Remove ads
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Sessiz film, üzerine senkronize olarak kaydedilmiş diyalogları olmayan bir film türüdür. Sessiz film teknolojisi 1860 civarında icat edilmiş; fakat film makaralarının kolaylıkla imal edildiği 1880 - 1900 yıllarına kadar fazla kullanılmayan, sıra dışı bir yenilik olarak kalmıştır.
Hareketli resimleri kaydedilmiş sesle birleştirmek fikri neredeyse sinemanın tarihi kadar eskidir; ancak teknik zorluklardan dolayı 1920’lerin sonlarına kadar filmlerin çoğu sessiz film olarak çekilmiştir. Bununla birlikte, sessiz film mesajını görüntüler aracılığıyla aktardığından sesli filme göre daha evrensel bir dile sahiptir. Sinemada sessiz film dönemi bazen Gümüş Ekran Dönemi olarak da tanımlanır.
Sinemaya ses gelmeden önceki dönem, sinema tarihçileri ve akademisyenler arasında sessiz dönem olarak bilinir. Film sanatı, sesli filmler sessiz filmin yerini almadan önce tam anlamıyla olgunluğa ulaşmıştı. Birçok sinema tutkunu, sinemaya sesin gelişinden itibaren birkaç yıl boyunca sinemada estetik kalitenin azaldığına inanır. Özellikle 1920’lerde çekilmiş olan sessiz filmlerin görüntü kalitesi son derece yüksekti; fakat daha sonra televizyonda yayımlanan sessiz filmler, orijinal filmin zaten hasar görmüş kötü kopyaları; hatta bu kopyalardan üretilen üçüncü kuşak kopyalar oldukları için ve televizyonda genellikle yanlış hızla ve filmle alâkasız müziklerle oynatıldıklarından, çoğu insan tarafından yanlış şekilde ilkel ve modern standartlara göre pek de izlenebilir nitelikte olmayan filmler olarak bilinirler.
Sessiz filmler diyalog için senkronize edilmiş sese sahip olmadıklarından; hikâye konuları, mevcut anahtar diyaloglar ve hatta bazen sinema seyircisi için filmdeki bir hareket üzerine yapılan yorumlar ekranda arabaşlıklar kullanılarak aktarılırdı. Başlık yazarı sessiz sinemanın önemli bir çalışanı haline gelmişti ve bu kişiler genellikle senaryo yazarından farklı kişiler oluyordu. Filmdeki aksiyon üzerine yorum yapan ya da filmin atmosferini güçlendiren resimler veya soyut dekorasyonlar sergilemek yoluyla arabaşlıkların (ya da o dönemin deyişiyle başlıkların) kendileri de filmin grafik unsurları haline gelmişti.
Lumiere Kardeşler’in 28 Aralık 1895 tarihinde Paris’te yapılan ilk halka açık film gösteriminden başlayarak, sessiz filmler canlı müzik eşliğinde gösterilmekteydi. (Cook, 1990). En başından itibaren, müziğin film atmosferini yaratmaya katkıda bulunduğu ve seyircilere önemli duygusal ipuçları verdiği kabul edilmiştir. Bu sebeplerden dolayı, bazen film setinde çekim esnasında da canlı müzik kullanılırdı. Genellikle, küçük kasabalarda ve birbirine komşu sinema salonlarında bu amaçla bir piyanist bulunurdu. Şehirlerdeki büyük sinema salonları ise bir orgçu ya da bütün bir orkestrayı bünyesinde barındırma eğilimindeydi. Ünlü "Mighty Wurlitzer" gibi kitlesel büyüklükteki sinema salonları, birtakım ses efektleriyle birlikte orkestral sesleri yapay olarak sağlayabiliyordu.
Sessiz dönemin ilk yıllarında bu sessiz filmler için çalınan partisyonların çoğu doğaçlamaydı. Ancak, uzun metrajlı filmler basmakalıplaşmaya başlayınca; müzik piyanist, orgçu, orkestra şefi ya da bizzat film stüdyosu tarafından Filmde çalmalık müzik (Photoplay music)'lerden derlenmeye başladı. D.W. Griffith'in sinemaya büyük yenilik getiren epik filmi Bir Milletin Doğuşu (ABD, 1915) için Joseph Carl Breil tarafından bestelenen büyük ölçüde özgün film müziğinden başlayarak; gösterimin yapılacağı sinema salonlarına, özgün ve film için özel olarak bestelenmiş partisyonlarla gitmek sessiz filmler için yaygın bir uygulama haline geldi (Eyman, 1997).
Sessiz filmin altın döneminde, ABD’de müzisyenlerin istihdam edildiği en büyük alan sinemalardı ve Büyük Bunalım’ın başlangıcıyla aynı tarihe rastlayan sesli filmlerin ortaya çıkışı yıkıcı etkiler yarattı.
Başka ülkelerdeki film endüstrileri sessiz filmlere ses eklemenin başka yollarını buldular. Brezilya Sineması’nın erken döneminde bu amaçla fitas cantatas -sinema perdesinin arkasındaki şarkıcıların (görüntüdeki dudak hareketleriyle senkronize şekilde) seslendirdiği filme çekilmiş operetler kullanılıyordu (Parkinson, 1995, p. 69). Japon Sineması’nda ise, filmler sadece canlı müziğe sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda bir benshiyi -canlı olarak filme yorumlar getiren ve karakterleri seslendiren bir anlatıcıyı da bünyesinde barındırıyordu. Çoğu Amerika’dan gelen yabancı filmlerin tercümesini de yapan Benshi Japon film formunun temel unsuru haline gelmişti (Standish, 2005). Sessiz filmlerin 1930’ların Japonyası’nda köklü biçimde yer etmesinin nedenlerinden birisi de Benshi'lere olan rağbetti.
Carl Davis gibi besteciler sessiz klasikler için yeni orkestral partisyonlar yazma alanında uzmanlaştılar. Günümüzde de Ben Model, Neil Brand, Phillip C. Carli, Jon Mirsalis, Dennis James ve Donald Sosin gibi birçok sessiz film müzisyeni piyano ya da org ile canlı müzik besteleri yapmakta ve icra etmektedir.
Sessiz filmin doğası, beden dili ve mimikler üzerine önemli ölçüde vurgu yapmayı gerektiriyordu. Böylelikle seyircinin, filmdeki aktörün ne hissettiğini, nasıl bir karakter yaratmaya çalıştığını anlaması kolaylaşacaktı. Modern zamanların seyircisi, birçok sessiz filmde ortak olan jestleri basite indirgeyici ya da kadınsı bularak bunlardan irkilme eğilimindedir. Bu nedenle, modern zamanda sessiz komediler dramalardan daha popülerdir; çünkü komedilerde abartılı oyunculuk kabul gören bir durumdur. Bununla birlikte, yönetmenlerine ve oyuncularının yeteneklerine bağlı olarak, bazı sessiz filmlerde son derece incelikli oyunculuklara da rastlamak mümkündür. Sessiz filmlerdeki abartılı oyunculuk bazen aktörlerin tiyatro deneyimlerini sinemaya aktarmasından kaynaklanıyordu ve tiyatrodan farklı olarak sinemanın getirdiği yakınlığı anlamış olan yönetmenler oyuncularını bundan vazgeçirmeye çalışıyorlardı. Sunset Boulevard filmindeki Norma Desmond sessiz filmlerinden birini izlerken bunu şöyle ifade etmiştir: "Bizim sese ihticayımız yoktu, çünkü bizim yüzümüz vardı."
1925’lere kadar, çoğu sessiz film sesli filmlerden daha yavaş hızlarda (daha yavaş "kare hızlarında") çekilmiştir. Tipik olarak sessiz filmlerin çekim hızı saniyede 24 kare yerine, filmin yılına ve film stüdyosuna bağlı olarak saniyede 16 ila 23 kare arasında farklılık göstermektedir. Bu filmler orijinal kare hızlarında gösterilmezlerse, filmdeki hareketler doğal olmayan biçimde hızlı ve kesik kesik görünür. Bunun yanında, bazı sahneler hareketi hızlandırmak için çekim esnasında kasıtlı olarak hızlı çekimde filme alınmıştır. Bu uygulama özellikle fars türündeki komedi filmlerinde yaygındır. Aslında sessiz filmlerin çekim esnasında planlanan kare hızları belirsiz de olabilmektedir. Çünkü o zamanın teknolojisinde kameranın yan tarafındaki kol çevrilerek çekim yapılıyordu ve kameramanın bu kolu sürekli olarak aynı hızla çevirmesi mümkün olmayabiliyor, dolayısıyla aynı film içinde farklı kare hızları söz konusu olabiliyordu. Sessiz filmlerin gösteriminde seçilecek film hızı, konunun uzmanları ve film tutkunları çevreleri arasında genellikle can sıkıcı bir konu olmaktadır. Özellikle restore edilmiş sessiz filmlerin DVD sürümleri söz konusu olduğunda, bu tartışma iyica kızışmaktadır. 1927 Alman yapımı bir film olan Metropolis’in 2002 restorasyonu sırasında bu tartışmaların en alevlilerin biri yaşanmıştı.
Eskiden beri film gösterimcileri, sessiz filmleri çekildikleri hızdan daha yüksek hızlarda gösterme eğiliminde olmuştur. Çoğu sessiz film saniyede 18 veya daha fazla kare hızında, hatta bazı filmler, (saniyede 24 kare olan) sesli film hızında oynatılmıştır. Çünkü bir film, çoğu zaman "sessiz film hızı" olarak kabul edilen saniyede 16 kare hızıyla çekilmişse bile, nitrat bazlı 35 mm’lik filmlerin böylesine yavaş bir hızda projeksiyonlarında hatırı sayılır ölçüde alev alma riski vardır. Eskiden projeksiyon görevlileri, film dağıtıcılarından belirli film makaralarının ya da belirli sahnelerin hangi hızlarda çekildiğine dair talimat alır, bu bilgiyi canlı müzikle görüntünün senkronunu sağlamak durumunda olan müzik yönetmeninin programına yansıtırdı. Bunun yanı sıra, sinema salonları kârlarını artırmak üzere günün saatine ya da filmin popülaritesine göre de gösterim hızlarında değişiklik yapabilmekteydi. 7 Nisan 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
Sesin sinemaya gelişinden önceki yıllarda binlerce sessiz film yapılmıştı; fakat bazı sinema tarihçilerinin hesabına göre bu filmlerin büyük bir bölümü kaybolmuştur.
20. yüzyıl’ın ilk yarısında çekilen filmlerde kararsız ve yanıcı özellik gösteren nitrat bazlı film makaraları kullanılmıştı; dolayısıyla bu filmlerin zaman içinde bozulmalarının önüne geçmek için özenle korunmaları gerekmektedir. Fakat çoğu sessiz film sinemalarda gösterildikten sonra artık herhangi bir ticari değer taşımadığı gerekçesiyle ya hiç korunmamış ya da kötü şartlarda saklanmıştır. Geçen on yılların ardından birçoğu eskiyip, toz gibi ufalanmıştır. Bazı filmlerin üzerine yeniden kayıt yapılmış, bazılarıysa stüdyo yangınları ve yer açma operasyonlarında yok edilmiştir. Bunun bir sonucu olarak, sessiz filmlerin korunması sinema tarihçileri arasında yüksek derecede öncelik taşıyan bir konu haline gelmiştir.
Birçok film yapımcısı eserlerinde sessiz dönemin komedilerine saygılarını sunmuşlardır. Jacques Tati Les Vacances de Monsieur Hulot (1953), Mel Brooks Silent Movie (1976) ve İndi film yapımcısı Eric Bruno Borgman The Deserter (2006) filmleriyle bu yapımcılar arasında yer almışlardır. Tayvanlı yönetmen Hou Hsiao-Hsien'nın alkış alan dramı Three Times (2005) filminin üçüncü yarısı, ortalarından itibaren arabaşlıklarla bezeli bir sessiz film olarak çekilmiştir; Stanley Tucci'nin The Impostors filmi de eski sessiz komediler tarzında sessiz bir sahneyle başlamaktadır. 1999 yapımı bir Alman filmi olan Tuvalu’da da bu tarza yer verilmiştir. Guy Maddin’in Sovyet dönemi sessiz filmlerine saygı gösterisi mahiyetindeki The Heart of the World isimli kısa filmi birçok ödül kazanmıştır. Vampirin Gölgesi (2000), Friedrich Wilhelm Murnau'nun klasik sessiz vampir filmi 1922 yapımı Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi’nun büyük ölçüde kurgulanmış halidir. Werner Herzog, aynı filmi Nosferatu: Gecenin Hayaleti (1979) adlı filmiyle onore etmiştir. Bazı filmler sessiz dönem ile sesli film dönemi arasındaki zıtlıklara dikkat çekmiştir. Sunset Bulvarı, sessiz film yıldızı Gloria Swanson’nın canlandırdığı Norma Desmond karakterinde iki dönemin bağlantısızlığını ortaya koymayı amaçlayan bu tarz bir filmdir.
Sesli film çekme düşüncesi, 1896’da bu konuda çalışmalar yürüten Edison’dan beri var olsa da, bu teknoloji ancak 1920’lerin ilk yarısında geliştirilebildi. Bunu izleyen birkaç yıl; rakip ses formatları tasarlamak, uygulamak ve pazarlamak üzerine bir yarış halinde geçti. 1927’de çekilen ilk sesli film Jaz Şarkıcısı filminin ticari başarına rağmen, 1927 ve 1928 yıllarında çekilen filmlerin büyük çoğunluğunu yine sessiz filmler oluşturmuştur. Sesli filmler ancak 1929 yılından itibaren hakim duruma geçebilmiştir.
Sesli dönemde, sanatsal nedenlerle sessiz olarak çekilen filmlerin listesi aşağıda verilmiştir:
Aşağıdaki filmler, film arşivlerinde bozulmadan kalabilen ya da özel koleksiyonlarda bulunan filmlerdir:
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.