Remove ads
83. Osmanlı sadrazamı Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Koca Derviş Mehmet Paşa veya Bıyıklı Koca Derviş Mehmet Paşa, (d. ? - ö. Ocak 1655, İstanbul), IV. Mehmed saltanatı döneminde 21 Mart 1653 - 28 Kasım 1654 tarihleri arasında bir yıl yedi ay sekiz gün sadrazamlık yapmış bir Çerkes asıllı Osmanlı devlet adamıdır. Öncesinde iki kez, 1649-1650 ve 1652-1653 dönemlerinde, kaptan-ı deryalık yapmıştır.[1][2][3]
Koca Derviş Mehmed Paşa | |
---|---|
Osmanlı Sadrazamı | |
Görev süresi 21 Mart 1653 - 28 Kasım 1654 | |
Hükümdar | IV. Mehmed |
Yerine geldiği | Tarhuncu Ahmed Paşa |
Yerine gelen | İbşir Mustafa Paşa |
Kişisel bilgiler | |
Ölüm | Ocak 1655 İstanbul |
Koca Derviş Mehmed Paşa "Bıyıklı" lakabını uzun bıyığı olmasından dolayı almıştır; ama sakalı olmayıp köse olduğu belirtilir. Evliya Çelebi Seyahatname eserinde kendisinden bolca bahis etmiştir.[1]
Yaşamının ilk yılları hakkında elimizde bilgiler bulunmamaktadır. Kaynaklarda Çerkes asıllı olduğu belirtilmektedir.[1][2][3]
Sultan IV. Murat döneminde 1632-1637 arasında sadrazam olan Tabanıyassı Mehmed Paşa'nın kethüdası oldu. Bu görevde iken 1635-1636 yıllarında Revan Seferi'ne katıldı. Revan'ın fethinde önemli miktarda ganimet eline geçti. Musul muhafızı Küçük Ahmet Paşa'nın savaşta ölmesi ile üzerine Musul muhafızı yapıldı.[1][2][3]
Hemen takiben 1637'de Şam eyaleti beylerbeyliği görevi verilip burada 1638'e kadar görev yaptı. Bu görevi yapmakta iken hacıların yol güvenliği ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması sorunları ile uğraştı. Ayrıca devlete karşı olan yerel derebeylerini tenkil etme harekâtları yaptı. Bunlardan isyancı Maanoğlu'na ait emlaka el konulmasını sağladı ve özellikle Trablusşam'da çeşitli fesat faaliyetleri görülen Seyfoğulları'nı bastırdı.[2][3]
Sultan IV. Murat 1638'de İranlıların 1624'ten beridir ellerinde bulundurdukları Bağdat'ın geri alınması amacıyla Bağdat Seferi'ni başlattı ve bu sefer 1638-1539 döneminde sürdü. Bu sefere başlarken Sultan IV. Murat Şam valiliğini silahtarı olan Mustafa Paşa'ya verdi. Burada eyalet valisi olan Koca Derviş Mehmed Paşa ise Diyarbakır eyalet valiliğine atandı. Diyarbakır Eyaleti valisi olarak Koca Derviş Mehmed Paşa Diyarbakır eyalet askeri ve emri altında bulunan sancak beyleri ve birlikleri ile Bağdat Seferi'ne iştirak etti. Bu seferde Diyarbakır eyaleti askerî birlikleri Kerkük yöresinde çarhacılık (öncülük) ile görevlendirildi ve Koca Derviş Mehmed Paşa ve emrindeki eyalet askerî birlikler bu görevle askerî harekât yaptılar.[2][3]
Bağdat'ın Aralık 1539'da geri alınışından sonra Bağdat beylerbeyliğe getirilen Küçük Hasan Paşa'nın azli üzerine, Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın arzı ile 5 Mayıs 1639'de Bağdat beylerbeyi oldu. Bu görevi sırasında giriştiği bazı ticarî ve iktisadî faaliyetlerle oldukça zenginleşmiştir.
Bağdat beylerbeyiliğinden ayrıldıktan sonra 1642’de ikinci defa Diyarbakır beylerbeyiliğine getirildi. Sonra Halep valiliği, ilk defa Anadolu Beylerbeyliği; belirli aralıklarla iki kez Silistre valiliği ve Bosna Beylerbeyliği yaptı. Bu eyalet valilik görevlerinde Koca Derviş Mehmed Paşa çeşitli yörel ve yerel sorunlarla uğraştı.[2][3]
1639'da Silistre Valisi iken "Boğaz Muhafızlığı" görevine atandı. Girit Savaşı sırasında olan bu görevde Çanakkale Boğazı’nı abluka altında tutan Venedik donanmasını karadan yaptığı tahkimat ile bertaraf ederek Osmanlı donanmanın Çanakkale Boğazı’ndan çıkışını sağladı. Bu arada Celâlîler’e karşı Bursa’nın muhafazası görevini de yerine getirdi.[1][2][3]
1649-1650 döneminde, Kaptan-ı Derya görevine atandı.
Bu görevden sonra 1651'de ise "Boğaz Muhafızlığı" görevi yüklenmekle birlikte aynı zamanda ikinci defa Anadolu Beylerbeyliği yaptı.
Girit Savaşı ve Akdeniz'deki faaliyetlerde yetersiz kalıp başarı gösteremeyen Kaptan-ı Deryâ Hüsambeyzade Ali Paşa'nın azlinden sonra 1652-1653 döneminde ise ikinci defa Kaptan-ı Derya oldu.[1][3]
1652'de sadrazam olarak göreve gelen Tarhuncu Ahmed Paşa hazine açığını kapatmak için çeşitli devlet harcamalarını kontrol altına alıp kısması sürecinde Kaptan-ı Derya'nın yönetiminde bulunan Tersane-i Amire ve donanma masraflarının da kısılması gerekmekte idi. Günümüzde ele geçen bu devlet kurumlarına ait devlet muhasebe defterleri Koca Derviş Mehmed Paşa'nın o sırada faaliyetlerini ortaya koymaktadır. Bu dönemde Girit Savaşı'nın da devam etmekte idi. Gunun tarihcisi Naima Koca Derviş Mehmed Paşa'nın o sırada faaliyetlerini uzun uzadıya anlatmaktadir.[4] Kaptan-ı Derya olan Koca Derviş Mehmed Paşa'nın Defterdar olan Zurnazen Mustafa Paşa ve Sadrazam Tarhuncu Ahmed Paşa ile onların kısıntı istemelerine karşı itirazlarını içeren yaptığı şiddetli tartışmaların gayet gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Genellikle devlet ricali arasında üst seviyelere çıkmayan bu tartışmalar bu sefer padişah IV. Mehmed'e ayrıntıları ile intikal ettirildiğini Naima belirtmektedir. Naima ve bazı diğer tarihçiler bu devlet içi çatışmaların Sadrazam Tarhuncu Ahmet Paşa tarafından bizzat padişaha nakledilmesinin sadrazamın kendine rakip olarak gördüğü Koca Derviş Mehmed Paşa'yı IV. Mehmed'in gözünden düşürme hedefli olduğunu iddia ederler.[2][3]
Mâli reformlar yapmak için devlet gelir ve giderlerinin hesabını yaptıran ve mali reformlar yapmaya başlamak için çalışmaya hazırlanan Sadrazam Tarhuncu Ahmed Paşa ulemadan, çarşı esnafı tüccarlardan ve sipahilerden oluşan büyük bir düşman kitlesi kazanmıştı. Devlet erkanı da kıyasıya birbiriyle çatışmaya girişmişlerdi ve bu çatışma padişah huzurunda bile yapılır olmuştu. Sadrazamın bütün gayretlerine rağmen bütçe açığını kapatamaması yanında, takip ettiği malî siyaset de kısa dönemde olumlu bir sonuç sağlamadı. Sonunda IV. Mehmed sadrazam aleyhtarlarının ortaya çıkartıp yaydıkları, Tarhuncu Ahmet Paşa'nın sultanı tahttan indirmek için hazırlandığı iftira söylentilerine padişah da inandı. 20 Mart 1653'te Tarhuncu Ahmed Paşa padişah huzurunda yapılan bir toplantıdan sonra azledilip idam edildi. Yeni sadrazam makamına Sultan IV. Mehmet, (Bıyıklı) Koca Derviş Mehmed Paşa'yı atadı.[2][3]
Koca Derviş Mehmet Paşa'nın bir yıl yedi ay süren sadrazamlığı dönemi devlet yönetimi açısından oldukça hareketli ve çalkantılı geçti. Devlet büyük bir mâli sıkıntı içinde bulunmaktaydı. Bir önceki sadrazam Tarhuncu Ahmet Paşa'nın bütün gayret ve çabalarına rağmen bu sorunlar başarılı olarak çözülememişti. Devletin işlerinin, özellikle maliyesinin, aniden sarsıntıya uğramaması için Defterdar Zurnazen Mustafa Paşa yerinde bırakılmıştı. Lakin mali durumun iyileşmedi ve hatta kötüleşme emareleri ortaya çıktı. Bu nedenlerle Sadrazam Koca Derviş Mehmed Paşa kendi tarafını tutan devlet ricalinden saydığı başbâki kulu Moralı Mustafa Ağa'yı beylerbeyi unvanı vererek defterdar atadı. Lakin yeni Defterdar Moralı Mustafa Ağa haris bir kişi olup sadrazamlık makamını kendisinin eline geçirmek istemekteydi. Bu nedenle açık olarak Sadrazam'a bağlı görünmekle beraber, kendi lehinde önce gizliden (ama sonra ortaya çıkmaya başlayan ve Sadrazam tarafından öğrenilen) çalışmalara başladı. Bunun için sadrazam saraya ve valide sultana hediyeler ve caizeler sunmaya başladı. Bu rekabet devletin en yüksek seviyelerinde önemli bir bunalıma yol açtı.[2][3]
Bunu takiben Sadrazam Koca Derviş Mehmed Paşa, daha önce 1649-1650 döneminde sadrazamlık yapmış olan ve Aralık 1653'te kaptan-ı derya görevine getirilmiş olan Kara Murad Paşa ile anlaşmazlığa düşüp politik çekişmelere başladı. Bu çekişmeler süresince devlet işlerinde aksamalar görüldü.[3]
Koca Derviş Mehmed Paşa devamlı olarak devletin mali sorunlarını ele almak zorunda idi. Devam eden Girit Savaşı için büyük harcamaları karşılaması gerekmekte idi. Bunun için Hazineye ek gelir sağlama faaliyetine geçti. Devlet ricaline çeşitli vesilelerle hediye, caize ve rüşvetler verilmekte idi; devlet bazı kişilerin elde ettiği gelirleri müsadere ile almakta idi. Ayrıca bazı devlet görevleri ve mansıpları açık artırma ile satılmakta idi. Sadrazam hukuki veya gayrihukuki olarak develet ricali tarafından toplanan bu paraları devlete gelir kaydettirmeye karar verdi. Bu tedbiri eskiden kendilerine şahsi gelir olan bu türlü paralardan bundan sonra faydalanamayan ve yapılan devlet müsaderelerinin gayet uygunsuz olduğunu iddia eden devlet erkanı ve ricali içinde büyük huzursuzluk ve karışıklıklara sebep oldu.[2][3]
Diğer taraftan Koca Derviş Mehmet Paşa her bir devlet erkanının kendisi üzerine özel olarak yüklenen görevleri, hiçbir olay veya huzurluk olmadıkça, yapmaya devam etmesine hiçbir şekilde karışmamayı prensip edinmişti. Böylece, eğer büyük huzursuzluk ortaya çıkmazsa, yargı işlerinde kazaskerler, askeri işlerde ocak ağaları ve ilmiye işlerinde şeyhülislam hiç sadrazam karışması olmadan işlerini kendilerine başbuyruk olarak yapmaktaydılar.[3]
Fakat devlet ricaline gelen hukuki ve hatta gayrihukuki gelen ek gelirlerin devlete gelir yazılması gerekirken yazılmaması sorun olmakta devam etmekte idi. Bu sırada Padişah'a ve Divan'a gönderilen bir imzasız şikayet arzuhali büyük bir bunalım yarattı. Divan padişahın huzurunda uzun bir soruşturma toplantısı yaptı. Bu toplantıda Şeyhülislam Ebu Said Mehmed Efendi ve kazaskerler bu meseleyi yatıştırmak istediler. Şikayetin hedefi olan Sadrazam'ın başarılı, dürüst ve devlet ve millete hizmet vermeye önem veren bir üst yönetici olduğunu iddia ettiler. Bu uzun soruşturma toplantısı 60 yaşlarında ilerlemiş olan Sadrazam Koca Derviş Mehmed Paşa'yı gayet sarstı. Sadrazam (olasılıkla bir inme dolayısıyla) felç geçirip yatalak oldu.[1][3]
Devlet işlerinin aksamaması için sadrazamlıktan azledilmesi gerekmekteydi. Fakat Kurban Bayramı çok yakın idi. Koca Derviş Paşa Irak'ta Bağdat valiliğinden itibaren çeşitli ticari yollardan ve yatırımlar yaparak büyük bir servet biriktirmişti. Gayet zengin olduğu için Saray'a ve diğer devlet ricaline bayram dönemlerinde gayet zengin hediyeler ve caizeler takdim etmekle isim yapmıştı. O Kurban Bayramında da onun hediyelerini bekleyen Saray mensupları ve devlet ricali padişaha sadrazamın azlini bayram sonuna geciktirmesini telkin edip kabul ettirdiler. En sonunda Kurban Bayramı'nın bitmesinden sonra 26 Ekim 1654'te Koca Derviş Mehmet Paşa Sadrazamlıktan azledildi. Yerine İbşir Mustafa Paşa yeni sadrazam olarak tayin oldu.[1][3]
Koca Derviş Mehmed Paşa'nın bir yıl yedi ay süren sadrazamlık döneminde İstanbul şehrinde ve ülkede çok ilgi çekici olaylar da olmuştur.[5]
17 Mayıs 1653'te İstanbul Odunpazarı'nda bir yangın çıkıp İstanbul'un önemli semtlerine yayıldı. Bu büyük yangının yayıldığı semtler "Bashane", "Sebzehane", "Yemiş İskelesi", "Ketenciler", "Zindan Kapısı", "Hasır İskelesi", "Çiniciler", "Ahi Çelebi Camii" civarı ve "Çardak İskelesi" civarı olarak verilmişti. Bu yangın, büyük maddi zarar verdi. Bunların başında yangının eriştiği iskele civarlarında yığılı bulunan hububat ve pirinç stokları yanıp kül olması gelmekte idi. Başkentin hububat ve pirinç stoklarının hemen hemen sıfıra inmesi nedeni ile perakende zahire ve diğer yiyecek fiyatları birdenbire yükseldi. O zamanlar İstanbul başkentinde uygulanan sabit olarak tespit edilmiş olan narh fiyatının birkaç katına çıktı. Esnaf narh fiyatlarına hububat satmaz oldu. İstanbul halki "karaborsa" fiyatları vermek zorunda kaldılar. Pirinç fiyatının 40 akçeye ve mercimek kilesinin 2 kuruşa çıktığı bildirilmektedir. Bundan İstanbul halkı, ozellikle dar gelirli halk, büyük hoşnutsuzluğa boğuldu.[5]
Ağustos 1653'te kapıkulu sipahilerine ulufe dağıltılmasından hemen önce bu askerlerin hoşnutsuz oldukları ve sorunlarını Sultan'a açıklamak için Üsküdar'da bir toplantı yapıp elebaşı Abaza Hasan başkanlığında bir heyeti İstanbul'a Sultan göndermeye hazır oldukları öğrenildi. Bu haber üzerine Şaban Ağa komutasında 300 kadar asker bu sipahiler üzerine gönderildi. Elebaşı olarak görülen Sipahi Ağası Yusuf Ağa ve birkaç kapıkulu sipahileri subayı yakalanıp idam edildiler. Buna karşılık elabaşı olan Abaza Hasan devlet adamlarından saygı gördü.[5]
Osmanlı ordusunun Girit'te savaşları devam etmekteydi. Venedik Cumhuriyeti donanması Çanakkale Boğazı'nı kapayıp Osmanlıları ablukaya almak istemekteydi. Giuseppe Delfino adlı Venedik amiralinin komutasındaki çoğu Hollandalı ve İngiliz korsan gemilerinden oluşan 26 gemiden bir Venedik filosu bu hedefle 19 Nisan 1654'te Çanakkale Boğazı önüne gelmişti. 1654'te Osmanlı donanması Tersane'de yapılan yeni gemilerle donatılmıştı ve Tunus ve Trablus Beylerbeyliklerinin filoları Ege Denizi'nden Venedik filolarını takılmadan gelip bu Osmanlı filosuna katılmışlardı. Mayıs 1654 başında Kaptan-ı Derya Kara Murat Paşa komutasında 40 kalyon, 33 kadırga ve 6 mavna'dan oluşan Osmanlı donanması Çanakkale Boğazı'ndan çıktı. 16 Mayıs 1654'e yapılan 1. Çanakkale Deniz Muharebesin'de Osmanlı donanması galip geldi. Osmanlı donanmasının 2 kalyon, 1 mavna ve 1 kadırga kaybetmesine karşılık Venedik filosundan 1 kadırga yakılıp 1 kadırga esir alınmıştı. Venediklilerin zayiatı arasında öldürülen kadırgalar komutanı "Francesko Morosini" ve esir alınan filonun ikinci komutanı olan "Daniele Morosini" bulunmaktaydı. Böylece o yıl için Venedik donanmasının Çanakkale Boğazı'nı abluka hevesi kırıldı. Kaptan-ı Derya "Kara Murat Paşa" komutası altındaki Osmanlı donanması böylece Ege Denizi'nde üstün oldu. O yıl Ege Denizi'inde Osmanlı ve Venedik donanmaları birbirini kovalamakla beraber başka önemli çatışma olmadı. Ancak kış geldiğinde Osmanlı Donanması İstanbul'da tersaneye dönmek zorunda kaldı.[6]
24 Mart 1654'te İstanbul'a bir Lehistan Krallığı elçilik heyeti geldi. Bu heyette sonradan Lehistan Kralı olan ve Viyana Kuşatması'nı kırıp Osmanlıları bozguna uğratacak Jan Sobieski'de bulunmaktaydı.[5]
Haziran 1654'te Kazaklar Dinyeper Nehri'nden çok sayıda şayakları ile Karadeniz'e inerek Varna'dan Ereğli'ye kadar uzanan Karadeniz kıyılarına hücumlarda bulundular ve hatta İstanbul Boğazı'nı bile tehdide aldılar. Donanma seferde idi; yeniçeriler kiralanan Üsküdar kayıklarına bindirilerek oluşturulan bir filo Mahmut Paşa'nın serdarlığı altında bu Kazak şayaklarına karşı gönderildiler. Bu filo onları Karadeniz kıyılarından uzaklaştırdı. Büyük bir deniz zaferi kazanmış edasıyla geri dönen Serdar Mahmut Paşa Sarayburnu açıklarında filosuna şenlikler yaptırdı.[5]
Temmuz 1654'te ulufe dağıtılması devlet için zorluklar doğurdu. Defterdar ödeme yapmak için yeterli fon bulamamış ve ayarı düşük "kızıl akçe" denen para bastırarak bunlar ile ulufe ödemesi yapmayı uygun görmüştü. Özellikle Kapıkulu Sipahileri bu "kızıl akçe" ulufesini kabul etmeyip isyana geçtiler. Defterdar Sadrazam Koca Derviş Mehmed Paşa'nın yanına onun Tersane'de bulunan konağına kaçtı. İsyancılar bu Sadrazam konağına saldırıp konağı yağmaladılar ve hatta konaktaki bütün çinileri söktüler.[5]
Felç inmesinden ve Kurban Bayrami beklenildikten sonra 28 Kasım1654'te Koca Derviş Mehmed Paşa sadrazamlıktan azledildi. Yerine geçecek kişi üzerinde devletin ileri gelenleri arasında büyük çatışmalar olduktan sonra,[7] sonunda o zaman Halep'te vali olan İbşir Mustafa Paşa sadrazam atandı.[1][2][3]
Azlinden sonra İstanbul'da konağına çekilen felçli Koca Derviş Mehmed Paşa ise üç buçuk ay daha yaşadıktan sonra Ocak 1655'te öldü. Mezarı Ali Paşa Camii'in mezarlığında Çemberlitaş yönünde olan kısımdadır.[1][2][3]
Naîmâ tarihinde bildirildiğine göre Koca Derviş Mehmed Paşa gayet iyi işbilir ve tutumlu idi. Naîmâ onun Bağdat valisi olduğu dönemde yaptığı is girişimciliğinin ayrıntılarını vermektedir. Hindistan, İran, Halep'ten tüccarlar vasıtasıyla mal satın aldırtıp getirterek bu malları önce maiyetine ve kalanını diğer tüccarlara sattığını bildirir. İran aşiretlerinin yaylalarından kocabaş hayvan satın alıp bunların bir kısmını maiyetinin iaşe ihtiyaçlarını karşılamak için kullanıp kalanları kendi tarafından açılan kasaplarda sattırdığıni bilidirir. Bağdat etrafında bulunan büyük bataklık mal ve arazilerinin kurutulmasını sağlayıp buralarda zahire yetiştirtip kendi maiyetinin zahire ve ekmek ihtiyacını karşıladıktan sonra fırınlara kârla dağıtarak halka ekmek sağladığı belirtir. Naîmâ tarihi onun "Para kazanmak ziraat, ticaret ve imaretle olur" dediğini yazmaktadır.[4]
Böylece kazanılmış olan büyük bir serveti bulunmaktaydı. Bu servetini ve parasını gelir getirmez mal ve mülke yatırmayıp, diğer paşalara ve faizci bankerlere uygun faizle vererek parasının devamlı gelir getirecek şekilde işlemesini sağladığı bildirilir. Servetini işletip değerini yüksek tutmayı iyi bildiği için döneminin diğer sadrazamları gibi para sıkıntısı çekmemiş ve açgözlülük, paraya düşkünlük, rüşvet ve irtikap ile lekelenmemişti.[1][4]
Ölümünden sonra geriye kalan serveti devlet tarafından müsadere edilip iç hazineye alınmıştır. Bu serveti içinde nakit olarak 90.000 flori altın, 800 kese esedi kuruş (Flemenk altını) çıkmış; bunlardan başka çok yüksek meblağlarda değerli işlenmiş altın, gümüş ve mücevheratlı eşya; kürkler; nadide kumaşlar; altın ve gümüş kakılı kılıç, tüfek ve diğer harp silahı bulunmuştur.[1][2][4]
Uzunçarșılı onu, karakter olarak halim selim; orta derecede yetenekli; rindmeşrep levent kıyafetli, zevk sefaya ve iyi yeyip içmeye meraklı ve latifeci olarak tasvir etmektedir. Maiyetindekilerden birinin paşanın halim karakterini ifade için "İstanbul ahalisine sakal saydırdılar" demesi üzerine uzun ve iri bıyığını gösterip "bunu sayamazlar" dediğini bildirmektedir.[1]
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.