet edildiğini, çünkü tüm görüntülerin tek olduğunu varsayarlar. Krişna'nın inanları gibi en yüksek onurlu tek tanrıya ibadet edenler ise, diğer Tanrıları onun yardımcısı olan Deva olarak kabul ederler. Hinduizm’de Tanrılara resimlerle ve heykellerle ibadet etmek çok yaygındır; fakat buna rağmen Hinduların çoğu bu biçimlere tapıldığını reddeder.
Hindolog Axel Michaels, Hindu dinlerini üçe ayırmıştır. “Brahman Sanskrit Hinduizm”, “Hindu halk veya kabile dinleri” ve “tarikat-cemaatlerin dinleri” olarak ayrılan bu türlerin her biri genel kabul görmemektedir.
Bir kısmı çok tanrılı, bir kısmı tek tanrılı olan, yoğun ibadet merasimleri yapan Brahman Rahiplerinin dinidir. Vedalar, otorite olarak kabul edilmektedir. Bu din, Hinduizm ile ilgili yapılan tüm araştırmalarda ön plandadır ve halk arasında en çok saygı gören dindir.
Yerel ve genel sınıflandırmayı aşan bayramları ve çeşitleri ibadet türleri olan, ayrıca sözlü gelenekleri, halk diliyle yazılmış eserleri bulunan, çok tanrılı ve kısmen animistik (tüm varlıkların ve doğal cisimlerin canlı bir ruhunun olduğuna inanan düşünce) dinlerdir. Bu dinlerin kendi rahipleri ve taptıkları yerel Tanrıları, insanları etkisi altına aldığına inandıkları ve tanrılaştırdıkları ruhları ve kahramanları vardır. İbadet türleri Brahman Sanskrit Hinduizm'inden karışıktır.
Bâzı Hindu akımları en yüce Tanrı anlamına gelen Işvara'ya inanırlar. Bazıları da onu Deva olarak adlandırır. Onlar ayrıca bu kavramı Işvara ve insan arasında bulunan Tanrı, yarı Tanrı, Melek, göksel varlıklar veya Ruh olarak da kullanırlar. En üstün evrensel ruh anlamına gelen Brahman Hinduizm'deki en önemli kavramlardan biridir.
Brahman, tasvir edilemeyen, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, bedensiz, cisimsiz, her yerde olan, ilk, sonsuz ve asıl olan, mutlak tükenmez güçtür. Başlangıcı ve sonu olmayan, tüm Evren'de var olduğu bilinen tüm kaynakları ve maddeleri; akla mantığa sığmayan ya da mantıklı olan her şeyi, sebepleriyle kapsayan güçtür. Upanişadlar onu; Evren'in bölünemez sonsuz özü, her şeyin içinde ve herkeste var olan güç olarak tanımlarlar. Bu insani tasviri olmayan Tanrı, Bhagavad Gita örneğinde olduğu gibi kişisel bir tanrı şeklinde tasvir edilerek tamamlanır ve görüntüyle kişiselleştirilerek bu Tanrı'yı temsil eder. Burada kişiselleştirilen tanrı Işvara ya da yüce Pruşa, görünen dünyanın üstündeki hareketsiz duran Brahman'ı betimler.
Advaita Vedanta'ya göre insanın varoluş özü Brahman'la aynıdır. Bu öze ise Atman denir. Bu özdeşliği esasında her insan fark edebilir. Advaita Vedanta M.S. 788-820 yıllarında Şankara öğretisiyle bu doktrini bütünleştirmeyi amaçlar ve dünyanın görüntüsünü (bir hâyâl, bir aldanmadan ibaret olduğunu dile getiren kavram) Maya olarak tanımlar. Var olan her şey Tanrı'nın bir parçasıdır düşüncesinin tersine, Ramanuja'nın Vishishtadvaita öğretisine göre, kişisel ruh ve Tanrı arasında niteliksel bir fark vardır.
Bir diğer tarafta ise, Madhva'nın (Düalizm) dualistik Vedanta felsefesindeki ruh ve Tanrı arsındaki keskin farklılıklar vardır.[3]
Normalde geleneksel aile yapsında aile reisi babadır. Para işleri, evlilik gibi tüm önemli konularda baba karar verir. Geleneksel Hint aile yapısında, anne-erkek çocuk bağı çok sıkıdır. Çoğu zaman, erkek çocuk evlendiğinde, -evde kalacak yer olduğu takdirde- eşi ile ebeveynlerinin evinde yaşar. Kız çocuklarında ise durum farklıdır ve onlar evlendikleri erkekle yaşamak üzere evden ayrılır. Bu durum genç eş için kolay değildir; çünkü evlenip gittiği ailede çocuğu olana kadar, çok az hakka sahiptir. Özellikle de erkek çocuğu olduğu zaman, ailedeki konumu düzelir. Büyük kadınlar adıyla anılan kaynanaların çok ciddi konumları ve belli otoriteleri vardır. Evlenmemiş kadınların Hindu geleneklerinde sosyal yeri yoktur. Bekâr kadınlar, Hindistan'da genelde tek başlarına kalmazlar, ebeveynlerinin evinde yaşarlar. Eşler arasındaki ilişki ilk olarak yararcı, faydacı, bir yaklaşımdır. Görücü usulü evliliklerde, aile, eğitim ve konum gibi özelliklerin uygunluğu doğrultusunda eş aranmaktadır. Hindistan'da “Aşk sonra gelir” denir. Bu şu benzetmeyle de somutlaştırılır: bir tencere su gibi, tencereyi önce ocağa koyarsın, daha sonra pişer. Aşk evlilikleri de günümüzde gittikçe artmaktadır. Dört adımda yaşam modeli ise ideal olandır; buna göre okul yaşamından sonra bir aile kurmak, ilk çocuğun doğumunun öncesinde kendi hayatlarını yaşamak, içinden gelen dinî vecibeleri yerine getirmek ve son olarak kendini kurtuluşa, huzura adamak en ideal yaşam biçimidir.
Hinduizm'de kadının rolü, yüzyıllardır, hatta binlerce yıldır sürekli bir gelişme göstermektedir. Farklı Hindu kültürleri ve değişen yaşam koşullarıyla birlikte, kadının önemi de artmaktadır. Bâzı kanun koyucular tarafından, kadınların kutsal Vedaları okuması yasaklanmasına karşın; Rigveda'da yer alan bâzı ilahiler kadınlar tarafından yazılmıştır. “Brhadaranyaka Upanishad”da Vachaknu Gargi ve Yajnavalkya tarafından eğitilen kızlarla ilgili bir diyalog da mevcuttur. Svayamvara geleneği, kelime anlamı “kendi kendine seçme”, bu zamanlarda başlamıştır. Yani, kraliyet sarayındaki kadınlar, sıradan biriyle değil, damat adaylığı söz konusu olan birini kendileri seçerek evlenmişlerdir.
Ana törenlerinden biri olan Upanayana, (ergenliğe adım atan gence yapılan dinî tören) önceleri sadece erkek tarafında ya da üst sınıf kastlarda yapılırdı. Dvijatiler tarafından yapılan dinî tören, "ikinci kez doğum”u simgeler. Doğal doğumdan sonraki, Upanayana töreni kültürel geleneğe göre, yeniden doğumu temsil eder.
Hint mitolojisinde büyük önem taşıyan bir destan Ramayana'da, Vişnu'nun avatarlarından biri olan Rama'nın eşi Sita, Hindular için çok önemli bir kadın örneğidir. Fedakâr eş Sita, günümüzde de hâlâ ideal eş değerini taşır. Modern Hint edebiyatında ve Hint feminizminde Sita önemli bir kadın modelidir.
Bir taraftan bugünün modern kadını bakış açısıyla değerlendildiğinde Hindu geleneklerinin kadınlarına tüm hakları verdiği pek söylenemezken diğer taraftan Profesör H. H. Wilson'a göre kadınlar, daha önce hiçbir zaman eski çağdan kalan uluslar gibi mesela Hinduların kadınlara verdiği kıymet gibi bir kıymet görmemiştir.
Hinduizm'de kadının en önemli görevi anneliktir. Hamilelikten doğuma kadar her aşamada çocuğun ve annenin bedensel ve ruhsal sağlığının korunması için kutsama seremonileri yapılır. Önceleri kadınlar daha çok erkek çocuk istemiştir; çünkü erkek çocuk tüm ailenin devamlılığının güvencesi, garantisidir. Hindular, genelde kız çocuğu sahibi olmak istemez, günümüzde de bâzı ailelerde kız çocuğu bir yük, yükümlülük gibi görülmektedir. Çünkü kızların evlenmelerinde çeyiz hazırlığı yapmak zorundadırlar ve birden çok kızı olan aileler için çeyiz masraflarının aileyi fakirleştirdiği düşünülür. Bu sorunla birlikte kız çocuk cenininin kürtajla alınması artmıştır. Buna rağmen özellikle şehirde yaşayan birçok modern Hindu arasında kız çocuklarının ebeveynleri yaşlandığı zaman onlara bakacağı düşüncesi gittikçe artmaktadır.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.