Loading AI tools
1933'ten 1945'e dek Nazi Partisi yönetimindeki Almanya Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Nazi Almanyası,[b] Almanya’nın 1933 ile 1945 yılları arasında, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) idaresi altında, tek parti rejimine dayalı yönetim sistemiyle “Führer” unvanlı hükûmet (1933-1945) ve devlet başkanı (1934-1945) Adolf Hitler’in liderliğinde egemenlik sürdüğü döneme verilen isim. Alman tarihi içerisinde “Reich”ların üçüncüsüdür; bundan dolayı Üçüncü Reich ismiyle de nitelendirilir.
Nazi Almanyası Alman İmparatorluğu Deutsches Reich (1933-1943) Büyük Alman İmparatorluğu Großdeutsches Reich (1943-1945) | |||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1933-1945 | |||||||||||||||
1942'nin sonlarında II. Dünya Savaşı sürerken ulaşılan en geniş sınırları gösteren harita:
| |||||||||||||||
Ocak 1944'teki idari birimleri gösteren harita. | |||||||||||||||
Başkent ve en büyük şehir | Berlin 52°31′K 13°23′D | ||||||||||||||
Resmî dil(ler) | Almanca | ||||||||||||||
Yaygın dil(ler) | Almanca | ||||||||||||||
Demonim | Alman | ||||||||||||||
Hükûmet | Nasyonal sosyalist tek partili totaliter diktatörlük | ||||||||||||||
Cumhurbaşkanı | |||||||||||||||
| |||||||||||||||
Şansölye | |||||||||||||||
| |||||||||||||||
Yasama organı | Reichstag | ||||||||||||||
• Devlet konseyi | Reichsrat (1934'e dek) | ||||||||||||||
Tarihî dönem | Savaş arası · II. Dünya Savaşı | ||||||||||||||
| |||||||||||||||
Yüzölçümü | |||||||||||||||
1939 | 633.786 km2 | ||||||||||||||
1940 | 823.505 km2 | ||||||||||||||
Nüfus | |||||||||||||||
| |||||||||||||||
Para birimi | Reichsmark, Rentenmark (ℛℳ, ℳ) | ||||||||||||||
Üçüncü Reich’ın kuruluşu, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi lideri Adolf Hitler’in Paul von Hindenburg tarafından şansölye olarak görevlendirilmesi ile başladı. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın teslim olmasına kadar geçen zaman zarfını teşkil eden bu dönemin siyasal, sosyal ve ekonomik konularında gerçekleştirilen pek çok faaliyet nasyonal sosyalizmin etkisi altında gelişti.
Almanya, “Alman İmparatorluğu” ismini çeşitli dönemlerde yürürlüğe giren anayasaların sonucunda kullandı. Bismarck'ın kurucusu olduğu Alman İmparatorluğu, 1871'de küçük Alman krallıklarının ve bağımsız Alman şehirlerinin bir federasyonu olarak kuruldu, 1918'de ise Kasım Devrimi ile yıkıldı. 1919'dan 1933'e kadar Almanya, “Weimar Cumhuriyeti” olarak isimlendirilen dönemde Alman İmparatorluğu ismini kullanmaya devam etti.
30 Ocak 1933'te Hitler'in şansölye olmasıyla Alman İmparatorluğu, “nasyonal sosyalist Führer devleti” sistemine geçiş yaptı.[1] Hitler'in liderliğini yürüttüğü Alman İmparatorluğu, İkinci Dünya Savaşı'nın son aşamasında, 8 Mayıs 1945'te Alman kuvvetlerinin kayıtsız şartsız teslimiyle aynı anda son buldu.
Nasyonal sosyalistler zaman içerisinde Alman topraklarını genişletti. 12 ve 13 Mart 1938 tarihlerinde “Ostmark” olarak isimlendirilen Avusturya ilhak edildi. İkinci Dünya Savaşı boyunca Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı sonunda kaybettiği toprakların geri alınması ve doğudaki komşu ülkelerin işgal edilmesiyle, Alman İmparatorluğu en geniş sınırlarına ulaştı.
Nasyonal sosyalist rejim Büyük Alman İmparatorluğu ismine, 1848 yılında Habsburg monarşisi içerisinde yaşayan Almanları kapsayan ve “Büyük Alman Çözümü” olarak öngörülen, birleşik bir Alman ulus devletinin planı doğrultusunda sahip çıktı. Bu plan aslında 1871'de Pan-Alman Birliği'nin Alman İmparatorluğu'nu oluşturmasıyla gerçekleşmişti. Buna ek olarak, nasyonal sosyalist rejim “Büyük Alman İmparatorluğu” kavramına yayılmacı bir niyet ekledi: Etnik Almanlar ile diğer alanlar bir “Büyük Cermen İmparatorluğu” yaratmak için ülkeye dahil edilmeliydi.[2] Almanya sınırlarının ötesine gidilmesi tarihi bir zorunluluk olarak lanse edilmiştir.[3]
Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin 1920 yılında ilan ettiği 25 maddelik parti programında ulusal topluluğun egemen olduğu Büyük Almanya'nın kurulması açıklanmıştı. Bundan dolayı, NSDAP iktidarı boyunca ele geçirilen yeni alanlar Büyük Alman İmparatorluğu'nun bir parçası ilan edildi.
26 Haziran 1943'te çıkan bir kararname ile, “Büyük Alman İmparatorluğu” kavramı resmiyet kazanarak “Alman İmparatorluğu” isminin yerini aldı.[4]
İsim değişikliğinin bir sonucu olarak, devletin bastığı posta pulları “Deutsches Reich” yerine “Großdeutsches Reich” ismiyle çıkarılmaya başlandı.
Nasyonal sosyalistlere göre, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu Birinci Reich, Otto von Bismarck'ın 1871'den 1919'a kadar devam eden Alman İmparatorluğu ise İkinci Reich idi.[5]
Weimar Cumhuriyeti döneminde parlamenter sisteme muhalif olan ve Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı sonucundaki yenilgisini kabullenemeyen siyasi gruplar, milliyetçi ve otoriter bir yönetimin gelmesini istiyorlardı. Beklenen oldu. 1933'te nasyonal sosyalistlerin iktidara gelmesiyle Üçüncü Reich ilan edildi.
Ayrıca, Hitler Üçüncü Reich'ın bin yıl süreceğini ilan etmişti ve nasyonal sosyalist propaganda, “Tausendjähriges Reich” (Bin Yıllık İmparatorluk) kavramını ortaya çıkarmıştı.
Almanya 1919'da, cumhuriyetin ilanından sonra siyah-beyaz-kırmızı renklerden oluşan Reich bayrağını (schwarz-weiß-rote Flagge) kaldırarak günümüzde de kullanılan ve cumhuriyeti simgeleyen siyah-kırmızı-altın renklerden oluşan bayrağı (schwarz-rot-goldene Flagge) yürürlüğe koymuştu. Buna rağmen siyah-beyaz-kırmızı bayrak, Weimar Cumhuriyeti dönemindeki Alman ordusu Reichswehr tarafından kullanılmaktaydı ve ticaret bayrağı olarak da yürürlükteydi. Siyah-kırmızı-altın bayrak, 1918 yenilgisini kabul etmeyen milliyetçi kesimler tarafından bir utanç sembolü olarak kabul ediliyordu. 1933'te Hitler'in iktidara gelmesiyle siyah-kırmızı-altın bayrak rafa kaldırıldı, Reich'ın sembolü olan siyah-beyaz-kırmızı bayrak yeniden ulusal bayrak olarak yürürlüğe kondu. Siyah-beyaz-kırmızı renkler 1867-1871 arasında hüküm sürmüş Kuzey Almanya Konfederasyonu'nun ve 1871-1918 arasında hüküm sürmüş Alman İmparatorluğu'nun bayrağını oluşturmaktaydı (Bu iki devletin siyah-beyaz-kırmızı bayrağı 3:2 oranındayken Üçüncü Reich'ınki 3:5 oranındadır).
Başlangıçta, Nazi bayrağının resmi şartnamesi, gamalı haç içeren beyaz diski bayrağın ortasına yerleştirdi. Ancak, 20 Aralık 1933'te denizde kullanılmak üzere gamalı haç bayrağının merkezden uzak bir versiyonunu yetkilendiren bir kararname çıkarıldı. Bu, amblemi daha görünür kılmak için tamamen pratik bir karardı (çünkü bir bayrak hızla dalgalandığında, dış yarı, direğin yanındaki yarıdan daha kısa görünür ve merkezdeki beyaz daire, dalgaya daha yakın görünürdü). Dahası, karadaki Nazi bayrağının her iki tarafında da gamalı haç "sağa dönük" olmasına rağmen, denizdeki Nazi bayrağı gamalı haçı arka tarafta "baştan sona " veya ayna görüntüsü olarak gösteriyordu, bu nedenle bayrağın ön (veya ön yüz) tarafında "sağa dönük" bir gamalı haç ve arka (veya arka yüz) tarafında "sola dönük" bir gamalı haç vardı. Denizde gamalı haç bayrağının tersinin ne zaman değiştirildiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, bu değişikliğin 20 Aralık 1933 tarihli düzenlemelerin bir parçası olarak yapıldığı varsayılabilir. Her durumda nedenler aynıydı: bayrağın denizde kullanıldığında görünümünü ("optik oranlar") iyileştirmek ve önemli tasarım öğelerinin görünürlüğünü artırmak (özellikle parlak güneş ışığında, beyaz daire üzerindeki koyu gamalı haçın ters gölgelenmesini ortadan kaldırarak).[6]
Siyah-beyaz-kırmızı bayrak, 1933'ten itibaren 2 yıl yürürlükte kaldıktan sonra, Nürnberg Yasaları'nın bir parçası olarak çıkarılan yeni bayrak yasası , 1935'te Nürnberg'deki yıllık parti mitinginde duyuruldu, Hermann Göring, eski siyah-beyaz-kırmızı bayrağın, onurlandırılsa da , geçmiş bir dönemin sembolü olduğunu ve "gericiler" tarafından kullanılma tehdidi altında olduğunu iddia etti. 15 Eylül 1935'e kadar, gamalı haç bayrağının merkezden kayık disk versiyonu, Alman kayıtlı ticaret gemilerinin sivil sancağı ve savaş gemilerinin krikosu ile sınırlıydı , ancak 15 Eylül 1935'te ticaret bayrağı ve ulusal bayrak birleştirildi ve bundan böyle arka yüzleri hariç aynıydı. Bu nedenle savaştan sonra bu düzenleme hakkında bir miktar karışıklık yaşandı. Müttefik askerler gamalı haç bayrağının merkezlenmiş disk versiyonlarını "ulusal bayraklar" olarak kabul ettiler, bu yüzden daha sonra birçok yayın, merkezlenmiş disk versiyonunun II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar kullanıldığını hatalı bir şekilde savundu . Aslında, 1935'ten sonra kullanılan bayrağın merkezlenmiş disk versiyonları yalnızca Nazi Partisi'nin parti bayraklarıydı.[7] 1935'te kırmızı zemin üzerindeki beyaz dairenin içerisinde yer alan siyah gamalı haçın bulunduğu bayrakla (Hakenkreuzflagge) değiştirildi (NSDAP bayrağından farklı olarak gamalı haçın yer aldığı beyaz daire merkezde değil soldadır). 1935-1945 arasında gamalı haç bulunan bayrak, Alman devletinin ve Alman ulusunun bayrağı olarak kabul edildi.[7]
→ Ana madde: Nasyonal sosyalizm
Nasyonal sosyalizm, ulusal devrimci bir hareket olarak kendisini toplumun ve devletin her kademesinde belirleyici etmen yapan bir siyasal öğretidir. İçişlerinde ve dışişlerinde, ulusun mevcudiyetinin korunması ve geleceğinin planlamasının yapıldığı politik uygulamaları içerir. Ulusal toplum fikri, siyaset, ahlak ve hukuk gibi çeşitli meselelerde belirleyici kurallar koyan bu halk hareketi, 1933-1945 yılları arasında Almanya'nın resmî devlet felsefesi olarak yürürlükte kaldı. Nasyonal sosyalistler, o dönemin Almanya'sında ortak bir toplum dayanışması içerisinde, tek parti olan NSDAP'nin popülist yönetimi altında ulusal yükselmeyi hedefleyen politikalar doğrultusunda faaliyet göstermişlerdir.
“Nasyonal sosyalist Führer devleti”, nasyonal sosyalizm ideolojisinin ortaya koyduğu, ülke yönetiminde tüm yetkilerin tek siyasal otoritenin egemenliğinde olduğu bir devlet modelidir. Adolf Hitler'in ilan ettiği nasyonal sosyalizmin öğretileri ve nasyonal sosyalist devlet sistemi kendi taraftarlarınca bir diktatörlük değil, tam anlamıyla bir ulusal egemenliği esas alan ve halka hizmet eden sosyal devlet sistemi olarak tanımlanmıştır. Tarafsız bir gözlem sonucunda nasyonal sosyalist yönetimin tek parti rejimine dayanan ve muhalefete yer vermeyen yönetim biçimi bir diktatörlük olarak kabul edilebilir.
“Führer devleti” sisteminin en üst basamağında devletin ve milletin lideri olan “Führer” yer alır. Führer, halkı ve devleti ilgilendiren meselelerde parlamentarizme alternatif olan hızlı bir uygulamayla, karar alma yetkisinin en üst kademesini kendisinde bulundurur. Ülke içindeki siyasal kuruluşların ve yerel yönetimlerin tümü Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'ne bağlıdır. Üçüncü Reich döneminde temel öneme sahip mevzuat ve politika konularında halk egemenliği meşru edilmişti. Bunun için halk oylamaları gerçekleştiriliyordu. Nasyonal sosyalist devletin politik meselelerle ilgili soruları anlaşılır ifadelerle açıklandı ve genellikle “Evet” veya “Hayır” seçenekleri ile seçmenler tarafından karar olunabildi.
1933 yılında Büyük Friedrich'in mezarında büyük bir ulusal kalkınma ve direniş başladı. Bu direniş tarihe geçti -Potsdam Günü olarak da bilinir- ve böylelikle çok yeni temel yasalar ve temel düzenlemelerin gelmesini sağladı. Temel esasta bilinçli halk toplumlaşması ve bağdaşması, ülke dahilinde köklendirilmesi; bir diğer öge olarak ise istikrarı sağlamak için yapılacak görevlerin halledilmesinde hak sahibi olunup, yapılan işlerin halkın ve Reich'ın -yani imparatorluğun- kalkınması için olunduğudur. Üçüncü Reich, yani Üçüncü Alman İmparatorluğu da aynı ikincisindeki ve birincisindeki gibi halk ve memleket esaslarına dayalıydı. Hitler savaş, bunalım ve enflasyondan bitkin düşmüş Alman halkına kurtuluş sundu.[8] Böylelikle 5 Mart 1933 tarihinde devlet seçimlerinde Adolf Hitler'e verilen güç transferi onu liderlik (Führer makamı) için güçlendirirken, geniş bir halk kitlesinin desteğiyle gerçekleşen ve kan dökülmeden uygulanarak hayata geçen, nasyonal sosyalist hükûmetin devrimi gerçekleşmiş oldu. Garnizon Kilisesi'nde 21 Mart'ta yapılan bir şenlik nasyonal sosyalistlerin doğum tarihi olmuş oldu.
Yeni Alman Devleti hükûmetteki Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ile hükûmet taraftarı milliyetçi muhalefetin -Alman Ulusal Halk Partisi- katılımıyla beraber kuruldu. Üçüncü Alman İmparatorluğu, nasyonal sosyalistlerin başını çektiği ve diğer milliyetçilerin de entegre olduğu bir idarede şekillendi. Nasyonal sosyalist hükûmet, yönetime geldiği andan itibaren Almanya'da yaşanan ekonomik ve sosyal buhranı gidermek için çalışmalarda bulundu, ayrıca bu çalışmalarıyla eş zamanlı olarak nasyonal sosyalizmi toplum hayatının her alanına sokmaya çalıştı. Mart 1933 tarihinde Cumhurbaşkanı Hindenburg, şubatta Reichstag binasında çıkan yangından sonra yeni kurallar koydu. Aynı ayda yeni bir yasa çıkarıldı. 23 Mart'taki parlamento oturumunda “Halkta ve İmparatorlukta Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Yasa” (Gesetz zur Behebung der Not von Volk und Reich) adındaki 5 maddelik yetki tasarısının kabul edilmesiyle yasama ve yürütme erkleri, Alman halkına ve Alman devletine en hızlı şekilde hizmet edilmesi için NSDAP'nin eline geçti.[9][10][11] Yasama yetkisinin, bütçe denetiminin, anayasa değişikliği yapma yetkisinin, dört yıl süreyle kabineye devredilmesi hükümlerini getiren bu yasada, halkın Alman İmparatorluğu'na ulusal bağlılıkla hizmet etmesi belirtiliyordu. Böylece devlet, anayasadaki hükümleri gözetmeksizin ve milletvekillerine gerek kalmaksızın yeni yasaların çıkmasını ve anayasada değişikliklerin yapılmasını sağladı. Böylelikle parlamentodaki diğer partilerle beraber sendikalar da hepten kaldırıldı. Marksist sendikaların yerine ulusal görüşteki nasyonal sosyalist Alman Emek Cephesi öne geçti. Yeni devlet biçimi Führerlik makamı temelinde 31 Mart ve 7 Nisan'da tanıtıldı ve her şey yürürlüğe girene kadar devlet belediye başkanları atandı. 30 Ocak 1934 tarihinde bütün hak ve yasalar eyaletlerden ve halktan yeni kurulan devlete geçti ve teslim edildi. Partilerin tekleşmesi ve devletin bir olması, Marksist ve komünist partilerin kaldırılıp yok olmasına neden oldu. Nasyonal sosyalistler, muhafazakâr milliyetçilerle de yollarını ayırdılar. NSDAP dışındaki diğer milliyetçi partilerin kapatılmasıyla, bu partilerin üyelerinin çoğu NSDAP'ye katıldılar. 1 Aralık 1933 tarihinde nasyonal sosyalistler açık siyasal çalışmaların tek yasal sorumlusu oldular. Almanya, NSDAP iktidarının hayata geçirdiği, memleketin ve halkın kalkınmasını esas alan iç politikalar sayesinde çok güçlü bir ülke olma yolunda ilerledi. Ekonomi alanındaki politikaların sonucunda işsizlik sayısı 1933 yılı başında 6 milyon iken, 1936 yılının ortasında 1,17 milyona düştü. İşsizlikteki düşüş 1936 sonrasında daha hızlandı. Devlet miras yasalarıyla 29 Eylül 1933 tarihinde köylülerin kazancını yüksek seviyeye getirdi. Irk düşünceleriyle de büyük yoğunlukla Yahudilerin şimdiye kadar oldukları politika ve devlet dairelerinden çıkartılmaları gerçekleştirildi. İlk temel önlem, bununla beraber çıkarılan memur yasası oldu. 7 Nisan 1933 tarihinde yapılan reformla devlet dairelerinde çalışacak olan memurların gerçek Alman olmaları zorunlu kılındı. Bununla beraber nasyonal sosyalistler 15 Eylül 1935 tarihinde Nürnberg Yasaları'nı çıkarttılar. Alman eğitim sistemi nasyonal sosyalizme uygun olarak, kültür derslerine ve çocuklar ile gençlerin doğuştan gelen yeteneklerini değerlendiren sanat derslerine ağırlık veren bir müfredatı yürürlüğe koyarak yeniden düzenlendi. Tüm kamu kuruluşlarında nasyonal sosyalizme ait semboller Almanya'nın resmî simgeleri olarak yürürlüğe kondu.
Dış politikada Üçüncü Reich şimdiye kadar hiç tanınmayan bir güvensizlikle, diğer dış devletlerle uğraşıma girdi. Genfer Konferansı'nda verilen kararda silahlanmanın kaldırılmasını isteyen Fransa'ya büyük tepki gösterildi. Bunun üzerine 14 Eylül 1933 tarihinde Almanya 1919'da yapılan uluslararası birlikten yani sözleşmeden çıktı. 12 Kasım 1933'te yapılan halk oylamasında %95 evet oyu alınmasıyla bu adım belirlenmiş oldu. 30 Ocak 1933 tarihinde faşist İtalya ile olan iyi müttefiklik de soğudu. Çünkü Benito Mussolini Avusturya'ya nasyonal sosyalistlerin kaldırılması ve yok olması için destekte bulundu. 26 Ocak 1934 tarihinde dış politikada bir başarı gösterildi ve Almanya-Polonya saldırmazlık paktı sağlandı. Söylenilenlere göre NSDAP idaresindeki Alman İmparatorluğu'nu SA'nın şefi Ernst Röhm ve nasyonal sosyalistlerin sol kolu düşürmeye çalıştı. Ernst Röhm'ün devrim denemesi 30 Haziran 1934 tarihinde bitirildi. Fransa Alman düşmanlığı politikası için çalışıyordu ve bunun için Sovyetler Birliği'ne bile başvurdu. 2 Ağustos 1934 tarihinde Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg ölünce Adolf Hitler onun yerine geçip görevi devraldı ve “Führer und Reichskanzler” yani Führer ve İmparatorluk Şansölyesi unvanıyla devlet başkanı oldu. 19 Ağustos 1934'te yapılan halk oylamasında % 89 evet ile bu belirlenmiş oldu; böylece Alman halkı, Adolf Hitler'in Alman İmparatorluğu'nun tek lideri olmasına onay verdi. Versay Antlaşması hiçe sayılıp kaldırıldıktan sonra 1935 yılının başında Saarland eyaleti geri alındı. 13 Ocak 1935 tarihinde yapılan halk oylaması büyük bir yoğunlukla bunu belirlemiş oldu. Versay Antlaşması'ndaki askerliğin zorunlu olmaması kaldırılıp, zorunlu askerlik yürürlüğe girdi. 18 Haziran 1935 tarihinde İngiltere ile askerî birlik anlaşması yapıldı. Fransa ve Sovyetler Birliği'nin siyasal ortaklığı üzerine, onlara bir cevap verilmiş oldu. 7 Mart tarihinde Ren eyaletine askerî birlikler yerleştirildi. 29 Mart tarihinde yapılan halk oylamasının sonucunda halkın % 99'u Führer'in arkasında olduğunu gösterdi. Ağustos 1936 tarihinde Berlin'de yaz olimpiyat oyunları gerçekleştirildi. Aynı yılda İtalya ve Almanya faşist General Franco'ya İspanya'da askerî birlikleriyle halk savaşında destek oluyorlardı.
12 Mart 1938 tarihinde Alman ordusu dostlukla Avusturya'ya giriş yaptı. Hitler'i binlerce Avusturyalı sevinçle karşıladı. Böylelikle Avusturya ile beraberlik kuruldu. 10 Nisan tarihinde yapılan halk oylamasıyla Avusturya'nın yasaları, Almanya'nın yasaları ile eşleştirildi. Almanya'da halkın %99'u, Avusturya'da ise %99,7'si bu iki Alman devletinin birleştirilmesini onaylamış oldu. Diğer Batı hükûmetleri bu birlikteliği diplomatik şekilde protesto ettiler. Münih'te yapılan anlaşmayla Südet toprakları Almanya'ya bağlandı. 9 Kasım 1938 tarihinde “Kristal Gece Olayı” yaşandı ve verilen kararda Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırmama kararı kaldırıldı.
Alman orduları 1939 tarihinde Çekoslovakya'nın yarısına giriş yaptı. Nitekim, diğer Batı ülkelerinden gelebilecek olan herhangi bir saldırıda Çekoslovakya'nın onlarla beraber olabileceği ihtimali büyüktü. Memelland toprakları da Versay Antlaşması'nın kaldırılmasıyla Almanya'ya geri verilmiş oldu.
Hitler, Memelland bölgesini aldıktan sonra hedefini Polonya'ya çevirdi. Hedef, Doğu Prusya ile ana toprakların birleştirilerek Prusya'nın toprak bütünlüğünün garanti altına alınması idi. Bu, Alman milleti için oluşturması gereken yaşam alanının (Lebensraum) bir başka adımıydı. 24 Ağustos 1939 tarihinde Sovyetler ile anlaşarak ortak bir şekilde Polonya'nın ve Doğu Avrupa'nın bölüşülmesini sağladı. 1 Eylül akşamı Danzig şehrinin Almanya'ya ilhakı için Polonya'ya bir nota verdi ve nota reddedildi. Bunun üzerine Hitler Polonya'ya askerî müdahalede bulundu. İlerleyen süreçte Birleşik Krallık ve Fransa da Almanya'ya savaş ilan etti, böylece II. Dünya Savaşı fiilen başlamış oldu.
Almanya, 1 Eylül sabahı herhangi bir savaş ilanı olmaksızın Polonya'ya saldırdı. Alman planına göre Batı Cephesi'nden kaydırılan birlikler sayesinde 1 ay içinde Polonya işgal edilecek ve hemen ardından ordu bütün gücünü batıya çevirecekti. Savaş boyunca Wehrmacht generallerinin kullandığı yıldırım savaşı (Blitzkrieg) taktiklerinin ilk örnekleri Polonya'da görülmüştür. Kısa sürede Alman birlikleri Varşova'yı ele geçirmiştir. Ülkenin doğusunu ise Almanlar ile anlaşan Sovyetler ele geçirmiştir.
Almanya Polonya'yı ele geçirdikten sonra askerî güç ve yığınağını batıya kaydırdı. Ancak Müttefik generalleri arasında Almanya'nın saldırıp saldırmayacağı veya Fransa'ya saldırırsa nereden saldıracağı tam olarak kestirilemiyordu. Almanlar ise ikinci bir Marne Bozgunu yaşamamak için deniz kıyısından saldırmayı öngören Schlieffen Planı'nı tekrar kullanmayacaktı. Alman Genelkurmayı Müttefikler'e kendilerinin yenileştirilmiş bir Schlieffen Planı'nı kullandıklarını düşündürmek için Hollanda'yı da işgal bölgesine kattı. Ancak esas vurucu darbe Ardenler bölgesinden saldıracak zırhlılardı. Nitekim Müttefikler Ardenler bölgesindeki ormanlık alanın herhangi bir zırhlı saldırısını engelleyeceğini veya kısıtlayacağını düşünüyordu. Ancak planlar boşa çıktı. BEF ve Fransız ordusu 20 günde Almanlara yenildi. İngiltere, BEF ve Fransa'ya ait 1.400.000 kadar askeri esir düşmekten Dunkirk Tahliyesi'yle kurtardı. Bunun üzerine zaten bir çıkartmaya sert bir şekilde direnecek olan Birleşik Krallık ana topraklarının güvenliğini sağladı. Kısa bir süre sonra Fransız ordusu teslim oldu ve işbirlikçi Vichy Fransası kuruldu.
Almanya, sırası ile Polonya, Danimarka-Norveç, Fransa cephelerinde galip geldikten sonra Çelik Paktı'ndan askeri bir darbe ile ayrılan Yugoslavya'ya bir cezalandırma saldırısı uyguladı, ardından işgal etti. Daha sonra müttefiki İtalya Krallığı ile savaşta olan Yunanistan'ı işgal etti. Hitler, I. Dünya Savaşı'nın kaybedilmesinde Alman sosyalistlerin büyük etkisi olduğunu düşünüyor ve Sovyetler'in ise esas kışkırtıcı olduğunu ima eden hareketlerde ve konuşmalarda bulunuyordu. Başarısız Birahane Darbesi sonrasında cezaevinde iken yazdığı politik görüşlerini öne süren Mein Kampf'ta açıkça Alman ırkının yaşayabilmesi için "Lebensraum"unu doğuya doğru genişletmesi gerektiğini söylemiştir. Stalin ise pek çok sorunu görmezden gelerek müttefiklerin de kibirli davranışları sonucu Molotov-Ribbentrop Paktı'nı imzalamış ve Nasyonal Sosyalist Almanya ile birlikte Doğu Avrupa'yı işgal etmişti. Ancak Hitler tarafından Kızıl Ordu'nun bazı sorunları Kış Savaşı sırasında ortaya çıkmıştı.
Viyana Diktası ile Romanya'da faşist bir yönetim kurulmuş olan Bulgaristan ise Yunan Makedonyası ile Dobruca'nın bir kısmı karşılığı Mihver Devletleri safında savaşa girmişti. Finlandiya ise Kış Savaşı ile aksak bir barışa sahip ve kaybettiği toprakları geri almak ister bir durumda idi. Ayrıca Kızıl Ordu'nun agresif hareketleri sürekli sınır ülkelerinde daha radikal hükûmetlere yol açıyordu. Alman Ordusu kısa sürede Doğu Cephesi'ne bütün gücünü yığdı. 1941 yazı sonunda bir savaş ilanı olmaksızın ilk Alman birlikleri Sovyetler'e saldırdı ve dört yıl sürecek olan Doğu Cephesi Savaşları başladı.
Almanya'nın müttefiki İtalya, Libya'da başlarda İngilizlere karşı başarı alıyormuş gibi gözükse de daha sonradan Libya'nın çok önemli mevkilerinden birini kaybetmiş ve başarısızlığa uğramıştı. Bunun üzerine Alman Genelkurmayı İtalya'ya yardım etme kararı aldı. Esasen Alman Afrika Kolordusu (Afrikakorps) efsanevi komutan Erwin Rommel ile başarılı olsa da sürekli desteklenen İngiliz Ordusu -ki Afrika Kolordusu öncelikli bir cephede değildi, öncelik doğu cephesindeydi- ve Japonya ile imzaladığı anlaşma gereği Almanya'nın, Pearl Harbor baskınından sonra ABD'ye savaş ilan etmiş olmasıyla ve bunun sonucu ABD'nin Vichy Fransası'na saldırmasıyla sıkıştı. Ayrıca İngilizlerin, Almanların Enigma şifreleme sistemini çözmesi ile Afrika'ya göndereceği yardımların güzergâhı ve saati önceden biliniyor ve Kuzey Afrika limanlarına ulaşamadan Akdeniz'de egemen konumdaki İngiliz donanmasınca imha ediliyordu. Belli bir süre sonra ise Tunus üzerinden Sicilya ve Güney İtalya'nın savunmasına atandı. Ancak Müttefikler başarılı Sardinya, Anzio ve Sicilya çıkartmalarından sonra Roma'ya doğru ilerlemeye başlayınca İtalyan Hükûmeti kayıtsız şartsız teslim oldu. Buna rağmen yenilen İtalyan Ordusu'nun artıkları Roma'nın kuzeyinde bazı savunma hatları kurdular. Savaş burada durgun bir şekilde geçti.
Amerika'nın savaşa girmesi güç dengelerini değiştirmişti. Müttefikler İtalya'da savaşı kazanmış, ancak Almanya'ya karşı gerçekçi bir ilerleme kazanmamış hatta durdurulmuştu. Kara Avrupası'na farklı noktalardan saldırılması gerekiyordu. Başlarda yaklaşan Sovyet işgaline karşı Balkanlar'a bir çıkarma düşünüldüyse de daha sonra Fransa'da karar kılınmıştır. 1944 yılı yazında Müttefikler Normandiya Kıyıları'ndan dört sahilden çıkarma yapmış, Caen ve Cherbourg gibi bölgelere ise hava indirme tümenleri ile saldırmışlardı. Kanlı mücadelelerden Sonra Alman Ordusu Müttefik ordusunu Alsas-Loren ve Belçika sınırlarında durdurabildi. Belli başlı Ardennes gibi karşı taarruzlarda bulunabilse de tam anlamıyla bir yenilgi aldı ve Almanya'nın insan ve kaynak gücü tükendi. Müttefikler yavaş yavaş Almanya'yı batıdan işgal etmeye başladı.
Doğu Cephesi'nde dengeler, Almanya'nın İtalya'da ve Fransa'da savaşa girmesi ile değişti. Değişen dengeler sonucunda Sovyetler hızlı bir ilerleyişe başladı. Stalingrad'da esir düşen asker sayısınında fazla olması nedeniyle Alman ordusu güçsüz bir konuma geldi. Sırasıyla Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve Finlandiya taraf değiştirdi. Yugoslavya topraklarında ise partizan gruplar belli başlı bölgelerde yönetimi ele geçirdiler. 1945 baharında ise Sovyet birlikleri Polonya'yı ele geçirdi ve Pomeranya'da ilerlemeye başladı. 16 Nisan'da başlayan Berlin Muharebesi 2 Mayıs'ta sonuçlandı. Reichstag'da Sovyet bayrağı dalgalanıyordu.
Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgilerinin ve bunun sonucunda ortaya çıkan Versay Antlaşması'nın bir sonucu olarak Almanya, Alsas Loren, Kuzey Schleswig ve Memel'i kaybetti. Saarland, sakinlerinin daha sonra hangi ülkenin katılacağına referandumla karar vermesi koşuluyla Fransa'nın bir koruyucusu oldu ve Polonya ayrı bir ulus oldu ve Prusya'yı diğerlerinden ayıran Polonya Koridoru'nun oluşturulmasıyla denize erişim verildi. Danzig ise özgür bir şehir yapıldı.[12]
Almanya, 1935'te düzenlenen bir referandumla Saarland'ın kontrolünü geri aldı ve 1938'deki Anschluss'ta Avusturya'yı ilhak etti.[13] 1938 Münih Anlaşması Almanya'ya Sudetenland'ın kontrolünü verdi ve altı ay sonra Çekoslovakya'nın geri kalanını ele geçirdi. Deniz yoluyla işgal tehdidi altında olan Litvanya, Mart 1939'da Memel bölgesini teslim etti.[14]
1939 ve 1941 yılları arasında Alman kuvvetleri Polonya, Danimarka, Norveç, Fransa, Lüksemburg, Hollanda, Belçika, Yugoslavya, Yunanistan ve Sovyetler Birliği'ni işgal etti.[15] Almanya Nisan 1941'de Kuzey Yugoslavya'nın bazı bölgelerini ilhak etti,[16][17] Mussolini ise 1943'te Trieste, Güney Tirol ve İstirya'yı Almanya'ya verdi.[18]
İşgal edilen bölgelerin bir kısmı, Hitler'in uzun vadeli bir Büyük Germen Reich yaratma hedefinin bir parçası olarak Almanya'ya dahil edildi. Alsas-Loren gibi çeşitli alanlar, bitişik bir Gau'nun (bölgesel bölge) yetkisi altına alındı. Reichskommissariate (Reich Komiserleri), yarı-sömürge rejimler, işgal altındaki bazı ülkelerde kuruldu. Alman idaresi altına alınan alanlar arasında Bohemya ve Moravya Protektorası, Reichskommissariat Ostland (Baltık devletlerini ve Belarus'u kapsayan) ve Reichskommissariat Ukrayna vardı. Belçika ve Fransa'nın işgal edilen bölgeleri, Belçika'nın kontrolü altına alındı.[19] 1919'a kadar Almanya'nın bir parçası olan Eupen-Malmedy ilhak edildi. Polonya'nın bir kısmı Reich'a dahil edildi ve işgal altındaki Polonya'nın merkezinde Genel Hükûmet kuruldu.[20] Danimarka, Norveç (Reichskommissariat Norwegen) ve Hollanda (Reichskommissariat Niederlande) hükûmetleri, büyük ölçüde yerlilerden oluşan sivil yönetimlere verildi.[19] Hitler, sonunda bu alanların çoğunu Reich'a dahil etmeyi amaçladı.[21] Almanya, İtalyan himayesindeki Arnavutluk'u işgal etti ve 1943'te Karadağ'ın İtalyan valiliğini ve 1941'de işgal altındaki Sırbistan'da bir kukla hükûmet kurdu.[22]
Naziler, I. Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından meydana gelen sosyal ve mali çalkantılar sırasında ortaya çıkan aşırı sağcı faşist bir siyasi partiydi.[23] Parti küçük ve marjinal kaldı, 1928'de federal oyların %2,6'sını aldı.[24] 1930'a gelindiğinde Parti, federal oyların %18,3'ünü alarak onu Reichstag'ın en büyük ikinci siyasi partisi haline getirdi.[25] Hitler 1923'teki başarısız Birahane Darbesi'nden sonra hapishanedeyken, Alman toplumunu ırka dayalı bir topluma dönüştürme planını ortaya koyan Kavgam'ı yazdı.[26] Nazi ideolojisi, antisemitizmin unsurlarını bir araya getirdi, ırk hijyeni ve öjeni ve bunları Alman halkı için daha fazla Lebensraum elde etmek amacıyla Pancermanizm ve bölgesel yayılmacılık ile birleştirdi.[27] Rejim, Polonya'ya ve Sovyetler Birliği'ne saldırarak bu yeni bölgeyi ele geçirmeye çalıştı ve orada yaşayan, Aryan ırkından daha aşağı olarak görülen ve bir Yahudi-Bolşevik komplosunun parçası olarak görülen Yahudileri ve Slavları sürgüne göndermek veya öldürmek niyetindeydi.[28][29] Nazi rejimi, yalnızca Almanya'nın Bolşevizm güçlerini yenebileceğine ve insanlığı Uluslararası Yahudilerin dünya egemenliğinden kurtarabileceğine inanıyordu.[30] Naziler tarafından hayatı yaşamaya değer olmayan diğer insanlar arasında zihinsel ve fiziksel engelliler, Romanlar, eşcinseller, Yehova'nın Şahitleri ve sosyal uyumsuzlar vardı.[31][32] Ek olarak, Masonlar yoğun bir şekilde izlendi ve zulüm gördü.[33]
Völkisch hareketinden etkilenen rejim, kültürel modernizme karşıydı ve entelektüelizm pahasına geniş bir ordunun gelişimini destekledi.[34][35] Parti, birliği teşvik etmek ve rejimin popülaritesini desteklemek için Kan Bayrağı gibi semboller ve Nazi Partisi mitingleri gibi ritüeller kullandı.[36]
Hitler, tüm astların mutlak itaatini gerektiren Führerprinzip'i ("lider ilkesi") öne sürerek Almanya'yı otokratik bir şekilde yönetti. Hükûmet yapısını, kendisini yanılmaz lider olarak zirvede olan bir piramit olarak gördü. Parti sıralaması seçimlerle belirlenmedi ve pozisyonlar daha yüksek rütbelilerin atanmasıyla dolduruldu.[37] Parti, Hitler etrafında bir kişilik kültü geliştirmek için propagandayı kullandı.[38] Kershaw gibi tarihçiler, Hitler'in bir hatip olarak becerisinin psikolojik etkisini vurgular.[39] Roger Gill şöyle diyor: "Hareketli konuşmaları çok sayıda Alman insanının zihnini ve kalbini ele geçirdi: dinleyicilerini adeta hipnotize etti".[40]
Üst düzey yetkililer Hitler'e rapor verirken ve onun politikalarını uygularken, önemli ölçüde özerkliğe sahiptiler.[41] Yetkililerin "Führer için çalışmasını" - günlük karar alma süreçlerine karışmadan, parti hedefleri ve Hitler'in istekleri doğrultusunda politikaları ve eylemleri teşvik etmede inisiyatif almalarını bekliyordu.[42] Hükûmet, iktidarı toplamak ve Führer'in beğenisini kazanmak için mücadele eden parti seçkinleri tarafından yönetilen dağınık bir hizipler topluluğuydu.[43] Hitler'in liderlik tarzı, astlarına çelişkili emirler vermek ve onları görev ve sorumluluklarının örtüştüğü pozisyonlara yerleştirmekti.[44] Bu şekilde, kendi gücünü pekiştirmek ve maksimize etmek için astları arasında güvensizliği, rekabeti ve iç çatışmayı besledi.[45]
1933 ve 1935 yılları arasında birbirini izleyen Reichsstatthalter kararnameleri, Almanya'nın mevcut Länderlarını (kurucu devletler) kaldırdı ve onların yerine Nazi liderleri (Gauleiters) tarafından yönetilen yeni idari bölümler olan Gaue'yi getirdi.[46] Länder, eğitim gibi bazı devlet daireleri için hala idari bölümler olarak kullanıldığından, değişiklik hiçbir zaman tam olarak uygulanmadı. Bu, Nazi rejiminin idari tarzına özgü, birbiriyle örtüşen yargı yetkileri ve sorumluluklardan oluşan bürokratik bir karışıklığa yol açtı.[47]
Yahudi memurlar, I. Dünya Savaşı'nda askerlik hizmeti görmüş olanlar hariç, 1933'te işlerini kaybettiler. Yerlerine Parti üyesi veya parti yandaşları atandı.[48] Gleichschaltung sürecinin bir parçası olarak, 1935 tarihli Reich Yerel Yönetim Yasası yerel seçimleri kaldırdı ve belediye başkanları İçişleri Bakanlığı tarafından atandı.[49]
Ağustos 1934'te, memurlar ve ordu mensupları, Hitler'e koşulsuz itaat yemini etmek zorunda kaldılar. Bu yasalar, Hitler'in sözünün mevcut tüm yasaları geçersiz kıldığı kavramı olan Führerprinzip'in temeli oldu.[50] Hitler tarafından onaylanan herhangi bir eylem, hatta cinayet bile böylece yasal hale geldi.[51] Kabine bakanları tarafından önerilen tüm yasaların, üst düzey kamu hizmeti atamalarını veto edebilecek olan Führer Yardımcısı Rudolf Hess'in ofisi tarafından onaylanması gerekiyordu.[52]
Weimar Cumhuriyeti'nin yargı sisteminin ve yasal kodlarının çoğu, siyasi olmayan suçlarla başa çıkmak için yerinde kaldı.[53] Mahkemeler, Nazilerin iktidara gelmesinden öncekinden çok daha fazla ölüm cezası verdi ve infaz etti. Üç veya daha fazla suçtan (küçük olanlar bile olsa) hüküm giymiş kişiler, mutad suçlu olarak kabul edilebilir ve süresiz olarak hapse atılabilir.[54] Fahişeler ve yankesiciler gibi insanlar, doğası gereği suçlu ve toplum için bir tehdit olarak değerlendirildi. Binlerce kişi tutuklandı ve yargılanmadan süresiz olarak hapsedildi.[55]
Yeni bir mahkeme türü olan Volksgerichtshof ("Halk Mahkemesi") 1934'te siyasi davalarla ilgilenmek üzere kuruldu.[56] Bu mahkeme 1945'te feshedilene kadar 5.000'den fazla ölüm cezası verdi.[57] Üç veya daha fazla suçtan (küçük olanlar bile olsa) hüküm giymiş kişiler, mutad suçlu olarak kabul edilebilir ve süresiz olarak hapse atılabilir.[58] Gestapo, siyasi suçluları, Yahudileri ve istenmeyen diğer kişileri tespit edip sınırladıkları için Nazi ideolojisini uygulamak için araştırmacı polislikten sorumluydu.[59] Hapishaneden serbest bırakılan siyasi suçlular genellikle Gestapo tarafından hemen yeniden tutuklandı ve bir toplama kampına kapatıldı.[60]
Naziler, ırkçı yasalara duyulan ihtiyacı haklı çıkarmak için Rassenschande ("ırk kirletme") kavramını yaymak için propagandayı kullandılar.[61] Eylül 1935'te Nürnberg Kanunları çıkarıldı. Bu yasalar başlangıçta Aryanlar ve Yahudiler arasındaki cinsel ilişkileri ve evlilikleri yasakladı ve daha sonra "Çingeneleri, Siyahileri veya onların çocuklarını" kapsayacak şekilde genişletildi.[62] Yasa ayrıca 45 yaşın altındaki Alman kadınların Yahudi hanelerinde hizmetçi olarak çalıştırılmasını da yasakladı.[63] Reich Vatandaşlık Yasası, yalnızca "Alman veya ilgili kandan" olanların vatandaş olabileceğini belirtti.[64] Böylece Yahudiler ve diğer Aryan olmayanlar Alman vatandaşlıklarından çıkarıldı. Yasa ayrıca Nazilerin rejimi yeterince desteklemeyen herkesi vatandaşlıktan çıkarmalarına izin verdi. Kasım ayında yayınlanan ek bir kararname, üç Yahudi büyükanne ve büyükbabası veya Yahudi inancına uyulması durumunda iki büyükanne ve büyükbabası olan herkes Yahudi olarak tanımlandı.[65]
1930'ların Almanyası'nda Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin kitle desteği kazanmasının önemli sebeplerinden birisi, geniş çaplı sosyal refah programlarıydı. Nasyonal sosyalist rejim, toplumdaki birlik-beraberlik duygusunu beslemek için Alman işçi sınıfına festival, tatil, gezi, sinema gibi imkânlar sunuyor, NSDAP Gençlik Kolları tarafından büyük şenlikler düzenleniyordu.
Rejimin diğer bir ilgi çekici özelliğiyse mimari projeleriydi. 1933-1936 yılları arasındaki otoban seferberliği, sadece ülkenin değil, dünyanın ilk ulusal karayolu sistemini kurdu. Almanya bu yıllarda inşaat, otomobil üretimi ve işsizlikle mücadele gibi konularda Amerika Birleşik Devletleri'ni geride bırakmıştı.
Sigara karşıtı kampanyayı başlatanlar da nasyonal sosyalistlerdi. Alman bilim insanları sigaranın kansere yol açtığını kanıtlamışlardı. Ancak Almanların sigaranın tehlikeleri konusundaki başarılı araştırmaları savaşın gölgesinde kalıp unutuldu. Tütünün insan sağlığına verdiği zarar, 1950'li yıllarda Amerikalı ve İngiliz bilim insanları tarafından yeniden keşfedildi ve 1960'larda tüm dünyada bu konuda bir konsensüse ulaşıldı. Asbestin insan sağlığına zararlarını ortaya koyanlar da Alman doktorlardı. Su kaynaklarının temizlenmesi, fabrikaların içme suyu kaynaklarından uzaklaştırılması, kadınların göğüs kanseri riskine karşı tedavi görmesi gibi bugünün meseleleri daha o zamanlar nasyonal sosyalistler tarafından uygulanan genel halk sağlığı kampanyasının parçalarıydı. Ayrıca, uzay çalışmalarının temelini atanların arasında başta Wernher von Braun olmak üzere Almanya'dan ABD'ye kaçan bilim insanlarıydı.[66]
Nasyonal sosyalistlere verilen desteğin önemli sebeplerinden biri de ekonomiydi. Her millet gibi Almanlar da ekonomik güvenliklerine öncelik veriyordu ve nasyonal sosyalistler o dönemde tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz ve işsizliği cepheden karşılamıştı. Devlet eliyle yapılan yatırımlarla, yüzde 30'a vurmuş işsizliği kesin bir şekilde düşürmeyi başarmışlardı. Nasyonal Sosyalist Almanya'da Merkez Bankası Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı gibi görevlerde bulunmuş olan kamu maliyecisi Hjalmar Schacht, ülkede yıllardır hüküm süren enflasyonu kısa sürede bitirmiş ve devlet girişimciliği çerçevesinde bir sanayileşme planı hazırlamıştı. Bu sanayileşmenin temelini silah fabrikaları oluşturuyordu.
Seferberlik ruhunun bir başka ürünü olan “Reich İşgücü Hizmeti” (Reichsarbeitsdienst) programı da ülkeyi bir otoban ağının sarmasında, yeraltı sığınakları ve hastaneler inşa edilmesinde, Almanya'nın bütün Avrupa'nın en zengin ülkesi olmasında büyük rol oynamıştı.[67]
Nasyonal sosyalistler kendilerine özgü mimari bir tarz yaratma yoluna gitmişlerdi. Özellikle de Hitler, mimarlık gibi büyük bir sanat dalını, yakın adamlarından mimar Albert Speer aracılığıyla, kişisel rehberliği altına almıştı. Üçüncü Reich'ta mimari, Antik Roma mimarisine göre neo-klasik tarzda biçimlendirildi. Speer, Almanya'ya özgü bir tarz oluşturmak için çeşitli Roma binalarını gözden geçirdi ve bunlardan aldığı ilhamla Nürnberg'deki devasa miting alanlarıyla Berlin'deki İmparatorluk Merkez Binası'nı inşa etti. Bütün bunları, tasarlanana ancak hiçbir zaman inşa edilemeyen, Roma'daki Pantheon'un devasa bir versiyonu (Volkshalle) izleyecekti. Volkshalle yapılsaydı, nasyonal sosyalizmin yarı dinî merkezi olacak ve “Welthauptstadt” (Dünya başkenti) adını alacak Berlin'in sembolü haline gelecekti. Ayrıca Paris'teki Zafer Takı'ndan defalarca büyük bir yapı da planlanıyordu. Almanya için düşünülen çok sayıda yapı, büyüklükleri nedeniyle hayata geçirilemedi. Bu projeler için ayrılması planlanan kaynaklar savaş yıllarında kullanıldı.[68][69][70]
Üçüncü Reich'ta verilen ulusal eğitim-öğretim, gençliğin fiziksel eğitimini de kapsıyordu. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin alt gençlik kuruluşları, resmî devlet okullarına alternatif sunuyordu. Devlet okullarında zorunlu eğitim gören genç Alman erkekleri ve Alman kızları, katıldıkları gençlik kuruluşlarında —Hitler Gençliği ve Alman Kız Birliği— vakit geçirebiliyor, arkadaş edinebiliyor ve sportif faaliyetlere katılıyorlardı, bu gençlik kuruluşları partiye bağlıydı. Verilen ikincil eğitimin amacı, gençliği ahlaksal ve fiziksel olarak sağlam yetiştirmekti. Okullardaki eğitim müfredatında ise tarihin başta olduğu kültür derslerine çok önem veriliyordu. Üçüncü Reich'ta sanat ideolojik bir bakış açısıyla devletin kontrolü altına alındı. Bu dönemde Alman edebiyatı Yahudi etkisinden arındırılmak için baskı altına alınmıştı ve Alman edebiyatçılarının çalışmaları ön plana çıkarılmaya çalışılıyordu. Yahudi yazarların ve nasyonal sosyalizme aykırı eserler çıkarmış edebiyatçıların kitapları meydanlarda yakılıyor, yayımlanmaları yasaklanıyordu. Eğer bir kimse edebiyat, sanat, radyo, film, müzik ya da gazete yoluyla bir şeyler üretecekse, Reich Ticaret Odası'na üye olmak zorundaydı.[71]
Üçüncü Reich'ta 1 Mayıs İşçi Bayramı “Ulusal Emek Günü” (Tag der nationalen Arbeit) ismiyle kutlanıyordu. Nasyonal sosyalistler, komünist çizgideki uluslararası işçi bayramını Alman halkı için uygun bir tarzda şekillendirerek Almanya'nın ulusal bayramı haline getirdiler. İşçi bayramına nasyonal sosyalist bir yorum getirilen yeni kutlamalar, Alman işçi sınıfının coşkulu kutlamalarıyla büyük bir şenlik havasında geçiyordu. 1 Mayıs işçi bayramı 1934 yılından itibaren “Alman Halkının Ulusal Günü” (Nationalfeiertag des Deutschen Volkes) ismiyle kutlanmaya başlandı.[72]
Üçüncü Reich'ın sosyal politikalarından bir tanesi, her Alman ailenin rahat bir yaşam sürmesi için gereken olanakların sunulmasıydı. Bu politikalar arasında, her Alman ailenin ulaşımlarını kolayca sağlamaları için otomobil sahibi olması planı da vardı. Volkswagen'ın öyküsü, 1937 yılında nasyonal Sosyalist Almanya'da Adolf Hitler'in tüm Alman halkını otomobil sahibi yapmak için üretilmesini emrettiği yeni bir otomobil markası projesinin hayata geçmesi ile başlar. Alman halkı için üretilen bu yeni ve kullanışlı otomobillere Volkswagen, yani “Halk Arabası” ismi verilir. Nasyonal Sosyalist Almanya'da halk için üretilen Volkswagen, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyaya ihraç edilen meşhur bir otomobil markası olmuştur.
Reichswehr, Hitler'e göre bir utanç kaynağıydı. Çünkü Reichswehr zorunlu askere alma işlemi gerçekleştiremiyor, kurmay subay yetiştiremiyor veya İtilaf Devletleri'nin sahip olduğu ağır silahlardan daha ağır bir silah üretemiyordu. Ülkenin asker sayısı jandarma kuvvetleri de dahil olmak üzere 100.000 ile sınırlı tutulmuştu.[73] Hitler öncelikle gelecek vadeden subayları gizlice yurtdışına Kurmay Eğitimi için yolladı. Ardından 1936 yılında Rhein havzasının silahlandırılması ile Versay Antlaşması'nı reddettiğini açıkladı. Hemen ardından ordunun ismini Reichswehr'den Wehrmacht'a çevirdi. Wehrmacht'a hızlı bir sanayi altyapısı sağladı. Wehrmacht'ın araç ihtiyacını Krupp ve Porsche ikilisi karşılarken top gibi ağır silahlar için Rheinmetal'i kullandı. IG Farben tıbbi ve lojistik ihtiyaçları karşılarken, Siemens gibi firmalarda yeni gelişmekte olan elektronik/radar/haberleşme gibi ihtiyaçlara karşılık verdiler. Üç yıl gibi kısa bir sürede Wehrmacht Panzer, Mekanize Piyade, Motorize Piyade tümenlerine sahip oldu. Eski topları ve anti-tank silahlarını PAK serisi ile yenilemeye girişti.
Hitler, Wehrmacht dışında SS'i kurarak Wehrmacht'a paralel bir parti ordusu oluşturdu. SS 'in başında ise Nazi Partisi ileri gelenlerinden Heinrich Himmler vardı.
Hitler ve kurmaylarına göre deniz kuvvetleri olası bir savaşta Müttefik kuvvetler ile başa baş mücadele edebilecek bir kapasiteye gelemeyecekti. Esas amacı düşmanı oyalamak ve kaynaklarının ulaşımını engelleyecek bir donanma kurmak istedi bunun için de Plan Z'yi yürürlüğe koydu.Böylece yeni deniz kuvvetlerinin belkemiği ağır ve hafif kruvazörler ile denizaltılar üzerine kuruldu. Buna rağmen Plan Z, iki adet zırhlı kruvazör içermekte ve Ferdinand von Zeppelin gibi bir uçak gemisi yapılmasını da öngörmekteydi.[74]
Versay Antlaşması Almanya'nın hava kuvvetleri bulundurmasını yasaklamakta idi. Ancak anlaşma Hitler tarafından reddedilince kurmaylarının da tavsiyesi ile Luftwaffe'yi kurdu ve güçlendirmeye başladı. Öncelikle kara kuvvetlerinden büyük bir subay transferi gerçekleştirdi. Ardından bazılarına nasyonal sosyalistlerin de öncelik ettiği Junkers, Heinkel, Messerschmitt Focke-Wulf gibi firmalardan hava kuvvetleri için planlar çizmesini ve uçaklar üretmesini istedi. Luftwaffe aynı deniz ve kara kuvvetlerinde olduğu gibi dakik savaşabilecek şekilde tasarlanmıştı. Bunun için Junkers Ju 87 gibi pike bombardıman uçağı ve yakın muharebe araçlarının üretimine öncelik verdi.[75]
Nasyonal Sosyalist Almanya'nın para birimi, Weimar Cumhuriyeti döneminde de kullanılmış olan Reichsmark idi. Alman ekonomisi, Hitler tarafından görevlendirilen ekonomi bakanı (Aynı zamanda Reichsbank'ın başkanı) Hjalmar Schacht ve Hermann Göring'in bazı özel programları ile oldukça hızlı bir şekilde denge altına alındı. Büyük Buhran'da çok fazla olan işsizlik, %0'lara çekildi. Ayrıca Fransa, Belçika ve Danimarka'dan sayıları milyonları geçen işçiler ülke içinde istihdam edildi. Hitler büyük patronlara gerektiğinde döviz ve ucuz ham madde sağlıyor, buna karşılık onların politik desteğini alıyordu. Savaş başladıktan sonra esirleri de iş gücü olarak yine belli başlı patronlara verdi. Almanya'nın oldukça büyük petrol ve metal açığı vardı. Demir ihtiyacını İsveç ve Norveç'ten, kromu Sovyet Rusya ve Türkiye'den, petrolü ise genellikle Romanya ve Bavyera'dan karşılıyordu. Savaşın sonlarına doğru Romanya'nın düşmesi, Türkiye ve İsveç'in ambargosu ve Norveç ile ticaretin İngiltere Filosu tarafından kesilmesi nedeniyle büyük ham madde sıkıntıları yaşanmıştır. Hitler'in 19 Mart 1945 yılındaki talebi üzerine batıda bulunan sanayi kuruluşlarında sadece üretim kısıtlayıcı önlemler alınırken Sovyetler'e geçebilecek olan sanayi kuruluşları toptan imha edilmesi üzerine Albert Speer'e emrini iletmiştir. Albert Speer ise, Hitler'in bu taleplerini gerçekleştirmemiştir. Speer, yayımladığı bir emirle birlikte bu yıkımı engellemiştir. Nazilerin iktidara geçişinden (1933) II. Dünya Savaşı'nın başlangıç yılına (1939) kadar Almanya'da haftalık kazançlar reel olarak %19 arttı.[76] Naziler, Büyük Buhran'ın ortasında iktidara geldi. O dönemde işsizlik oranı %30'a yakındı.[77] 1938'de Almanya'da işsizlik ortadan kalktı.[78] 1933 yılında 56 olan sanayi üretimi, 1938 yılında 144'e çıktı.[79] Hitler liderliğindeki Nazilerin iktidara geldiği 1933 yılından itibaren Almanya ekonomisi üzerindeki gelişmeler ve Hitler'in izlediği ekonomi politikaları günümüzde dahi olağanüstü başarı olarak değerlendirilmektedir.[80]
Rejim, ulusal bir Alman etnik topluluğu olan Volksgemeinschaft kavramını destekledi. Amaç, ırksal saflığa ve Marksizme karşı savaş, fetih ve mücadeleye hazırlanma ihtiyacına dayalı sınıfsız bir toplum inşa etmekti.[81][82] Alman İşçi Cephesi 1933'te Kraft durch Freude (KdF; Neşeyle Güç) örgütünü kurdu. On binlerce özel eğlence kulübünün kontrolünü ele geçirmenin yanı sıra, son derece düzenli tatiller ve eğlenceler sundu.[83][84]
Reichskulturkammer (Reich Kültür Odası) Eylül 1933'te Propaganda Bakanlığı'nın denetimi altında örgütlendi. Film, radyo, gazete, güzel sanatlar, müzik, tiyatro ve edebiyat gibi kültürel yaşamın unsurlarını denetlemek üzere alt odalar kuruldu. Bu meslek mensuplarının kendi organizasyonlarına katılmaları istendi. Yahudilerin ve siyasi olarak güvenilmez olduğu düşünülen insanların sanatta çalışmaları engellendi ve birçoğu göç etti. Kitaplar ve senaryolar yayınlanmadan önce Propaganda Bakanlığı tarafından onaylanmak zorundaydı. Rejim, kültürel kaynakları yalnızca propaganda aracı olarak kullanmaya çalıştığı için standartlar kötüleşti.[85]
1930'larda radyo Almanya'da popüler oldu; 1939'a kadar hanelerin yüzde 70'inden fazlası, diğer tüm ülkelerden daha fazla alıcıya sahipti. Temmuz 1933'e kadar, radyo istasyonu kurmayları solculardan ve istenmeyen kişilerden temizlendi.[86] Propaganda ve konuşmalar, iktidarın ele geçirilmesinden hemen sonra tipik radyo sesleriydi, ancak zaman geçtikçe Goebbels, dinleyicilerin eğlence için yabancı yayıncılara yönelmemesi için daha fazla müzik çalınmasında ısrar etti.[87]
Gazeteler, diğer medya organları gibi devlet tarafından kontrol ediliyordu; Reich Basın Odası gazeteleri ve yayınevlerini kapattı veya satın aldı. 1939'da gazete ve dergilerin üçte ikisinden fazlası doğrudan Propaganda Bakanlığı'na aitti.[88] Nazi Partisi'nin günlük gazetesi Völkischer Beobachter ("Etnik Gözlemci"), Nordik üstünlüğünü savunan ırk teorilerinin yer aldığı Yirminci Yüzyıl Efsanesi kitabını da yazan Rosenberg tarafından düzenlendi.[89] Goebbels, telsiz hizmetlerini kontrol etti ve Almanya'daki tüm gazetelerin yalnızca rejim lehine içerik yayınlamasında ısrar etti. Goebbels'e göre Propaganda Bakanlığı her hafta tam olarak hangi haberlerin yayınlanması gerektiği ve hangi açılardan yararlanılacağı konusunda iki düzine direktif yayınladı; tipik gazete, özellikle neleri atlayacağına ilişkin yönergeleri yakından takip etti.[90] Gazete okuru, kısmen içeriğin kalitesinin düşmesi ve kısmen de radyonun popülaritesinin artması nedeniyle düştü.[91] Savaşın sonlarına doğru insanlar resmi kanalların dışında bilgi edinebildikleri için propaganda daha az etkili oldu.[92]
Kitap yazarları sürüler halinde ülkeyi terk etti ve bazıları sürgündeyken rejimi eleştiren materyaller yazdı. Goebbels, geri kalan yazarların Germen mitleri ve kan ve toprak kavramına ilişkin kitaplara odaklanmasını tavsiye etti. 1933'ün sonunda, çoğu Yahudi yazarlara ait veya Yahudi karakterleri içeren binden fazla kitap Nazi rejimi tarafından yasaklanmıştı.[93] Nazi kitap yakmaları gerçekleşti; 10 Mayıs 1933 gecesi bu türden on dokuz etkinlik düzenlendi. Albert Einstein, Sigmund Freud, Helen Keller, Alfred Kerr, Marcel Proust, Erich Maria Remarque, Upton Sinclair, Jakob Wassermann, HG Wells ve Émile Zola alenen yakıldı. Liberal, demokratik değerleri benimseyen pasifist eserler ve literatürün yanı sıra Weimar Cumhuriyeti'ni destekleyen veya Yahudi yazarlar tarafından yazılan yazılar da yok edilmek üzere hedef alındı.[94]
Hitler mimariye kişisel bir ilgi duydu ve devlet mimarları Paul Troost ve Albert Speer ile Roma mimarisine dayalı neoklasik tarzda kamu binaları yaratmak için yakın çalıştı.[95][96] Speer, Nürnberg'deki Nazi partisi miting alanları ve Berlin'deki yeni bir Reich Şansölyesi binası gibi heybetli yapılar inşa etti.[97] Hitler'in Berlin'i yeniden inşa etme planları arasında Roma'daki Pantheon'a dayanan devasa bir kubbe ve Paris'teki Arc de Triomphe'nin iki katından daha yüksek bir zafer takı vardı. Fakat hiçbir yapı inşa edilmedi.[98]
Hitler'in soyut, Dadaist, dışavurumcu ve modern sanatın çökmekte olduğuna dair inancı politikanın temeli oldu.[99] Birçok sanat müzesi yöneticisi 1933'te görevlerini kaybetti ve yerlerine parti üyeleri getirildi.[100] Yaklaşık 6.500 modern sanat eseri müzelerden kaldırıldı ve Nazi jürisi tarafından seçilen eserlerle değiştirildi.[101] Reddedilen eserlerin "Sanatta Çöküş" gibi başlıklar altında sergileri 1935'e kadar on altı farklı şehirde açıldı. Goebbels tarafından düzenlenen Dejenere Sanat Sergisi Temmuz-Kasım 1937 arasında Münih'te gerçekleşti.[102]
Besteci Richard Strauss, Kasım 1933'te kurulduğunda Reichsmusikkammer'ın (Reich Müzik Odası) başkanlığına atandı.[103] Diğer sanat türlerinde olduğu gibi, Naziler, ırksal olarak kabul edilemez görülen ve çoğunlukla müziği onaylamayan müzisyenleri dışladı.[104] Caz özellikle uygunsuz görüldü ve yabancı caz müzisyenleri ülkeyi terk etti veya sınır dışı edildi.[105] Hitler, Richard Wagner'in müziğini, özellikle Germen mitlerine ve kahramanlık hikâyelerine dayanan parçaları tercih etti ve 1933'ten 1942'ye kadar her yıl Bayreuth Festivali'ne katıldı.[106]
1939'daki nüfus sayımına göre, Nazi Almanyası topraklarında, Reich İşçi Servisi (RAD) ve ordu çalışanları da dahil olmak üzere 79.375.281 kişi yaşıyordu; 38.761.645 (%48,83) erkek ve 40.613.636 (%51,17) kadın. Bunlardan 24.187.422'si (%30,47) büyük şehirlerde, 29.875.968'i (%37,64) 2.000 ila 100.000'den az nüfusa sahip belediyelerde ve 25.311.877'si (%31,89) 2.000'den az nüfuslu belediyelerde yaşıyordu. Çok sayıda eyaleti ile Prusya'nın eski toprakları, açık ara en büyük nüfus alanını (40.941.155 kişi veya %51,58) oluşturuyordu. O zamanlar zaten Nazi Almanyası'na "bağlı" olan Avusturya, 6.881.457 kişiyi (%8,67) oluşturuyordu.
Nasyonal Sosyalist Almanya'da 16 bakanlık bulunmaktaydı. Bunlardan 10 tanesi 1933'ten önce de vardı. 6 tanesi ise 1933'te kuruldu.
1933'te kurulan yeni bakanlıklar:
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.