Loading AI tools
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Hayvan hakları, insan harici hayvanların tümünün ya da bir kısmının kendilerine ait bir özerkliğe sahip oldukları ve acıdan kaçınma gibi temel çıkarlarının tıpkı insanların temel çıkarlarının korunduğu gibi korunması gerektiğini savunan fikirdir. Hayvan hakları kavramı, insan harici hayvanların insan amaçlarına uygun düştüğü biçimde kullanılabilecek birer eşya olmadığı, kendi arzuları ve ihtiyaçları olan bireyler olarak muamele görmeleri gerektiği anlamına gelir.[1] Pratikte bu, hayvanların insancıl muamele görmelerinin gerekli olması anlamına gelebileceği gibi, hayvanların tibbi ve kozmetik deneylerde kullanılmasının, eti ya da derisi için öldürülmesinin, eğlence için avlanmasının ve hayvancılık sektöründe hammadde ya da kaynak olarak kullanılmalarının hayvan hakkı ihlalleri olarak tanımlanması anlamına gelecektir.[2]
Hayvan hakları savunucuları, bir türe -insan türüne- mensup olmanın tek başına ahlaki değerlendirmenin temeli olamayacağını öne sürerek, insan harici hayvanları ahlaki değerlendirmenin dışında bırakan önyargılı bakış açısını türcülük olarak adlandırmaktadır.
Hayvan hakları kavramı, hayvanların insanlar tarafından kullanım şartlarında iyileştirmelere ve yasal bazı düzenlemelere gidilmesini öneren hayvan refahı kavramıyla karıştırılmamalıdır.
Dünyadaki bazı kültürel geleneklerde de, örneğin Jainizm, Taoizm, Hinduizm, Budizm, Şinto ve Animizm, hayvanlara bazı haklar tanımaktadır.
Batıda ise John Locke (1632-1704) hayvanlara gereksiz yere zulmetmenin ahlaken yanlış olduğunu savunmuş,[3] Immanuel Kant (1724-1804) ise hayvanlara yönelik zulm içeren davranışların insanı zalimleştireceğini ve diğer insanlara yönelik işlenebilecek şiddet eylemlerini kolaylaştırabileceğini öne sürmüştür.[4]
Yararcı felsefeci Jeremy Bentham (1748-1832) ise, bir kavram olarak haklara karşı çıkıyor olsa da, diğer varlıklara muamele etme biçimlerimizi belirleyen temel unsurun hissedebilirlik yetisi olması gerektiğini savunmuştur. Bentham, acı çekebilir olma yetisinin bu acıya eşit muameleyi gerekli kıldığını öne sürmüş, bir edimin ahlaki değerine karar verirken bu eylemden etkilenecek acı çekebilen her varlığın acısını dikkate almamız gerektiğini savunmuştur.[5] Bentham, 1789 yılında yazdığı kitabında bu görüşünü şöyle ifade etmiştir:
Yetişkin bir at ya da köpek, ussal kapasitesi ve iletişim yetileri bakımından, bir günlük, bir haftalık, hatta bir aylık bir bebekle kıyaslanamayacak kadar gelişmiştir. Kaldı ki öyle olmadığını farz edelim, bunun ne önemi olurdu? Asıl soru, ‘akıl yürütebiliyorlar mı’ ya da ‘konuşabiliyorlar mı’ değil, “acı çekebiliyorlar mı’ sorusudur.[5]
Günümüzde felsefede hayvanların ahlaki statüsüne ilişkin görüşler iki ayrı kaynaktan beslenmektedir; bunlar yararcı felsefe temelli görüşler ve hak temelli görüşlerdir. Yararcı görüşün temsilcisi Peter Singer'dır. Hak temelli görüşün temsilcileri ise Tom Regan ve Gary Francione'dur. Yararcı görüşler eylemlerin ahlaki statülerini tekil eylemin o eylemden etkilenebilecek herkes açısından sonuçları bağlamında yargılamayı savunurken, hak temelli görüşler ahlaki eylemlerin neticelerine göre değil belli ahlaki ilkelere göre değerlendirilmesi gerektiğini savunur.
Yararcı görüş, Jeremy Bentham'ın görüşlerine dayanmakla birlikte, hayvan etiği bağlamında özellikle Peter Singer'ın Hayvan Özgürleşmesi kitabıyla ön plana çıkmıştır. Bu kitapta savunulan görüşe göre, insan çıkarları ve hayvan çıkarlarının eşit gözetilmemesi için geçerli herhangi bir sebep yoktur.[6] Bir fare de, bir insan da işkence görmemek ister. Öte yandan Singer, tıpkı öncüsü Bentham gibi haklar fikrini reddetmektedir. Singer'a göre, hayvanların geleceği tasavvur etme yetileri yoktur, bu sebeple bir hayvanı öldürmek, bu hayvanı herhangi bir çıkarından mahrum bırakmaz.[7] Bu yüzden Singer'ın savunusu daha çok insanların hayvan kullanımları esnasında hayvanların koşullarını düzeltmeye odaklanmaktadır.
Tom Regan, insan harici hayvanların bir yaşamın öznesi olduklarını ve bu sebeple haklara sahip olduklarını savunur. Bu görüşe göre, insanlar ahlaki eylemlerin failleridir ve yaptıkları eylemlerden sorumludurlar.[8] Bir yaşamın öznesi olan insanlar ve insan harici hayvanlar ise diğer kişilerin eylemlerinden öznel olarak zarar görebilir oldukları için ahlaki müteessirlerdir.[9] Regan, bu kavramsallaştırmadan yola çıkarak, Kant felsefesinde bulunan ve Kant açısından sadece insanları kapsayan "hiç kimse bir başkasının araçlarının amacı olarak kullanılamaz" ilkesini insan harici hayvanlara da genişletmek gerektiğini savunmaktadır.[10] Bunun anlamı, hayvanlara yönelik muameleleri iyileştirmenin yeterli olmayacağı, olması gerekenin hayvanları insan amaçları için kullanmaktan vazgeçmek olduğudur.
Gary Francione, insanların ve diğer hayvanların ortak olarak sahip olmaları gereken bir temel hakkın olduğu fikrini ortaya atmıştır. Bu hak "mal ve kaynak olarak kullanılmama hakkı" olarak tanımlanır.[11] Francione'a göre hayvanlar açısından anlamlı herhangi bir değişim, toplumda ve yasalarda hayvanları insan mülkü olarak tanımlayan paradigmanın değişmesi ile mümkündür. Hayvanların insan kullanımı ve mülkiyeti altındayken koşullarını iyileştirme üzerine kurulu hareketin ise asıl problemi görünmez hale getirdiğini öne süren Francione, hayvan hakları savunucuları için ahlaki temelin veganlık olduğunu savunmaktadır. Hayvanlar insan mülkü olarak görüldüğü müddetçe herhangi bir muamele iyileştirme çabası mülk sahiplerinin çıkarları doğrultusunda gerçekleşecek, dolayısıyla her zaman sınırlı kalacak ve hayvanların mülk statüsünü pekiştirecektir. Bu yüzden hak savunucuları muameleleri iyileştirmeye değil, bu statüyü değiştirmeye odaklanmalı, bu sebeple öncelikle hayvanları kullanmayı kendi hayatlarından başlayarak sonlandırmalıdırlar.[12]
1902 yılında İsveçli hayvan savunucusu ve feminist Lizzy Lind af Hageby (1878-1963) ve arkadaşı Lisa Shartau, Londra Kadın Tıp Fakültesi'ne tıp okumak üzere kaydolmuştur. Amaçları hayvanlar üzerinde yapılan dirikesim uygulamaları hakkında geniş bilgi edinmektir. Bu eğitimden deneyimlerini, tıp eğitiminde deney için kullanılan hayvanlara yönelik zulme dair detayları The Shambles of Science: Extracts from the Diary of Two Students of Physiology (1903) isimli kitapta yayınlamışlardır. Kitaptaki çarpıcı kısımlardan biri kahverengi teriyer cinsi bir köpeğin bilinci açıkken kesildiğinin anlatıldığı bölümdür. Bu bölümde anlatılanlar fakültede çalışan araştırmacılar tarafından inkâr edilse de, araştırmacılara açılan dava fakülteyi anestezi kullanmadıkları için suçlu bulmuştur.[13]
1906 yılında, bu olaya atfen Battersea Parkında Joseph Whitehead tarafından yapılan bir köpek heykeli dikilmiş, altına da "İngiltere'nin kadın ve erkekleri, işler daha ne kadar zaman böyle sürüp gidecek?" yazısı yer almıştır. Bu heykel tıp öğrencileri arasında öfkeye sebep olmuş, heykele yönelik saldırılardan dolayı 24 saat polis koruması gerekmiştir. Ertesi yıl Trafalgar meydanında 1000 kadar tıp öğrencisi ile sendikacılar ve Süfrajet hareketi mensupları arasında bir çatışma çıkmıştır. İki yıl sonra bir gece Battersea konseyi heykeli ortadan kaldırmıştır.[13]
Ana madde: Veganlık
19 ve 20. yüzyıllarda İngiltere'de bulunan vejetaryenler derneğinde hayvan etinin yanı sıra hayvansal süt ve yumurta da tüketmeyen kişilere katı vejetaryen ismi takılmaktaydı. Vejetaryenler Derneği'nin resmi dergisinin 1851 yılında yayınladığı bir sayısında deri olmayan ayakkabıların nasıl bulunacağını anlatan makale bu yıllarda giyim de dahil tüm hayvansal ürünlerden uzak duran kişilerin varlığına işaret etmektedir. Derneğin 1923 yılında çıkardığı bir yayında da vejetaryenler için uygun olanın tüm hayvansal ürünlerden uzak durmak olduğu yazılmıştır ancak bu görüş derneğin resmi görüşü haline gelmemiş, vejetaryen kelimesi sadece hayvan eti tüketmemek anlamıyla özdeşleşmiştir.[14]
1944 yılında Donald Watson öncülüğünde bir grup, hayvansal süt, yumurta ve diğer hayvansal ürünlerin kullanımının hayvan haklarıyla uyumlu olmadığı üzerine yürüttükleri tartışmanın ardından Vejetaryen Derneği'nden koparak tüm hayvansal ürünlerden uzak yeni bir hareketi başlatmışlardır. Vegan kelimesini, savundukları bu yaşam tarzını tanımlamak için ortaya atmışlardır.[14]
Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi, 15 Ekim 1978 tarihinde Paris'teki Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Merkezi'nde düzenlenen bir törende okunmuştur. Bu metin, 1989 yılında Hayvan Hakları Birliği tarafından tekrar düzenlenerek 1990 yılında UNESCO Genel Direktörü'ne sunulmuş ve aynı yıl halka açıklanmıştır. Öte yandan bu metin UNESCO tarafından tanınmış olmayıp yasal herhangi bir bağlayıcılığı yoktur.[15] Bununla birlikte, metinde bazı hayvanlardan yük hayvanı gibi sıfatlarla bahsedilmesi ve hayvanların yaşam haklarından ziyade "acısız öldürülmesi" gibi ifadelerin yer alması hak kavramına aykırı düşmektedir.
2003 yılında ABD'de etsiz beslenmeyi teşvik ederek hem insan sağlığı, hem gezegenin geleceği, hem de hayvan hakları konusunda bilinç yaratmayı hedefleyen Etsiz Pazartesi hareketi başlatılmıştır.
Türkiye'de hayvan hakları 2004 yılında yasa ile[16][17][18] koruma altına alınmıştır. Hayvanların, doğanın onlara tanıdığı yaşama haklarını korumak için gerekli hükümler yasal güvenceye alınmış ve bu hükümleri ihlal edenlere çeşitli cezalar verilmesi öngörülmüştür. Ancak bu yasalar hayvanları hak sahibi varlıklar olarak tanıyan yasalar değildir.
TBMM'de 9 Temmuz 2021 tarihinde Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanunu'nda değişiklik yapılmıştır.[19] Yapılan yasal düzenlemede hayvanlara yönelik işkence, kötü muamele, hayvana yönelik cinsel istismar ve tecavüz gibi hak ihlalleri suç kapsamına alınarak hapis cezası getirilmiştir.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.