Loading AI tools
Mısır ve Suriye'nin sultanı Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
El-Eşref Halil (Arapça: الأشرف خلي) ya da tam adıyla Meliku'l-Eşref Sultan Salahuddin Halil (d.? - ö. 1293 Kahire), Mısır ve Suriye'de 1290 ile 1293 yılları arasında hüküm sürmüş Bahri Memluk hanedanının sekizinci Türk sultanıdır.[1] Bir Kıpçak Türkü olan Memluk sultanı Kalavun'un oğlu ve halefidir. 1293 yılında bir kendi emirleri tarafından suikaste kurban giderek öldürülünceye kadar 3 yıl boyunca Memluk tahtında kalmıştır. Doğu Akdeniz'de Birinci Haçlı seferi sonrasında kurulmuş olan Haçlı devletlerinin kalıntısı olan Haçlı devletini ortadan kaldırıp Haçlı Frankları Doğu Akdeniz'den kıyısından efektif olarak kovması ile ün salmıştır. Akka'nın Fethi bizzat kendi liderliğinde gerçekleştirilmiştir.[1]
El-Eşref Halil | |||||
---|---|---|---|---|---|
Mısır Memlûk Sultanı | |||||
Hüküm süresi | 1290 – 1293 | ||||
Önce gelen | Kalavun | ||||
Sonra gelen | Nasır Muhammed bin Kalavun | ||||
Ölüm | 1293 | ||||
| |||||
Hanedan | Bahri Hanedanı | ||||
Babası | Kalavun |
Yaklaşık 1262'de Kahire'de doğmuş olup babası Memluklu Sultanı olan Nasır Muhammed bin Kalavun'dur. 128'de ağabeyi olan Salih Ali bin Kalavun'un beklenmedik bir şekilde ölmesinden hemen sonra Sultan olan babası tarafından Sultan'lık varisi yapıldı ve aynı zamanda ortak hükümdar olarak ilan edildi. Emir Halil'in aleyhtarları o zaman Emir Halil'in kardeşinin beklenmedik ölümüne ona zehir vererek sebep olduğunu iddia etmişlerdir.[2] Bazı tarihçiler babasının bundan sonra oğlu Halil'e tam güvenemediğini bildirirler.
Babası Sultan Kalavun 1284'te Akka merkezli Kudüs Krallığı olarak bilinen Haçlı devleti ile 10 yıl sürmesi öngörülen barış antlaşmasının Hristiyan Haçlılar tarafından bozulduğuna karar vermişti. O yıl Akka kalesini kuşatmıştı ama alamamıştı. Akka kalesini ele geçirmek için 4 Kasım 1290'da Kahire'den büyük bir ordu ile ayrıldı. Ayrılmadan Kuran üstüne yemin ederek Akka kalesini eline geçirmeden Kahire'ye dönmeyeceğini bildirmişti. Fakat ertesi gün Kahire'den yaklaşık 7–8 km uzaklıkta Marcat-at-Tin mevkiinde hasta düştü. Kalavun Memluklu emirlerini kendi sefer çadırına hasta yatağı kenarına çağırdı. Onlardan vârisi olan oğlu Halil'i kendi öldüğünde Sultan olarak kabul etmelerini istedi. Oğlu Halil'den de aynı toplantıda Akka'yı fetih etmek için kendisinin ettiği Kuran üzerine yemine benzer yemin ettirdi. Kalavun sefere çıktıktan bir hafta geçmeden ve ordu ile hala Mısır'da iken 10 Kasım 1290'da öldü.
Babasının ölümü üzerine Memluk emirleri Sultan Kalavun'a verdikleri söz üzerine oğlu ve varış olan El-Eşref Halil'i Memluklu Sultanı olarak kabul ettiler. Kasım 1293'te tahta çıktığında sefer mevsimi geç olduğu için El-Eşref Halil seferi ilkbahara geciktirdi.
Fakat tahta geçmesi sırasında Memluklu sultanların cülusunda çok olağan olan bazı karışıklıklar ortaya çıktı.
Önce kendisine taht varisliği vermek için hazırlanmış olan belgeyi babasının imzalamamış olduğu anlaşıldı. Sultan cülusunu hukuken idare edip doğrulaması gereken kadı Fatheddin Abdül Zahir, Sultan Kalavun'un kendisine
Fatheddin, Halil'in müslümanlar üzerinde hüküm etmesine izin veremem.
dediğini ve bu nedenle belgeyi imzalamadığını iddia etti.[3][4] Bunun emirler arasında sultanlık adayı aleyhine hazırlanmış bir komplo olup olmadığı hakkında elimizde belgeler bulunamamaktadır. Fakat El-Eşref Halil emrivaki yaparak, sultanlık için hazırlanmış belgede babasının imzasının olmasına rağmen
Fatheddin, babam beni sultan yapmak için imza vermedi ama Tanrı bana bu görevi verdi.
deyip Sultan olma biat töreninin yapılmasını emretti ve kadı da bu hukuki cülus muamelelerini tamamlamak zorunda kaldi.[5][6]
El Eşref Halil'in sonraki icraatı babasının döneminde çok güç kazanmış olan çeşitli emirlerle uğraşması gerekti.
Önce babasına yardımcı sultan olan Emir Hüsameddin Turuntay ve onun kliğine bağlı çok güçlü bir emir olan Emir Adil Kitbuga'nın tutuklanmasını emretmek oldu. El-Eşref Emir Turuntay tarafından kendini öldürmek için bir komplo planlandığını öğrenmişti. El-Eşref Halil Emir Turuntay'ı hiç sevmemekteydi çünkü daha babası Sultan Kalavun ve ağabeyi hayatta iken bu emirin ağabeyi olan Salih Ali'yi tuttuğunu ve onu tahta geçirmeye çalışmak isteğini bilmekteydi. Yeni Sultan tutuklanmış olan iki emiri, Turuntay ve Kitbuga'yı, huzuruna getirtti. Yeni Sultan'in emri ile Emir Hüsameddin Turuntay idam edildi. Emir Kitbuğa katledilmedi; sonradan hapisten salıverildi. Çok sonra 1294'te Kitbuga yeni bir komplo ile o zaman Sultan olan El Eşref Halil'in küçük kardeşi Nasır Muhammed'u tahttan indirip kendi sultan oldu. El-Eşref Halil'in Turuntay'ın idamından sonra
Düşmanından bir gün bile daha fazla yaşayan kişi her isteğini tatmin etmiştir.
dediği bildirilmektedir.[7]
Sultan Kalavun'un veziri olan Emir Baydar el-Mansuri El-Eşref Halil Sultan olunca tutuklanan Emir Turuntay yerine yardımcı sultan oldu.[8]
Emir Laçın el-Mansuri Sultan Kalavun tarafından Şam'da Suriye eyaleti valiliğine getirilmişti ve epeydir bu eyalet valiliğini yapmaktaydı. Yeni Sultan El-Eşref Halil Emir Laçn el-Mansuri'nin Suriye'de tutuklanarak Şam'dan Kahire'ye getirilmesini emretmişti. Emir Laçın'in idam edilmesi beklenmekteydi. Fakat araya Emir Baydar el-Mansuri girdi; onun desteği ile Emir Laçin affedildi ve yine Şam'a Suriye eyalet valiliğine gönderildi. Sonradan Emir Laçın 1297'de Memluklu sultanı oldu[9]
İbni El-Salus Şemseddin Muhammed Arap asıllı Şam şehrinde doğup yetişmiş bir tüccardı. Şehir çarşını kontrol eden "muhtesip" olma görevine yükselmişti. Daha Sultan Kalavun hayatta iken El-Eşref Halil onu Şam'da gördü ve ona özel sekreterlik görevi vererek Kahire'ye getirtti. Fakat Sultan Kalavun onu sevmemişti ve böylece kendisi hayata iken onun ilerlemesine mani olmuştu. El-Eşref Halil Memluklu Sultani olunca İbni El-Salus'a "vezir" olarak görev verdi.[10]
Böylece El-Eşref Halil önemli kölemen emirlerinin yerlerini değiştirip kendine bağlı kişileri iş başına geçirdikten sonra babasının son isteğinin başında olan Akka kalesi ve diğer Filistin ve Lübnan sahillerinde kalan Haçlı merkezlerini eline geçirmeye ve böylece Haçlıları doğu Akdeniz kıyılarından uzaklaştırma hedefini başarma çabasına koyuldu.
El-Eşref Halil Sultan olunca Akka'da Tapınak Şövalyelerinin 20. "Büyük Üstadı" olan "Beauje'lu Giyom"'a bir mesaj göndererek Akka'nın hiç kan dökülmeden teslim edilmesini istediğini bildirdi.[11] eğer şehir teslim edilmezse hiç boşuna aracılar, elçiler ve hediyeler göndermemesini söyleyip, katiyetle yakında kaleyi kuşatmaya geleceklerini bildirdi. Buna rağmen Akka'dan Arapça konuşan Sir Philip Mainebeuf başkanlığında; Bartolemeo adlı bir Pisa'lı şövalye ve George adlı bir yazıcıdan oluşan bir elçilik heyeti Akka'dan Kahire'ye hediyelerle birlikte gönderildi. Bu heyet Sultan'dan Akka'ya hücum etmemesini isteyecekti. Fakat Sultan Halil bu heyetle konuşmayı kabul etmedi. Elçiler tutuklanıp zindana koyuldular.[11][12]
İlkbaharda El-Eşref Halil Akka kalesi üzerine sefere çıktı. Mart 1291'de Mısır ordusu Kahire'den harekete geçti. Kendisi önce Şam'a geçti ve haremini orada bıraktı. Ülkenin her tarafından kuşatma makineleri ve asker toplandı. Şam'da ve Mısır'da 100 kusur mancınık yapılmıştı ve bunlar Akke'ye doğru götürülmeye başlandı. Gayet büyük mancınıklar arasında Karak'dan gelen adı "El-Mansuri (Galip)" ve "El-Ghadibah (Kızgılı)" adlılar ve daha küçükleri arasında "El-Thiran El-Sawda (Siyah Boğa)" gibi isimlileri bulunmaktaydı. Suriye'den Emir Laçin komutasında Şam'dan gelen; Emir Muzaffer Takayıddın komutasında Hama'dan; Emir Bilban komutasında Trabluşsam'dan ve Emir Emir Baybars Çeşnigar komutasında Kerek'dan gelen dört büyük ordu, Mısır'dan gelen orduya katıldı. Ülkenin her tarafından askerler ilkbaharda yağışlı iklim şartlarına bakılmadan Akka'ya yöneldiler. "Hama"'dan gelen çok silah, alet ve edevat taşıyan askerî güç yağmurlu hava ve geçilmez çamurlu yollardan ilerleyerek bir ayda Akka önüne gelebilmişlerdi. Akka'yı kuşatan Müslüman ordusunun mevcudu hakkında kesin bilgiler yoktur ama o zamanlarda hazırlanan değişik kronoloji-tarih kitaplarında 60.000 süvari ve 160.000 piyade gibi gayet büyük rakamlar verilmektedir.[11][13] Bu ordu mevcud sayısı büyük olasılıkla abartılmıştır ama yine de kuşatan Müslüman ordusunun Akka'yı savunan Haçlı ordusunun kat kat üstünde olduğu kabul edilmektedir. Bu ordunun büyük bir kısmı gönüllü askerlerden oluşmaktaydı. Bu büyük ordu 5 Nisan'da Akka önüne gelip kuşatmaya başladı.[11]
Müslüman tarafında çok sayıda kronikçi-tarihçi bu kuşatma hakkında tarih yazmıştır. Bunlar arasında Kerek, Suriye'den gelen bir ordunun komutanı olan II. Baybars,[14] Eyyubi asıllı Hama'dan gelen orduda bir alt komutan olan Ebu El-Feda[15] ve El-Makrizi sayılabilir.
Akka'da bulunan Frank Haçlıları 1290 kışında durumlarının çok kötü olduğunu anladılar. Avrupa'dan destekçi Haçlı asker istediler. İsviçre'den ve I. Edward krallığı altında bulunan İngiltere'den bazı Haçlılar geldi. Tapınak Şövalyeleri ve Hospitaliter Şövalyeleri Avrupa'da bulunan üyelerinin hemen hepsini topladılar. Töton Şövalyeleri "Büyük Üstadı" Schwanden'li Burchard tam bu sırada istifa etti, ama yerine gelen "Büyük Üstad" Feuchtwangen'li Conrad birçok şövalye ile birlikte Akka'ya geldi. Kıbrıs Kralı Henri Kıbrıs'tan toplayabildiği büyükçe bir orduyu küçük kardeşi Amalrik komutasında Akka'ya geçirtti. Akka'nın 30.000-40.000 olan nüfusunun eli silah tutan erkeklerinin hemen hepsi savunma güçlerine katıldı. Ayrıca Avrupa'dan Filistin'de Kutsal yerlere hac için gelenler, bu arada büyük bir İtalyan hacılar grubu, bu savunmaya katıldı. Fakat Avrupa'da büyük sayıda Haçlı ordusu toplanması hareketine geçilmedi; eskiden Haçlılara katılan ülkelere mensup Haçlılar Akka'ya desteği düşünmediler. Avrupa'da gelen Haçlı desteği Akka savunucularının bekleyişlerinin çok altında kaldı. Böylece Akka kalesi savunması için 1.000 kadar ağır süvari olan şövalye ve 14.000 kadar piyade savunmacı askeri bulunmaktaydı.[11]
Akka şehrinin surları çok güçlü idi ve bu surlar çok yakın bir geçmişte Kral Henri'nin emri ile onartılmış ve pekiştirilmiş idi. Bu surlar bir yatık L şeklinde şehrin üzerinde bulunan yarımadayı ana karadan ayıran kıstak üzerinde idi. Surlar, şehrin doğusunda bulunan Montmusart varoş semtinde Akdeniz kıyısından iki duvar halinde kıstağın ortasına güney doğuya uzanmakta; burada bir keskin çıkıntı bulunmakta ve sonra yine iki duvar şeklinde tam güney şehrin limanının mendireğinin hemen doğusuna gelmekte idi. Bu çift duvarlı surlar üzerinde düzenli aralıklarda olmaya 12 tane kule bulunmakta idi. Bu kuleler çift duvarlı surların iki duvarının ortasında yapılmışlardı. Bu kuleler değişik eski önemli Haçlı komutanı tarafından yaptırılmıştı ve çoğu onların ismini taşımaktaydı. Kuzeyden güneye doğru "Tapınak Şövalyeler Kulesi", "Maupaş Kulesi", "Horpitalier Kulesi", "San Antoni Kulesi", "Blois Kontesi Kulesi", "İngiliz Kulesi", "Lanetlenmişler Kulesi", "Kral Hugh Kulesi", "Kral II. Henri Kulesi", "San Nikola Kulesi", "Papalık Temsilcisi Kulesi", "Katiolik Patriği Kulesi". Bunlarda "Lanetlenmişler Kulesi" ve "Kral Hugh Kulesi" bu çifte surların yaptığı çıkıntı köşesinde bulunmaktaydılar. Ayrıca ana şehri Montmusart varoş semtinde ayıran tek duvarlı ve kuleli bir diğer sür da bulunmaktaydı. Bu tek duvarlı surları iki duvarlı surlar "San Antoni Kulesi"nde birleştiren mevkide iç kale bulunmaktaydı. Şehrin tam güneyinde Akdeniz kıyısında ve limanın batısında bulunan Tapınak Şövalyeleri merkezi olan "Tapınak" da çok müstahkem savunmalı bir iç kale şeklinde idi.[11]
Haçlı savunucular için kale sür çıkıntısı olan "Kral Hugh Kulesi" en rizikolu kale mevkii idi. Buranın savunmasını Kudüs Kralı ve aynı zamanda Kıbrıs Kralı olan Henri'nin Kıbrıslı güçleri komutanları kralın kardeşi Amalrik komutasında yüklenmişlerdi. Bu kulenin hemen arkasında bulunan "Lanetlenmiş Kule" savunması kral ordusundan takviyelerle Töton Şövalyelerine verilmişti. "Kral Hugh Kulesi"'nin sol tarafında ve kuzeybatı yönelik Montmuşard varoşu surlarında önce Büyük Üstadları komutasında Hospitaliter Şövalyeleri; sonra ta Akdeniz kıyısına kadarki surları Büyük Üstadları Peter de Savery komutasında Tapınak Şövalyeleri savunmaktaydılar. "Kral Hugh Kulesi"'nin sağ tarafındaki surları ise önce Gürailly'li John ve Grandson'lu Otto komutasında İngiliz ve Fransız Haçlı şövalyeler; sonra Vendikliler ve onların yanında Pisalılar ve Akka Körfezi deniz kıyısına kadar Akka'lı Komünlüler savunma görevi yapmaktaydılar.[11]
5 Nisan 1291'de Memluklulara orduları ile Sultan El-Eşref Halil Akka kalesi önüne gelip şehri kuşatmaya başladı.[11][16][17] Kuzeyde Tapınak Şövalyeleri karşında Hama'dan gelen Emir Muzaffer Takayıddın komutası Suriyeli birlikler; Hospitaliterler karşısında Emir Laçin komutasında Şam'dan gelen Suriyeli birlikler; sonra diğer Suriyeli birlikler ve Mısır'dan gelen ordu birlikleri to Akke Körfezi ne kadar sıralanmışlardı. Sultan El-Eşref Halil'in "Dihliz" adı verilen kırmızı renkli büyük otağı Memluklu kuşatma orduları komuta merkezi de olarak Akka Körfezi kıyısından kuzeyde ve kara içinde "Papalık Temsilcisi Kulesi" karşısında kurulmuştu.[11]
6 Nisan'da surlar etrafında hazırlanmış olan müslüman mancınıkları Akka surlarına ateşe verilmiş yanar maddeler ve taş gülleler savurmaya başladılar. Bu bombardıman 8 gün devam etti. Zaman zaman duvarlara tırmanan Memluklu güçleri ile savunucu Haçlılar şahsi çarpışmalara giriştiler. Bu 8 gün sonunda Memluklular kalenin etrafında mevziler kazmayı tamamladılar ve surlara daha yaklaşmak için sepet örgülü dolu küfeler getirerek mevzileri şehir surlara daha da yaklaştırıp surların tam kenarlarına eriştiler. Meluklu lağımcılar bazı surlar altına dehlizler kazıp bu surları çökertmeye başladılar. Daha hızlı atış yapan küçük mancınıklar da bu mevzilere getirildi. Şehir savunucuları deniz yoluyla Kıbrıs'tan ve Avrupa'dan devamlı takviye almaktaydılar ama savunucu sayısı yine de Sultan Halil'in büyük ordusun yakında küçük kalmaktaydı. 15 Nişan gecesi Grailly'li John komutasında Tapınak Şövalyeleri birlikleri bir gece huruç hareketine girişti. Hama'lı Suriye ordusuna bu huruç bir sürpriz baskın şeklinde gelmişti ve huruç ordusu onların kampına kadar geldi. Ama bu kampta gece görüş eksikliği dolayısıyla atları çadır iplerine takılıp tökezlemeye başladı. Kendilerini baskından toplayan Suriyeliler bu huruç yapan Haçlı birliklerine hücum edip onlara büyük zayiat verdiler. Birkaç gün sonra Hospitaliter Şövalyeleri bir daha gece huruç hareketine giriştiler. Fakat gece çok karanlıktı ve fazla ilerleyemeden Memluklu orduları meşaleler ve ateşler yaparak bu Haçlılar hurucunun sürpriz baskın olmasını önlediler. Bundan sonra Haçlılar gece huruç baskınlarının hiç sonuç vermediğine karar vererek bu türlü hücumlardan kaçındılar.[11]
5 Mayıs'ta Kıbrıs Kralı II. Henri 100 süvari ve 2.000 piyade takviye taşıyan 40 kadar gemiyle Kıbrıs'tan Akka'ya geldi. Fakat II. Henri'de Akka savunmasının imkânsızlığını gördü. Haçlılar iki şövalyeyi Sultan Halil'e elçi olarak gönderdiler. Bu iki şövalye Sultan önünde diz çöktüler. Sultan Halil onlara şehri teslim etmek için şehrin anahtarlarını mı getirdiklerini sordu. Şövalyeler şehrin teslim olmayacağını bildirdiler. Ama Sultan'dan şehirde yaşayan sivil halka merhametli davranmasını; Haçlıların daha önce Müslümanlara yaptıkları adaletsizlik ve mezalimi tazminatla karşılamaya hazır olduklarını ve babası Kalavun'la Akka Haçlılarıyla yapılmış olan barış anlatmasını tekrar uygulamaya hazır olduklarını belirtiler. Sultan Halil eğer Akka barışla teslim edilirse kalede bulunan herkesin hayatını bağışlayacağını bildirdi. Ama elçiler bunu kabul etmediler. Tam Sultan ve elçiler konuşmayı bitirmişlerdi ki kaleden atılan büyük bir macınık güllesi Sultan'ın otağının yanına düştü. Sultan Halil buna çok kızıp bunun bir Haçlı komplosu olduğunu ve elçilerin de bundan haberdar olduğunu kabul edip elçilerin katledilmesine emir vermekte iken yanında bulunan Emir Sencer El-Suça elini domuzların kanına bulamayıp onları affetmesini Sultan'dan diledi ve Sultan elçileri geri gönderdi.[11]
Lağımcıların gayretleri ile birçok kule altına dehlizler açılmıştı ve bunların bulunan dehliz tahta direk desteklerinin yakılması ile çökertilmeye başlandı. 8 Mayıs'ta Kudüs ve Kıbrıs Kralı II. Henri'nin savunduğu "Kral Hugh Kulesi" korunmayacak harabeye dönmüştü; savunmacı Kral kuleyi tamamiyle yakarak oradan çekildi. O hafta içinde "San Antoni Kulesi", "İngiltere Kulesi", "Blois Kontesi Kulesi" ve "San Nikola Kulesi" çökme alametleri göstermeye başladı ve "Kral II. Henri Kulesi" 15 Mayıs'a kadar dayandı ve dış duvarı o gün çöktü. 18 Mayıs sabahı kalenin her tarafından borular ve davullara eşliğinde Memluklu orduları bir genel hücuma geçti. Memluklu orduları iç surda kale içinde bulunan büyük "Lanetlenmiş Kule"'ye kadar ilerlediler. Haçlılar "San Antoni Kapısı" yanına geri çekildiler. Surların hepsinde Memluklu bayram ve sancakları asıldı. Geri çekilen Tapınak ve Hospitaliter şövalyeleri sür ve kuleleri geri almak tekrar tekrar karşı hücum yaptılar ama hepsi başarısız oldu. Kudüs ve Kıbrıs Kralı II. Henri ve Hospitaliter Şövalyeleri Büyük Üstadı gemilerine binerek Akka'dan kaçtılar. Akka'da buluna asiller ve zengin tüccarlar denizde buluna Haçlı gemilerine kendilerini, servetlerini ve ailelerini bindirip kaçmak için Tapınak Şövalyesi Roger de Flor'a büyük zenginlikler verdiler. 18 Mayıs da daha gece olmadan 43 gün süren bir kuşatmadan sonra Akka Kalesi tekrar Müslümanlara eline geçti.
Şehrin kuşatmasındaki insan ve servet zayiatı hakkında inanılır kaynak bulunmamaktadır. Suchem'li Ludolph'un biraz abartılmış yazısına göre
Akka'da ve diğer yerlerde yaklaşık olarak 106.000 kişi ya öldürüldü ya da esir alındı ve buradan 200.000 kaçabildi. Bugüne kadar öğrenilebildiği kadar Araplardan 300.000'den fazla kişi öldü. .... 500'den fazla şehrin en güzide asıl kadın ve kızları; kralların ve preslerin kızları, şehir düşmekte iken kıymet biçilemeyecek kadar değerde altın ve mücevherattan yapılmış takılarının hepsini kollarına ve boyun takarak limana indiler. Gemilerde bulunan gemicilere yalvararak onlarla evlenmeyi kabul edeceklerini bildirip sadece kendilerini, kıymetli eşya ve takılarını alıp bir güvenli adaya ve limana götürmelerini istediler.
Memluklu ordusunun eline geçmeyen tek bina çok müstahkem bir iç kale şeklinde olan ve şehrin batısında sahilde bulunan Tapınak Şövalyeleri merkezi oldu. Bu sahil müstahkem kalesini teslim etmesi için Sultan El-Eşref Halil Tapınak Şövaleyeleri'inin komutanı ve Büyük Üstad'ı olan Peter de Savery ile müzakerelere geçti. Bu müzakereler sonunda Tapınak iç kalesi içinde bulunan herkese Kıbrıs'a serbestçe gitme izini verildi. Tapınak ve Akka'nın terk edilmesi Sultan'ın ordusundan gözlemciler tarafından kontrol altında olacaktı. Fakat bu müslüman gözlemciler grubu Tapınak kalesine girdikleri zaman burada bulunan aşırı bağnaz şövalye üyeler bu antlaşmaya tamamiyle aykırı olarak gelen Müslüman barış temsilcilere hücum edip onları öldürdüler. Geceleyin karanlıktan yararlanan birkaç Tapınak Şövalyesi karanlıktan faydalanarak sahilde bulunan kayıklara ve oradan da Sayda'ya kaçmayı başardılar. Sabah olunca Peter de Severy, öldürülen önceki Müslüman gözlemcilere hiçbir şey olmamış gibi, tekrar Sultan'ın huzuruna çıktı ve yeni bir ateşkes müzakeresi yapılmasını istedi. Barış gözlemcilerinin Haçlılar tarafından öldürülmesi El-Eşref Halil'i çok kızdırmıştı. Sultan Peter de Savery ve maiyetindekilerin hemen tutuklanmalarını emretti. Bunlara kaleye giden ve orada öldürülen Müslüman gözlemcilere misilleme olarak bu müstahkem mevki savunucuları gözü önünde hemen idam edildiler. Bunu gören savunmacılar teslim olmaktan vazgeçip çatışmaya devam ettiler. Fakat Müslüman lağımcılar bu müstahkem bina altına tüneller açmaya başladılar. 28 Mayıs'ta müstahkem binanın karaya bakan cephesinde çatlaklar ve göçükler belirmeye başladı ve binanın bir cephesi tamamıyla çökmeye hazırdı. Sultan Halil tam çökmeyi beklemek istemedi ve duvarda açılan gediklerden faydalanarak müstahkem mevkiyi ele geçirmek için 2000 kişilik bir birlik kurdu ve bunlara binayı işgal etme emri verdi. Fakat bu birlik içeri girer girmez bütün binanın duvarları çöktü. Hem savunucu Haçlılardan hem de binaya hücum birliğinden büyük sayıda asker enkaz altında kalıp hayatlarını kaybettiler.
Akka kalesi 1104'te haçlılar eline geçmişti ve 100 yılı aşkın olarak Haçlılar elinde bulunmaktaydı. Selahaddin Eyyubi'nin 1187 yılında Kudüs'ü tekrar ele geçirmesi ile Haçlılar Kutsal Kudüs Krallığı başkenti olmuştu. 1187'de Selahaddin Eyyubi bir kuşatmadan sonra Akka kalesini Müslümanlar eline geçirmişti. Müslüman savunucular 1189'da bir Haçlı kuşatmasına başarı ile karşı koymuşlardı. Fakat 1191'de Üçüncü Haçlı Seferi sırasında İngiliz Kralı Arslan Yürekli Risar tarafından tekrar Haçlılar eline geçmişti. O zamandan itibaren Akka, Kutsal Kudüs Krallığı başkenti olmuştu. 1291'de Memluklu Sultanı El-Eşref Halil Haçlı Hristiyanlara sembol olmuş kaleyi tekrar Müslümanlar eline geçirmişti.
Bu çok korunaklı sahil şehrinin tekrar denizden gelecek bir Haçlı ordusunun ve donanmasının eline geçmemesi için El-Eşref Halil şehrin ve kalesinin tümüyle yıktırılmasını emrini verdi. Pazarlar, dükkanlar, özel evler içlerinde bulunan eşyalardan boşaltıldılar; sonra da yakılabilecekler yakılarak diğerleri de son zemine kadar yıkılarak özel binalar yaşanmaz hale getirildi. Hala ayakta kalan kalenin surları ve kuleleri tamamıyla yıkılıp taş üstüne taş bulunmaz hale getirildiler. Şehirde bulunan Akka Katedrali de tamamiyle yıkılıp yerle bir edildi, Bu binada bulunan cephe kaplama taşları ve uygun bina taşları gemilere yüklendi ve Kahire'ye götürüldü. Sultan El-Eşref Halil'in Kahire kalesinde yaptırdığı Halil Camii ve külliyesi buradan giden taşlarla yapıldı. Özellikle camii cephesindeki mermer cephe duvarı Akke Katedrali'nden gelmiştir. Diğer kiliseler de yıkılıp yerle bir edildi. Ancak yıkılan San Dominik Kilisesi içinde bulunan Saksonyalı Jordan'ın mezarı ayakta bırakıldığı ve bunun nedenin de bu kişinin mezarı açıldığında cesedin hiç çürümediğinin görülmesi idi.[11]
Akka kalesinin alınması haberi Memluklular şehirlerine, özellikle Şam ve Kahire'ye eriştiği zaman şehirler bayram yerlerine döndüler. Sultan El-Eşref Halil Şam'a büyük bir alayla girdi. Önünde esir düşmüş Haçlı savunucular askerler yürümekteydiler ve Haçlılardan ele geçen bayrak ve sancaklar gelenek usulle ters olarak taşınmaktaydılar. Sultan Kahire'ye de geri geldiğinde şehir tümüyle donatmıştı ve bir diğer bir alay da bu şehirde yapıldı.[11]
Sultan Mısır'a geldiğinde Akka kalesinden ilk gelen elçi heyetini, özellikle Philip Mainebeuf'u ve Mısır'a getirilmiş olan Akka kalesi savunucular esirlerini serbest bıraktırdı.[18]
Sür şehri limanı Frank Haçlılar tarafından Suriye sahillerinde en çok limani kullanılan korunaklı kale idi. Bu kale Sultan Selahaddin tarafından iki defa kuşatma altına alınmıştı ve her iki defa da kaleyi fetihte başarısız kalmıştı. Hacli Kudüs Krallığına tabi olan Sur'un yerel haçlı hükümdarlığı Sultan El-Eşref Halil'in Akka'yı fethetmesinden hemen önce "Margeret Lusignanlı"'dan[19] yeğeni olan "Amalrik Surlu"'ya geçmişti. 19 Mayıs günü Sultan El-Eşref Halil hala fethettiği Akka 'da bulunmakta iken Emir El-Suçai komutasında bir büyük keşif birliğini Sur önlerine gönderdi. Kalede çok küçük bir muhafız birliği bulunması ve Akka'dan kaçan çok sayıda Hristiyan muhacirin Sur'a gelmesini gören vekiliharç idareci (bailli) olan Adam Cafrenli bu keşif birliğinin şehir önünde görülmesi ile paniğe kapıldı ve kaleyi terk edip Kıbrıs'a kaçtı. Böylece Sur kalesi bu keşif birliği tarafından hiç direniş görmeden Müslümanlar eline geçti.
]]
Akka'yı fethinden bir ay sonra Sultan El-Eşref Halil Sayda kalesini kuşatıp fethetmek üzere Emir El-Sucai komutasında bir askerî birliği kale önüne gönderdi. Tapınak Şövalyeleri büyük ustaları Theobald Gaudin komutasında Akka direnişinden sonra geriye kalan nispeten küçük şövalyeler gücü ve tarikatın hazinesi sahile 90 m yakın bir ada üzerinde bulunan Sayda kalesine nakledilmişti. Daha Memluklu ordusu kale önüne gelmekte olduğu haberini alan bu ordu daha gelmeden Gaudin Tapınak Şövalyesi hazinesi ile birlikte bir gemi ile Sayda'dan ayrıldı ve Kıbrıs'a yöneldi. Sayda ada kalesinde kalan şövalyelere Kıbrıs'tan takviye güçler göndereceğini de vadetti. Fakat Gaudin bu vaadini gerçekleştirmedi. Memluklu kuşatma birliği kaleyi kuşatınca kalenin savunması orada geride kalanlar tarafından yapılması gerekti. Memluklular karadan 90 m ilerideki adaya doğru denizi doldurmaya başladılar ve böylelikle kara ile adayı birbirine bağlamayı hedef aldılar. Bu gelişmeyi gören şövalye savunucular bir akşam karanlıkta adadaki kaleyi boşaltarak denizden daha kuzeyde bulan Tartus kalesine kaçtılar. Memluk kuşatma güçlü komutanı Emir El-Sucai 14 Temmuz'da adadaki kalenin yıkılması için emir verdi.<refe>Günümüzde Sayda önündeki ada kale duvarları kalıntı halinde hala bulunmaktadır.</ref>
Sayda'nın fethinden sonra Emir El-Sucai Beyrut kalesi üzerine yürüdü. Beyrut küçük bir Haçlı askerleri garnizonu ihtiva etmekle beraber Frank Haçlılar için önemli bir ticaret limanı olarak kullanılmaktaydı. Beyrut'ta hüküm süren kadın hükümdar Eschive İbelinli (1253-1312) El-Eşref Halil'in babası olan Sultan Kalavun ile halla geçerli olduğunu sandığı bir barış antlaşması yapmış olduğu için kendinin Memluklu ordusunun hedefi olarak görmemekteydi. Beyrut kalesi önüne gelen Memluklu ordusu komutanı Emir El-Sucai kalesindeki askerlerinin komutanlarını bir görüşme yapmak için yanına çağırdı ve bunların hepsini yakalayıp tutuklattı. Kalede kalan askerler ve elinde kaçma imkânı olan diğer sivil Hristiyanlar bunun haberini alınca limanda bulunan her türlü gemiye binerek Kıbrıs'a kaçtılar. Böylece Beyrut da El Sucai eline geçti. 31 Temmuz'da şehre giren El-Suaci şehrin kalelerinin ve şehir surlarının yıkılması ve şehirde Katolik Frank Haçlıların kullandıkları katedralin camiye çevrilmesi için emirler verdi
Hayfa limanı 31 Temmuz'da çok az direniş gösterdikten sonra Memluk ordusu eline geçti. Tartus limanı Emir Bilhin komutasındaki bir meklul birliği tarafından kuşatmaya alındı. Bu kaledeki Haçlılar askerleri şehir önünde 3 km denizde bulunan Arvad adasına kaçtılar. 3 Ağustos'ta Tartus da Memluklular eline geçti. 14 Ağustos'ta Hayfa'nın 13 km güneyinde bulunan Atlit kalesi de bir Memluklu ordusu tarafından ele geçirildi.
Böylece Birinci Haçlı Seferi sonunda Frank Haçlıların Doğu Akdeniz kıyılarında ve Filistin'de ellerine geçirdikleri ve çeşitli Haçlı devletleri kurdukları arazilerin hepsi Müslümanlar eline tekra geri geçti. Bu arazilerde bulunan tek Haçlı yerleşkesi Arvad adası ve kalesi kalmıştı ve bu kale de 1302'de Memluklular eline geçti.
1292'de Memluklu Sultanı El-Eşref Halil yanında bulunan veziri İbni El-Salus ile birlikte Şam'a geldi. Sonra emrinde bir Memluklu ordusu ile Halep üzerinden Kilikya Ermeni Patrikliği'nin merkezi olan Rumkale[20] kalesine yürüyüp bu sarp kaleyi kuşatmaya başladı. Bu kuşatma için Memluklularin 30 tane mancınık kullandığı yazılmıştır.[21] Bu kuşatma 30 gün sürmüştür ve sonunda bu sarp kale Sultan El-Eşref Halil'e teslim olmuştur.[22] Sultan El-Eşref Halil Emir Sucai'yi bu kalenin muhafızı olarak bıraktı ve yanında bu kuşatmada alınan esirlerle birlikte Şam'a geri döndü. Buradan Sultan El-Eşref Halil Mısır'a gitmeye yola çıktı. Şam'dan ayrılırken şehir halkının çoğunun iştirak ettiği ve binlerce mum yakılması ile büyük bir "fener alayı" yapıldı. Sultan Halil Kahire'ye eriştiği zaman da şehrin "Bab El-Nasr (Zafer Kapısı)"'ndan giriş yapıp binlerce yanar mum taşıyan halkın bir Fener Alayı ile karşılandı.
Sultan Halil o yıl tekrar Şam'a geri döndü. Orada bulunan Memluklu ordusu ile Kilikya Ermeni Patrikliği'nin Rumkale'nin kaybedilmesi sonucu nakledildiği "Sis (günümüzde Kozan" kalesi üstüne yürümek istemekteydi. Fakat Ermeniler barış istemek için Şam'a bir heyet gönderdiler. Müzakerelerden sonra Ermeniler Toprakkale, Maraş ve Beşni kalelerini Memluklulara vermeyi kabul ettiler ve Sultan El-Eşref Halil de Sis (şimdiki Kozan)'e hücum etmemeye söz verip bir barış antlaşması imzalandı.
Sultan El-Eşref Halil ile Avrupalı Hristiyan ülkeleri olan Kıbrıs Krallığı, Aragon Krallığı ve Sicilya Krallığı ile geniş ticari ilişkileri bulunmaktaydı ve bu ilişkilerin barış içinde devamı için onlarla askeri antlaşmalar da imzalamıştı.
Buna karşılık Sultan El-Eşref Halil Bağdat'ı elinde bulunduran Moğol İlhanlılarla savaşmayı da planlamaktaydı. 1292'de İlhanlılar hükümdarı olan Gayhatu Han'in Sultan Halil'e gönderdiği bir mektupla eğer İlhanlılara Halep kalesini bırakmazsa tüm Doğu Akdeniz ülkelerinin Moğollar tarafından işgal edileceği tehdidi gönderilmişti. Buna Sultan El-Eşref Halil'in cevabının şu olduğu belirtilir:
Han'ın düşünceleri benim düşüncelerime çok benzemektedir. Ben daha önce olduğu gibi Bağdat şehrini tekrar Müslümanların sınırları içine geçirmeyi düşünmekteyim. Bakalım hangimiz düşüncelerimizi daha hızla gerçekleştirbileceğiz.
Bir askeri komutan olarak El-Eşref Halil kendinden önce sultanlık yapmış olan Sultan Baybars ve babası Sultan Kalavun'un yetenekliği ve gayretliliğine sahipti. Ama emri altında bulunan kölemen emirlerin çoğu kendisini sevmemekteydiler. Hükümdarlığın başladığı yıllarda babasına hizmet etmiş olan önemli memluklu emirleri tutuklatmış ve bazılarını idam ettirmişti. Bunlar arasında yardımcı-Sultan Turuntay da bulunmaktaydı. Akka Kuşatması sırasında Emir Hüsamedddin Laçın'i tutuklatmıştı ve Emir Sungur El-Asgar'ı ve birkaç diğer emiri de idam ettirmişti.[24]
Sultan El-Eşref Halil babasının da uyguladığı, Kıpçak Türk asıllı memluk kölemen askerler yerine Çerkes asıllı memluk askerler ve emirleri tercih etme siyasetinde devam etti. Bu siyaset memluk askerleri ve emir komutanları arasında rekabet ve hoşnutsuzluk doğurdu. Filistin'de Frank Haçlılara karşı galibiyetlerinden sonra El-Halil'in daha da kibirli hareket etmeye başladı ve memluk emirlerine gayet sert tavırlar takınmaya başladı. Gönderdiği mesajları ve devlet belgelerini sadece isminin ilk harfi olan "خ" (Kha) harfi ile imzalamaya başladı. Veziri olan İbni el-Salus Şam'da bir tüccar iken sultanın hizmetine girmiş ve onun hükümdarlığı döneminde gayet hızla ilerleyip devletin en yüksek yönetici görevine geçmişti. İbni el-Salus'un bu kadar hızla ilerlemesi; onun diğer memluklu emirlere karşı gayet haşin hareketleri ve Sultan'ın ona karşı gayet yumuşak davranması diğer Memluklu emirlerinin kıskançlığını çekti.[25] İbni El-Sulus Mısır baş-kadısı olan İbni Bint El-A'az'ın gayet gayriadil olarak yargılanmasında önemli rol oynamıştı. Yine İbni El-Sulus birkaç kere Sultan El-Eşref Halil'i Emir Baydar aleyhinde kışkırtma kampanyasına katıldığı belirtilmektedir.
Aralık 1293'te Sultan El-Eşref Halil maiyetinde vezir İbni El-Sulus, Emir Baydara ve diğer memluklu emirler ile birlikte Kuzey Mısır'da bulunan "Turuğ (günümüzde Kom Turuğa)" bölgesine kuş avı seferine gitmişti. Vezirini vergi toplamalarını teftiş etmek ve avda bazı gerekli malzemeleri getirmek üzere yakında şehir olan İskenderiye'ye göndermişti. İskenderiye geldiği zaman El-Sulus bütün vergilerin Emir Baydar'ın yardımcı emirleri tarafından toplanmış ve şehirden götürülmüş olduğunu öğrendi. Bunu hemen Sultan El-Eşref Halil'e bildirdi. Bunu öğrenen Sultan hemen Emir Baydar'ı "Dihliz" adı verilen sultan çadırına huzuruna çağırarak etrafında bulunan diğer emirler gözleri önünde ona hakaretlerde bulunup onu tutuklatıp idam ettirme tehdidi yaptı. Sultanın huzurundan gayet hoşnutsuz bir şekilde çıkan Emir Baydar diğer önemli memluklu emirleri olan Lacin, Kara Sungur ve diğer birkaç emirle görüştü ve birlikte sultana bir suikast düzenleyip onu öldürmeye karar verdiler.
14 Aralık günü Sultan El-Eşref Halil yakın arkadaşı Emir Şihabüddin Ahmed ile bir gezintiye çıktığı sırada Emir Baydar ve kliği Sultana hücum edip onu öldürdüler ve sultana ölümcül darbeleri vuranların başta Emir Baydar yanında Emir Hüsameddin Lacin ile Emir Bahadır Ras Nubah olduğu belirtilmektedir.[26] Sultanın kölemen memlukluları ve diğer önemli emirler Emir Baydar'ı tutukladılar. Başta Emir Adil Kitbuğa[27] ve Baybars Çeşnigar[28] olmak üzere bu emirlerce yapılan soruşturmalar sırasında Emir Baydar'ın bu suikastı itirafının şöyle olduğu belirtilmiştir:
Evet diğer emirlerin gözü altında ve onların tavsiyelerine uyarak onu ben öldürdüm. O babasının memluklularına ve emirlerine hiç saygı göstermedi. İbni El-Sulus'u vezir yaptı. İzzeddin El-Afram'ı tutuklattı. Sungur El-Asgar'ı ve diğer bazı emirleri idam ettirdi. Kendi köle memluklularına yüksek unvanlar ve görevler verdi.
İtirafında Emir Kitbuğa'nın da bu suikast planından haberdar olduğunu ve hatta ilk defa bu konuyu onun ortaya attığını da açıkladı.[29]
Emir Baydar Sultanın bu memlukluları tarafından hemen idam edildi. Kesilen başı Kahire'ye gönderildi. İbni El-Sulus İskenderiye'de tutuklanıp tutuklu olarak Kahire'ye gönderildi ve orada kendisine işkence yapıldı ve dayak atılarak öldürüldü. Sultan El-Eşref Halil'e yapılan suikast komplosuna katılan emirlere gayet haşin cezalar verilip hepsi idam edildiler. Bunlar arasında olması gereken Emir Lacin ve Emir Kara Sungur kaçıp izlerini kaybettirdiler.[30]
Sultan El-Eşref Halil'in öldürülmesi haberinin halka yayılmayıp gizli kalmasına karar verildi. Devletin yüksek idarecileri 9 yaşında olan kardeşi Nasır Muhammed bin Kalavun'un Sultan olarak tahta çıkmasını ve yardımcı Sultan Emir Kitbuğa ve vezir El-Sacayı olmasını kabul ettiler. Fakat bu suikast açıklanmadan önce Nasır Muhammed bin Kalavun'un babasının yardımcı Sultanı olduğu açıklandı. Babası ağzından Suriye'de bulunan memluklu emirlere bu şöyle bir ferman olarak bildirildi:
Kardeşim olan Nasır Muhammed bin Kalavun'u kendime yardımcı Sultan ve varis olarak seçtim. Ben düşmanlarımla savaşa gittiğimde benim yerime hükümdarlık yetkilerini kullanacaktır.
[31] Ülkede her şeyin kontrol altına alındığı anlaşıldıktan sonra Sultan El-Eşref Halil'in ölüm haberi ülkeye yayımlanmıştır.
Sultan El-Eşref Halil 3 yıl 2 ay boyunca Memluklu Sultanı olmuştur. İki tane kız çocuğu bulunmaktaydı. Bu hükümdarlık döneminde en önemli başarısı Akka'nin fethi ve Haçlı Kudüs Krallığı'nın sona erdirilmesi olmuştur. Tarihçiler onun gayet akıllı bir hükümdar olduğunu; boş vaktinde okumayı ve bilimsel konuları öğrenmeyi tercih ettiğini bildirmişlerdir.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.