Loading AI tools
İspanyol sanatçı (1904-1989) Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí i Domènech veya kısaca Salvador Dalí (11 Mayıs 1904 - 23 Ocak 1989), Katalan sürrealist ressam. Gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle ünlenen Dali, en popüler eseri olan Belleğin Azmi'ni 1931'de bitirmiştir.
Salvador Dalí | |
---|---|
Genel bilgiler | |
Doğum adı | Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí y Domènech |
Doğum | 11 Mayıs 1904 Figueres, Katalonya, İspanya |
Ölüm | 23 Ocak 1989 (84 yaşında) Figueres, Katalonya, İspanya |
Uyruk | İspanyol |
Evlilik(ler)i | Gala Dalí (Elena Ivanovna Diakonova) |
Alanı | Resim, Fotoğraf, Heykel, Film |
Sanat eğitimi | San Fernando Güzel Sanatlar Kraliyet Akademisi |
Katıldığı akımlar | Kübizm Dadaizm Sürrealizm |
Ünlü yapıtları | Belleğin Azmi Haşlanmış Fasulyeli Yumuşak Yapı (İç Savaş Öngörüsü) Filler ve Kuğular Aziz Antonius'un Baştan Çıkarılışı |
İmzası | |
Dalí, ressamlığın yanı sıra heykelcilik, fotoğrafçılık ve filmcilikle de ilgilenmiş, Amerikan animasyoncu Walt Disney ile beraber yaptığı Destino adlı kısa çizgi film, 2003'te "en iyi kısa animasyon filmi" dalında Akademi Ödülü adayı olmuştur.
Katalonya doğumlu olan Dalí, 711 yılında İspanya'yı fethetmiş olan Mağribilerin soyundan geldiğini iddia etmiş, "süslü ve cafcaflı olan her şeye, lüks hayata ve doğu kıyafetlerine olan düşkünlüğünü" de "Arap kökeni"ne bağlamıştır.[1]
Dalí hayatı boyunca, sanatıyla olduğu kadar eksantrik giyimi, davranışları ve sözleriyle de dikkat çekmiş, bu durum kimi zaman, onun sanatını takdir edenleri de etmeyenler kadar usandırmıştır.[2] Bu davranışların getirdiği kötü şöhret, Dalí'nin geniş kesimlerce tanınmasını sağlamış ve eserlerine duyulan ilgiyi arttırmıştır.
Dali 11 Mayıs 1904'te, İspanya'nın Katalonya bölgesinde bulunan Figueres kentinde, Salvador Dalí i Cusí ve Felipa Domenech Ferres çiftinin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Çiftin 1901 doğumlu ilk çocuğu, Dalí'nin doğumundan tam dokuz ay on gün önce (1 Ağustos 1903'te) sindirim yolu iltihabından ölmüş, onun ismi olan Salvador da ikinci çocuğa geçmişti. İlk çocuklarının küçük yaşta ölmesini bir türlü kabullenemeyen Dalí çifti, küçük Dalí'nin yanında sık sık ölmüş ağabeyinden bahsediyor, ilk Salvador'un bir resmini yatak odalarının duvarında tutuyor ve Dalí'yle beraber düzenli olarak ilk Salvador'un mezarını ziyaret ediyorlardı.[3] Bu durum, Dalí'nin küçük yaşta kendi kimliği konusunda karışıklık yaşamasına sebep oldu. Sonradan, hiç tanımadığı ağabeyi hakkında "iki su damlası gibi birbirimize benziyorduk, fakat yansımalarımız farklıydı [...] O, herhalde benim fazla mutlak olarak tasarlanmış ilk versiyonumdu." diyebildi.[4]
Dalí'nin babası, sert ve otoriter karakterli bir noterdi. Annesi ise tam tersine sevecen ve anlayışlıydı ve oğlunun resim konusundaki çabalarına destek veriyordu.[5] Dalí üç yaşındayken kız kardeşi Ana María doğdu. Evin tek erkek çocuğu olarak, annesi, kız kardeşi, teyzesi, anneannesi ve bakıcısından sürekli ilgi gören Dalí, küçük yaşlarından itibaren şımarık ve kaprisli bir karakter sergilemeye başladı.[2]
Salvador Dali'nin, "Hayat” isimli otobiyografisinde yaşamının ilk yıllarına ait çarpıcı anlatımlar söz konusudur. Bu anlatımların ne kadarının doğru veya hayal ürünü olduğunu belirlemek zor olsa da Dali'nin düşünce yapısı için, kendi ağzından çıkmış bu cümleler önemli izler barındırır:
"Beş yaşlarındayken bulduğu yaralı yarasayı teneke bir kovaya koyar. Ertesi sabah, ölmek üzere olan yarasanın her yanını karıncaların kapladığını görür. Yarasayı karıncalarla birlikte ağzına atar ve ısırarak neredeyse ikiye böler."
Küçük kardeşi ile olan bir başka anısını otobiyografide şöyle anlatır: "Altı yaşındayken Halley kuyruklu yıldızının görülebileceği günlerde; "Babamın ofis memurlarından biri misafir odasının kapısında belirdi ve kuyrukluyıldızın terastan görülebildigini haber verdi...Koridordan terasa giderken üç yaşındaki küçük kızkardeşimin bir kapı aralığından sessizce emekleyerek çıktığını gördüm. Durdum, bir anlık tereddütten sonra kafasına bir topa vurur gibi korkunç bir tekme savurup bu vahşi eylemin "çılgınca neşesi"ne kapılarak koşmaya devam ettim. Fakat arkamdan gelen babam beni yakaladı ve ofisine götürdü, ceza olarak akşam yemeğine kadar orada kaldım."
Bu olayın yaşanmasından bir yıl kadar önce, Dali, “aklına gelen düşüncelerin çoğu gibi, aniden” küçük bir çocuğu asma köprüden aşağı atıverdiğini anlatır. Dali; yirmi dokuz yaşındayken, bir kızı yere devirip üzerinde tepindiğini ve çevresindeki insanların kanlar içindeki kızı elinden zor aldıklarını bu kitapta aktarır. Benzer başka pek çok eylemlerini aynı otobiyografisinde anlatıyor. Salvador Dali, aynı otobiyografide nekrofili ve cinsel sapkınlık boyutlarındaki resim çalışmaları hakkında da bir takım bilgileri anlatır. Tablolarında bu sapkınlıklara yer verdiğini, sonraki yıllarda bu özelliklerinden kurtulduğunu izah eder. Bu anlatımları ve anıları, Dali'nin gençlik ve yetişme dönemlerindeki ruh hali ve sanat çalışmalarında beslendiği mizacı hakkında bizlere biraz fikir verebilir.[6]
1914'te annesinin desteğiyle özel bir resim okuluna yazılan Dalí, 1919'da Figueres Belediye Tiyatrosu'nda ilk sergisini açtı. Şubat 1921'de ise çok sevdiği annesini meme kanserinden kaybetti. Annesinin ölümü hakkında "hayatımda aldığım en büyük darbeydi. Ona tapardım [...] Ruhumun kaçınılmaz kusurlarını görünmez kılabilmesine hep güvendiğim bir varlığın kaybını kabullenemiyordum." diyebildi.[4] Dalí'nin babası, karısının ölümünden kısa süre sonra baldızıyla evlendi.
1922'de Madrid'e taşınan ve buradaki okula yazılan Dalí, ilk eserlerinde kübizm ve dadaizm etkileri gösterdi. Fransa ve İsviçre kökenli olan bu yeni akımlar, o sıralar Madrid'de pek yaygın değildi ve Dalí'nin eserleri kısa sürede ilgi çekmeye başladı. Dalí, Madrid'de geçirdiği yıllarda, kendisi gibi avangart sanata meraklı olan film yapımcısı Luis Buñuel ve şair Federico García Lorca ile yakın arkadaş oldu. 1923'te disiplinsizlik yüzünden geçici olarak okuldan uzaklaştırılan Dalí, aynı yıl Girona'da anarşist gösterilere katıldığı için tutuklandı ve bir süre gözaltında tutuldu.[7] 1925'te okula geri döndü ve Barselona'da ilk kişisel sergisini açtı. Resimleri eleştirmenler tarafından ilgi ve şaşkınlıkla karşılandı.
Dalí 1926'da Paris'e gitti ve büyük saygı duyduğu Pablo Picasso ile tanıştı. Sonraki birkaç yıl boyunca, Dalí'nin eserlerinde Picasso etkisi ağır basacaktı. Paris gezisinden döndükten kısa süre sonra okulundan temelli kovulan Dalí, çok geçmeden askere alındı. Ekim 1927'de askerlik hizmetini bitirdi ve Mart 1928'de sanat eleştirmenleri Luís Montanyà ve Sebastià Gasch ile beraber, sanatta modernizmi ve fütürizmi savunan "Sanat Karşıtı Katalan Manifesto"yu yazdı.
1929'da arkadaşı Luis Buñuel ile beraber çektikleri Bir Endülüs Köpeği adlı avangart kısa film, sürrealist sanat çevrelerinde ikiliye büyük şöhret kazandırdı. Aynı yıl ikinci kez Paris'e giden Dalí, burada ressam Joan Miró aracılığıyla sürrealist akımın öncüleri André Breton ve Paul Éluard ile tanıştı. Éluard'ın karısı Gala (asıl ismi Helena İvanovna Diakonova), tanıştıkları andan itibaren Dalí'nin ilgisini çekti ve 1929 yazında Dalí ile Gala arasında, sonradan evliliğe dönüşecek olan tutkulu bir ilişki başladı.
1931 yılında Dalí, en meşhur eseri olan Belleğin Azmi,ni yaptı. Yumuşak Saatler ya da Eriyen Saatler olarak da bilinen eserde, geniş bir kumsal manzarası önünde eriyen cep saatleri resmedilmiştir. Eser genel olarak, katı ve değişmez zaman kavramına karşı bir protesto olarak yorumlanır.[8] Dalí sonradan bu resmin ilhamını, sıcak Ağustos güneşi altında erimekte olan bir Camembert peynirinden aldığını yazacaktı.[4]
1929'dan beri beraber yaşayan Dalí ve Gala, 1934'te bir devlet nikâhıyla evlendiler. (1958'de bir Katolik düğünüyle nikâh tazeleyeceklerdi.) Aynı yıl New York'ta bir sergi açan Dalí, ABD'de büyük sansasyon yarattı ve büyük üne kavuştu. 1936'da Londra Uluslararası Sürrealist Sergisi'nde bir konuşma yapması istenince, sahneye eski tip hantal bir dalgıç tulumu içinde çıktı. Tulumun beline mücevher işlemeli bir kama takmıştı; bir elinde bir bilardo ıstakası tutuyor, diğer eliyle de bir çift kurt köpeğini çekiştiriyordu.[9] Konuşma sırasında nefes almakta zorluk çekince, dalgıç kıyafetinin başlığı çıkarıldı.
Dalí 1937'de Hollywood'a giderek zamanın meşhur komedyenleri Marx kardeşler ile tanıştı ve onlar için bir film senaryosu yazdı.[7] 1938 yazında ise Londra'da, hayranı olduğu Sigmund Freud ile tanıştı ve ünlü psikoloğun birkaç portresini yaptı. Tüm sürrealistler gibi Dalí de bilinçaltının dışavurumuyla ilgileniyor ve Freud'un bilinçaltı konusundaki yazılarını ilgiyle takip ediyordu.
1936'da başlayan ve tüm İspanya'yı kaosa sürükleyen İspanya İç Savaşı, 1939'da General Francisco Franco'nun galibiyetiyle sona erince, Dalí yeni kurulan faşist rejimi desteklediğini açıkladı.[10] Bunun üzerine, çoğunluğu Marksist olan ve Dalí'nin abartılı dikkat çekme çabalarından zaten hoşlanmayan sürrealistler, Dalí'ye açıkça sırtlarını döndüler. Sürrealist grubun önderi Breton, Salvador Dalí'nin isminden iğneleyici bir anagram çıkardı: Avida Dollars (Dolar Heveslisi). Dalí ise cevap vermekte gecikmedi: "Le surréalisme, c'est moi!" (Sürrealizm benim!)[7] Sürrealistler ve Dalí arasındaki çekişme, Dalí ölene kadar devam edecekti.
1940'ta Dalí ve Gala, tüm Avrupa'yı etkisi altına almaya başlayan II. Dünya Savaşı'ndan kaçarak ABD'ye yerleştiler. Burada dokuz yıl kalacaklardı. 1942 yılında Dalí, Salvador Dalí'nin Gizli Hayatı isimli otobiyografisini yayımladı. 1945-46 yıllarında, Walt Disney ile beraber Destino, Alfred Hitchcock ile beraber Spellbound filmlerinin yapımında çalıştı. 1947'de sürrealist bir Picasso portresi yaptı.
1949'da Dalí, karısıyla beraber Avrupa'ya döndü ve memleketi Katalonya'ya yerleşti. Hayatının sonuna kadar burada kalacaktı. Faşist Franco rejimiyle yönetilen İspanya'ya yerleşmesi, bir kez daha sol görüşlü sanatçı ve aydınların tepkisini çekti.[10]
Dalí 1951'de Katolisizm'in ve modern bilimin bazı kavramlarını sentezlediği Mistik Manifesto,yu yayımladı. II. Dünya Savaşı sonrası eserlerinde, Katolik temalar ve DNA, hiperküp (dört boyutlu küp) ve atomik çözünme gibi modern bilim kavramları öne çıkacaktı. Hiroşima'da patlayan atom bombasının gücünden çok etkilenmiş olan Dalí, hayatının bu dönemine "nükleer mistisizm" adını veriyordu. Yine bu dönemde Dalí, tuvale boya sıçratma, hologramlar, optik yanılgılar ve stereoskopi gibi pek çok değişik teknikle denemeler yaptı.
1960'ta Figueres belediye başkanı, yıllar önce Dalí'nin ilk sergisine ev sahipliği yapmış ve iç savaşta zarar görmüş olan Belediye Tiyatrosu'nu "Dalí Tiyatrosu ve Müzesi" adıyla restore etmeye karar verdi. Dalí, 1974'e kadar müzenin inşaatı ve dekorasyonuyla bizzat ilgilendi ve bu projeye çok emek ve zaman harcadı. Müze 1974'te açıldıysa da, Dalí 1980'lerin ortasına kadar ufak eklemeler ve değişiklikler yapmaya devam etti.
10 Haziran 1982'de Dalí'nin çok sevdiği karısı, menajeri, modeli ve ilham perisi Gala hayatını kaybetti. Gala'nın ölümünden sonra yaşama isteğini kaybeden Dalí, karısının öldüğü ve gömüldüğü Púbol Kalesi'ne yerleşti ve münzevi bir hayat sürmeye başladı. Temmuz 1982'de İspanya Kralı Juan Carlos, Dalí'yi Púbol Markisi ilan etti. Dalí ise bu jeste karşılık olarak, krala Avrupa'nın Başı adlı çizimini hediye etti. 1983'te Púbol Kalesi'nde yaptığı Serçenin Kuyruğu adlı tablo, Dalí'nin son eseri olacaktı. Ağustos 1984'te Dalí, kaledeki yatak odasında bilinmeyen bir sebepten çıkan yangında bacağından yaralandı.[11] Bu olaydan kısa süre sonra Figueres'e döndü ve Salvador Dalí Tiyatro ve Müzesi'nde yaşamaya başladı.
Dalí, 23 Ocak 1989'da kalp yetmezliğinden öldü ve Figueres'te kendi adını taşıyan müzenin mahzenine gömüldü.
Dalí hayatı boyunca, 1500'den fazla resim ve onlarca heykelin yanı sıra, çeşitli taş baskı eserler, kitap illüstrasyonları, tiyatro dekorları ve kostümleri üretmiştir. Ayrıca, Man Ray, Brassaï, Cecil Beaton ve Philippe Halsman gibi fotoğraf sanatçılarıyla ve Elsa Schiaparelli, Christian Dior gibi moda tasarımcılarıyla beraber çalışmıştır.
Bugün Dalí'nin eserlerinin büyük çoğunluğu, Figueres'deki Dalí Tiyatro ve Müzesi'nde bulunur. Florida'nın St. Petersburg kentindeki Salvador Dalí Müzesi, Madrid'deki Reina Sofia Müzesi ve Los Angeles'taki Salvador Dalí Galerisi de sanatçının yüzlerce eserini barındırır.
Dalí'nin 1965'te New York'taki Rikers Island Hapishanesi'ne bağışladığı çarmıha gerilmiş İsa resmi, 1981'e kadar hapishanenin yemekhanesinde asılı durduktan sonra buradan alınarak hapishanenin lobisine asılmış, 2003'te ise kimliği belirsiz kişilerce lobiden çalınmıştır.[12] 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından, sürrealizmin yani gerçeküstücülük akımının temsilcisi Salvador Dali’nin başlıca esin kaynağı düşler, korkular ve hayaller ile Dali, resim sanatının akışına yön veren eserleriyle İstanbul’da da sergilenmiştir. Dali’nin kapsamlı bir retrospektifi niteliğini taşıyan “İstanbul’da Bir Sürrealist Salvador Dali” adlı sergisinde, İspanyol sanatçının yağlı boya tabloları, çizimleri ve grafiklerinin yanı sıra el yazmaları, defterleri, mektupları ve fotoğrafları gibi 380 parça eseri sergilenmiştir.
Salvador Dali'nin hastalıklı ruh yapısı, bazı çizim ve fotoğraflarında da geniş yer tutar. Kendi yazdığı "Hayat" isimli otobiyografisinde, cinsel sapkınlığa yatkın bu özelliğini geniş bir biçimde aktarır. "Hüzünlü Oyun, Bir Endülüs Köpeği, Altın Çağ, Kuyruklu Piyano, Takside Çürüyen manken" gibi fotoğraf ve çizimleri, Salvador Dali'nin hastalıklı ruh halini gösteren "sanat" için yapılan sapkınlıkların bir nevi gün yüzüne çıkmış halidir. Bu tür çalışmaları, sanat adı altında topluma kabul ettirilirken, Dali'nin hastalıklı ruh yapısı sanat çevrelerinde meşru gibi görülerek, adeta sanat adına bu tür sürrealist denemeleri yapabilmesi için kendisine bir muaflık hali vermiştir. Oysa bu tür çalışmalar; sanat adına yapılmış olmasına rağmen, toplumun hiçbir şekilde kabul edebileceği türden eserler değildir.
İngiliz yazar, gazeteci ve eleştirmen George Orwell, Dali'nin çizimlerindeki sapkınlık derecesindeki hastalıklı özelliğini şu cümlelerle okuyucusuna aktarır: "Salvador Dali'nin savunucularının, ona ruhban sınıfına özgü bir tür ayrıcalık tanınmasını istediği anlaşılıyor. Sanatçının, sıradan insanların tabi olduğu ahlak kurallarından muaf olması gerektiği görüşündeler. Sihirli sözcüğü söyleyip "sanat" dediğiniz anda her şey yoluna giriyor: Çürüyen cesetlerin üzerinde dolaşan salyangozlar ve küçük kızların kafasını tekmelemek sorun olmaktan çıkıyor; hatta Dali'nin çektiği (sonradan gösterime girmesi yasaklanan) Altın Çağ" gibi pislik ve dışkıyı normalleştiren bir film bile sorun teşkil etmiyor. Dali'nin yıllar boyunca asalak gibi yaşadığı Fransa'dan tehlikenin kokusunu alır almaz korkak bir sıçan gibi kaçıvermesi bile sorun değil. Yani sınavı geçebilecek kadar iyi bir ressamsanız, her yaptığınız yanınıza kâr kalıyor. Adi suçlar üzerinden düşünürsek, bu düşünce tarzının ne kadar yanlış olduğunu görebiliriz."[13]
Salvador Dali kendisini ve çalışmalarını şu sözlerle anlatır: "Benim deliliğim ile gerçek deli arasındaki farkı biliyor musunuz? Gerçek deli asla zafere ulaşamaz. Benim yaşamımda ise her çılgınlık yeni bir zaferdir. Başarı sağlayan çılgınlığı ötekinden ayırt etmek çok önemlidir. Tam bir başarı için azıcık çılgınlık her zaman lazımdır."[14] Crevantes’in Don Kişot’u için yaptığı çizimlerinde bu ifadeler vücut bulmuştur. Dali, İngiliz yayınevi Random House tarafından 1945 yılında Miguel de Cervantes'in iki ciltlik Don Kişot’unu resimlendirmek üzere görevlendirilir. 1945- 1946 yılları arasında Don Kişot’un Random House’un İngilizce çevirisi için birtakım sulu boya ve kara kalem çizimler yapan Dalí, kitabın 1956 yılındaki baskısında koleksiyonunu genişleterek 38 adet çizime imza atmıştır.[15] Dali’ye göre, "Sistemli olarak kargaşa yaratmak gerekir; yaratıcılık böylece özgürleşir. Yaşamı yaratan çelişkidir."[14] Don Kişot’ta işlenen ana temalardan biri kargaşadır. Kahraman, kargaşanın içinde, modası geçmiş bir sevda olan şövalyeliğin peşine düşmüştür. Dali de kitabı resmetme sürecinde de kendisini sarmalayan bu Don Kişotvari havayı ve eserin en akılda kalıcı kısımlarını gerçeküstücü bakış açısının süzgecinden geçirmiş; kafasında canlandırdığı kahramanı, kendisiyle özleşen bir üslupla resme dökmüştür.
Salvador Dalí'nin sanatçı olarak varoluşunda politika çok önemli bir yer almıştır. Sürrealizmin kurucusu Troçkist André Breton yanlısı olarak başladığı sanat hayatına, ileriki dönemlerde iktidarı kanlı biçimde ele alan faşist Franko yanlısı olarak devam etmiştir.
Gençliğinde anarşist-komünist yazıları keskin çıkışları olan derin bir kavrayıştan ziyade okuyucuyu şok etmek üzerine odaklanmıştır. Bu yıllarda Dadacı etki görülür. Dali büyüdükçe Troçkist André Breton etkisindeki sürrealist hareketin etkinliğinin artmasıyla sürrealist olur.
İspanya İç Savaşı başladığında, Dali savaşmaktan ve bir grubun yanında yer almaktan uzak durur. Benzer şekilde, İkinci Dünya Savaşında George Orwell, Dali'yi "Fransa tehlikeye düştüğünde fare gibi kaçmakla" eleştirmiştir. Yıllar sonra o dönemini Dali "Avrupa savaşı yaklaştığında tek düşündüğünün tehlike daha da yaklaştığında tıkılabileceği fırını güzel bir yer bulabilmek" olduğunu belirtmiştir. II. Dünya savaşı sonrasında Katalonya'ya geri döndüğünde, Franko rejimi ile yakınlaşmıştır. Bazı sözleri Franko rejimine destek vermiş, Franko'yu İspanyayı yokedici güçlerden temizlediği için teşekkür etmiştir. Bu dönemde Katolik inanca dönmüştür. Ayrıca Franko'yu çıkardığı idam hükümleri için tebrik etmiştir. Ayrıca kişisel olarak da Franko ile tanışmış ve Franko'nun ninesini resmetmiştir. Franko'ya karşı hislerinin samimi mi yalancı mı olduğunu belirlemek imkânsızdır.
Salvador Dali farklı alanlara ilgi duymuş, ressamlığın yanı sıra heykeltıraşlık, fotoğrafçılık ve filmcilikle de ilgilenmişti. Ancak, bilime apayrı bir önem verdi. 1930'larda ilham kaynağı optik ilüzyonlar ve çifte görüntüler, 1940'ta Max Planck'ın kuantum kuramı, 1945'teki Hiroşima faciasından sonra atomun parçalanmasıydı. 1950'lerin başında, atom bombasını bir yana bırakmış, dikkatini Alman fizikçi Werner Heisenberg'in "tanecik"lerine vermişti bile.
1953'te, Nature dergisinin 171. sayısında, Watson ve Crick'in DNA yapısını açıkladıkları ünlü makaleyi okuyup Crick'in karısı Odile'in çizdiği çift sarmal yapıyı gördüğünde, "İşte" dedi, "Tanrı'nın var olduğunun en önemli kanıtı. DNA, Yakub'un genetik meleklerden oluşturduğu bir merdiven ve insanla Tanrı arasındaki tek bağlantı."
Bu tarihten başlayarak tam 23 yıl boyunca, DNA molekülünün yapısı, hem gündelik yaşamının, hem de sanatının ayrılmaz bir parçası oldu. Çift sarmalın, yaşamın temel şekli olduğuna inandı ve on kadar tablosunda bu simgeyi kullandı. "Kelebekli Manzara, DNA'li Sürrealist Manzarada Büyük Mastürbatör" (Butterfly Landscape. The Great Masturbator in a Surrealist Landscape with D.N.A.) adlı tablosunda, Freudyen simgelerle dolu araziye, DNA'yı üç boyutlu biçimde yerleştirmiştir.
25 Eylül 1962 tarihindeki Barselona sel felaketinde, boğulan ve kaybolan bine yakın kişinin anısına yaptığı 3 x 3.5 metre boyutlarındaki tablo, "Galacidalacidezoksiribonükleikasid" adını taşır. 2002'de, Florida'nın St Petersburg kentinde, denizin hemen kenarındaki Dali Müzesi'nde görülen tablonun yanındaki notta, Dali'nin zor telaffuz edilen bu adı, Gala, cid, ala ve deoksiribonükleikasid sözcüklerinden oluşturduğu kayıtlıydı. Aynı nottaki bilgiye göre, "Gala", ressamın çok sevdiği, ilham kaynağı ve pek çok eserinin temel figürü karısının adı. "El Cid", 11. yüzyılda Berberilere karşı savaşmış İspanyolların ulusal kahramanı Rodrigo Diaz de Vivar'ın halk arasındaki adıdır. "Ala", Allah'ın kısaltılmış biçimi, "deoksiribonükleikasid" de DNA molekülünün açık adıdır.
"Tanrı'ya inanıyorum, ama inançlı değilim. Matematik ve bilim, bana Tanrı'nın olması gerektiğini anlatıyor, ama inanmıyorum" diyen Salvador Dali, bu tablosunda bilim ile dinin karmaşık ilişkisini irdeler. İlk bakışta, dinin bilime üstünlüğünü anlatmaya çalışıyor gibi gözükse de, aslında birbirine paralel olduklarını, hatta simetrik temellere dayandıklarını ifade etmeye çalışır. Beş açık ve bir gizli görüntüden oluşan resmin birkaç yerinde rastlanan DNA çift sarmalı yaşamı; sağ tarafta, dörderli gruplar halinde tüfeklerini birbirine doğrultan erkekler ölümü, gökyüzündeki varlıklar, ölümden sonrasını simgeler.
Dali, benzeri konularda ve benzeri adlar verdiği başka tablolar da yapmıştır. Madrid'teki Museo Nacional Reina Sofia'da sergilenen "Dezoksiribonükleik Asit Arapları", ressamın bu eşsiz moleküle hayranlığının bir diğer kanıtı. DNA'nın simetrisini, durmaksızın, karısıyla ilişkisine benzetir: "Tıpkı Gala ve benim gibi birbirine tam uyan bu iki yarı, hiç şaşmadan bir açılıp bir kapanıyor. Hayat, deoksiribonükleik asidin mutlak kuralına dayanıyor, kalıtıma o karar veriyor."
Dali, 1980'lerden başlayarak ölümüne dek, matematikle ilgilendi. Özellikle, sürekli fonksiyonların sürekli olmayanlara dönüşebileceğini ve bir fonksiyonun değerinin aniden değişebileceğini (yani sakin sakin duran bir köpeğin aniden üzerinize saldırmasının matematiksel ifadesini) gösteren Fransız matematikçi Rene Thom'un katastrof teorisine ilgi duydu. Son eseri Çatalkuyruk'ta (The Swallowtail) olduğu gibi, çok sayıda matematiksel sembolü resimlerine taşıdı ve onlar aracılığıyla yaşam felsefesini yansıtmaya çalıştı, ancak DNA molekülüne tutkusunu hiçbir zaman kaybetmedi.
Dali bilime düşkünlüğünü, doğum yeri Figueres'te düzenlediği "Doğada Rastlantı" adlı kongreyle taçlandırdığında, artık 81 yaşındaydı. Konuşmacıların neredeyse tamamı, Nobel ödülü kazanmış bilim insanlarıydı. Kimyacı Ilya Prigogine, fizikçi Jorge Wagensberg, matematikçi Rene Thom oradaydı. Dinleyicilerin arasında bilim dünyasının ileri gelenleri, ünlü filozoflar ve sanatçılar bulunuyordu. Dali, yatağından kalkamayacak kadar hastaydı ve her şeyi kapalı devre televizyon kameralarının görüntülerinden izledi. Salvador Dali, bu kongreden üç yıl sonra 23 Ocak 1989'da öldü. Başucunda iki fizikçi ve bir matematikçinin kitaplarını buldular: Stephen Hawking, Erwin Schrödinger ve Matila Ghyka.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.