Görgü tanığının ifadesi, kişinin tanık olduğu olaya dair bilgi ve gözlemleri hakkında, adli bir süreç kapsamında verdiği ifade. İdeal bir durumda, tanığın hatırladıklarının ayrıntılı olması beklenir ancak bu her zaman gerçekleşmez. Tanığın hatırladıkları, tanığın bakış açısından bakıldığında ne yaşandığını kanıtlamak için kullanılır. Anıları bellekten çağırma işlemi geçmişte güven duyulan bir işlemdi. Ancak günümüzde, psikologların “Anılar ve bireysel algılar güvenilmezdir. Kolaylıkla manipüle edilebilir ve değişime uğrayabilirler” savını destekleyen adli tıp uzmanları tarafından bu güven çürütüldü. Bu nedenle birçok devlet, bu günlerde görgü tanıklığının mahkemelerde kullanımıyla ilgili değişikliklere gitmeyi planlıyor. Görgü tanıklığı aynı zamanda bilişsel psikoloji alanının özel bir odağı olma özelliğini taşıyor.
Güvenilirlik
Psikologlar, 20. yüzyılın başından beri görgü tanıklığı teorisinin güvenilirliğini sorgulamaktadırlar.[1] Görgü tanıklığının güvenilirliğini sorgulama, ilk kez adli tıp psikolojisini geliştiren Hugo Münsterberg ile başlamıştır. Münsterberg, 1908'de yayınlanan kitabı “On The Witness Stand”'de özellikle algı ve belleğin güvenilirliği konusunda şüphe ettiğini yazmıştır. Ayrıca kitapta sorgulama yönteminden caydırıcı bir yöntem olarak bahsedilmekteydi. Münsterberg, sorgulama yöntemine dayanarak yalan makinesinin en eski versiyonunu geliştirdi. Olumsuz tepkiler ve hukuki alanda şiddetli anlaşmazlıklara maruz kalmasına rağmen fikirleri halk arasında popülerlik kazandı.[2] Yanlış görgü tanıklığı raporları yüzünden mahkûm edilmiş suçsuz bireylerin serbest bırakılması DNA testleri sayesinde mümkün olabiliyordu. Scheck, Neufel ve Dwyer tarafından yapılan çalışmalar DNA testine dayanan beraatlerin çoğunda görgü tanığı ifadelerinin bulunduğunu ortaya koyuyordu.[3] Görgü tanıklığının güvenilirliğini değerlendirme Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bir davada tanığın görgü tanığı statüsünde olması durumunda duruşmadaki jüri üyelerinin hepsine değerlendirme görevinin düşmesi demekti.[4] Araştırmalar hakem heyetine görgü tanıklığının değerlendirilmesindeki güvenilirliği ölçmek için gerçekliğe dayanmayan bazı senaryolar verildiğinde heyetin çoğu zaman bu senaryodaki yanlış ve doğru görgü tanıklıklarını ayırt edemediğini göstermektedir. Hakem heyeti, tanıklığı genellikle görgü tanığının özgüveniyle bağdaştırmakta ve bu nedenle de yanlış kararlar vermektedir. Laub ve Bornstein tarafından gerçekleştirilen bir araştırma bu konuyu gerçekliğin hatalı ölçümü olarak değerlendirmektedir.[5]
Görgü tanıklığının hatalı olabileceğini destekleyen başka bir sebep ise tanığın zihninin suç gerçekleştikten sonra duyduğu veya gördüğü şeylerden etkilenebilme özelliğinin devam ediyor olmasıdır. Bu yanılsama olay sonrası yanlış bilgi etkisi olarak bilinmektedir.[6] Bir suç gerçekleşip görgü tanığı ortaya çıktıktan sonra emniyet yetkilileri, medya gibi görgü tanığı üzerinde etki oluşturabilecek çevresel kaynaklı etmenleri önleyebilmek adına, gerçekleşen bir suçun ardından mümkün olan en kısa sürede en fazla bilgi toplamaya çalışırlar. Bir suç kamuya duyurulduğunda çoğu zaman görgü tanığı olayın kaynağına yönelik hatalı atıfta bulunabilmektedir. Kaynağa yönelik hatalı atıf görgü tanığının belleğindeki zaman ve mekan ile ilgili bir hatadan kaynaklanıyor olabilir. Bir görgü tanığı verisel belleğinin kaynağını doğru saptayamadığı takdirde güvenilir değildir.
Bazı görgü tanıkları gözleri önünde gerçekleşen bir suçun bütünlüğünü görebiliyorken bazıları suçun yalnızca bir bölümünü görebilmektedir. Bu tanıklar büyük bir olasılıkla “doğrulama sapması (bir fikir hakkında olumlu bir görüş oluşturduktan sonra bu görüşle çelişecek bilgilere değer vermeme)” deneyimlemektedirler. Tanığın beklentileri doğrulama sapmasından kaynaklanan yanılsamanın sorumlusu olacaktır. Örneğin, Lindholm ve Christianson (1998) yapay suç mahali tanıklarının suçun vukusuna yönelik beklentileri doğrultusunda doğrulama yaptıklarını bulmuşlardır. Bu beklentiler çevre hakkındaki detaylar nedeniyle doğal olarak bireyler arasında benzerlik göstermektedir.
Araştırma
Görgü tanıklığı üzerine yapılan araştırmalar sistematik ve oranlayıcı olmak üzere iki ayrı değişkeni incelemektedir. Sistematik değişken, ceza adaleti sistemi tarafından control edilmeyi mümkün kılan bir değişkendir. Her iki çeşit değişken de araştırma süresince kullanılabilir; ancak mevcut prosedürde yalnızca sistematik değişkenler kontrol edilmeye açıktır.[1]
Oranlayıcı değişkenler
Tanığın yaşı
Telkine açıklık (sujestibilite) çocuklar arasında oldukça yaygındır. Sujestibilite, mevcut olay gerçekleştikten sonra gelen bazı detayların da insan zihninde yer edinmesine verilen isimdir. Geri görüş önyargısına benzeyen sujestibilite, bu önyargıya ek olarak, mevcut bir olayın halihazırda gerçekleşmiş olmasından sonra da zihnin olay hakkında başka bilgileri olayla ilgili belleğe kaydetmesidir. Çocukların genellikle yaş ile ilişkilendirilen gelişimsel seviyeleri cevaba yönlendiren soru tarzından, yanlış bilgiden ve olay sonrası detaylardan kolaylıkla etkilenebilmelerine neden olmaktadır. Yaşça daha büyük çocuklara nazaran, okul öncesi çocukları vuku bulan bir olayın sadece olguları üzerine odaklanmaktansa çevreden gelen yorum ve eleştirilerden daha çok etkilenmektedirler.
Buna ek olarak günümüz meta-analizleri genç yetişkinlerle karşılaştırıldığında 65 yaş üzeri yetişkinlerin olay sonrası yanlış bilgilendirmelerden kaynaklanan bellek bozukluklarına daha yatkın olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, yakın bir meta analiz çalışması daha yaşlı yetişkinlerin (65 yaş üstü) genç yetişkinlere göre olay sonrası yanıltıcı bilgiden kaynaklı hafıza bozukluğuna daha eğilimli olduklarını buldu.[7]
Yeniden kurgulayıcı bellek
Birçok ilk hafıza çalışmaları anıların deneyimlerin doğru kayıtları olmada nasıl başarısız olduğunu gösterdiler. Jüri üyeleri ve yargıçların asıl olaya erişim fırsatları olmadığı için, tanıklığın doğru olup olmadığını bilmek önemlidir.[8]
1932'de bir çalışmada, Frederic Bartlett bir hikâyenin seri bir şekilde tekrarlanmasının bilgiyi hatırlamada doğruluğunu nasıl bozduğunu gösterdi. Katılımcılara kompleks yerel bir Amerika hikâyesi anlattı ve bunu bir dizi aralıklarla tekrarlamalarını istedi. Her bir tekrarlamayla, hikâye değişti. Katılımcılar doğru bilgiyi hatırladıklarında bile, hikâyedeki boşlukları kendi deneyimlerine uygun bir şekilde doldurdular. Çalışması uzun dönemli hafızanın uyarlanabilir olduğunu gösterdi.[9] Barlett şemaları bu oluşun ana sebebi olarak görür. İnsanlar anıları daha tutarlı kılmak için geçmiş olayları dünyanın mevcut yansımalarıyla değiştirme girişiminde bulunur. Sıradan olayların tam detaylarını hatırlamak yerine, bir şema gelişir. Şema deneyim temelinde zihinsel olarak oluşturulmuş bir genellemedir.[10] Bu şemaların genel kullanımı, belleğin deneyimin özdeş üretilmesi olmadığını, mevcut şemalarla gerçek olayların kombinasyonu olduğunu sürer. Barlett bunu şöyle açıklayarak özetler: "Hafıza gerektiğinde tekrar tekrar canlandırdığı sayısız ipuçları alan ve bunları sürdüren bir soyut ve kuramsal bir özden dolayı değil, yetişkin insan hafızası mekanizmasının iştah, içgüdü, ilgi ve düşünceler etkileşimine bağlı olan şema organizasyonu gerektirmesinden dolayı kişiseldir. Bu yüzden bazı patolojik durumlarda olduğu gibi eğer şemanın bu aktif kaynakları birbirinden kopuk olursa, hatırlanan şeylerin has kişisel nitelikleri ortaya çıkmada başarısız olur."[11]
Şemalar üzerindeki daha ileri araştırma, şema ile tutarsız olan anıların şema ile eşleşen anılara göre daha hızlı zayıfladığını gösterir. Tuckey and Brewer 12 haftalık zaman diliminde bilgi çok sıra dışı olmadığı sürece tipik hırsızlık olaylarıyla tutarsız olan bilgi parçalarını şema ile tutarlı olan bilgiye göre daha hızlı zayıfladığını buldu. Şema kullanımının şema ile tutarlı bilgileri doğru hatırlamayı artırdığı gösterildi, ama bu karşılığında, şema ile tutarsız olan bilgileri yanlış hatırlamaya neden olur.[12]
Yanlış bilgi etkisi
Elizabeth Loftus görgü tanıklığı alanında öncü psikologlardan biridir. Bu konu üzerinde, cesur duruşuyla mahkemede görgü tanıklığı güvenilirliğine meydan okuyan, devrim yapan kapsamlı bir araştırma sağladı. Loftus hafızanın güvenilir olmadığını ileri sürdü ve iddialarını desteklemek için çok çaba sarf etti. Daha çok asıl anının yanlış bilgiyle birleşip yeni bir anı oluşturmasına odaklanır. En ikna edici çalışmalarından bazıları bu iddiayı destekler:
- Bir araştırmasında Loftus, yanıltıcı sözel bilginin, hafızamızdaki asıl bilgiyle birleşebileceğini göstermiştir. Doğru veya yanıltıcı bilgi sunulan katılımcıların, daha sonra detayları hatırlaması istendiğinde, sözlü olarak sunulan yanıltıcı bilgilerin anılarının bir parçası haline geldiği gözlenmiştir. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi, yanıltıcı bilgi ve asıl, doğru, bilgi birleşerek anıları değiştirebilir. İkinci olarak da, hem asıl hem de yeni bilgi hafızamızda yer edinip, hatırlama sırasında öncelik verme konusunda karmaşaya yol açabilirler.[13]
- Loftus uzman psikolojik tanıklığın, basit görgü tanıklığına kıyasla güvenirliğini kanıtlamak için başka çalışmalar da yürüttü. Bulgulardan biri, jüri üyelerinin şiddetli bir suçun sanığını şiddetsiz bir suçun sanığına kıyasla suçlu bulmasının daha muhtemel olduğunu yönündedir. Bir jüri üyesinin bu kadar çabuk suçlama, muhtemelen haksız yere suçlama, eğilimini azaltmak için, hemen yanlış hükme varmak yerine uzman psikolojik tanıklığı değerlendirmek jüri üyesinin dikkatli bir şekilde görgü tanıklığını değerlendirmesine yol açmıştır.[14]
- Ayrıca, zeka ve cinsiyetin de anıları doğru hatırlama üzerinde bir rolü olduğu gösterilmiştir. Katılımcıların görgü tanıklığı performansları iki alanda ölçüldü: 1) yanıltıcı bilginin hafızaya yerleştirilmesine direnme yetisi ve 2) olayın ve kişinin doğru hatırlanması. Başka bir kadın hakkındaki bilgiyi hatırlamaya çalışan bir kadının olayı doğru hatırlaması ve yanıltıcı detaylara olan direnme gücü daha yüksektir, tıpkı başka bir erkek hakkındaki bir bilgiyi hatırlamaya çalışan bir erkek gibi. Ancak, karşı cins söz konusu olduğunda, katılımcılar yanlış bilgiye daha fazla teslim olmuştur.[15]
- Yüz tanımlama hafızanın ne kadar kolay manipüle edilebileceğinin güzel bir göstergesidir. Bu muayyen deneyde, yanıltıcı bir özellik sunulduğunda, katılımcıların 4'te 3'ünden fazlası o bilgiyi hatırladı. Belirli bir detay sunulmadığı halde, katılımcıların yaklaşık %70'i o detayın orada olduğunu iddia etti.[16]
Tekraren, Loftus kendisinin “hafıza şekillendirilebir” savına dayanarak hala görgü tanıklığının güvenilmez olduğunu destekleyici çalışmalarını yürütüyor.
Sistematik değişkenler
Sorgulama çeşidi
1900'lerin başında, Alfred Binet gibi psikologlar sorgulamalar sırasındaki soruların ifade ediliş şekillerinin tanıkların yanıtlarını nasıl değiştirebileceği üzerine çalıştılar. Binet, insanların telkinlere duyarlı olduğunu ve tanıkların sorgulanırken daha iyi bir yaklaşım istediklerine inanıyordu.[17]
Crombag (1996) tarafından yürütülen çalışmalar gösterdi ki, hava alanına geri dönmeye çalışan ancak uçuşu idare etmeyi başaramayan bir[mürettebat 11 katlı bir apartmana çarpar; çevrede hiçbir kamera olmamasına rağmen, medyada bu trajik vakanın sonrasında çekilmiş görüntüler yayınlanır.[18] 10 ay sonra, araştırmacılar insanlarla kaza hakkında görüşmeler yaparlar. Flaş bellek teorisine göre, olayın yoğun şoku, olay hakkındaki bilgilerin son derece doğru hatırlanmasını gerektirir. Aynı mantık çoğu zaman kriminal bir suça müşahit olmuş insanlar için de uygulanır. Bu varsayımı test etmek amacıyla, katılımcılar olay hakkında yanlış bilgilerle dolu soruları cevapladılar. Katılımcıların %55'i çarpma anını televizyonda izlediklerini ve uçağın alevler içinde parçalanışını hatırladıklarını bildirdiler, ancak her iki olayın da gerçekleştiğini görmeleri imkânsızdı. Bir araştırmacı “çok kritik bir sezgi katılımcılarımızın implant edilen bilginin doğru olmadığını fark etmelerini sağlayabilir. Biz hala neden bu kadar azının fark etmesi konusunda ne yapacağını bilmez haldeyiz.” diye belirtti.
Bu konu hakkında bir anket çalışması doğruladı ki, görgü tanıklığı zamanla ve sorgulama türüne bağlı olarak değişir.[19] Müfettişlerin ve avukatların sorgulama sırasında takındıkları yaklaşımın birçok kez görgü tanıkların yanıtlarını etkilediğini gösterdi. Bir araştırmada, belirli kelimeleri ya da cümlenin kuruluş yapısını değiştirmenin, görgü tanığının fikirlerini etraflıca değiştirdiği gözlendi.[20]
Görgü tanıklığının geliştirilmesi
Bir süredir emniyet teşkilatları, yasa uzmanları ve psikologlar görgü tanıklığının daha güvenilir ve net hale getirilmesi için birlikte çalışmalar yürütüyor. Geiselman, Fisher, MacKinnon ve Holland, tanığın sahte anı üretmeden ve detaylar icat etmeden suç sürecindeki tüm olayların farkına vardırılması üzerine odaklanan ve ‘bilişsel görüşme’ adını verdikleri bir görüşme süreciyle tanık ifadesinde ciddi bir gelişme gözlemledi. Bu yöntemde, görüşmeci tanığa sorular yöneltmeden önce onunla dostane bir ilişki kuruyor. Daha sonra tanığın olay hakkında açık uçlu bir açıklama yapmasına izin veriyor. Ardından, tanığın ifadesini netleştirmesi için takip soruları sormaya başlıyor. Bu noktada görüşmeci, tanığın bazı kısımlar hakkında emin olmamasının kabul edilebilir olduğunu ona hatırlatıp devam ediyor.[1] Bu yöntem tanığa katı bir protokol üzerinden rehberlik ediyor. Doğru uygulandığında, bilişsel görüşme ek yanlış bilgiler olmaksızın daha net ve daha verimli bir sonuç ortaya koyuyor.[21]
Halihazırda ABD Adalet Bakanlığı'nın tanıklardan bilgi almak için önerdiği yöntem bilişsel görüşme yöntemidir.[22] Yalnızca ABD'de değil, aynı zamanda birçok Avrupa ülkesi ile Avustralya, Yeni Zelanda ve İsrail'de de memurları bu yöntem konusunda eğiten programlar düzenlenmektedir.[23]
Birtakım polis görüşme tekniği analizleri bilişsel görüşmeye yönelik değişikliğin ABD ve Birleşik Krallık'ta memurlar tarafından uygulanmadığını ortaya koysa da bu yöntem görgü tanıklığındaki hataları azaltma konusunda en etkili yöntem olarak görülüyor.[1][24]
Usüle ilişkin düzenlemeler
Uzmanlar, görgü tanıklığındaki yanlışlıklar üzerine yapılan araştırmalara karşılık ne gibi değişikliklerin gerektiğini tartışıyorlar.
Jüri kılavuzu
Bir süredir Amerika'da jüriye bir kontrol listesi verilmesi ve jürinin mahkemede görgü tanıklığını bu listeye göre değerlendirmesi önerisi konuşuluyor. R. J. Shafer'ın tanıklığı değerlendirme için önerdiği kontrol listesi şu şekilde:
- Tanık ifadesinde belirttiği şeyi ne kadar iyi görebildi? Duyuları bu gözlemle örtüşüyor muydu? Tanığın konumu görmeye, duymaya, dokunmaya elverişli miydi? Tanık bu gözlemi yapmak için gerekli sosyal yeteneğe sahip miydi; dili anlayabildi mi, gerekli diğer uzmanlıklara sahip miydi(örnek: hukuki, askeri)?
- Olay yaşandıktan ne kadar sonra tanık ifadesini verdi? Yakın zamanda mı? Çok sonra mı?
- İstenen gerçeğe ek olarak herhangi bir ipucu var mı? Tanık bahsi geçen konuyla ilişkisiz mi -bu nedenle çarpıtmaya yeltenmiyor olabilir? Tanık kendine zarar vermekten söz etti mi –bu nedenle çarpıtmak amaçlamıyor olabilir? Tanık rastlantısal veya nedensel herhangi bir bilgi verdi mi –neredeyse kesin olarak yanlış yönlendirme niyetinde değil?
- Tanığın beyanları konunun doğası gereği olanaksız gibi mi görünüyor –örneğin insan doğasına aykırı veya bildiğimiz şeylerle çelişiyor?
- Bazı bilgi türlerinin diğerlerine göre daha kolay gözlenebileceğini ve ifade edilebileceğini hatırlayın.
- İfade kendi içinde tutarlı mı?[25]
Yargıç kılavuzu
2011 yılında New Jersey Eyalet Anayasa Mahkemesi görgü tanıklığının mahkemelerde kabul edilebilirliğine ilişkin yeni kurallar getirdi. Yeni kurallar hakimlerin tanıklıktaki hataları artırma riski bulunan etmenleri jüri üyelerine açıklamasını gerektiriyor. Bu kurallar ülke çapındaki mahkemeler için yapılan, görgü tanıklığının geçerliliğini artırmayı ve yanlış kanıları azaltmayı amaçlayan bir dizi düzenlemenin bir parçası olma niteliği taşıyor.[26]
Kaynakça
Wikiwand in your browser!
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.