Loading AI tools
dünya çapında ekonomik bunalım (1929–1939) Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Büyük Buhran, Büyük Depresyon[1] veya 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı, 1929'da başlayan (etkilerini ancak 1930 yılının sonlarında tam anlamıyla hissettiren) ve 1930'lu yıllar boyunca devam eden ekonomik buhrana verilen isimdir. Buhran, Kuzey Amerika ve Avrupa'yı merkez almasına rağmen, dünyanın geri kalanında da (özellikle de sanayileşmiş ülkelerde) yıkıcı etkiler yaratmıştır.
Bu maddedeki bilgilerin doğrulanabilmesi için ek kaynaklar gerekli. (Aralık 2020) |
Büyük Bunalım en çok sanayileşmiş şehirleri vurmuş, bu kentlerde bir işsizler ve evsizler ordusu yaratmıştır. Bunalımdan etkilenen birçok ülkede inşaat faaliyetleri durmuş; tarım ürünü fiyatlarındaki %40,60'lık düşüş, çiftçileri ve kırsal bölge nüfusunu kötü etkilemiştir.[2] Talebin beklenmedik düzeyde düşmesi nedeniyle madencilik alanı buhranın en fazla etkilendiği sektörlerden biri olmuştur. Büyük Buhran farklı ülkelerde farklı tarihlerde sona ermiştir.
1929 Bunalımı temelde ABD'de borsanın çöküşüne ithaf edilse de o yıllarda yeryüzündeki ekonomik koşullara, krizin büyüklüğü ve etkisine bakıldığında Büyük Dünya Bunalımı adını almayı hak ettiği açıkça görülmektedir. Bunalım dünyada 50 milyon insanın işsiz kalmasına, yeryüzündeki toplam üretimin %42 oranında ve dünya ticaretinin de %65 oranında azalmasına neden olmuştur. 1929 yılına kadar dünyada oluşan diğer krizlere bakıldığında dünya ticaretinin en fazla %7 oranında düştüğü düşünülürse 1929 bunalımının ne derece etkili olduğu tahmin edilebilir.
Dünyayı bu denli etkileyen büyük bunalımı sebep ve sonuçları ile anlayabilmek için öncelikle I. Dünya Savaşı sonrasında dünyada oluşan ekonomik ve sosyal koşulları göz önünde bulundurmak gerekir.
I. Dünya Savaşı dolaylı ya da doğrudan tüm dünyayı etkilemekle beraber, savaş sonrasında oluşan dünya tablosundaki en önemli figürler gerek yaşadıkları değişimler gerek dünya ekonomisine etkilerinden dolayı ABD, Birleşik Krallık ve Almanya oldu.
Savaşa kadar dünyada hegemonik güç sayılan İngiltere, kan kaybeden bir ülke durumuna geldi. Savaş sonrası Amerika'dan alınan borçla yeniden kurulan altın standardıyla değer kazanan pound, İngiliz ihracatının azalmasına sebep oldu. Daha az ihracat daha fazla altının dışa akımına, bu da yeniden borçlanmaya neden oldu.
O yıllarda Almanya ise Amerika'nın savaş sonrasında istediği tazminat sorunuyla karşı karşıyaydı. Ekonomisi durma noktasına gelen Almanya, tazminat sorununa çözüm olarak para basmayı denedi. Bu para Amerika tarafından kabul edilmediği gibi Almanya'da hiperenflasyona neden oldu. Daha sonra tazminat sorunu 1926 yılında Amerika'nın önerdiği Dawes Planı ile çözülmeye çalışıldı. Bu plana göre ABD Almanya'ya yeniden yapılanması için kredi verecek, yapılanmasını tamamlayan Almanya daha sonra ABD'ye borçlandığı tazminatı ödeyecekti.
ABD ise 1924-29 yılları arasında bir stabilizasyon devresi geçirdi. Edindiği ihracat fazlası ile dünyanın net kreditörü konumuna geldi. Bu esnada ülkede otomobil, yapı, elektrikle çalışan makineler gibi yeni endüstriler gelişmeye başladı. Yeni gelişen endüstrilere talebin fazla olması borsanın spekülatif olmasına sebep oluyordu. Öyle ki 1928 yılında, Amerika verdiği kredileri New York Borsası için geri çekmek durumunda kaldı.
1920'lerde borsa dışındaki ekonomik göstergeler oldukça iyi durumdaydı. Üretim ve istihdam oranı yüksekti. Ücretler çok fazla yükselmiyordu ve fiyatlar istikrarlıydı. Birçok insan hâlâ aşırı derecede fakirdi ancak halkın büyük çoğunluğu daha önce hiç olmadığı kadar rahat ve varlıklıydı. Ancak o yıllarda Amerikalılarda minimum fiziksel eforu sarf ederek zengin olma isteği hâkimdi. İnsanların bu ruh hâllerine ve spekülasyonun piyasaya ne derece hâkim olduğunun kanıtı, 1926 yılında Florida'da meydana gelen gayrimenkul patlamasıydı. Bu olay klasik bir spekülatif balonun tüm özelliklerini kendi içinde barındırıyordu.
Olay şöyle gelişmişti: Floridalılar bölgede kış şartlarının kuzeydeki eyaletlere göre daha iyi olmasına, taşımacılık problemlerinin çözülmüş olmasına dayanarak Florida'daki gayrimenkullerin değer kazanacağını düşündüler. Eyalette Florida'nın bir tatil cennetine dönüşeceği inancı hâkimdi. Bu durumda o gün aldıkları toprakların gelecekte birkaç kat değerleneceğini düşünenler hiç de az değildi. Halkın büyük çoğunluğu bu inançla gayrimenkule yatırım yaptı. Ancak 1928 yılının 18 Eylül'ünde hiç hesapta olmayan bir tropik kasırga 400 insanın ölümüne, binlerce evin hasar görmesine ve tonlarca deniz suyunun yatları parçalayıp sokaklara taşmasına neden oldu. Satın alınmış olan gayrimenkuller satılmaya çalışıldı ancak değerinin çok altına bile satılamadı. Bu durum bir spekülatif balonun patlayışıydı.
Büyük kriz öncesindeki atmosfere bir göz attıktan sonra krizin sebepleri ve gelişimi üzerinde durmak gerekir. Dünyayı etkileyen pek çok olay üzerinde olduğu gibi bu olayın sebepleri hakkında da çok sayıda araştırma ve yorum yapıldı. Bu araştırma ve yorumlarda genel olarak yer alan ortak birkaç sebebi şöyle sıralayabiliriz:
Birincisi; Amerika'daki şirketlerin mali güçleriydi. 1870'li yıllarda ABD'de irili ufaklı pek çok şirket varken I. Dünya Savaşı'nın getirdiği zorluklar karşısında küçük şirketler birleşmek zorunda kalmış ve savaş sonrasında tekeller oluşturmuşlardır. Öyle ki 1929 yılına gelindiğinde Amerikan ekonomisinin %50'si üzerinde söz sahibi olan holding sayısı 200 kadardı. Bu da tek bir holdingin bile iflasının ekonomiyi sarsmaya yeteceğini gösteriyordu.
İkinci bir sebep de bankaların kötü yapılanmış olmasıydı. Bankaların sermaye esaslarını, rezerv ve kredi oranlarını belirleyen yasalar yoktu. Örneğin şirketlerin mali tablolarının güvenilirliğini sağlayan yasalar yoktu. Bu yüzden yatırımcı hisse senedini aldığı firma hakkında yeterince bilgiye sahip olamıyordu. Yine ticari bankaları yatırım bankalarından ayıran yasalar da mevcut değildi.
Üçüncü bir sebebin de, başkan Hoover yönetiminin ekonomi alanındaki tecrübesizliği olduğu söylenebilir. Bu düşüncenin savunucularına göre başkan Hoover yönetimi, 1920'lerde hüküm süren liberal ekonomi anlayışına göre ekonomiye devlet müdahalesi yapmamayı uygun görmüştü. Ancak 1929 krizine müdahale etmemenin toplumsal maliyeti çok büyük olmuştu. Daha sonraları başkan müdahaleye karar verdiğinde ise hem çok geç olmuştu hem de müdahale başarılı olamamıştı. Örneğin devlet bütçesini dengelemek için devlet harcamalarını kısmasının ve vergileri arttırmasının işsizliğe sebep olduğu ve bunun da insanların satın alma gücünün azalmasına ve fiyatların düşmesine neden olduğu savunuldu. Hükûmetin tecrübesizliğinin bir diğer göstergesi de altın standardına bağlı kalmakta ısrar edişiydi. Hükûmet altına bağlı olmayan para basmayı reddederek sıkı bir para politikası izledi ve piyasada para bulunmayınca ekonomik faaliyetler durdu, reel sektör küçüldü. Bu da daha fazla işsizlik, daha az gelir demekti.
Vurgulanması gereken son sebep ise; başta da belirtildiği gibi ABD'nin dünya üzerindeki net kreditör olmasıydı. Bunun yanında I. Dünya Savaşı sonrası Almanya ve İngiltere'den istediği tazminatların altın olarak ödenmesini talep ediyordu. Ancak yeryüzündeki altın stoğu yetersizdi ve var olan stoğu da zaten Amerika kontrol ediyordu. Bu sebeple de bahsedilen tazminatların ve kredilerin mal ve hizmet olarak ödenmesi denendi ancak bu da ABD'nin kendi mal ve hizmet sektörünü vurdu. Son çare olarak gümrük duvarları koyma yoluna gidildi ancak bu da yalnızca dış ticareti küçülttü. Sonuçta Amerika hesapsızca vermiş olduğu kredileri geri alamadı.
New York Menkul Kıymetler Borsası 1928 yılının başından 1929 yılı Ekim ayının başına kadar olan süreçte gittikçe yükseliyor ve bu da fiyat/kazanç oranının yükselmesi sonucunu getiriyordu. Ancak 3 Ekim 1929 tarihine gelindiğinde, yukarıda sayılan sebepler doğrultusunda borsanın yükselişi durmuş hatta birkaç büyük holdingin hisse senetleri değer yitirmişti. Bu kayıplar, 21 Ekim günü yabancı yatırımcıların hisse senetlerini ellerinden çıkarmalarıyla hızlandı ve “Kara Perşembe” olarak anılan 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsa dibe vurdu. 1929 yılının fiyatlarıyla 4.2 milyar dolar yok oldu. 29 Ekim 1929 gününün fiyatlarına bakıldığında bir yıl öncesinin kârının bile yitirildiği görülür. 21-29 Ekim 1929 tarihleri arasındaki fark Dow Jones sanayi ortalamasının 328'den 230'a düştüğünü gösterir. Bu süreçte 4.000 kadar banka batmış, binlerce insanın mal varlığı yok olmuştur.
Buhranın etkilediği insanlar açlığa sürüklendi ve sebze ve meyve yetiştirip satarak yaşamaya çalıştılar. Piyasadaki para bir anda yok olduğu için insanlar ihtiyaçlarını karşılamada takas yoluna gitmek zorunda kaldı ve bir nevi değiş-tokuş ekonomisine geri döndüler. İnsanlar maddi varlıklarıyla beraber sosyal konumlarını ve ruh sağlıklarını da kaybettiler. Bunalımın etkileri II. Dünya Savaşı'na kadar yaklaşık on yıllık bir süreçte devam etti.
Krizin sanayileşmiş ülkeler üzerindeki etkileri hemen hemen aynıydı. Toptan fiyat endekslerindeki düşüş (%40,60 arası), hammadde fiyatlarının dibe vurması (%50 civarı), menkul kıymet fiyatlarının ve borsanın gerilemesi (%30,40 civarında), dünya sanayi üretiminin düşmesi (%35,45 arası), işsiz sayısındaki artış (50 milyon kişi işsiz kaldı), ticaretin dibe vuruşu (%55,80) ve iflasların çoğalması oldu.
Amerikan halkı bu büyük çöküşün faturasını Hoover yönetimine çıkardı. Bir sonraki seçimde Hoover'ın başkan seçilmeyeceği aşikârdı. Onun yerine adını verdiği programla ekonomik sistemde köklü değişiklikler vadeden Franklin D. Roosevelt seçildi. Roosevelt "New Deal"ı 1930 ila 1937 yılları arasında uygulama fırsatı buldu. Başa geldiği 1933 yılı bunalımın etkilerinin en fazla hissedildiği yıllardan biriydi. Ekonomide kârlılık yok olmuştu. Büyük bir talep daralması yaşanıyordu. Çünkü insanların satın alma gücü çok düşmüştü. Roosevelt böyle bir dönemde hem sosyal hem ekonomik anlamda bir reform niteliği taşıyan programıyla ve büyük yetkilerle başa geçiyordu. Amerikan ekonomisi tarihinde ilk kez devlet müdahalesine maruz kalıyordu.
Roosevelt işe bankacılık sektörüyle başladı. O sıralarda sektörde likidite düşük olduğundan altın ve döviz kuru bizzat başkanlık tarafından kontrol ediliyordu. İlk kez Merkez Bankası kuruldu. Mevduatlar devlet güvencesine alındı. Bankacılık sisteminin düzeltilebilmesi için 500 kadar yeni düzenleme yapıldı. Reel sektörde de kârlılığın arttırılmasına karar verildi. Devlet kendi kontrolü altında olmak kaydıyla sanayicilerin yüksek fiyat uygulamalarına izin verdi ve yine bu amaca uygun olarak üretim sınırlandı. Talep sorununu çözmek için de devlet yüksek sayılabilecek bir düzeyde minimum reel ücretleri belirledi. Çalışma saatleri azaltılarak işsizlik sorunu çözülmeye çalışıldı. Tarımda da birtakım yeni programlamalar yapıldı. Ancak bu programlar bazı yönlerden birbirleriyle çelişir durumdaydı. Devlet bir taraftan fiyatları yüksek tutmak için üretim kotası koyarken diğer taraftan da ne üretirlerse üretsinler belirli bir fiyattan bunları almayı vadediyordu. Bu da çiftçilerin daha fazla üretim yapmak istemelerine neden oluyordu. Roosevelt'in devlet harcamaları politikası ise bir denge politikasıydı. Devlet müdahalesine karşı olan sanayicileri küstürmemek için özel sektörün ilgilenmediği büyük yatırımlar gerektiren alanlarda harcama yapılıyordu. Bu sektörlerde açılan iş alanlarıyla da işsizliğin azaltılmasına ve talebin arttırılarak düşük talep sorununun çözülmesine çalışılıyordu.
Depresyonu yenerek tam istihdama ulaşan ilk sanayi ülkesi, Almanya'dır. Almanya, enflasyonsuz orijinal finansman yöntemleriyle iç piyasayı canlandırmayı başarmıştır. Ancak dünya pazarları Almanya'nın ihracatına açık değildi. Alman fabrikalarına sürüm alanları temin etmek ve hammadde bulmak gerekiyordu. Güney Amerika, Orta Avrupa, Balkanlar ve Türkiye serbest dövizle mal almakta ve satmakta güçlük çekiyorlardı. Almanya, doğrudan serbest döviz transferi olmaksızın malın malla mübadelesini gerçekleştirmek imkânını sağlayan bir karşılıklı ticaret (counter-trading) modelini benimseyerek, serbest döviz piyasalarında ihracat mallarına uygun fiyatla alıcı bulamayan memleketlerin müşterisi durumuna geçti. Tarım ekonomilerinin ihracat mallarını yüksek bedelle satın aldı ve onlara kendi sanayi ürünlerini sattı. Planlama ve benzeri yöntemlere başvuran ABD ile Fransa gibi demokrasiler ılımlı çözümlere yönelirken, Almanya'da işsizler Nazi totalitarizminin çılgınlıklarına kapıldılar. Böylece bunalım aynı zamanda, II. Dünya Savaşı'nın başlıca nedeni olacaktı. Nazilerin iktidara geçişinden (1933) II. Dünya Savaşı'nın başlangıç yılına (1939) kadar Almanya'da haftalık kazançlar reel olarak %19 arttı.[3] Naziler, Büyük Buhran'ın ortasında iktidara geldi. O dönemde işsizlik oranı %30'a yakındı.[4] 1938'de Almanya'da işsizlik ortadan kalktı.[5] 1933 yılında 56 olan sanayi üretimi, 1938 yılında 144'e çıktı.[6] Hitler liderliğindeki Nazilerin iktidara geldiği 1933 yılından itibaren Almanya ekonomisi üzerindeki gelişmeler ve Hitler'in izlediği ekonomi politikaları günümüzde dahi olağanüstü başarı olarak değerlendirilmektedir.[7]
Türkiye 1929 bunalımı karşısında, kalkınmasını sağlayabilmek için ihracat ve ithalatını artırmak zorundaydı, Türkiye Cumhuriyeti bunu sağlayabilmek için çeşitli politikalar izledi.
Türkiye 1933'te dış ödemelerde uygulamasına başlanan kliring ve takas sistemini uyguladı. Kliring sistemi malını alanın, malını alma ilkesine dayanır. Bu sistemde ithalat ihracata bağlandığından, ihracat teşvik edilmiş olur. Nitekim, Türk Hükûmeti mümkün olduğu kadar bütün ülkelerle kliring ve takas anlaşması yapmaya çaba harcadı ve Türkiye ile ticaret ve ödeme anlaşması yapan ülkelerden, ithalata öncelik tanıdı. Ayrıca ihraç mallarının standardizasyonuna önem verilerek, ihracat bu yönden de teşvik edildi 10/06/1930 tarih ve 1705 sayılı Kanun ile Hükûmete tedbir alma yetkisi verilerek, ihraç edilen fındık ve yumurtadan başlayarak, ihraç mallarında kalite kontrolüne gidildi. Önceleri çeşitli merciler tarafından yürütülen bu iş 1934'te kurulan Türkofis'e devredildi. Ofise, kontrol ve teftiş görevi yanında piyasa araştırmaları yapma ve uluslararası ticaret ve ödeme anlaşmalarını hazırlama görevi de verildi.
Hâlen dünyada yaşanmış olan en büyük ekonomik kriz 1929 Krizi'dir. Bu krizin dünyayı en az I. ve II. Dünya Savaşları kadar etkilediği de açıktır. Büyük bunalımın yol açtığı 1930'lar dünya tablosuna bakıldığında ekonomik krizlerin bazen insanlık tarihini etkileyecek boyutlara varabileceği rahatlıkla görülebilir. Bu yüzden ekonomik krizlere yalnızca ekonomik değil aynı zamanda sosyal hatta politik bir olgu olarak da bakılmalıdır.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.